Virdi Sübhan olanın geçmez ânı anmadan
Hassas eşik aşılmaz aşk odunda yanmadan
Vuslata erişilmez gafletten uyanmadan...
Haslet vardı eskiden usul-erkân, ar diye
Tellallar gezer olmuş Hakk'a isyan "kâr" diye.
Nazargâh-ı ilâhi kırk yerden lime lime
Câhil müderris olmuş evliyâya, âlime
Akleden boyun eğmez iblis denen zâlime!
Âkıbeti idrakte azap çekse de iz'an
Ne ölüm hikâyedir, ne mahşer, ne de mîzan!
Secdelerdir şifâsı kalpteki şirk urunun
Şuâsı alna düşer dilde Kur'an nûrunun
İslam'dan geçer yolu insanlık onurunun...
Sırat kılıçtan keskin, sinden öte yâr gerek
Maksûdu Ma'bud kula hedefe âyar gerek.
Dizgin vur azgın nefse zül olsun şükrün azı!
Sözü bala banandan kullar da Hakk da râzı
Yalan, gıybet, öfkedir; kindir kalbin ârâzı...
Kem kelâmın vaazı, zannetme dile onur
Gün gelir devran döner hesap önüne konur!
Nefsin "buyur" dese de dünya zevkine, üne
Ziyân etme ömrünü, "keşke" yükleme düne
İblis takdîr sunsa da verilen her ödüne...
Sen dön kıble yönüne Hakk'ın önünde eğil!
Bâkî olan bir Allah! Kullar kalıcı değil!
Kayıt Tarihi : 30.5.2014 20:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Özgeçmişi: 1962 Bayburt doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamlamıştır. 1980 senesinde görülen lüzum üzerine Almanya'ya giderek yüksek öğrenimine Berlin Teknik Üniversitesinde devam etmiştir. Bugüne kadar, Avrupa Şiir Yarışması ve Kelkit Belediyesi ve Gümüşhane Kültür Sanat Kulübü tarafından ortaklaşa Nurettin ÖZDEMİR anısına düzenlenen Kelkit Çayı Şiir Yarışmasında Aruz dalında 1.likler, Samsun İlkadım Belediyesi "19 Mayıs'tan 15 Temmuz'a" ödüllü şiir yarışmasında Aruz dalında 2.lik, Kayseri Halk Ozanları Kültür Derneği, 18 Mart Çanakkale Zaferinin 100.yılında düzenlenen ‘’Uluslararası Diriliş 1915 Çanakkale Şiir Yarışmasında 2.lik, Ümraniye Belediyesi Geleneksel Şiir ve Hikâye Yarışmalarnda mansiyon ödülleri vardır. Şiirleri, başta Edebiyat Kitapları olmak üzere, çok sayıda gazete ve dergilerde yayınlanmıştır. BİR VARMIŞ GAM YOKMUŞ, ONURLU HECELER ve SON FASIL DRAM isimleriyle yayımlanmış üç kitabı vardır. Evli ve üç çocuk babasıdır.. Hâlen Berlin'de ikâmet etmektedir. Dense de "Bu demde cesaret ister Paylanır gerçeği hatırlatanlar" Aldırma arsıza makberi göster Âkıbet ne imiş hatırlat anlar! *** Din de mi suç; Furkan ayan, aşikârken; kör kişi; Şirki felah, şeytanı şâh, hurafeyi din sansa? Üryan gelen gider üryan; az düşünse bir kişi Kıyar mı hiç cürme nikâh; ahde sadık insansa! *** DOSTUM Edebi ruhuma şiar edindim Kem kelam dilime zül olur dostum Gönül otağını diyar edindim Elimde tuttuğum gül olur dostum Yüzümüz gülmezdi şayet kin gütsek Dostumuz kalmazdı geleni itsek İstemeden dahi gönül incitsek Sînemiz kavrulur kül olur dostum "Ahlak" insan için en yüce değer İrade güçlüyse kin boyun eğer Akıl süzgecinden geçmezse eğer Ağızdan çıkanlar kal olur dostum Varsın eller üzsün ilanihaye İblise vermedik, vermeyiz paye Dedik "gönül yapmak" yegâne gaye İkram ettiğimiz bal olur dostum Eller daldırsa da sözünü kire Niyet okumayız bakıp zahire Yollar vardığında Münkir, Nekir'e Diller sükut eder, lâl olur dostum Kişiyi yücelten tevazu, haya İnsanı alçaltan kibirle riya Rahmân'a yâr dedik, Kur'an'a ziya Mahşerde Resûl'üm dal olur dostum Ayarsız çıkan söz vermez inşirah Nefsi düşman bildik kalbi kıblegâh Ne sultan tanırım ne de padişah Bu fânî, Rabb'ine kul olur dostum. Bu fânî, Rabb'ine kul olur dostum. KOŞUMUZ VARDIR... Uçmak için kanat açar bıkmadan Ten denen kafeste "kuş"umuz vardır Gayret gerek yol kabire çıkmadan Ecir heybesinde "boş"umuz vardır Sıdkım sıyrık iki yüzlü olandan Sahte gülüş, art niyetli plandan Darda kalsam medet ummam yalandan Riyasız bir dostluk düşümüz vardır. Rast gelmek zor kadir-kıymet bilene Gönül yanar içten içe; ele ne Naçar kalıp kapımıza gelene Kurulu soframız, aşımız vardır Düşkün görsek; gamlı, yaslı, yaralı Bırakmayız öyle bahtı karalı Gelen geçen olmasa da oralı Dilde dua, gözde yaşımız vardır Kasvet kalbe kâbus olup boğarken Dertler gürbüz, umut düşük doğarken Dost bağına her gün karlar yağarken Bizim de yaz günü kışımız vardır Riyam varsa işte yüzüm; gel, tükür! Dil sussa da kalp Allah der, der zikir Çok uğraştım, nefsi yendim çok şükür İblis için saklı taşımız vardır Aklı olan kulak asmaz şeytana Bezm' elest'den sözümüz var Rahmân’a Bir gün veda edeceğiz bu hâna Firdevs bahçesine koşumuz vardır. Firdevs bahçesine koşumuz vardır. FARKINDA DEĞİLSİN! Ey Eşref-i Mahluk insan! Gülsün... Farkında değilsin! "Düşün!" diyor her bir âzan; dölsün... Farkında değilsin! Ne sultansın, ne hancısın, "Varım" dersen yalancısın Şu âlemde yabancısın; elsin... Farkında değilsin! Kendine gel, gözünü aç! Vazifen ne, nedir amaç? Her zerresi suya muhtaç, dalsın... Farkında değilsin! İsyandayken fasılasız, kâr umarsın hasılasız Okyanusta pusulasız, salsın... Farkında değilsin! Ne ederdin us olmasa, nefesine ses olmasa? Ağzındaki süs olmasa; lâlsin... Farkında değilsin! Hadsiz hevân sînende is, benliğine kibir reis Usul bilmez ey müderris! kalsın; farkında değilsin. Akıl mahpus, fikir yoksa, Hakk’a mahsus zikir yoksa Gönülde pus, kirin çoksa; çölsün... Farkında değilsin! "Gün gelince", diyor yaprak, "Kefen biçer tene toprak!" Çiğner geçer nice ayak; yolsun... Farkında değilsin! İnsan olan olmaz arsız, yaşanılmaz gerçek Yâr’sız. Aşkı bilmez, kalbi hârsız; külsün... Farkında değilsin! Şükür bekler nimet, rızık; birgün gelir biter azık Tefekkür et; ayıp, yazık! Kulsun...Farkında değilsin! Tefekkür et! Ayıp, yazık; kulsun, farkında değilsin! ASRA YEMÎN OLSUN Kİ... Set çekip ferasetle nefse taam hevese Bir lahzâ dur! Kulak ver Rahman'dan gelen sese! Ömür denen sermaye emanet bir candadır "Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır!" Bir dem ki; kadın meta, cinsi hemcinsine eş Bir dem ki hem adeta "îmân elde kor ateş!" İbadetler ihlassız, tövbeler gözde yaşsız Ölüler feryat-figan, diriler pek telaşsız! Kullar kibir kölesi, haddini aşmış beşer Hani dirilse meyyit dünyadır sanır mahşer Leş kargasına benzer nefs-i emmare bu dem Hem günaha sevkeder, sevabı didikler hem Sarsılırken serde us, iradenin kalesi Dilden düşen daneler İblis'in nevalesi Çare; dua, tefekkür; Hakk'dan gelene rıza... Ve yanmak pahasına "îmânı muhafaza!" Madem ki zemin kaygan, sarsılmakta o temel Akleden kullar için, hedef tek; "salih amel"! Ve ram olup emrine, mü'mine farzdır diye "Hakka kulluğa davet, hakikati tavsiye!" Zayıf omuzlar için ağır gelse de bu yük Gerçek şu ki; her nefer davası kadar büyük! Çok olsa da zalimin, mel'ûn'un taraftarı İnsan hedefe varır; "sabır"sa anahtarı! KUL OLMAK YETER Gönüller yapmaktır her işte gayem Haddini aşana "zindan" ötesi Dostun selamıdır en büyük payem Zor gelir nefsime ondan ötesi Arsıza şer "deva", heva "din" olur Şükürü bilmeyen pek bedbin olur Hırs derde dert ekler birken bin olur Bezdirir hayattan "bin"den ötesi Açıktır kalp gözü kâmil insanın Aldanmaz süsüne bu fani hanın "Zevkine varmalı" derler her ânın Cahile tuzaktır "an"dan ötesi Darbedir gaflete her müsbet fikir Kirlenen kalplere devadır zikir Bendeki ben ile barıştım, şükür Rabbime havale "ben"den ötesi Yarın var mı, meçhul; aklım bugünde Resûl’süz bu gönlüm hergün sürgünde Bilmem ki kıyamet kaçıncı KÛN de Korkutur gözümü sinden ötesi. Ödül... alkış... övgü gün gelir biter "Ben" demek kişiyi şeytana iter Haddini bilene kul olmak yeter Son nefesle başlar "son"dan ötesi. ŞANIMIZA ŞANDIR BİZİM... Varsın ele olsun ebet; ömür denen andır bize Ten içinde saklı servet emanet bir candır bize "İmtihana tâbi herkes!"; Böyle diyor ilahî ses! Boşa geçen her bir nefes, affı zor ziyandır bize Kasvet kapı çaldığında, göz selini saldığında, Karanlık dem aldığında; sabah yakın tandır bize Hikmet sezip her elemde, sabrederiz zorlu demde Misafiriz bu âlemde; ahret öz vatandır bize El kirlenmez ele versek, güçlü derler şayet birsek Bir yerde bir garip görsek; şol cihan zindandır bize Helal ile dolmalı cep, bilen sormaz, "neden acep?" Haram lokma cürme sebep; sinde kar, borandır bize Dünya fani; ara durak, ırak değil candan fîrak Biliriz ki kara toprak, gün gelir yorgandır bize Bin yaşansa bitmez heves, Ecel Kuşu sormaz adres "Mezara bak!" demek abes; her yer Aşiyan'dır bize Kanmam yaza hazan da var, ar eden de azan da var Cürmü yazan, mizan da var; akıbet ayandır bize "Kûn" deyince Kadri Mutlak, ne han kalır ne de konak Rahman-Rahim tek sığınak; Furkan'ı limandır bize Ayar ettik dilimizi ayan ettik hâlimizi Çalan yoksa zilimizi hanemiz vîrandır bize Hoş tebessüm cana şifa, îman ile bulduk safa Ahmet-Muhammet-Mustafa(S.A.V.), şânımıza şandır bize. BU DEMDE... Yer değişmiş yanlış ile doğrular Payeler de ahlaksıza kıdem de Boşa gitmiş yapılan tüm çağrılar "Hakk" diyenin düşmanı çok bu demde Şahitken hep hayırla şer cengine Çağlar dahi rastlamamış dengine Bildiğimiz halis sütün rengine "Ak" diyenin düşmanı çok bu demde Çekilmeden zorlu günde hesaba Kulak ver az dimağına hitaba Raftan al da şu mübarek Kitaba "Bak!" diyenin düşmanı çok bu demde Konu: Ölüm! Ben açmadım forumu Sorumlusu Mezarlıklar Kurumu Yar toprağın sînesini; durumu "Çak!" diyenin düşmanı çok bu demde Âciz kalmış âlim küfrün seline İblis almış tüm ipleri eline Silahındır; iradeni beline "Tak!" diyenin düşmanı çok bu demde Her soruda yanlış-doğru; iki şık Bilmeyene durum hayli karışık Sinden öte yol karanlık, bir ışık Yak!" diyenin düşmanı çok bu demde Ey âlemin üç nefeslik sakin'i! Bırak artık "ama, fakat, lakin'i"! Nazargâhtır; kalbindeki o kini "Dök!" diyenin düşmanı çok bu demde Saltanatta gelir geçer, ünün de Nefesin de sayılıdır, günün de Bir "Kûn" ile olduranın önünde "Çök!" diyenin düşmanı çok bu demde Dert edinip bîçarenin derdini Heceledim güzergâhın ardını... Ayrık otu kaplamadan Yurdunu; "Sök!" diyenin düşmanı çok bu demde Ağaç kesen suçu vermiş baltaya Düşman kavi, takılan çok oltaya Yangın büyük, yeter artık, ortaya "Çık!" diyenin düşmanı çok bu demde. Manzara bu! Gönül yurdum virane Kalan kalsın; kalamadım bigane Din İslamdır nezd-i Hakk'ta, yeğâne; "Tek!" diyenin düşmanı çok bu demde Can kuşunu uçurmadan dar kafes Sahibinden bedel bekler her nefes Be hey ozan! Uzun oldu kısa kes! Çok diyenin düşmanı çok bu demde!.. Hakk diyenin düşmanı çok bu demde... ÖMRÜN BOŞA GEÇTİ SAY... Aşkın gözesinden derip özünü Akmadıysan ömrün boşa geçti say Hitap "ikrâ!" iken açıp gözünü Bakmadıysan ömrün boşa geçti say Her akşam ardında sanma sabah var Dillerin ucunda gör nice âh var Amel defterinde onca günah var Bıkmadıysan ömrün boşa geçti say Hatırla Kitap'ta Yusuf bahsini, Sebeb-i sürgünü, zindan hapsini. Hevanın peşinde azgın nefsini Yıkmadıysan ömrün boşa geçti say Mel'un'un nidası çıksa dahi gür Rahmana râm olmak; budur tefekkür! Derdi nimet bilip, çileye şükür Çekmediysen ömrün boşa geçti say Hana sultan olsan, bıraksan da iz Rezzâk'a muhtaçsın ey nankör, aciz! Secdeye baş koyup, huzurunda diz Çökmediysen ömrün boşa geçti say Basiret şer işi hayırdan seçer Ecel şerbetinden her fani içer Zirvenin yolları yokuştan geçer Çıkmadıysan ömrün boşa geçti say Akıl baştan bîzâr, iraden ayyaş Ne hazırlığın var, ne korku, telaş Nedamet nişanı damla damla yaş Dökmediysen ömrün boşa geçti say Gözleri kör eden inkârın kumu Şems/i dost edinen aramaz mumu Gönül kozasına sevgi tohumu Ekmediysen ömrün boşa geçti say *** Gönül toprağına sevgi tohumu Ekmediysen ömrün boşa geçti say. DÜŞÜN...NEDEN? Dört bir yanda feryat figan; kurtulmak zor cendereden Ah çekenler hep müslüman; tefekkür et... Düşün! Neden? "Sus" diyorlar her tahkire, ağır gelir bu fakire Müslümana dar bu küre; tefekkür et... Düşün! Neden? Nice diyar yerle yeksan, gözyaşı var nere baksan İnsanlıktan çok şey noksan; tefekkür et... Düşün! Neden? Düşman zalim, ehl-i salip, mazlum mahzun, yine garip Mü'min sessiz, bir acayip! tefekkür et... Düşün! Neden? Sanma sakın yalan-dolan, gönül yurdun talan olan Dost bildiğin çakal, yılan; tefekkür et... Düşün! Neden? Silkin de bir çevrene bak, düştüğün hep aynı tuzak Huzur sana dünden uzak; tefekkür et... Düşün! Neden? Kalpler kirli, kine esir, ruhlar mahzun, müteessir Ehl-i gaflet baş müfessir; tefekkür et... Düşün! Neden? Takvim güzde; hazanlarda, dert kaynıyor kazanlarda Camiler boş ezanlarda; tefekkür et... Düşün! Neden? Suç ne dinde ne asırda, aynaya bak her kusurda! Bir soluklan, biraz dur da; tefekkür et... Düşün! Neden? Ne can ne nîmet haybeden, ıslanmalı göz tövbeden Sahibinden bezmiş beden; tefekkür et... Düşün! Neden? Her toprağa denmez vatan, ecdadına bak da utan! Bekliyorsun doğmuyor tan; tefekkür et... Düşün! Neden? Böyle miydi asil nesil? Kalk ayağa artık rezil! Miskinliğin nesline zül; tefekkür et... Düşün! Neden? Yakışmıyor sana bu hâl, serap olmuş onca hayal Gökte mahzun yıldız-hilâl; tefekkür et... Düşün! Neden? Rehber iken bize Resul, bilemedik yordam, usul Günahımız çok velhasıl; tefekkür et... Düşün! Neden? ACİZİM Acizim; haddi aşmam, Rabbime tam taatim Nezdimizde din İslam, haslet tevazu, ardır Emrine ram olursam nefsim ne der bilirim... Acizim; nefes sayar kum saniyem, saatim Ukbaya giden yolda Resûl'ümden iz vardır O'ndan ayrı her ânı keyfe keder bilirim... Acizim; kilit tutmaz; iğreti can kafesim Musallada her beden akibeti ihtardır Livâ-ül Hamd altını güvenli yer bilirim... Acizim; bir tadımlık ömre denktir nefesim Her feryadım bir niyaz, aczimi arz, ikrardır Rükû, secdesi ıslak nice seher bilirim... Acizim; düşsem dara dost aramam beşerden Avuçlarım duaya, yönüm Hakk'a ayardır Resûl'ü zîşân'ı "gül", "miski amber" bilirim... Acizim; korkum tektir; o da rûz-i mahşerden Kefen yensiz yakasız, toprağın bağrı dardır Şeb-i arus'u vuslat ab'ı kevser bilirim... Acizim; yaksa dahi dilime düşen âh'ım Boyun büker susarım; demem ki sitem "kâr"dır İsyankâr heceyi zül, harfi heder bilirim... Acizim; hicap kokar her hatam her günahım Nedametin nişanı gözde yaşımdır, zârdır Sırlı sebebi "hikmet"; kısmet, kader bilirim... Acizim; yol ararım; halis niyetle, hisle Matlûbu Mâbut kula Halık'ı dosttur, yâr'dır Hakk'a isyanı küfür, inkârı şer bilirim... Acizim; başım dertte kovulmuşla, İblis'le Beklediği itaat, ikramı kordur, nâr'dır Çileyi ecre fırsat, sabrı zafer bilirim... Acizim; Kur'an söyler Nebî'm çizer rotamı Tefekkürsüz geçen gün sermayeden zarardır Aşkı "giz"li güzergâh, kalbi cevher bilirim... Acizim; bir gören var saklayamam hatamı Dense de "mevsim döner, kışın ardı bahardır" Sinden ötede diyar, zor bir sefer bilirim... Sinden öte bir diyar, zor bir sefer bilirim... AYNALAR SIRILSIKLAM Değil mi ki uyudum, uyamadım sözüme Acımayın halime; arsız deyin yüzüme Bad-ı saba eserken geceme, gündüzüme Rabbimden niyazıma çok imtiyaz ekledim Buğzettim ayazıma; sürekli yaz bekledim Sanırdım sinden öte sıradan seyr-ü sefer Nefsin her çağrısına bendim en sadık nefer Hezeyanmış her zafer; şimdi ne ziyâ ne fer Önümde zor bir sefer; ürperdim...panikledim Dost aradım muteber; dostu ahraz bekledim Saatin tik-takları ihtar için vururken Her salâ musallaya bir ceset kondururken Kabirden yükselen ses tebessüm dondururken Dalda yaprak kururken ibreti itekledim Furkan rafta dururken her âna haz bekledim. Sözde; dersimi almış, aczimi bilmiş iken Tende bir başka bendim; secdelere geciken Ya zakkumdu ya diken heybemde hep biriken Dökme imkânı varken, ardımdan sürükledim Saçıma kar yağarken, gaypten ikaz bekledim Ne zaman darda kalıp ihsana açsam avcu Ne sebat edebildim ne de aslıma rücû Dalalet dem aldıkça kayboldu ipin ucu Yanlış çıkan sonucu doğrulara denkledim Asra yükleyip suçu, cürme cevaz bekledim Gün gelip göz kapanıp soğuduğunda bu ten Şaşılmaz, hicâbından kararsa beyaz kefen Tükürün suratıma, çekinmeyin; çünkü ben Hakk'a taat şiarken ters yönde emekledim Cüz'î irade varken, nefse infaz bekledim... BİLEMEDİM Muradım kaderin önüne geçti Şükür bilemedim, ar bilemedim... Nefsimi şımartan kırık süzgeçti Zarar bilemedim, kâr bilemedim Ömrümü hesapsız hevaya kurdum Servetin hasını yele savurdum Dağın zirvesinde aradım durdum Saça da yağarmış -kar- bilemedim Sandım ki gün doğar hep güneş açar Ne fersiz kalırım, ne birgün naçar Aynada gördüğüm gölgemden kaçar Akıbet karanlık, dar! Bilemedim. İrade ağacı tutmazsa aşı Budamak, sulamak boşa uğraşı Heba ettim, göze emanet yaşı Tövbeye münhasır zâr bilemedim Pembe, beyaz, mavi olsa da tonu Karaya çıkıyor her rengin sonu "Düşman" dendiğinde belliyken konu Zerki zehir nefsi "mar" bilemedim Sevgiyi öğrendim, aşk ile doldum Leylâ'ya vahaydım Şirin'e yoldum Tam beni bulurken bende kayboldum Vuslat bilemedim, yâr bilemedim Uyarmak kastıyla uğrasa da kış Hayaller süslüydü düş nakış nakış Toprağın bağrından ukbaya çıkış Sinden öte sırat var bilemedim Sinden öte diyar var...Bilemedim... BOZUK DÜZEN Gönül tezgâhında bir aşk dokudum Ayaklar altında, ezen ezene... Arif meclisinde edep okudum Ben boyun eğdikçe, üzen üzene... Sevda saldı beni hadsiz eleme Arlandım, demedim ele, aleme Sırrımı söyledim bir tek kaleme Anlatmış dostuna; yazan yazana... Suskunsun dediler; dedim hayadan Bîzârsın dediler; dedim riyadan Bir murâd alayım dedim dünyadan Hayaller kurmuştum; bozan bozana... Benliğe yüklendim, nefsi payladım Edebi ruhuma hayran eyledim Namerdin köyünde doğru söyledim Zor geldi izana; kızan kızana... Gönüller yaralı, dilden akan kir Vicdansız baş tâcı, ezilmiş fakir Cümleler içinde kaybolmuş fikir Cehâlet güzergâh; gezen gezene... Ne olmuş gülzâra, meyvesiz bağa! Çırpındıkca battım, takıldım ağa Ya çağ bana uzak, ya da ben çağa Benzemiyor artık düzen düzene... SABRET GÖNLÜM Sabret gönlüm zârı bırak; hüznü gözden silmek gerek Gayret bekler kulundan Hakk; direnmeyi bilmek gerek "Dost" bildiğin üzsün varsın; duan, virdin yara sarsın Niçin böyle çeşm-i zârsın; umut ile dolmak gerek. Akan, "ömrün" avucundan, düşene bak dil ucundan Bin bilinmez yön içinden, doğru yolu bulmak gerek. Edeb ile vursun örsün, öfkeni yen dinsin hırsın Gönül yapmak senin dersin; yolda karar kılmak gerek. Özün naza meyyal madem, hodbin ile olma hemdem Tevekkül et, söz dinle hem; bir ayarda kalmak gerek. "Vuslat" ise şayet murat, kalp kırmamak! Budur sanat! Aman vermez derde inat, gülümsemek, gülmek gerek. Hakk’ı söyle hep ayandan, korkma seni kınayandan Kork, Allah’tan korkmayandan; Hakk üzere ölmek gerek. Düşsen dahi sıkça dara, her işte bir hikmet ara Şerri hayra yora yora, tefekküre dalmak gerek. Yük oldukça kalbe çile, "Lâ havle" çek, sabır dile Hâlden bilen bir dost ile; paylaşarak bölmek gerek. Göz odur ki Hakk'ı göre, ibretle bak bakarköre Ruh bekler ki akıl ere; secdelere gelmek gerek. Nefsi ezmek ise maksat, say ki sende hep kabahat Her bir kabir -gör- nasihat; ölümden ders almak gerek. Allah(c.c) deyu tekrar ile, "bir"liğini ikrar ile Boyun büküp, ısrar ile, kapısını çalmak gerek. Farz et ömür gelmiş...geçmiş, ecel tene kefen biçmiş Farkedince, her şey "hiç"miş; ürpererek solmak gerek. Bil ki şeytan sana düşman, uyup ona olma pişman Hakk’a kulluk en büyük şân; gerçek mü’min olmak gerek. KIYAM/ET Say ki âlem ünsüz idi, teşrifinle ün verdin Tarihe şan, asra destan, kutlanacak gün verdin Muktedirsen şems'i gökten, mührü Hakk'tan alsana! Aklı benlik pençesinde debelenen ey bedbin! Zirveleri kibir kokan Kaf Dağı'ndan yere in! Duy ne diyor anne sütü, parmak ucu, bal sana! Nevbaharın ardı sıra mevsimleri takip et! Anla neymiş kum saati, hüznü kat'î akibet Ezel ebed arasında es miktarı virgülsün! Tut ki hâna hünkâr oldun, som altından tahtın var Yalın, köşkün, yaşam aşkın, hevâna yâr bahtın var Ecel kuşu konduğunda mühlet alıp kalsana! Beklese ya salda sıran musallaya son tayin Gösterse ya saklanacak kuytu bir yer o lâin Mîzan günü bin âh yetmez, fayda etmez mal sana Davet ulvî, eden Nûr'dur! Bir onurdur icâbet Tazim ile kıyama dur, aslına dön, hicâb et! Kâinatın serasında s/en nadide bir gülsün! Bil ki puslu bir yoldasın; fırtınası amansız Emanete memur melek mihman olur zamansız(!) İhlas katıp her şüküre tefekküre dalsana! Tövbekârın kârı firdevs, mihmandarı El Emîn Münkir için sarsılırken, sırat iken her zemin Er Raûf'un rahmetinden uzanır bir dal sana Saltanatsa işte budur! Hakk'a kulluk, vezâret Kinden beri kalp gözüyle ehl-i arza nazâr et Ki şad olsun mahzun ruhun, zâr suretin bir gülsün! Gör ki cürmün kırk katırlık, ecre delil tek satır Yetsin artık izzet-ikram, iblise ram her hatır Şanı yüce El Mucîb'in kapısını çalsana! O'na doğru her adımda bire on var, bire bin Kulluk şiar, akıl kârın; ya inkârın ya bu din! Yakışmıyor hevâya haz, secdeye naz hâl sana Vakit akşam, kûn ertesi; az ötesi kıyamet Şirke sabrın son kertesi; inat etme, kıyam et! Ki Kovulmuş kâbus görsün, gördüğüne üzülsün. KALPTEN BAKINCA Dağın zirvesine düz yol arama Yorgun ayaklara destur verilmez. Dergâh-ı ilâhi ter ister ama Yanmadan, pişmeden sırra erilmez! Zannetme uzakta; huzur avcunda Huzur bir tatlı söz; dilin ucunda Sanma ki mutluluk kral tacında Tac ile, taht ile kalbe girilmez. Gözlerin önünde perde var kat kat Ömürden gidiyor her an, her saat Akıbet ölümdür; budur hakikat! Ecel meleğine tuzak kurulmaz! Okumak beyhûde faydası yoksa Cahiller alçaktır arşa da çıksa İnsan şu âleme ibretle baksa Şer işler peşinde koşmaz, yorulmaz Ayın hükmü olmaz güneş çıkınca Göz farklı şey görür kalpten bakınca! Yapraklar gül olur dikenler gonca Her bahçeden lale, sümbül derilmez İblis, amel için dese de erken Takvimler beklemez yaprak dökerken Karıncalar bile bir yük çekerken Kulun miskinliği mazur görülmez Candan dost olana canım fedadır Gâye gökkubbede hoş bir sadadır Baki olan bir O; Hakk’tır, Hüdâ’dır Aklı olan O'na küsmez, darılmaz! Kimseye değildir, nefsime sözüm Bir garip ozanım, buruktur sazım Yollar sırat gibi kesmiyor gözüm Sıratı geçmeden Hakk’a varılmaz! Sıratı geçmeden Hakk’a varılmaz! İNSANOĞLU... İnsanoğlu çiğ süt emmiş; kibir ile gezer gider Şefkat yönü örselenmiş; karıncayı ezer gider Üryan gelir bu âleme, kafa tutar elâleme Sanki dersin ki allame; kuralları bozar gider Nefsi olur kılavuzu, şaşar yönü bilmez uz'u Kinle dolar kalp havuzu; isyan ile azar gider Muhabbeti tutmaz ayar, kem kelamı mübah sayar Hakk'a ağyar, İblis'e yar; kulluğundan bezer gider Benlik sarkar cübbesinden, günah akar heybesinden Rücû eder tövbesinden; şerbetten şer süzer gider El çekince özünden ar, dokunduğu yürek kanar Kim ki ikaz eder, kınar; garez güder, üzer gider Mühlet verir Rabbi kula, bekler doğru yolu bula Gafil, gelir bu okula; şirke destan yazar gider. İner birgün sis perdesi, mazi kokar asudesi "Vah"la dolar son badesi; akıbeti sezer gider Hadsiz ömür olur "bir an", damarlardan çekilir kan "Son misafir" bilmez aman; mezarını kazar gider! BİL Kİ! Rabb'ini bilen kişi cürme çobanlık etmez Her âna anlam yükler boşa nefes tüketmez Bilir ki bir nimete bir ömür şükür yetmez... Benliğe paye veren hicap duyar, ar eder Kâinata bakan göz aczini ikrar eder. İblis kimseye sormaz günahın markasını "Yeter ki kul giysin" der melamet hırkasını Gafil, kabri görür de düşünmez arkasını... Gizlemek istese de kusuru beşer aklı Kirâmen Kâtibîn'e hiç bir şey kalmaz saklı. Kin köpük kaynatsa da gönül saraylarında Erir aşkın odunda, zikrin Ya Hayy´larında Muradı Kâbe olan haz bulur say'larında... Buzdan örtü örtse de üstüne kara kışlar Maksûdu Yâr olana engel olmaz yokuşlar! Nadim olmayan gönül secde etse ne çıkar Günah denen lekeyi bir tek gözyaşı yıkar İhlas ile çık yola; riya ameli yıkar! Takdir bekleyen gönül beyhude yanar...tüter Güzel amel et, unut! Yaradan bilsin yeter. Geçmiyorsa bir fikir Kur'an’ın süzgecinden Göz bakar, ibret almaz devenin hörgücünden Uçacak elbet gençlik senin de avucundan... "Deli"ce akan "kan"lar damarlarda donuyor Boş kalan avuçlara, "eyvah", "keşke" konuyor! Taştığını sansan da ecrin amel kabından Hesapsizca harcama yetersiz sevabından Gaye imanla geçmek ab-ı hayat bâbından... Başını döndürse de şan, şöhret ve alkışlar Ebedî hayat yolu bil ki secdeyle başlar! Ebedî hayat yolu, bil ki secdeyle başlar! HAKK'IN SÖZÜ AB-I HAYAT Hakk'ın sözü ab ı hayat; döküp gitmek yoktur bizde. Eksiğimiz ilâhi tat; çekip gitmek yoktur bizde. Dünya denen ara durak, kara toprak kula kundak Haklı söze kızıp, dudak; büküp gitmek yoktur bizde. "Hakk" diyene olduk konuk, ne ırk sorduk, ne de uyruk Uzatılan ele yumruk; sıkıp gitmek yoktur bizde. Gül var ise bülbül öter, Hakk yâr ise bacam tüter Ukbâ için akar bu ter; bıkıp gitmek yoktur bizde. Yol üstünde hû dergâhı, zor bulduk bu güzergâhı Gönül Hakk´ın nazargâhı; yıkıp gitmek yoktur bizde. Yırttık dünya tapusunu, yaptık gönül yapısını... Kırıp haslet kapısını; çıkıp gitmek yoktur bizde. Demedik ki olduk, hâşâ; Hakk'tan aldık koyduk başa Suya hasret varken, boşa; akıp gitmek yoktur bizde. Bozduk nefsin şer ağını, aşkla aştık kin dağını İlim irfan otağını; yakıp gitmek yoktur bizde. Hayır ve şer iki nehir, kirli suda yüzmez mahir Yüreklere zakkum, zehir; ekip gitmek yoktur bizde. Bildik kulun Mi'râcını, bulduk ruhun ilacını Sevgi, dostluk ağacını; söküp gitmek yoktur bizde. GAYRI DOST HAYÂL İMİŞ Haznesinden haz dilendim verdi Rabbim bol kese Süslü hânın zevki anlık, bir tadımlık bal imiş İbretâmiz geçtiğim yol düştüğüm hâl herkese Hâlde makbul kîl-ü kâlsiz, Hakk'a uygun hâl imiş Her günahtan, her gün âhtan bezdi rûhum, terledim Savrulurken sırra vardım çok tefekkür derledim Bir derûnî meşke daldım, aşk nedir ezberledim Anladım hem, tek hakîkat; her beşer hammâl imiş; Şükrü elzem her nefesten çağrı varken tövbeye Kıble bilmez ehl-i gaflet, cürmü sığmaz heybeye Sanki mahşer bir tevâtür, onca ihtar haybeye Her musallâ haykırırken duymayan der; "lâl imiş" Bilmeyenler hoş desinler; gamlı gurbettir küre Gâye handan Hayy'a vuslat, batmadan aslâ kire Vecde gelmiş hû çekerken şilte verdim zâkire Tesbihinden zikri salmak uykudan efdal imiş Puslu çağlar şer tuzaklar perdelerken cenneti Pek rahatsın; silkelen bir ey Muhammet ümmeti! Muttakînin dostu Berr'dir, hiç gecikmez himmeti Nîmetinden yüz çevirmek affı zor ihmâl imiş "Ey sefil kul, yol karanlık, hayli müşkül her etap! Varlığımdan kalma gâfil, dünya fânî" der hitap Akleden çün âşikârdır şanlı rehber, Hakk Kitap Şûlesinden akseden nûr, fark eden abdal imiş Kundağından çıktığın gün pîr-u pakken, tertemiz Anla artık âsi nefsim rehberin kim, hangi iz! "Yâ Habîbim!" taltifinden pâyidâr kul, en azîz "Rahmeten lil âlemîn" dost, şemse denk eşkâl imiş. - . - - / - . - - / - . - - / - . - Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün YÂ ŞÂFÎ MEDET! Kilitli Kâbe'miz, kapandı mâbet Yâ Raûf, Yâ Rahmân, Yâ Rahîm medet! *** Baktım manzaraya danıştım us'a Verdiğin mesajı aldım Allah'ım İnayet umarak mücrim mahpusa Mağfiret kapını çaldım Allah'ım Yerküre Kerbelâ, dört mevsim afet Yâ Afüv, Yâ Azîm, Yâ Azîz medet! Sebebi sınarken mutat veçhile Anladım ne için ruhuma çile Nedamet selimi salıp mendile Rahmet denizine daldım Allah'ım Sırlar ayan oldu, musîbet ibret Ya Bâkî, Yâ Basîr, Yâ Barî medet! Sûretim kan ağlar; Sırat'ın bıçak Gayeden gafildim, görevden kaçak Günahı kebirden kaçardım, ancak Nefse tutunacak dal'dım Allah'ım Tabibe'l Kulûb sen, yâr sensin elbet Yâ Gaffâr, Yâ Gafûr, Yâ Ganî medet! Benliğin bağrında bir başka bendim Sandım ki kalkarım - düşersem- kendim Yanmayı, pişmeyi külden öğrendim Olmayı bilmeden kal'dım Allah'ım Bürünmüş sırlara bekliyor ebet Yâ Habîr, Yâ Hakîm, Yâ Hâdî medet! Nanköre Hira'dan hitabın arken Habîbin, hanîfin, Kitab'ın varken Ölüme geç dedim, amele erken Nefsimin elinde kaldım Allah'ım Zor gelir âcize yanmaksa diyet Yâ Kebîr, Yâ Kerîm, Yâ Kâdir medet! Yaşarken yaldızlı süslü fanusta Sevapta çıraktım, günahta usta Okunan ezanlar davetken dosta Ben bir okyanusta saldım Allah'ım Avcumdaki o kor Kutsal Emanet Yâ Mucîb, Yâ Melik, Yâ Muiz medet! Niyazım nimetin naz dergâhından Ayırma Firdevsin güzergâhından Çözüp yularını nazargâhından İblis'i ateşe saldım Allah'ım Asrın dimağında mahzun Muhammet (SAV) Yâ Semî, Yâ Sabûr, Yâ Samed medet! MİLLETİMİN VAY HÂLİNE... Milletimin vay hâline; ülfet payı "eyvah" olmuş. Hüzün sinmiş hayâline, "kasvet" koyu siyah olmuş. Dimağ esir, fikir zorda, kalbe dolan hile hurda Yumruk kalkmış, kulak "vur"da; kalem dahi silah olmuş. Beklenirken asil nesil, elâleme olduk rezil Dilim çıkan söze kefil; dünkü kardeş bedhah olmuş. Bu ne âfet, ne hazin hal, çürük çıktı tutulan dal Onca hain, bunca çakal, nerden nasıl peydah olmuş? Af çıktıkça her kusurda, gedik açtı korku surda Tat vermiyor bu asır da; hâşâ, şeytan ilah olmuş. Gönül, hassas cam sürahi, sazım dertli, sözüm sahi Güvenilen dostlar dahi; nankör, namert, küstah olmuş. Sarp bir yokuş bu çıkılan, benim hergün hep yıkılan Aynı safta namaz kılan, yetmişiki cenah olmuş Bir zamanlar biz bir iken, nasıl bitti onca diken? Gözde şimdi her biriken, muhataba ikrah olmuş. Kime sorsan kendi haklı, beğenmiyor başka aklı Gönlüm yine ağlamaklı; sulha davet günah olmuş. Uyanın ey ehl-i kubur! Kalplerdeki kanserli ur Çehresinde kibir, gurur; İblis tabip, cerrah olmuş! Bölünen kim, kimdir bölen? Var mı bunu doğru bilen? Tan vaktini bekleyen ben; heyhat, ele sabah olmuş! Dert akıyor her dereden, manzara bu pencereden Kurtulsam şu cendereden, bir de baksam salah olmuş. KUR'AN DAHA NE DESİN! Ne bir anlık bir hiddet, ne belirli bir müddet Kapanmayan yaradır kadına zulüm, şiddet "Müslümanım" diyene işte Asr-ı Saadet! Resûl'ün mesajı net; kaynağı vahiy, kesin "Emanet" demiş "size"; Kur'an daha ne desin! Kadın anadır ere; bacıdır, eşdir, yârdır Kadın karda kardelen özlenen nevbahardır Vurulan her darbeden Sahib’i haberdardır Ederi elbet nârdır; hiç acınmaz; ödesin! "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Kadın kısa ömre ek; Gonca/dır, Gül/dür ere Kadın nadide çiçek; eşsiz ödüldür ere Değil kendinden itmek, incitmek zûldür ere Hakk'a giden yol nere, sen hâlâ neredesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Aşka dair destanlar "aslı" varsa dinlenir Nice bîçare Mecnun Leyla ile ünlenir "Gonca" boynunu bükse kâinat hüzünlenir Hayat o'nla şenlenir, o’nunla asudesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Omzunda bir dağ iken nice dünya çilesi Cürme cevaz aratmak şeytanın bir hilesi Darbenle dağılırsa o zerafet kalesi Bir utanç vesilesi, beşer için lekesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Aynada gördüğünü bir kez sorguya çeksen Anlardın anlamı/n yok aşktan nasipsiz, teksen Nefse kafa tutsana güçlü isen, erkeksen Hasletinle örneksen, onurlu, beyzadesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Yazsa da dört Kitap’ta Rahman’ın şanından af Ar varsa, tövbekârsa mücrim cezadan muaf Laf-ı güzaftır ancak sözde kalırsa insaf Özünde şerefli, saf, mahluk-u güzidesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! Vahy-i ilahi ile belli oldu kara, ak Aç Furkan'ı gizine, Resul’un izine bak Sin’den öte bir diyar, mahşer de var muhakkak Taat edersen ancak ateşten azadesin "Emanet" demiş "size"; Kur’an daha ne desin! OLMAK İÇİN YANMAK GEREK Mel'un mâhir, koca bir dev; "ezdim" diyen yalan söyler Rafa kalkmış en zor ödev; "sezdim" diyen yalan söyler Miskin hâli hoş gafile, ne söylesen boş, nafile Şol cihânı rehber ile; gezdim diyen yalan söyler Rabbi yârken her kuluna, nefsi takmış kul koluna "Kervanımı Hakk yoluna; dizdim" diyen yalan söyler Yazın ardı güz serini, yakın eder göz derini "Günahımın üzerini; çizdim" diyen yalan söyler Ruh kafeste tenden bîzar, dilden çıkan huzur bozar Yalan, gıybet, kine mezar; kazdım diyen yalan söyler Sinden öte zifrin bağrı, sondan önce bu son çağrı Din bir deryâ; Dost'a doğru; yüzdüm diyen yalan söyler Dolup nurlu bir ırmaktan, ecir umdum haykırmaktan Kahrolsa da, kalp kırmaktan; "bezdim" diyen yalan söyler. Diller farklı, dert müşterek; şirke gider şerre her ek Olmak için yanmak gerek; közdüm diyen yalan söyler Kül olunca söndürdüğüm, ibret verdi her gördüğüm İnsan bir giz, bir kördüğüm; "çözdüm" diyen yalan söyler. EYVALLAH Devir kötü, devran bozuk diyorlar Devire de düzene de eyvallah. Gözüm yaşlı, bana "yazık" diyorlar Ezene de üzene de eyvallah. - eyvallah.- Hakk´tan gelen bil ki yerli yerince Şaşırmayız ayı suda görünce Bir musibet bizi yere serince Kedere de yazana da eyvallah. - eyvallah.- Yaz ayında karlar yağdı dalıma Düz sanmıştım engel çıktı yoluma Plan yaptım, dostlar gelmiş ölüme Hayalimi bozana da eyvallah. - eyvallah.- Hayır dedim, tutup şerre yordular Selam verdim, mezhebimi sordular Doğru dedim, dokuz köyden sürdüler Yaka silken, bezene de eyvallah. - eyvallah.- Zalim sultan, âlim korkmuş, susuyor Aşk azabta, gönüller buz kesiyor Her bir yandan hoyrat rüzgâr esiyor Yaprak döken hazana da eyvallah. - eyvallah.- Ben söylerim kara kalem yazıyor Her dizede arif bir sır seziyor Anlamayan "bu ne?" deyip kızıyor Küsene de kızana da eyvallah... - eyvallah.- NECAT İnsan bilmez "tamam", "yeter"; fanî, hadsiz murâdında Oysa ömür başlar...biter; bir kelebek kanadında! Gafil gaypten hitap bekler, "Resûl-Nebî-Kitap" bekler Alim aciz; bîtap bekler; insan kayıp hilkatında... Hak bilmeyen hana hakan, hüzün seli gözden akan Sînelere kor bırakan, zam bekliyor fiyatında Aşka mekân varken tende, emaresi yok bedende Emaneti bir kefende; Yunus'un da... Ferhat'ın da. Din türemiş kinden nâzil, "us" bedende sürgün, azil Sırıtan hep aynı rezil; her mazlumun feryâdında. Azgın beşer zor gemlenir, çene düşer, söz kemlenir Öfke pişer, kin demlenir; edepsizin suratında. Nisyan üzre Benî Adem, sanır uzar gider bu dem İsyan eder rızk ister hem; "nankör" yazar sıfatında. Ne günlere kaldık Yâ Râb! Dört bir yanım yıkık, harâb Hayallerim bir bir turâb, mü'min "miskin", rahatında. Özde eksik îman, arken, kursağında haram varken Pek mahirdir talepkârken; mübalağa sanatında! Zerki "zehir", pek sinsi mar, iblis ile olmaz kumar "Kadim hasım" taat umar; günün her an, saatında. İlim, heder eder cehli, zay olmaktan önler mehli Mahzun kalmaz takvâ ehli; nezd-i Hünkâr, Hakk katında. İnat varsa şayet özde, zifir gedik açar gözde Farkındadır gafil sözde; mahşerin de... sıratın da. Aynı değil karayla ak, gidilecek yer muallak Akıbeti hüzün, helak; tefritin de... ifratın da. Sur vakti var söz ilâhî, va'dedilen olur sahi Hatta kurur suyu dahi; "kûn" emriyle Fırat'ında. "Can" taşıyan, bil, Hayy değil, Firdevs'e yol kolay değil Beyan etmiş Nazm-ı Celîl; bedeli var beratında! A'dan z'ye cismi gördüm, sırra erdim resmi gördüm El Emîn, Ol ismi gördüm; insanlığın necatında... YUNUS'UN İZLERİNDE Rabb’imin varlığına mucizeler ararken Asumandan süzülen kristal kar'ı gördüm. Gönlüm girdapta garip, gözüm ufku tararken Hakikatli Hünkâr'ı, yoklukta varı gördüm. Seyrü sefer ederken aklın dehlizlerinde Mutmain oldu gönlüm âlemin (g)izlerinde. "Allahuekber" vardı zerrenin cüzlerinde Miskin beşere inat bal yapan arı gördüm. Nefesler buz kesince artar kulun niyazı "Acizsin" der insana zemherinin ayazı "Kûn!" emri mûcibince son buldu şems'in nazı Sürûra sebep yazı, nazlı baharı gördüm Ruh kafese dar geldi uygun teni aradım Yunus'a kulak verdim bende beni aradım Candan öte can varmış; ben cananı aradım İlâhî aşkta hârı, zikirde kârı gördüm. Arif olan anlıyor tabiat lehçesini Akıl, idrak ediyor Yüceler Yüce'sini Haz aldım, seyre daldım kâinat bahçesini Lalede mor, beyazı, güllerde sarı gördüm. Nimetler öyle çok ki dil aciz söylemekten Süzdüm tüm fikirleri şirk geçmedi elekten Tattım üzüm, kirazdan, karpuz ile çilekten Kabuk içinde narı, arada zarı gördüm. Hakikatin nûrunu aşikâre yaydılar Şirke paye verenler ikrarından caydılar "İnsana mahsus" deyip nice haslet saydılar İlle de edep dedim; ar'da şiâr’ı gördüm. Bin bilinmez içinden bir tek doğruyu seçtim Anladım ki himmetsiz Hakk'tan uzakta, "hiç"tim Nasihat almak için engeller aşıp geçtim Zahirde lâl ehl-i hâl nice mezarı gördüm. Âleme üryan gelen, yine üryan gidiyor Kibriyâya kör kişi kabre giryan gidiyor Çölde yâri arayan yâre düşman gidiyor Sin'den öteye baktım hakiki yâri gördüm. Meğer gurbetteymişiz; asıl diyarı gördüm... GİDERSİN EVLAT! Üç günlük ömrüne mahal arama Çıkar dünyasına çadır kurulmaz! Miskini cezbeden çok hal var ama Hayat mektebinde boş oturulmaz Çalınca her cana özel o saat Sen de bu âlemden gidersin evlat * Müstehzi münkire, nanköre inat Haykırıyor her an yer, gök, kâinat; Göz ne yana baksa eşsiz bir sanat... Hatip hakikatse dil susturulmaz! Fer kalmaz dizinde, kesilir takat Sen de bu alemden gidersin evlat Kişiyi kahreden kalpteki kara Yaraysa kusuru kendinde ara Bin tohuma bir gül vermez sahara Çorak topraklara kuyu vurulmaz! Menzilin ukbaya, makamın alt kat! Sen de bu alemden gidersin evlat. Harcın dünyeviyse özün harabe Hayallerin ardı hüsrana gebe Gülen gafletinden; gelen göçebe! Hevâ sofrasına bağdaş kurulmaz Hayat kardan helva; bir yudumluk tat Sen de bu âlemden gidersin evlat Kulluğa ahdine şahitken ezel Varsın isyan etsin arsız müptezel... Bir yol ki ahiri, elçisi güzel! Her kişiye özel din uydurulmaz Gözünde fer kalmaz, buruşur surat Sen de bu âlemden gidersin evlat Dar gelirken ufkun pembe düşüne Bir elçi gölgesi düşer peşine... Sormak haddine mi! "Benle işi ne?" Hayır heybesine şer doldurulmaz Yiter Nevbaharlar, biter saltanat Sen de bu âlemden gidersin evlat Beyhude gayrettir kartala nisbet Olmaya aşk nedir bilenler namzet! Muradın miraçsa benliği haps et Secdeye varmadan kul uçurulmaz Asumana değen iğreti kanat! Sen de bu âlemden gidersin evlat... GEL EY RESÛL Zerre kadar riya yoktur hayamda Bekleyeyim sabaha dek kıyamda Misafirim ol bir gece rüyamda Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! Gel, yolunu gözlerim. Kıymetini bilmese de cüceler Dudaklarım hep ismini heceler Şahidimdir kapkaranlık geceler Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! Gel, yolunu gözlerim. Senden ayrı, yetim, öksüz kaldık biz Nurdan uzak, nâra yakın olduk biz Kur'an mahzun, çok gaflete daldık biz Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! Gel, yolunu gözlerim. En nâdide gülde seni aradım Her yağmurda, yelde seni aradım Susuz kaldım, çölde seni aradım Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! Gel, yolunu gözlerim. Kendin bilen düşmüş senin izine Hiç yüzüm yok bakmaya nûr yüzüne Çok aldandım kör şeytanın sözüne Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! Gel, yolunu gözlerim. Sen, Muhammed(s.a.v.), Âlemlere Rahmet'sin, Sen, Mahmut'sun, Mustafâ'sın, Ahmet'sin, Sensiz gönül yanmasın da ne etsin Hasretinle çok ağladı gözlerim Gel ey Resûl! gel, yolunu gözlerim YOL - YORDAM - USUL Duygu deryasından dolup aşk ile Gönülden gönüle gür akmak gerek... Muhabbet, letafet çileyse dile Kelamı ehline bırakmak gerek. Önemli diyerek yol-yordam, usul Nasıl anlatmalı bilmem ki, nasıl? Somurtan simâyı çizip, velhasıl, Tebessüm ederek hoş bakmak gerek. HANİ ? Yok mu Yâ Râbb nevbahardan hiç umut Kış ayından çok usandım, yaz hani? Nârı nûr et, bir ışık yak az avut İkramından hüzne kandım; haz hani? Dert musîbet, ömrü külfet âcize Gamlı gülzâr, neş'e dermek mûcize Ardı gelmez sarp yamaçlar zor dize Dik yokuşlar bitti sandım; düz hani? Pâyitahtım yerle yeksân, taç kırık Saymadım hiç, kaç yaram var, kaç kırık Onca kârım bir amansız hıçkırık Sırra vâkıf, zevke mâtuf söz hani? Vakt-i vuslat, kaçtı fırsat, dar zaman Şer tuzaklar nefsi yoklar, pek yaman Belki bin kez tövbe ettim, el aman... Ben kulundan balsa matlûb; öz hani? Azdı derdim, az dokunsan kan akar Izdıraptan bezdi bahtım, yan bakar Dosta vardım, dilde feryâd, can yakar Süzdü zâhid, sordu saf saf; buz hani? Tövbesinden bahtiyarken müstecap Her cenahtan çok günahtan doldu kap Dâvetin var, tek kapımsın, zor icâp Derde dermân istemek çün yüz hani? Tesbihimden zikri saldım "Hayy" diye Yaş akıttım gizli-zâhir duy diye Yağmurundan damla düşmez pay diye Gözlerim kör, Rahmetinden iz hani? Fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün ÖMÜR ELEĞİ İblis'se idrakini çepeçevre kuşatan Tesadüf sanır bedbaht; hayat veren, yaşatan Gören göze ibrettir gölgesine taş atan... Tozu dumana katan dinlemez gönül, hatır Ölümü unutana Azrail hatırlatır! Ne saati gözetler, ne takvimden gün sayar Ecel denen o vakit ona mahsus bir ayar Vade tamam olunca gözler usulca kayar... Müşahede edene hüzün verir, ağlatır Ölümü unutana Azrail hatırlatır! Nice nankörler gördü vîrane koca dünya Kimi, sıksaydı taşı suyu çıkardı güya! Kimi, bitmez sanırdı heva süsleyen rüya... Alırken son nefesi sökerek, çatır çatır Ölümü unutana Azrail hatırlatır. Şayet niyet halisse, öğrenmek ise murat Akleden insan için bir okuldur kâinat Gaflette ısrar ile münkir etse de inat... Sayfa sayfa hakikat...Sarsıcı her bir satır Ölümü unutana Azrail hatırlatır! İsteyen dudak büksün, desin "sözün afaki" Boşalan kadehleri doldursun yine saki Birgün kapı çalınca farkedilir illâ ki Kim derse herşey baki, mahşer, sırat tevâtür Ölümü unutana Azrail hatırlatır! Farzedin bana ait; vazgeçtim hakkımdan ben Size hediyem olsun bu devasa gezegen Unut dese de bazen cilve satan taze ten... Salâlar sadasıyla kulakları çınlatır Ölümü unutana Azrail hatırlatır! "Zaman" denen aslında ömür eleyen elek Takdîr-i ilâhi'dir, sürer kıyamete dek Nice Nemrut’lar vardı; korku bilmez, gözü pek... Sanırdı ölmeyecek; döküldü patır patır Ölümü unutana Azrail hatırlatır! Gönül penceresinden bakıp bitip solana Gerçeği "hece"ledim; selam olsun alana Sözüm, marifet sanıp felekten gün çalana... Diyemem ki "aldırma, us’u uykuya yatır!" Ölümü unutana Azrail hatırlatır! ÜÇ HARF TEK HECE İnsan bu! İpini koyverse Yüce Kâr sayar nefsine her haltı yemek Helakın sebebi üç harf tek hece Aklın emaresi müsbete emek Kibirle "BEN" demek dile ar oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. Seraptı mutluluk; mazlumlara sır! Adalet içi boş süslü bir kavram Çekmezdi...Çekmedi bu yükü asır O yüzden bu demde tebessüm haram Yaşanan her dram bora, kar oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. Meziyet sayıldı doğayı tahrip Zehire bulandı sayısız gıda Emanet-i güzin kalınca garip Duyuldu Kâbe'den yükselen nidâ Kesildi ses seda; yâr ağyâr oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. Ne zerre abartı ne tatsız şaka Hayvanlar hayli hür insanlar esir Nerde o fiyaka, o eski caka Aczini unutan pek müteessir Lokmaları zehir, yeri dar oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. En güzel surette yaratmışken Hakk Tanrılık taslamak belayı davet Lanet-i Rahman'a kimse müstehak Payına düşeni aldı nihayet Emr-i "Kün fe ye kün!" hükmü var oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. Can kuşu halsizse, kırıksa kanat Sebep ya mikroptur(!) veyahut viral(!) Hadsiz hülyalarda bitti saltanat Benlik sarayında diz çöktü Kral... Nemrut'un nesli lâl, hakkı dâr oldu Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. Yaksa da yüreği can kırıkları Çekilen her acı ihtar insana Sorgula duyduğun hıçkırıkları Toprağa düşenden bahsetsin sana! Meftunken cihana kime yâr oldu? Bir virüs dünyaya hükümdar oldu. "BAL" DİYE DİYE... Her kim ki Rabbiyle açar arayı Koklar dikenleri "gül" diye diye. Günaha döşer de günbegün rayı Geçer üzerinden yol diye diye. Cahile yük olur ser'inde us'u Sorsalar pusudan yoktur korkusu Ansızın her yanı kaplar bir pusu Sarılır şeytana "dal" diye diye. Neylesin sağıra davul çalıcı Düşünmez ölümü; sanır kalıcı Kur'an'a, hadis'e olmaz alıcı Tadar günahlardan bal diye diye. Sansa da bigaye Azrail ırak Ecelin sesidir her çalan tik-tak Kibirle üstüne basılan toprak Bekliyor bağrına; "gel!" diye diye. AŞİYAN'DAN YANA BAK! Ey Melik’in mülkünde destursuz gezen densiz! Ömrün zaman örsünde; elde kalan âna bak! Ne doğumun tesadüf, ne varlığın nedensiz Kaldır da bir başını Aşiyan’dan yana bak! Hitapsa beklediğin gelmek için kendine Soluklan da bir lahza, kulak ver bu son dîne! Bilal ezan okurken, gül kokarken Medîne Zifirden filizlenen, güne doğan tana bak! Düşün, ahenk içinde şu koca kâinatta Hep mühr-ü ilâhî var her mevsim her sanatta! Tereddüde düşersen ikrâra kanaatta Damarda seyr-ü sefer eyleyen al kana bak! Secdeleri zül sayıp "Payitahtım var" deme! Hakk'a ahdinden cayıp, "zevk-u sefa kâr" deme! Nankörlük etme ayıp; şeytana hünkâr deme! İbret al Firavun’dan; kaçınılmaz sona bak! Dağlara tırmansan da, mağrur, kendinden emin Vuslat için gün sayar bastığın ruy-i zemin! Son nefesle çözülür mahiyeti gizemin Yar toprağın bağrını, taze denen tene bak! A Ş K - I N E B İ (O/NURLU HECELER) Layık olsaydı şayet ümmeti El Emîn'e Ne zaafa düşerdi, ne zillet elemine... . Bir kalem ki, hiç sancı çekmemiş O nur için Nereden bilebilsin "paye" ne?, onur niçin? Niçin yadıyla yanar, sızlar serde genizler Niçin hasretle kanar, küle döner benizler Niçin edeb-i kelam, selam, salat O'nadır Niçin onca ihtiram, hem iltifat O'nadır Ve niçin ümmetini yormaz iken onca şer Bir yetim gördüğünde boyunlar yana düşer. ... Ey şemse uzanırken toprağa düşen elem! Duygudaşım...Sırdaşım...Ufkuma ruşen kalem! İşte vadettiğim gün, beklediğin o saat Duygularıma ram ol, mürekkebini ç/ağlat Anlat Hayy'ı ve Berr'i! Kaybolurken bu aciz Furkan ile yetişen rehber kimdi; hangi iz? Hasret odum alevsiz; nidam sessiz, külüm lâl Yalvarırım ayrılma; bu gece yanımda kal Kirpiğimi zorlarken nedamet nişanesi Ne mazeret dinlerim, ne ilham bahanesi Mağfiret murâdıyla arşa çıkarken âhım Tövbelerle yıkansın ilâhî secdeğâhım Taşsın yine sel olup gözyaşlarım ucundan Ab ı hayat iksiri içelim avucundan Kemal-i tazim ile hislerimi kitab et! A'sarın dimağına hitabetini tâb et. Zor gelirse nefsime yalın gerçeği ikrar Hem sıratı hatırlat, hem kabri tekrar tekrar Kurutmadan aşk odum mürekkebin nemini Nakşeyle izanıma o/nurun önemini Varsın nice Nemrut'lar güneşime üflesin Mucize uman varsa; aldırma sen...beklesin... Veyl edip inayeti kendinden itenlere Göster ayan ayeti "gül"ü incitenlere... Bir Gül ki; mürebbibi, hidayet Kitabının Bir Gül ki; muhatabı, "Habîbim" hitabının Bir Gül ki, çehresi şen; açken bazen kendisi Lokmasını bölüşen; Ümmetin Efendisi! O'ydu ab-ı Kevser'i Sahara'da vahanın O'ydu sırrına mazhar Sidretü'l Müntehâ'nın Hüsrandaki son umut, hicrandaki yastır O Sahra sulayan bulut, dostluğa kıyastır O Aksini söylese de hergün haddini aşan Sonsuz nâra yaklaşır O/nurdan uzaklaşan Dense de bu/har diner, bu aşk-ı nebî yiter Söndü dendiği anda bağrımı yarman yeter. Arındır küllerinden; az eşele... eş hele! Bir aşk ki en derinden; söner mi bu meşale? İftiharımdır deyip uğrunda zahmet, çile Arz eyle selamımı; hem layık-ı veçhile Doldur ilham tasını sînemde gözelerden Bir naat sun Resûl'e en nezih dizelerden Ab-ı revan'dan hisse sana da kısmet olsun Kondurduğun her buse inciye nisbet olsun Bad ı saba üflerken huşuyla hû sesini Kansın çorak gönüller, hissedip su sesini Vuslat için ümmeti gün sayarken sinlere Karışsın Fatiha'lar binlerce Yasin'lere... Hakkını öyle ver ki muhabbetin, vefanın Aşkına delil olsun Muhammed Mustafa'nın Müşahede ederek ruhumun rüyetini Nakşeyle afakıma nurlu silüetini Can vermeden muradım takvimlerin elinde Katedelim çağları bir zaman tünelinde Dönüşü olmasa da; değil mi ki sebep yâr Sürükle umudumu ardında diyar diyar Zaman denen mefhumu çıkararak aradan Varalım Medine'ye, başlayarak Hira'dan Titrerken dudaklarım, dualarım ıslansın Hasretimin incisi ummanla kıyaslansın Giydirip her hecene libasını hayanın Misafiri et beni Hatem-ül Enbiya'nın Sükût-u hayalimde her zârım kârım olsun Andığında adımı, o an baharım olsun Renk katsın mucizeler gönlümün tuvaline Gıpta etsin melekler bu mücrimin hâline Muradımı arz ile Resul'üme; izinle Tanıştır dostlarıyla, Sahabe-i Güzin'le Semânın sînesine yine Bilal seslensin Ruhum vecde gelerek uçmaya heveslensin Yakışmaz deyip artık karanlık asumana Çekilsin bed bulutlar uzakta bir limana Aczimi idrak ile, bırak hep lâl olayım Rahmet-i Rahmân ile hemdem, hemhâl olayım Akrebin kıskacında kapı çalarken firak Ecelin kollarına usulca beni bırak... . Ey sevgili kalemim...kadim dostum...sırdaşım! Artık sana emanet duygularım...göz yaşım... Kolay değil, bilirim; göstersen de itina Ne mümkün layıkıyla O Nur'u medh-ü sena Şayet acze düşer de tükenirse takatin Nevme sirayet etsin ahdine sadakatin Aynı ilahi aşkla uğrayıp düşlerime Mihman eyle Resul'ü mavi gülüşlerime Madem ki gamlı gülzâr rayihasından yoksun Hiç olmazsa bir gecem asr-ı saadet koksun... . Bir naat yazmak gerek! Maksat olmalı hasıl Bir naat yazmak gerek...bir başka; ama nasıl? BİR KİTAPTIR ŞU KÂİNAT Gün güneşe gebe ise veda eder ay geceye Mehtap toplar yıldızları tana tohum eker gider. Umut esirse yeise, kasvet çöker her heceye Solar kalemin izleri; boyun büker, çeker gider. Tefekküre ehil kişi çileden de bir haz alır Her salâdan öze ibret, musalladan îkaz alır Cahil, "felekten gün çalar", bilmez ömür hep azalır Nasihattan pek az alır; ziyan ile çıkar gider. Allah dostu kelamını düşünerek, tartar söyler Faş eylemez günahkârı; bir yanını örter söyler Hodbin, fırsat araştırır; îmâ ile, dürter söyler Gönülleri harab eyler; nazargâhı yıkar gider. Kibri kavi kula sorsan "hile yoktur!" taatında Hatta kalbi pir-ü pakdır; makbul kuldur Hakk katında! Oysa yalan, gıybet vardır; hem şiardır lügatında Israr edip inadında ahretini yakar gider. İlim ehli beşer için bir kitaptır şu kâinat Ki, her bir cüz, bir şaheser; sanat içinde bir sanat Kimi kaçar imtihandan; ne din bilir, ne hasenat Vakti gelir, çalar saat; nedametle bakar gider. Aşk oduyla yanan kulun nurdan izi yüzündedir Bezm elest'ten ahdi vardır; hiç unutmaz, sözündedir Resûlüne hasret ile takvimi hep hüzündedir Her "Muhammed" dendiğinde gözyaşları akar...gider. KIRAN KIRSIN... BiZ KIRMAYIZ! Ahte pusu vefâya dâr; kuran kursun biz kurmayız Dost görünüp sırta hançer; vuran vursun biz vurmayız Çok çattık hor bakışlara, alışkınız zor kışlara. Doğruları yanlışlara; karan karsın; biz karmayız. Ayan etsek sızımızı, kimse çekmez nazımızı Düz var iken dizimizi, yoran yorsun; biz yormayız Nefis ne dese nafile, "ibret" giden her kafile Bir gönülü bile bile; kıran kırsın biz kırmayız. Gönül odur ki hâr ola, kin girince buhâr ola Kapı çalana parola, soran sorsun biz sormayız. Yanan soba olmaz issiz, gül bahçesi kalmaz ıssız Mazlum ağlar iken sessiz, duran dursun; biz durmayız. Nam salsa da bilek büken, "mahir" kalbe sevgi eken Dalda gül var iken diken; deren dersin; biz dermeyiz Balçık kokar insan özü, ayar ister cahil sözü Konuşurken kafa-gözü; yaran yarsın; biz yarmayız. Sahip değilse diline, insan arsızdır, biline! Dizgini nefsin eline, veren versin, biz vermeyiz. Varsın hasar versin asır, ehl-i hâle etmez tesir Haddi aşıp dinde kusur, gören görsün; biz görmeyiz Üç şey var ki olmaz onsuz; vatan, bayrak ve ezansız, Kabre dinsiz ve îmansız; varan varsın; biz varmayız... SIKINTI YOK EFENDiLER... Ahdimiz var; söze sadık, bağrı açık yâre yârız Dert nedir ki! Kanıksadık; imtihandan cüz sayarız Beis gördük boş hevayı, aşkta bulduk her devâyı Hakk yolunda bu davayı, yüklenmeyi haz sayarız Günah bildik kalpte kini, ıslah ettik kalptekini Vahdet için şart ekini, huzur bozan naz sayarız. Bir kayıpken her "öteki", tefrikaya denmez peki Diyen mürşid olsa ne ki; takibi zül iz sayarız. Her hecesi yivli oksa, üzer insan edep yoksa Simasından nur da aksa, nâra yakın yüz sayarız Ne musalla ne kabirden, ne zulmü pek ekâbirden Korkumuz tek; kalpte kirden! Zerresini köz sayarız. İhtar geldi her cesetten, kale kurduk çelik setten Musibeti ganimetten, bir nimeti yüz sayarız. Eksiğimiz âdap, arsa, ikaz edin sarsa sarsa Zirvesinde hayır varsa, dağ yolunu düz sayarız Ahsen üzre iradımız, serden geçtik, sır adımız İfsad olsa muradımız, mevsimleri güz sayarız. Ömür anlık ölüm sahi, hedef koyduk yol ilahi Bin kez şükür etsek dahi, eksik kalır; az sayarız Aklı olan olmaz katı, olmaz nefsin avukatı Az ötede ecel atı; bekleneni biz sayarız! Az ötede ecel atı; bekleneni biz sayarız! ETMEM AŞİKÂR Edebime yasak ettim riyâyı Görenler haddimi bildirsin diye Gösterip Kur'an’ı, dinde hayâyı Günahı tövbeye sildirsin diye Nefsi esir ettim koydum kafese Gönlümün kapısı açık herkese "Buyur"um hazırdır hoş gelen sese Her selam yüzümü güldürsün diye Gayretim sonsuzdur ar-âdâbıma Hiç hile katmadım suç hesabıma Sevgiyi doldurdum gönül kabıma Gelenler kepçesin daldırsın diye Çok şükür gönlümün yapısı muhkem Saman alevine benziyor öfkem Diller haddi aşıp söylese de kem Hiç beddua etmem çıldırsın diye Sakındım dilimi sözün kalından Sıyırdım sıdkımı dünya malından Kıyamam tek güle, almam dalından Tez vakit solmasın, al dursun diye Nankörlük kalsa da yanıma hep kâr Kimseye derdimi etmem aşikâr Ayaklar altına düşsem, edip ar Beklemem kullardan kaldırsın diye. ADA/M OLAYDI Ne intizâr eder ne zâr ederdim Gülzâr-ı gönülde odam olaydı Sînemi hüzüne mezar ederdim Selamı kestiğim adam olaydı Haddimi aşıpta tutmadım teste Yüzüme güleni çıkardım üste Toprağın bağrında yer kalmaz; dosta Bedel-i ihanet idam olaydı. Nefsime dar edip tende kafesi Kendimden muteber gördüm herkesi Sarsardı cihanı her kırık sesi Hıçkırık yerine nidam olaydı. Ne zerre abartı ne de hezeyan Düş kurdum tamamı zamandan ziyan Yine de derdimi etmezdim ayan Kaçıp gideceğim ada'm olaydı Bir garip ozanım, bir âh'ı güzin Vezini ayarsız, hecesi hazin Bakmazdım ardıma gelse de izin Okunan son salâ vedam olaydı SELÂM OLSUN Usûl bilip, âdâbını, takınana selâm olsun Edepsizden ar kabını sakınana selâm olsun Dil,din renkli, farklı isim; "insan" diyor büyük resim! Sevgi ile, mütebessim, bakınana selâm olsun Kabir yakın, yol bitmeden, el vermeli el itmeden Gönüllere incitmeden, dokunana selâm olsun Gözlerde kin kalplerde kir, sebep aynı; farklı fikir Dâvâlıyla derdimiz bir; yakınana selâm olsun Cehli kavi zor bilmece, okur yazar, bilmem nece Yunus olup hece hece, okunana selâm olsun Ün delisi nam da salsa, adam denmez sözü kalsa Kaleminden akan balsa; ıkınana selâm olsun Her kim etse haddi ihlal, haksızlığa kalmayız lal Al zeminde Yıldız-Hilal; dokunana selâm olsun ÖLÇÜ Bir muamma zannederdim âlemi Sanırdım ki her çile bir kördüğüm Hikmet ile hemdem ettim elemi Mahiyeti farklı oldu gördüğüm Dünya aşkı yer edince dimağda Tat kalmadı gönül denen o dağda... Karanlıkda gezindiğim her bağda Diken idi gül sanıp da derdiğim Yol bulup da kapısından girince Gördüm, takva derya imiş derince Kokan leşte inci dişler görünce Abes oldu soru diye sorduğum. İhlas ile tefekküre dalınca Hatam görüp çizgi çektim kalınca Ölçü Kur'an rehber Resûl olunca Haklı çıktı haksız sanıp yerdiğim. Zahir ile hüküm veren yanılır İhtimal ki; yanlış, doğru sanılır Gönül yapan güzel sözle anılır Bu sonuçtur bir ömürde vardığım. ŞÂİR/İNSE! -CİNAS - İlmi, Hakk'tan inayettir, emrine ram âlim ins'e Yemyeşil bir vaha olur, Sahara'ya âlim inse Takva ehli eder taat! Kem söz dahi abes, fakat Asra nurdur zifre tokat; Atan o el âliminse! *** İkaz dahi erbabına! Söz kâr etmez cahil ins'e Hüzün siner turabına, yeryüzüne cahil inse Toprak cömert olsa ne ki; gonca vermez gül fidanı Aşılayan, gübre atan; batan o el cahilinse! *** Bir acıklı azap vardır sinden öte, zalim ins'e Gönül âhı arşa çıkar, meydana bir zâlim inse Onmaz derdin tek devası -muhtevası- Anzer olsa Tezgâhından bal alınmaz; satan o el zaliminse. *** Taşlamayı vazetse de mahir mel'un şair ins'e Edebinden tanır âlem şol cihâna şair inse Dense dahi er meydanı, kalem için ar meydanı! Törpülenir batan yanı; tutan o el şairinse! *** Selam olsun Hakk dâvâya omuz veren şehit ins'e Ki alnından öper toprak bağrına bir şehit inse Uğruna can veren varsa dalgalanır burçta Bayrak Anlam gelir atlas beze; katan o el şehitinse! *** Ayan etmiş Kitabında; Habîb-i Hakk rahmet ins'e Şad olurdu mahzun kalpler, n/isyan dinse, rahmet inse Rahmet; Kur'an, Muhammet'tir(SAV); muhabbettir; Budur onur! Kör kuyular saray! olur; atan O el Rahmetinse! YÖN Mucize arayan aslına baksın Öze ün seçilmez genler içinden Akıbet aşikâr; yine topraksın Gafletle geçilmez günler içinden. Kur'an kutlu kelam, kutsal emanet Davası olana zor gelmez nöbet Her harfin, imlanın hükmü var elbet Noktalar ayrılmaz Nûn’lar içinden. Sermaye-i güzîn iraden, usun Îmandır dermanı gönülde pusun Görüp mirasını derviş Yunus’un Yön ara kendine yönler içinden. Niyetin halise Hakk'sa emelin Boş kalmaz avucun; açıksa elin! Aslolan bugündür; yoksa amelin Teselli derilmez dünler içinden. Zordur pusulasız menzile varmak Ne ayıp, ne günah bir adres sormak Mevlânâ "gel!" derken olur mu durmak? Can ara kendine canlar içinden. Basiret bağlıysa cürm olur ufak Hayale, düşlere dar gelir âfak Sanma ki "her zaman sökecek şafak, Hep güneş doğacak tanlar içinden." Ömür ok misali gerili yayda Çok "şükür borcu"n var her nimet, payda "En" güçlü, "en" zengin dense ne fayda Elde kalana bak "en"ler içinden! Bin günah yükleyip her bir nefese Aldanma şu koca süslü kafese Yaklaş hele bir yol, kulak ver sese! Ne "vah"lar geliyor sin'ler içinden. İnsan akıl etse, olsa az zeki Nefsin her emrine der mi ki peki? Binlerce senelik yaş olsa ne ki? Son nefes sayılır binler içinden. Madem ki O'nadır sonunda avdet Bir tek Yaratan'dan umulur medet Gaye huzur ise gerçek saadet İslam’da bulunur dinler içinden! "SIRAT!" DİYORUM Ey mabûd'u muğlak mazisi üryan! Üç günlük ömrünün yarısı ziyan Her nefeste isyan, hergün hezeyan Artık bu arsızlık yeter diyorum Boş yere mi gitsin bu ter diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Onca izzet ikram, sayısız lütuf Mayandaki öze, şerefe matuf Dara düştüğünde hep Yusuf Yusuf Hevanın hasatı diken diyorum Henüz daha gencim, erken diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Muradı taatken ömrü lutfeden Canavar çıkardın dünkü nutfeden Serde akıl varken bu gaflet neden? Rabbin Rahman, Rahim; Kebir diyorum! Kalbim hidayete kabir diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Her şirke eyvallah her şerre amin Bozulmuş ezelde ettiğin yemin Kayarken süratle bastığın zemin Rehberin El Emin; Resûl diyorum Nezdimde zevk sefa usul diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Dense de her kışın ardı bahardır Takvimlerin dahi bir ömrü vardır Gafletin meyvesi hep ah u zârdır Kıyam, kırat, rükû; namaz diyorum! Secdelere vaktim pek az diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Ecel fırtınası hayli sert eser Değdiği bedenin teni buz keser Akan kan damara, can tene küser Nefsini yere ser, çiğne diyorum O'dur bana ilaç-iğne diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Avcı avı için gerse de yayı Ok'unun nasibi irade payı Nefse tâbi olmak işin kolayı Bırak macerayı, "Sırat" diyorum Saki'ye sofrayı donat diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? Kalpler köze diyar, İblis ins'e yâr Aşk terazisinde bozulmuş ayar Gurub Sur'a yakın, vakit hayli dar! Sinden öte yol var; mahşer diyorum! Sürdüğüm sefa kâr, boşver diyorsun Hangi yüzle? Hakk'tan Ne bekliyorsun? GÖNÜL ÇEŞMESİ... Arzunun ayağı zemine bassın Ne afakî olsun ne de çok uçuk Varsın eller kızsın, yüzünü assın Resûl'ün yolunu takip et çocuk! Kırmaya müsait olsa da yapın Çalana açılsın hoş gönül kapın Zannetme ki nefsin tek hendikapın Yalan da, gıybet de musibet, çocuk. İnsan denen beşer bu handa konuk Her mezar Adem'in aczine tanık "Dil" gönül çeşmesi; akma bulanık! Makbul olan hoş söz, muhabbet, çocuk. Mü'minin helakı öfkeyle başlar Kalp nefret doluysa kin gözde kışla'r Arsız, edepsizi şeytan alkışlar Kibirin bedeli "müebbet", çocuk! Ne kalpte noksan var, ne dinde kara Hatayı, kusuru kendinde ara Ateş eksik ise neylesin çıra Îmansız yürekler rutubet, çocuk. Her nefes insana vazife yükler Can denen emanet bedeni bekler Sanma ki takvimler güne gün ekler Son nefesle biter bu nöbet, çocuk! Herkesin elinde olsa da plan Gerçek olan bu an, gerisi yalan Bir kemik yığını geride kalan Unutma! Ölümdür akıbet, çocuk... Unutma; ölümdür akıbet, çocuk! EDEP RAHLESİ Edep rahlesinden uzaksa dizin Sözü bala banıp aş edemezsin... Kapanır kapısı ilâhi gizin Şeytanı dost sanıp, başedemezsin... Gönül bir şelale, dil ise ark'ın Mü'minsen münkirden olmalı farkın Bedeli bellidir Rahmân'a şirkin Nefsinin gönlünü hoş edemezsin... Akleden âlemi arifle gezer Kalp gözü açık kul çok sırrı sezer Arsızla muhabbet sohbeti bozar Çukuru zirveyle eş edemezsin... Akıbet aşikâr, önün mezarken Can tene tutsakken, ömrüne yârken Henüz gül kokulu baharlar varken Mevsimi ukbâya kış edemezsin... Çok hasar verse de bu dem'in seli Mü'mine salâh'tır Resûl'ün eli... Âlimi el bilip, cahili Velî Ayağı kendine baş edemezsin... Ahd'in var ezelden, kâlû belâ'dan Yer ve gök inliyor hergün saladan İbret biç kendine her musalladan Hayatı anlamsız, boş edemezsin... Hayatı anlamsız, boş edemezsin... HANİ MÜMKÜN OLSA DA... Hani mümkün olsa da tünel açsam zamana Bin dört yüz küsur yılı uç ucuna eklesem Katedip asırları aşkınla yana yana Eşiğine baş koyup heyecanla beklesem. Nakşedip yüreğime vuslatın hayalini Çehrenle kıyaslarken ayın hilal hâlini Güneşi doğdu sansam görünce cemalini Mübarek ellerini doya doya koklasam. Gözüm yaşlı dinlesem Bilal’in gür sesini Çeksem şifa diyerek içime nefesini İhya edip nûrunla nefsimin hevesini Her ânı "anı" diye yüreğimde saklasam. "Ümmetimden" diyerek tanıtsan sahabeye Varsak huşû içinde hep birlikte Kâbe’ye Vecd ile kulak versem duaya, hitâbeye Yaptığım günahları sevaptan ayıklasam. Zaman tüneli bozuk, dönüş imkânsız olsa Ümmetin bu garibi sana evlatlık kalsa Görürken hizmetini ecel kapımı çalsa Verdiğim son nefeste adını sayıklasam. EY GÖNÜL! Ey gönül! Derdin ne ki dost kıymeti bilmezsin Fâni olan dünyada başın dik, eğilmezsin Tevazuyla çıkılır marifet makamına! Adın kalbe yazılır bir daha silinmezsin. Sevgisiz yürek harâb, virane, çorak olur Rabbinden ayrı düşen şeytana çırak olur Aldanma mala, mülke, şöhretine, nâmına Tene toprak kazılır; bir daha bilinmezsin. KIYÂM/ET Yâri Allah olanın gözünde yaşı olmaz! Tevekkülü bilenin gam ile işi olmaz! İyi amel et, unut; boşa uğraşı olmaz! Cahil, cürmü yanına kâr kalır etse de zan Gün gelip kurulacak yüce divanda mîzan. Varsın beklesin İblis kurarak binbir tuzak Akleden asla kanmaz; kalmaz Rabbinden uzak Ek tohumu toprağa Rahmeti Hakk'a bırak! Bulutlara geldi mi "KÛN" denen yüce ferman Başaklar baş eğerler, dâneyi besler her an. Takılsan da geçerken feleğin çemberinden Ayırma kulağını Resûl'ün minberinden! Dert yanma, yaka silkme; yakınma kaderinden! Tevekkülle dağılır gönülde is, pus, duman Hakk'tan gelene rıza; budur hakîki îman! Bezm-i Elest'ten beri secdeler diz bekliyor Saşırdıysan yolunu Resûl'den iz bekliyor Rabbin her davetinde kıbleye yüz bekliyor Ferasetli göz için âkıbet ayan beyan! Unutma! Üryan geldin, gidersin yine üryan... Kibiri dağlar aşan etse de Hakk'aı inkâr Bir tek Hünkâr var; Allah! O'dur gerçek Hükümdar! Suç olan hata değil günahta inat, ısrar! Sanma ki çok, vakit dar; savurma etme ziyan Tövbe avuç bekliyor! Musallaya bak, uyan! Hazan esip düzüne yol çıkmadan bayıra Ver sana verilenden, elin gitsin hayıra Konar birgün âniden ecel kuşu çayıra... Ömür "son"a kurulu, geldiğinde "o" zaman Davetsiz misafirin ne af dinler, ne aman! Nanköre zor gelse de nimetler için şükür Can bedenden uçunca gireceği yer çukur! Kâinât sayfa sayfa; elif'i bilen okur... Âh kulaklar bir duysa! Ölüler feryâd figân Kıyâmet var! Kıyâm et! Gel, inat etme, inan! KİMSE KALICI DEĞİL! Virdi Sübhan olanın geçmez ânı anmadan Hassas eşik aşılmaz aşk odunda yanmadan Vuslata erişilmez gafletten uyanmadan... Haslet vardı eskiden usul-erkân, ar diye Tellallar gezer olmuş Hakk'a isyan "kâr" diye. Nazargâh-ı ilâhi kırk yerden lime lime Cahil "müderris" olmuş muallime, âlime Akleden boyun eğmez İblis denen zalime! Akıbeti idrakte azap çekse de iz'an Ne ölüm hikâyedir, ne mahşer, ne de mîzan! Secdelerdir şifâsı kalpteki şirk urunun Şuası alna düşer dilde Kur'an nûrunun İslam'dan geçer yolu insanlık onurunun... Sırat kılıçtan keskin, sinden öte yâr gerek Maksûdu Ma'bud kula hedefe ayar gerek. Dizgin vur azgın nefse zül olsun şükrün azı! Sözü bala banandan kullar da Hakk da razı Yalan, gıybet, öfkedir; kindir kalbin ârâzı... Kem kelamın vaazı, zannetme dile onur Gün gelir devran döner hesap önüne konur! Nefsin "buyur" dese de dünya zevkine, üne Ziyan etme ömrünü, "keşke" yükleme düne İblis takdîr sunsa da verilen her ödüne... Sen dön kıble yönüne Hakk'ın önünde eğil! Bâkî olan bir Allah! Kullar kalıcı değil! YAPRAK DAHİ! Be hey münkir niye inkâr edersin Tabutlar dar; kar-boran var; kör müsün? Her günahta sanma ki kâr edersin Saklasan da bir gören var; kör müsün? Boz bulanık sudan çıkıp azarsın Kime yârsın; gönül yıkar bozarsın? Her nefeste şirke destan yazarsın Dal uzatan, el veren var; kör müsün? Kimse gelmez bu âleme akitsiz Çulsuz doğar, gider çulsuz, nakitsiz Yaprak dahi kıpırdamaz vakitsiz Bu düzeni bir kuran var, kör müsün? Nazar edip her nakışa, desene Zü’l-Celâl-i Ve’l-İkrâm var desene! Utanmadan bal beklersin her sene Çiçeklerden öz deren var kör müsün? Aklı olan yola çıkmaz azıksız Konar…Göçer; „eyvah, keşke, yazık“sız Yüz gördün mü yetmişinde, çiziksiz Aynalardan haykıran var, kör müsün? Şükür bekler her bir uzuv, her beden Zannetme ki bunca nimet haybeden Ecir çıkmaz cürüm dolu heybeden Zerki zehir, ağ ören var, kör müsün? Ne dolarsa bir ömürlük küpüne Mahşer günü odur sızan dibine Sarılmışsın lanetlinin ipine Urgan çürük, kemiren var, kör müsün? "Emir kulu" kapı çalar bıkmadan Vardığında çekip gitmez yıkmadan Kendine gel "kuş" kafesten çıkmadan Defterleri bir düren var kör müsün? Beden denen her can için bir araç Düşündün mü vazifen ne, ne amaç? Diyorum ki "tehlikeli bu yamaç!" İrâd/e/den bir firen var kör müsün? Gerek var mı her rüyayı tâbire? Er ya da geç yollar çıkar O Bir'e Mezar yeri kazılmakta habire Her kabire bir giren var kör müsün? Şeytan mahir, gezer elde hediye Bekler, insan her emrine "he" diye Onca elçi, bunca îkaz ne diye Hem Muhammed(sav), hem Kur'an var kör müsün? *** NEŞTER ( DÜNYANIN DİLİNDEN) Bülbül dahi eder de ar şuaranın kaleminden Gayrı dala konmaz zinhar; kanat çırpar güle gelir Emaredir çıkan bu/har; feryâd eder eleminden Gülsün diye gamlı gülzâr; dünya dahi dile gelir! ... Gördüğüm manzaraya -katarak yeni yorum- Neşter vurdum yaraya; size sesleniyorum! ... Belki son haykırışım, bu size son hitabım Suç belli, suçlu belli; sizsiniz muhatabım! Ne zaman kan sızdırsa ilâhi gönül kabım Bozuldukça asabım "Saklama kus!" diyorum Dinmeyen ızdırabım son bulsun istiyorum. Ne amansız kavganız, ne de küfürlü aksan Kalbinizde sevgi, aşk, bedenlerde ruh noksan Girdiğiniz gönüller yıkık, yer ile yeksan Ye'si bozan hüsn-ü zan; "Bana mahsus" diyorum Yeni destanlar yazan bir nesil istiyorum. Kutlu doğum beklerken tarifsiz heves ile Rahmet okuttu gelen bir önceki nesile Bulunmaz nimet oldu temiz bir nefes bile! Böbürlenme nafile; "Aslolan us!" diyorum Kul layık-ı veçhile yaşasın istiyorum. Zindanlar mekân iken şuasını yayana Yetmedi nice paye zulmü sanat sayana! Sırat'a çeyrek kala aksayan aksayana Ölümü yok sayana "Gel etme, sus!" diyorum Gönlüm Rahmetten yana; nedamet istiyorum Kim bilir kaç canlıyı yuvasız bırakarak Söktünüz ciğerimi ormanları yakarak Utanın hâlinizden mazinize bakarak Kibrinizden bıkarak "Âtiniz pus!" diyorum Şerrinizden korkarak arlanın istiyorum. Aksini isbat için gayret etse de âmâ Dört kitabın manası okuyana muamma Emanet ehlinde mi emin değilim amma Pek uzak ihtimama; "Raflarda süs!" diyorum! Uyulsun ihtirama, okunsun istiyorum. Zehirli su aktıkça denizimden, dereden Her semahım âh ile; kurtarın cendereden Uzatın başınızı o küçük pencereden! Öneme istinaden "Ay size küs!" diyorum Geceler zifir, neden? Ağarsın istiyorum. Zırhıma delik açıp gaz verene ozona Lanet olsun tarihte "insan" diye yazana Düne dek arken şiar şimdi azan azana Aldıran yok kızana; "Gidişat pis!" diyorum Kalan son hüsn-ü zana gerekçe istiyorum. Nağmeler dile gelip "Batsın bu dünya" derken Eyvahlar için geçti, kıyamet için erken Kadehlerin dibinde dimağlar sendelerken Sizler zevki belerken, "Neşem hapis!" diyorum Acıyla gülümserken farkedin istiyorum. Tefekkür edin de bir acıklı hâle bakın Görün kimmiş o sinsi, size sizlerden yakın Hangi muhkem surlarda gedik açmış her akın Saf rolünü bırakın; "Şeytan, nefis!" diyorum Tehdit, tuzak bihakkın sezilsin istiyorum. Hiç olmazsa son demde suçlarına mukabil Tabiat lehçesini öğrensin artık gafil Nefes alsın ormanlar, kafeste kalmasın fil "Yeşersin gül, karanfil, açsın nergis!" diyorum Doğaya maraz mahfil ezilsin istiyorum. Cürmünüzle büyürken Kovulmuşun heybeti Ne zannı bıraktınız, ne şer olan gıybeti Yaradan ayan etmiş nedir neyin diyeti Ölmüş bir insan eti; "Haram! Necis!" diyorum İhtarın mahiyeti bilinsin istiyorum. Hiradan yükselen ses hükmederken çağlara Düşünün neydi yükü ağır gelen dağlara! Sözüm "insanım" diyen irfanı hür sağlara! Pas tutan dimağlara; "Ayet! Hadis!" diyorum Dikkat çektim ağlara; görülsün istiyorum. Ne zaman ki ahlakı bir kenara attınız En şerefli mahluktan canavar yarattınız Gelmiş geçmiş çağları mum ile arattınız... İçimi kararttınız; "Her yanım is!" diyorum Öfkemi kabarttınız; sükûnet istiyorum! MADEM Ki! Sattığım güle hayran, sanmayın bahçevanım Alı, moru verene, tezgâh serene bakın Bal petekleri vîran, içi boş bir kovanım Benliğini yerene, sırra erene bakın Buğz edip zirveleri kibir kokan dağlara Dolaşın mâziyi bir, uzanın tüm çağlara Bir hiç’lik makamında kurulup otağlara Hoş bakıp hoş görene; sevgi derene bakın Mucizeyse aranan; kanın alı, akında Musa’nın âsâsında, Nemrut’un helâkında... Kibiri Kibriyâ’ya, Halık’a bırakın da İpek koza örene, ağlar gerene bakın Dost olan doğru söyler; arz-ı hâlim îmasız Ne "sözün abes" deyin, ne de "çok acımasız" Vakt-i vedâ apansız; hayli sessiz, sîmâsız Tenden içe girene, defter dürene bakın. Dağıtılmış payeler; onlarca usta, üstat Bilen biri söylesin; kim kime vermiş ruhsat Şayet "şu gökkubbede hoş sadâ" ise maksat Kalplere taht kurana, bir de kırana bakın. Madem ki Rahmân'a yâr, kitabına em dedik Madem ki eksiğe ar, çağa bozuk dem dedik Madem ki kulluk şiar, yegâne kıdem dedik Teslim olup Kur'an'a ömür sürene bakın. YANDI NEM Dindi artık cağlayan ses; çırpınan kuş şimdi hür Çığlığından çığ düşerken, çiğ yağarken yandı nem Dondu feryat; tesbihimden damlayan hû çok şükür Her musîbet bir ganîmet, her cefâ kâr; haz benem! Bakmayın siz âhı bitmez avcu ıslak mendile Kasvetinden pek usandım, muzdarîbem ben bile Gün batarken şemsi buldum hiç gerek yok kandile Derde ağyar, gönlü gülzâr Nevbahar ben, yaz benem Fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilâtün / fâ'ilün İNSANA Y/ÂR GEREKİR Samimiyet ölçüsüdür her işin Hayra azim, insana ar gerekir. Tefekkür et; vazifen ne bir düşün! Kim ölümsüz, kime mezar gerekir? Ne bu gaflet, dünya hırsı, bu telaş? Ne zamandır helal olmuş haram aş? Nedametin nişanesi gözde yaş Sırrı fehim, sînede hâr gerekir. Gayesize nefes almak eziyet Dem değişmiş kem söz olmuş meziyet Gönül yıkmak ödenmesi zor diyet İncitmeden dile ayar gerekir. Havada pus, göz görmüyor limanı Mahzun kalbe zâr etmenin zamanı Avuçta kor; tutmak için îmânı Zikre talim, ıssız diyar gerekir. Zengin, fakir, rezil, vezir-vüzera Gelir birgün ecel denen hızara. Çıkmak için Hakk katında huzura Cürme nadim, nurlu dîdar gerekir. Kanma günün sabahına, güneşe Akşam olur ne zevk kalır ne neşe Dayanması zor diyorsan ateşe Derde Hekim, şerike dâr gerekir. Sanma dünya, âlem için, meşk için Sor arife, "vuslat nedir, aşk niçin?" Akledene gönlündeki köşk için Rahmân, Rahim, ölümsüz yâr gerekir. HAFİFE ALMA! Ölüm meleğini hafife alma! Sanma yolu hergün falana düşer Takvim yaprakları sayısız amma Günbegün dökülür, talana düşer Her kim ki irşadı İblis'ten umar Ölümden öteye gözünü yumar. Şeytanı dost bilmek, hayatı kumar Felekten geceyi çalana düşer Akıl kârı değil sarp yola sapmak Mevlâdan vazgeçip maddeye tapmak... Sözü bala banıp, gönüller yapmak Edepten payını alana düşer. Menzil müphem ise beyhude koşmak "Hedef-gayret" bekler Hakk'a ulaşmak Rahmân'ı inkârda haddini aşmak Gaflet girdabına dalana düşer. Dünya bir han ise düşün, kim hancı! Kim her derde hekim, kimdir yalancı? Maksad Mâ'bûd ise; uğrunda sancı İrşad kapısını çalana düşer. Talebim ne bey'lik, ne isme "ağa" Ne de gündüzüme güneşten şua Umudum, beklentim Fatiha, dua; Okumak, ardımda kalana düşer. "Yer etsin kokusu" deyip iz'anda Gül sundum "hece"den; hem de hazanda! Beratı hak etmek, yarın, mizanda Huşuyla namazı kılana düşer. O ZAMAN! Muradım kaderin az ötesiydi Hayalim ufkumu aştığı zaman Ömür takviminde haz ertesiydi Duygular sel olup taştığı zaman Ab-ı hayat için verdiğim nakit Tez bitmeyecekti; böyleydi akit Sanırdım kıyamet denen o vakit Uçurtmam çamura düştüğü zaman Ne hüzün bilirdim, ne matem, ağıt Aşkımı ifşaya yetmezdi kâğıt Neşeyi böl paylaş; dağıt ha dağıt Yüreğim çağlayıp coştuğu zaman. Kuşlara kanattım, bahtıma çeri Keder baş kaldırsa yerdi hançeri Bir ben vardı bende benden içeri O ben benden hızlı koştuğu zaman Cihan tozpembeydi; aliyyülala Yaz gölgelense de mutluydum hâlâ Kurt düştü içime; okunup salâ Kazmalar toprağı eştiği zaman Yol uzun inceydi, yıllar basamak Aklıma gelmezdi hiç duraksamak. Âniden farkettim neymiş susamak Düz yolda pusulam şaştığı zaman Bir parmak bal imiş ağzımda o tat Sonsuzluk iksiri ödenmez fiyat Ağlamak nasılmış öğretti hayat Aynalar yaramı deştiği zaman Meğer can kuş imiş, ömürse bir an O an dünyevîyse yarısı noksan Gaye vuslat ise varırmış insan Olmak için yanıp piştiği zaman KISACA "VİRÜS" DEYİN!!! Adım Covit Ondokuz; Kavramıyorsa beyin Yormayın kendinizi, kısaca "Virüs" deyin. *** Hatır sormak isterken çalıp kapıyı tek tek Telaşlı gördüm sizi; hem hayli korkak, ürkek Nerede düne kadar kükreyen onca erkek! Yok mu sizde hiç yürek; güçlü olan sizsiniz! Ah siz ne kadar dönek...ne kadar acizsiniz. Utanıp sıkılmadan ters yüz edip her işi "Allah var mı yok mu"ya getirdiniz şer işi Oysa arif olana îman dahi er işi Harlanan bu ateşi davet eden sizsiniz! Her taraf kibir leşi; Ne kadar acizsiniz. Her türlü önlem ile korunsa da bir beden Ayarı bozuluyor; düşündünüz mü "Neden?" Ne canı yâr fâniye, ne uzuvları, ne ten Az fırsat bulsa öten nankör, namert sizsiniz! Bir virüse nisbeten ne kadar acizsiniz. İbret ihtar ederken kabir kokulu muhit Bela aramıştınız; hem nasıl; dünden şedit! Ne aşınız kurtarır, sizi ne maske ne Kit Bozulunca o ahit dara düşen sizsiniz! Bitap hâliniz şahit; Ne kadar acizsiniz Hani Hak(k)sız düzene şafaklar kurmuştunuz Hani Yapay Zekâ'nız! Kıyama durmuştunuz! Hani "ölüm var" derken hayli kudurmuştunuz Yarım kaldı muştunuz; Zelil olan sizsiniz! Yakmadan tutuştunuz; Ne kadar acizsiniz Rus, Fransız, İngiliz, Amerika, Çin vardı Dünya beşten küçüktü, hedefte Tek Din vardı Suratlarda bol kibir, yüreklerde kin vardı Gücü olan şımardı; şımartan siz, sizsiniz! O gücü korku sardı; Ne kadar acizsiniz Hani Krallarınız, Sultanınız, Şahınız? Nerde Uçak Gemi'niz, Nükleer Silahınız? Niye arşa çıkıyor dokunmadan âhınız? Artarken günahınız zevke dalan sizsiniz! Kesildi iflahınız; Ne kadar acizsiniz Mazlum mülteci varken nebze nimet çok size Türkistan kan ağlarken rahat, huzur yok size Umulur ki ders olur yaşanan bu şok size Solan şu benzinize sebep olan sizsiniz! Su kaçsa genzinize ne kadar acizsiniz. Hani dinden dönünce kâinat size dardı! "Tövbeye gel!" denince bir inat, öfke vardı Hani bu dem gözde kâr Hakk'a isyan, inkârdı Nefsiniz size yârdı; canı yanan sizsiniz! Korku her yanı sardı; Ne kadar acizsiniz. Sandınız ki şirk mübah; haram, zulüm size hak Sandınız ki; solan dal, ya da düşen bir yaprak Sandınız ki; öç almaz bastığınız bu toprak Müntakim O, O Mutlak! fâni olan sizsiniz! Şu manzaraya bir bak! Ne kadar acizsiniz. Neylesin Kutsal Mekân ruhsuz insan selini İkrarı lafta kalan çeksin kirli elini Hurafe hamuruyla yoğurup amelini İslam'ın temelini sarsan güruh sizsiniz! Dert bükünce belini ne kadar acizsiniz. Adaletin kör gözü Ortadoğu'ya baksa Uğrayış sebebimi söyler Mescid-i Aksa Mekke, Medine mahzun, Umre'yle Hac yasaksa Kâbe'de kimse yoksa; cezalı siz, sizsiniz! Ok ilâhi bir oksa ne kadar acizsiniz. Gelişim boşa değil elbet bir sebebi var Her afetin gayesi azgın beşeri ihtar Eksiğiniz hayli çok; en başta ahlak ve ar Emir kati vakit dar; Muhatabım sizsiniz! Rahman olmasa O Yâr ne kadar acizsiniz. Yarın kıt aklınızla çare bulsanız ne ki "Ol!" deyince Yaradan çıkar gelir öteki Farzedin sözüm abes, söylediğim afaki Ben miyim siz mi zeki? Pençemdeki sizsiniz!!! Tesbit yalan mı peki? Ne kadar acizsiniz. *** Adım Covit Ondokuz; Gelse de birgün sonum Bir "KÛN!"la başlar doğum; Gecikmez mutasyonum!!! BOŞ HAMAK Kanan kansın Yelkovanın nazına Ölüm gerçek ömür bir an vesselam Bir zemberek taş koyunca hızına Nice hanlar kalır viran vesselam Çok acaip can yakıyor bu devir Zâr dili lâl, lisan-ı hâl müzevir Avuçlara konan ya gam ya zehir Dört bir taraf çakal, çiyan vesselam Kır çiçeğe hasret kaldı bu yaz da Âh çektikçe kan donuyor ayazda İhlas eksik Hakk'tan hadsiz niyazda Her bir talep bir hezeyan vesselam Hiç bu kadar zor değildi yaşamak Derdest oldu zevk ü sefa; boş hamak Mahzun kalbe son umudu boşamak Mübah ise, uygun zaman vesselam Ye'se düşmek zûl dese de dört Kitap Karanlıkta kayboluyor her hitap Düşler kırık, gönül buruk ve bitap Pus içinde kalmış liman vesselam Tan umarken seher vakti sabahtan Güneş dahi dönmem diyor semahtan Gün batarken arta kalan her âhtan "Biraz külle biraz duman" vesselam Aş aranmaz uygun tohum ekmeden Gelen yolcu! Giden var mı çekmeden? BİR Hünkâr'ın önünde diz çökmeden Bulunmuyor derde derman vesselam Ehli bilir aşk nedir ne tevekkül Ne anlatır aşk odunda donan kül... Ne gam kalır sır küpünde ne müşkül Misl-i miskal varsa îman vesselam. VAKİTSİZ GELMEZ ÖLÜM Daha doğarken belli nefeslerin sayısı Endişe etme gülüm vakitsiz gelmez ölüm Çadır kurduğumuz yer son nefesin kıyısı Hiç kimseyi bekletmez, gecikmek bilmez ölüm. Şeb-î arus, vuslattır, güzel ruh için ecel İsme özel davettir; "Kulum, artık bana gel!" Kimine ılgıt ılgıt huzur veren hoş bir yel Kimine çile bitmez; yüzüne gülmez ölüm. "Durun!" emri geldimi kalbe ve her ekleme Mümkün değildir artık vadeye an ekleme Azrâil emir kulu; tehr-i ecel bekleme Zâr etsen de farketmez; yaşını silmez ölüm. Birgün saça ak düşer ele baston verilir Hakikat "ibret" olur mezarlara serilir Ehl-i takva kullara âkibet gösterilir Gafile salâ yetmez; kolay sezilmez ölüm. Tenden içe can için kafesinden uçuştur Dünya denen bu handan ukbaya bir geçiştir Mü’min olanlar için ecel, şerbet içiştir Münkir nedamet etmez; bilir, üzülmez ölüm... Kalp gözü kör olana sırdır, çözülmez ölüm. EN "KÂR"LI ŞİİR Hünkâr, gönül köşküne "şeytan" denen hilekâr Cüretkâr, Yaradan’a çatar olmuş, kâr sayıp İsyankâr azmış yine rağbet görüyor inkâr Günahkâr, haramlardan tadar olmuş kâr sayıp! Davetkâr dualara pek cömertken lütufkâr İhmalkâr, el açmadan Hakk katından talepkâr Tamahkâr ömür süren, son nefeste tatminkâr Tövbekâr " miskin", "gafil"; yatar olmuş, kâr sayıp! Vefakâr insanlara olsa dahi hizmetkâr Tahripkâr, doğa için yine bela, tehditkâr Garazkâr hana sultan; tek korkusu Zülfikâr Sahtekâr, sanatını satar olmuş, kâr sayıp. Riyakâr sinsi idi sandım ki dost, bir şikâr Sitemkâr gezer oldum giz olunca aşikâr Efkâr bastı gönlümü dilim hüzne bestekâr Ziyankâr, aşa haram katar olmuş, kâr sayıp. LA FONTAİNE'İN KARGASI! Akıllı tüccar için, "güzel sözdür" dile kâr Kem kelama kul kişi gün gelir iflas eder. Abestir "neden?" "niçin?"; murâd etmişse Hünkâr Taltif için dervişi bir sebep ihdas eder. Hak yolun yolcusunun kalp gözü ufku tarar Sultan aransa hana dönüp ardına bakmaz. Zahir şer görünse de, her işte hikmet arar Libas-ı edebini nefs eline bırakmaz. Değil mi ki "meyvası" atılan taşa sebep Onur verir ağaca; fırlatılan gül olur. Kimi Resûl der, "yanar" , kimisi Ebu Lehep! Müfterinin gıybeti mü'mine ödül olur. Ey Miskin mukayyet ol az buçuk sevabına! Göz dikmiş servetine La Fontaine'in kargası. Kin ve nefret girmesin gönül denen kabına Akıbeti bilenin nefsiyledir kavgası. Zuhur ettikçe buda en küçük günahını Ki, zamanla serpilip ahretini yakmasın. Mahzun olsa da gönlün ayan etme âh'ını Ki, seni üzen gafil sevinerek bakmasın. AĞAÇLAR Soyunurlar birer birer, uluorta, âşikâr Çıplak kalan bedenleri hoyrat rüzgâr kırbaçlar Hallerini soran olsa kim bilir kaç "âh" çıkar Soğuktan üşür tenleri, kışın ağlar ağaçlar Aldırmadan kahkahaya ardıç, köknar, meşeden Nevbaharla koşar gelir her biri bir köşeden Cıvıl cıvıl öter kuşlar pay alarak neşeden Takınarak desenleri, kabuk bağlar ağaçlar Dünkü naçar çiçek açar, dallar doyar meyvaya Elma, armut, kaysı, kiraz nisbet yapar ayvaya Meltem ile hû çekerek bakıp güzel havaya Harmanlayıp etkenleri, nektar sağlar ağaçlar Rahmet, rızık taşıdıkça özen ile köküne Sökün eder vitaminler her tanenin yüküne Bazen takat yetmeyip de zor gelse de ek'ine Direnç yüklüdür genleri; neşe çağlar ağaçlar... KAR/A KALEM =CİNAS= Muhatabım müslüman; sözüm yok îmansıza Gönül ister ki mü’min basmaya çürük dala Üstüne gelse cihan, özünden îman sıza Hakk rahmetinden emîn, umman-ı aşka dala Mest ederken beşeri kıblesiz semah şeri Gam çekmemek ne mümkün; yakar elbet içimi Kul, alaya alır da, Yaradanı, mahşeri Umduğu bal tasından ab-ı Kevser içimi Her kim ki huzur arar bellidir bunun yolu Bir Dergâh-ı Âlî’de kendini aşka vursun Bilmek gerek "Vav" nedir; ne bu Kaf bu Nun Yolu Ki, kalbi suflî değil, ilâhî aşk kavursun Muradı firdevs olan vazife ne biliyor Sıratın üzerinden geçilmiyor ki Bir’siz Nefis tuzak kurarken İblis bıçak biliyor Maharet ayık kalmak ve yaşamak... kibirsiz! Ne zaman şu genzime hasret sızısı düşse Yolcu eder Hirâ’ya dumanlı dağlar beni Hıçkırığıma sebep yarım kalan o düşse Göz ağlar, gönlüm ağlar; süzülen dağlar beni. İsteriz ki ar bile, hep incitmeden yaza Sevgiyi harmanlaya, aşk ile kar'a kalem Hassas gönül kalemiz; mevsim dönerken yaza Esir olmaya kışa; batmaya kar'a kale'm LÂ HAVLE... Yorsa da yüreği her fahiş fiyat Ne sızı sonsuzdur, ne keyfe keder... Varsın bıçağını bilesin hayat Tevekkül korkuyu bertaraf eder! Yaysa da hüzünü tüm hislerine Aldırma bahtının kaprislerine Sîneyi sarsan o âh seslerine İçten bir yakarış, "lâ havle" yeter. Unutur mu Rabbi mahzun kulu hiç Alır hüznü kalpten, doldurur sevinç Yeter ki sabırdan yudum yudum iç Ecire dönüşür alna düşen ter. Her kim ki olmuştur emr-i Hakk’a ram Dergâh-ı izzet’ten gecikmez ikram Akleden bilir ki; ukbâsız meram Musalla taşında salayla biter. EY YOLCU! Gitme, dur Ey Yolcu! Selam ver bâri! Kaldır başını da hâlime bir bak! Sor, "neden çok üzgün Yorgun Süvari! Düne dek ışırken gözlerde feri Neden kara yazmış Kader Defteri Neden hüzün kokar bu Gamlı Konak?" Sor ki sayıp sana sayısız sebep Teselli bulayım, dağılsın efkâr. Yaram aynı yara, derdim aynı hep; İhanet, nankörlük, bozulan nesep... Hepsini yazmaya aciz mürekkep Kolay mı gerçeği kalemden inkâr? Kitabımız vardı mutena rafta! Yol sarpa sardıkça açıp bakardık Ne oldu da bize kaldık âraf'ta? Neden tüm fikirler haçlı sarrafta? Müslüman münkirle aynı tarafta Doğruyu yanlışa ne zaman kardık? "Kızıl Elma"mıza kurt nasıl girdi? Nerede kaldı o şanlı Akıncı? Halbu ki davamız, yolumuz birdi Umutsuzluk kalbe lekeydi, kirdi "Mürşit" hakikattı, "doğru fikir"di Neden bizden olan bana yabancı? Aynı kapta aşa lokma banardık Atadan yadiğâr şânımız vardı. Hakikati söyler, Hakk'ı anardık Mazlumun âh'ında biz de yanardık Kökleri âtide koca çınardık Bizi biz olmaktan kimler çıkardı? Sakın "kader" deme; iftira, yalan! Tevekkül, gayrete, tedbire tabi! Akrep yaklaşırken, tıslarken yılan Sen, ben, o; biz idik, hep lâkayt kalan, İrtifa kaybeden, hergün alçalan... O yüzden bak bugün mutlu ecnebi! Durdurmak ne mümkün hüzün selini Kalbimde ok gibi hakikat bana. Öyle özledim ki bir dost elini Sayarak en başta "can" bedelini Emanet alırken Nazlı Gelin'i Verdiğim sözleri hatırlat bana! ŞAYET... Başeğmek alçalmak demek değildir Secdeler ettiğin Hakk ise eğer. İbadet boşuna emek değildir Huşûda eksiğin yok ise eğer. Deme ki ben varım gönülde yoksan Alçak gönüllü ol göğe de çıksan İnsanlık onurun yer ile yeksan; Komşun açken karnın tok ise eğer. Korkutsalar dahi bir zalim Bey'le Hakikate ram ol, doğruyu söyle Girdiğin mecliste sükutu yeğle Kelamın zehirli ok ise eğer. Deme ki, Allah'la girme arama Gel, sen de merhem ol benim yarama Akıbet ölümdür ibret arama; Simsiyah saçların ak ise eğer. GÖNÜLDE VARSAN Sır değil şifresi gönül köşkünün Tebessüm hazırdır bir selam versen. Anlamı kalmazdı dünya aşkının Baktığın her yerde "O" mührü görsen. Gözün gördüğüne aklın şaşardı İdrak, engelleri kolay aşardı Mâbûd'a muhabbet dilden taşardı Gizemli âlemin sırrına ersen. Gafili olsaydın şayet bu hanın Kalmazdı kıymeti hiç imtihanın Tadı bilinmezdi gerçek îmânın Elemsiz, kedersiz bir ömür sürsen. Hilaf-ı hakikat toplasa da kar Âlimin çırası yalanı yakar... En kesif günahın lekesi çıkar Tövbeyi gözünde yaş ile karsan. Varsın, münkir "inkâr" muteber sansın Rabbine kul isen makbul insansın. Âlemin zengini; yârsın, yâransın; Ebedî yaşarsın gönülde varsan! E S S E L A M Bahçe-i lehçenin gülü, nergisi Kelâm-ı lügatın hasıdır selam Dostluğun, barışın, sevginin sesi Söyleyen dillerin süsüdür selam Kıymet bilen için bal dolu kâse Kitâb-ı Kutsi'den hissedir selam Gönülden gönüle tatlı bir bûse Küslüğü kahreden süksedir selam Pencere-i ser'den anlamlı bakış Zifirden salâha çıkıştır selam Somurtan surata rengârenk nakış Nefsi emmareyi yıkıştır selam Adem'den her deme bir hükmü îfâ Hal hatır sormaktır, vefadır selam Mazluma umuttur, hastaya şifa Otağa "buyur"dur, safadır selam Dostun meclisine desturla giriş Kardeşçe ele el veriştir selam Kibirden sıyrılış, benliği yeriş Sırlar âlemine eriştir selam Sîne-i sahra'ya billur bir pınar Samîmi tebessüm, dîdardır selam Umuda merhaba, hüzünden fîrar Gölgesi haz veren çınardır selam Nefse başkaldırı, iblise cüret Gönüller yapmaya "evet"tir selam Ecrini umana misliyle ücret Hane-i huzura dâvettir selam Tam bir tevekkülle Allah'a îman Elemden emniyet, emandır selam Dalgalı denizde güvenli liman Gümansız kalplere gümandır selam Hasmının önünde dostane duruş İyide, güzelde yarıştır selam Sıkılan yumruktan bir hesap soruş Velhasıl vuslata varıştır selam. MAVERA YOLUNDA... Madem ki son durak Hakk'ın divanı Faniye el vermez, etmeyiz meyil. Mavera yoluna dizdik kervanı Tükenen ayaklar; gönlümüz değil! "Meziyet ne" dedik, dediler "edep" Menzile götüren iz aradık hep Öğrendik ki kibir helaka sebep Nefsimden talebim; "secde et, eğil!" Naz etse tan vakti, gecikse sabah Geceyi incitmez, demeyiz "eyvah". Kalp gözü görenin gönlü hep ferah Rabbin varlığına sormayız delil. Aşk odum ilâhî, gam çekmez külüm Rahmet-i Rahmân'a tam tevekkülüm Maksadı Mâbûd'a neylesin ölüm Vuslat ne bilene dosttur Azrail... K/ÂR EDER İNSAN! Kim demiş zayıftır âcizdir beşer? Günahı hiç yoktan(!) var eder insan! Bilir ki bu demde cürme tövbe şer! Hakk'a isyân ile kâr(!) eder insan Mutmain kalb ile sonsuz gücünden Dost seçer kendine münkir içinden Nefsine pay verip her sevincinden Hayırdan imtinâ, ar eder insan. Bir damla su iken, çamurken aslı N/isyanla tüketir üç günlük faslı Ruhunu bırakıp bir ömür yaslı Ahıret yurdunu nâr eder insan. Haslet pazarından alıp benliği Özenle büyütür kini, hinliği Aklına mâl edip tüm zenginliği Dünyayı hevaya dar eder insan. Az beceri midir "gönüller yıkmak, Kadehler devirip, zar-zor ayıkmak?" Dil başına buyruk, her hece tokmak Selamı, kelamı kir eder insan. Benlik taslayınca us denen cüce Aldırmaz ne demiş Kur'an'da Yüce Ha gündüz güneşi, ha zifir, gece Ak ile karayı bir eder insan. Bir Benî Adem ki zaferden emîn Emrine âmâde bu rûy-i zemin! Mazidir Elestü, boşadır yemin Hesabı kendine zor eder insan. Feveran etse de her bir âzâsı Mezardan öteye uymaz yasası Çok söze ne gerek; sözün kısası; Lâin'i gönlüne yâr eder insan. "Heyhat! Bir düşünse, ar eder insan!" ADAM SANDIĞIM Muhabbet dilinin ayarı bozuk Muhannet çıkıyor adam sandığım. Ağzından süzülen iblise azık Gönüller yıkıyor adam sandığım. Verirken âleme edebî dersi Bakmışsın ameli sözünün tersi Kiminin huyundan, kiminde ırsi Düşmanca bakıyor adam sandığım. İnsan ki kök salmış aynı çınardan Beklersin beslensin billur pınardan Ayrılmış ırmaktan; sığ bir kenardan Bulanık akıyor adam sandığım. Tebessüm edince sanırsın sahi İçi görünmüyor; kirli sürahi! Vazgeçtim sohbetten, selamı dahi Musibet kokuyor adam sandığım. Gezse de biçare, hâlden muzdarip Çıkarmaz sesini bu gamlı garip... Teselli beklerken, sırtımdan vurup Boynumu büküyor adam sandığım. Akıl büyük nimet; olmayınca us İnsan gezegende, ruh tende mahpus... Zifirî gecede âdeta kâbus; Üstüme çöküyor adam sandığım. YA HAMSA? Türk dururken ağlanmazmış Arab'a Fetva ile ahkâm kesmiş bir sefil. Gerçek sanıp kapılmış bir seraba Bir serap ki, korkup kaçar, görse fil. Ölçek ile konulmamış göze yaş Kederliyken duygu bilmez ayarı. Vicdan varsa, insan ağlar arkadaş! Yaş dökmenin kime, nedir zararı? Mazlum görse göz kapayıp geçen çok Kalp katıysa "acı" yürek dağlamaz. Merhametten nasipsize sözüm yok İnsan olan ırka göre ağlamaz. Zenci, arap ne farkeder mazlumsa? Kalp taşıyan hüzün duyar, üzülür. Farklı diye herkes zulme göz yumsa İnsanlıktan kalan en son iz ölür. Ben ki Türk'üm, önderim tek; bir Arap! Şerefyabım Muhammed'in" izinde. Irkçı bakış yürek için ızdırap Tedavisi Kutsal Kitap gizinde. Aklı olan bin düşünür, bir yazar Düşer kendi günahının derdine. Ders alana ders veriyor her mezar Tövbe gerek günahkârın merdine. Cahil bilmez; dil edepli bir dilse Gözdeki yaş affa kapı aralar! Kimi, ağlar, bir karınca ezilse Kimi, hoyrat; her yüreği yaralar. Günahların tek silgisi nedamet Hata yapan hicap duyar; adamsa! El çırpanlar dese dahi "îdam et" Olgun kişi anlar sözden; ya hamsa? ŞAŞIYOR İNSAN Zemherî kar'ını sermeye görsün Sobası soğuksa üşüyor insan Şeytan şer ağını germeye görsün Pusulası yoksa düşüyor insan. Yaktıkça bağrını hüzünden her iz Fetvası hazırdır; "ah çekmek caiz!" Canlılar içinde en zayıf, aciz; Haline bir baksa şaşıyor insan. Muhannet dilinde dinmez âh-u zâr Umut tükendikçe geceler uzar Göz kırpmaya görsün yalancı bahar Gökyüzü berraksa coşuyor insan. İster tonla olsun ister üç ölçek Her derde dermanın varlığı gerçek Dağ çıksa önüne yüceden yüksek Tevekkülü varsa aşıyor insan! Karun vazgeçmezken "han" tapusundan Yunus'lar yontulur kul yapısından Girse "destûr" deyip sır kapısından Kalp gözü açıksa pişiyor insan. Ne mutlu pak ise "kalp" denen hanen Akleden zikreder, yükselir manen Sıratı geçerken, bil ki, îmânen Zindeyse, çevikse koşuyor insan. İnsan bu! Hâline şaşıyor insan... BİN CANLI CESET Avuç avuç duam; geçerse nazım Ne tipi, ne boran, ne kış isterim. Az ayaz görmedim, belli niyazım Bol sabır, dehlizden çıkış isterim. Tezgâh toplamadan sevap sezonu Cem ettim gönlümde ilâhî tonu Düz yolu neyleyim şer ise sonu Hakk’a götürecek yokuş isterim. Arzu-isteğine çeksem de hep set Nefis dedikleri bin canlı ceset. Erdem pazarında hayırlı haslet Her dem ferasetli bakış isterim. Şüphesiz O Yüce, kimsesize "Kim" Gözümde fer olsun, gönlümde mûkim. Arsızlık saymazsa Rabbim; El Hekim Kalbimde nûrundan nakış isterim. Geceyi yarmaya olsa da nail Rüzgâr "üff" deyince neylesin kandil. Hakk vâki olunca yadeden bir dil; Gönülden gönüle akış isterim. Cennet kokusunu alıp sıladan Sıyırdım sıdkımı şer hasıladan Geçip her imtihan, zor fasıladan Mahşerde îmanla kalkış isterim. Mahşerde îmanla kalkış isterim. FİTNE TARLASI Fitne tarlasında hasat mevsimi Zalimin çehresi gülüyor bu dem. Gözlerde öfkenin çekilmiş pimi Gönüller hüzünle doluyor bu dem. "Eşref-i mahlûkat!" Hani, nerede? "Vicdansız" yazıyor her şecerede Adalet beklenen şu yerkürede Mazlumun eli boş kalıyor bu dem. İştigal eden çok şerle, abesle İrkildim duyduğum her acı sesle Nice gafil gördüm şevkle, hevesle Günah deryasına dalıyor bu dem. Hasletin hasının yıkılmış bendi Taç giymiş, tahtında, alçağın fendi Arlı köle olmuş, arsız efendi Güller tomurcukken soluyor bu dem. Gökkubbe altında bozulmuş nizam Cahilin büyüğü Âlim-i Âzam! Güfteler kederli, besteler hüzzam Sazlar dertli dertli çalıyor bu dem. Şaşırmam, yarenim çıksa da kalleş Edepli olana arsız tebelleş Haslet pazarında namertlik beleş Duyan koşa koşa geliyor bu dem. Kül içinde kalmış nurlu kandiller Gönül incitiyor kin akan diller Lale/ler matemde, ürküyor Gül/ler Kaktüs gözde yaşı siliyor bu dem. Arşı titretirken çekilen her ah Sanırsın mezalim meziyet, mübah Güneşe zül olmuş doğduğu sabah İnsanlık gün be gün ölüyor bu dem. İnsanlık gün be gün ölüyor bu dem. SIDK İLE SULA! Aldırma ar bilmez akılsız kula Varsın yüreğinde aşka dâr kursun Gönül bahçesini sıdk ile sula Ki, sevgi ağacı çiçeğe dursun. Doğmak bilmiyorsa beklenen fecir Ettiğin ameli bir gözden geçir İlâhî iksirden idrake içir, Ki, iz'an ser'inde köşke buyursun. "El Bâkî-Melik" kim? Kimdir fânî, bul! Dün benlik güdenler nerde, hani, bul! Kulak ver Yunus'a, sende seni bul, Ki, sabrın saati vuslata kursun. Ayaklar altına alıp payeyi Tâc eyle gönlüne asıl gayeyi İradene yükle tüm sermayeyi Ki, us'un nefsinden hep hesap sorsun. Ne hâlinden yakın ne intizâr et Diline şükür sür sürekli kâr et Islansın avucun utanma, zâr et Ki, tövben günahı yaksın, kavursun. Gün gelir dehlize düşersen eğer Mel’una yol sorma o tersini der Avına yayını ihlas ile ger, Ki, okun hedeften şaşmasın, vursun! DESENE! Be hey sefil, ne kendini aklarsın Aynaya bak "dilimde ok" desene! Her sözünde bir gönülü haklarsın "Günah/kârım, yalanım çok" desene! Koca ömrü bir inada adayıp Yaradan'ı inkâr etmek! Ne ayıp! Âsî nefsi serpilmeden budayıp "Yol dediğin çıkmaz sokak" desene! Aklı olan mükellefken ödevle Dostluk kurdun İblis denen o devle Yaklaştıkça çek yürekten "lâ havle" "Düş yakamdan, beni bırak!" desene! "Ol!" emriyle yola çıktık; koşu bu! Kul menzile varmak ister; düşü bu! Şeytan sinsi, tuzak kurmuş; işi bu! "Benden sana olmaz çırak" desene! Değil mi ki aklın amel ölçeği İkrar ile tebliğ eyle gerçeği Sor Kur'an'a tarif etsin alçağı "Birdir Allah; Kâdir, Mutlak" desene! Can denen "kuş"; geçip gider uçarak Ölüm gerçek; kurtuluş yok kaçarak Dört Kitabın dördünü de açarak Cehenneme kim müstehak? Desene! HÂLİMİZ BİZİM... Geçici zevkleri sormayın bana Felekten gün çalmaz hâlimiz bizim. Gözümüz çevrili ukbadan yana Firdevse ayarlı yolumuz bizim. Dünyaya teşrifi nâr üstüne nûr "Ümmetiyim" demek dillere surûr Diyorlar, "gün gelir her çiçek kurur" Sararmaz, hiç solmaz, Gül'ümüz bizim. Hırsa kefen biçer her telaşımız Hasmıdır günahın gözde yaşımız Melül-mahzun bakmaz mezar taşımız Resûl’un elidir dalımız bizim. "Nişan Taşları"na dedik hazine Allah dostlarının düştük izine Samurdan kürk olsa bakmam yüzüne Kefeni andırır çulumuz bizim. Selamı bal bildik, sohbeti şeker Her kim ne çekerse dilinden çeker... Kasvetin karası kalbime çöker Bir gönül incitse dilimiz bizim. Günah lekemizi tövbeyle sildik Secdeye baş koyduk, Hakk'a eğildik Yaşarken, dostumuz, sadık yâr bildik Toprağa yük olmaz ölümüz bizim. VİRGÜL GİBİ Taltif etmiş Rabbin seni; nâdîdesin bir gül gibi Hayra taat onur iken, Hakk'a bayrak açmak niye? Misl-i miskal meta için bükülürsün virgül gibi İstikâmet -O nûr- iken, şuâsından kaçmak niye? Ne zûldür ne boşa çaba, gönül sular her merhaba Bakma demin densizine; ne arsız ol ne de kaba Bak şu âlemin gizine; sînendeki sırlı kaba Aşkın özü konur iken dilden diken saçmak niye? Yaşın otuz, otuzbeşken nasıl dersin ömür yarı Hakikatte her bir soluk sondan önce son uyarı Candır akan oluk oluk; saldan öte sin diyârı Ardıma düş derken arı, nârdan yana uçmak niye? Kaynağı nûr gür pınarın her katresi emdir usa Muhabbet-i hâlde usul; kalp konuşa kelam susa Hâl ehlinden haya ettik hecemizi tuttuk kısa Varsın olsun az nakısa; okumadan geçmek niye? ASR-I PERİŞAN Bu dem nasıl bir dem nasıl bir çağsa Beynini arayan bedenler gördüm... Şaşırmayız artık kar kızıl yağsa Arsıza iltifat edenler gördüm. Tebessüm beklerken gözler, avcuna Çatık kaş gelince gider gücüne... Zül sayıp selamı dilin ucuna Başını çevirip gidenler gördüm. Her kime sorduysam hep aynı kanı Tat veren dostluklar eski bir anı... Kış günü yaylada sürü çobanı; Kuzuyu Kurt ile ile güdenler gördüm. Nefsin dergâhına olmadık üye Dediler "Sen de gel, ayrılık niye?" Dostluğa, barışa çağırdık diye Hakaret edip, kin, güdenler gördüm. Vîrâne olunca gönüller kinden Daha da kararmış bu günler dünden Gösterip Kur'an'ı, dem vurup dinden Geleni kendinden itenler gördüm. Kalp kabul etmezken öfkeden izi Sarmış bedenleri öfke denizi Mavera yolunda yorulup dizi Salâha kaydolup yitenler gördüm. Amel defterinde boş sayfa varken Akleden der mi ki "Ecr için erken" Sevabım dediği bir tutam karken Ateşe meyledip, bitenler gördüm. Başını çevirip gidenler gördüm. KORKARIM "O" DEM "BU" DEM! Korkak değilim, lakin korkarım o dem bu dem Îman kordan bir ateş, avuç içinde îman Sıyrılmış suretinden, çıldırmış Benî Adem Fırtına hayli şedît; görünmez olmuş liman. Bir davaya baş koymuş, umudumu belerken Ye'sim telkinden caymış; sarsılmış, sendelerken "Tam tan yeri ağarmış, şafak sökecek" derken Kapkara perde çekti güneşime asuman. Hep dışarda sanırken Ermeni, Yunan falan Bağrımda çöreklenmiş en tehlikeli yılan Vatanım baştan başa alçağa açık alan Dostum sandığım kalleş; kardeş kardeşe düşman. Melanet pazarında müşteri bulunca kin Muhabbet tarlasında bu yıl da yandı ekin Bayrağımın gölgesi; bir tek orası tekin Nasıl durayım sakin; bu kez tuzak pek yaman. Helak için sebepken, bilerek, biri bile Cürmü kişiye paye, günahlar sürü ile İnsan acayip olmuş, değişmiş türü bile Mesai fasılasız, mel'un vermiyor aman. Hükmeden hakim darda, arsızlık mûkim arda Mü’minim diyen müflis, münkir hesapta kârda! Çağımın müslümanı karar kılmış inkârda Kur'an âlimden bîzâr, buğzediyor anbean. Merhamet sade sözde; zalim gözde, muteber Beklediğim muştudan ne bir iz var, ne haber Şerefsiz namusluya, alçak arlıya rehber Zifiri öyle kesif, öyle yoğun ki duman. İblis avanesiyle yapsa dahi yığınak Kalp gözü açık kula meçhul değil sığınak Değil mi ki bu âlem üç gecelik bir konak Vazifemiz tefekkür ve Bir olana güman... DOST" DERİZ AZRÂİL'E Bir garip yolcusuyuz hayatın gayesinin Gitmeyiz ardı sıra nefis pespayesinin Artık ardı göründü ömür sermayesinin... Zaman sona zimmetli; bir su gibi akıyor Güneş batmaya yakın göz toprağa bakıyor. Yorsa da dizimizi her çıkılan basamak Abes bildik bu yolda bir lahzâ duraksamak. "Zûldür" deyip insana günahı kanıksamak Kalsa da bazen ramak, düşmedik şer ağına Talibiz nurlu izin gönüller otağına Dönüp baksak da bazen alçaktan gelen sese Bin nedamet yükleriz boşa geçen nefese Ta ezelden bağlıyız Furkan-ı Mukaddese... Düşmeyiz asla ye'se; rûha etse de tesir İmanı sağlam olan şeytana kalmaz esir. Namert mahkeme kursa, eller sansa da sanık Caymayız dâvâmızdan Yaradan buna tanık Resûl'e özlem ile gezeriz bağrı yanık Gâh gâfil, gâh uyanık; bazen kaysa da zemin Rahmân'ın rahmetinden her zaman olduk emin. Deseler ki "gel, sen ol şu cihana Padişah" Dünyevî saltanatın tahtına etmem tamah Secde edip Allah’a; deyip O’dur tek ilah... Ayırdık sevap-günah; bildik neymiş kâr-zarar Yaradan'dan ettik ar; sevapta kıldık karar. Rehberdir Kur'an kula, ayan beyan kara, ak Dara düşene Rabbi güvenli tek sığınak Dünya fânî, gölgelik, Firdevs yegâne konak Kaptırmayız düşmana ölsek de kal'amızı Dost deriz Azrâil'e, bekleriz salâmızı. ÎMÂN İLE...HUZURLA! Bir kapı aç Allah'ım muhabbet diyarına Eşiğinden ne hazan ne de hüzün, geçmesin Kimse esir düşmesin dilin âh-u zârına Kalpler kan ağlamasın göz karayı seçmesin Bir kapı aç Allah'ım; varsın olsun Fizan'dan İyilikte yarışta herkes öne atılsın Dil ar etsin yalandan, beddua, sûizandan Melanet pazarında güzel ahlak satılsın. Bir kapı aç Allah'ım; müşküller "mümkün" olsun Omzumuzda yükümüz gücümüzü aşmasın Taatte, ibadette bihakkın rükûn olsun Hakikati ararken pusulamız şaşmasın Bir kapı aç Allah'ım; mutluluğa, neşeye Gözler öfke kusmasın düşmanca bakılmasın Bir an mahal olmasın korkuya, endişeye Sineye kordan ateş, keder bırakılmasın Bir kapı aç Allah'ım; sevgiye, aşka giden Kimse uzanan eli ısırmasın, itmesin Ne güdülenler olsun, ne zulüm eden, güden Ağızdan dökülenler kalpleri incitmesin. Bir kapı aç Allah'ım; dil, ten farklı; rengârenk Takva olsun tek ölçü, üstünlük için kıyas Tat gelsin ağızlara bozulmasın hiç ahenk Ne rüşvet olsun orda, ne hile ne iltimas. Bir kapı aç Allah'ım; hoşgörüye, barışa Genç yaşta fidanlara kabirler kazılmasın Dostluk olsun tek hedef, herkes çıksın yarışa Tarih kitaplarında husumet yazılmasın Bir kapı aç Allah'ım; ölüm kusmasın silah Ne cana kast edilsin, ne vatana ihanet Alsancağın altında sağlansın sulh-u salah Duaların yerini almasın artık lânet. Bir kapı aç Allah'ım mütebessim yüzlere! Düşüncelerde bile nefretten iz olmasın El uzatsın geceler güneşli gündüzlere Kalpler dönmesin çöle, benizler hiç solmasın. Bir kapı aç Allah'ım, yolu bahara çıkan İrade silahımız nefsimizi haklasın Ne yese düşen olsun ne hayatından bıkan İnsanlar birbirini kardeşçe kucaklasın Bir kapı aç Allah'ım tefekküre, hikmete Çileyi nimet bilip şükredelim her derde Razıyız payımıza, ne düşerse kısmete Yeter ki muhtaç etme ne merde ne namerde Bir kapı aç Allah'ım; bahçelere, parklara Çocuklar neşe ile uçurtmalar uçursun Hor bakmasın hiç kimse farklı diye ırklara Akrep ile yelkovan herkes mutluyken dursun Bir kapı aç Allah'ım züht-ü takva, veraya İblis kırk yıl arasın bulamasın izimi Lutfunla, kereminle varınca maveraya Gül kokusu kaplasın gezerken genizimi Bir kapı aç Allah'ım güvenli bir limana Fırtınada, poyrazda gemilerim batmasın Yıldızlar sökün etsin mehtapta asumana Bulutlar kıskanarak perdeyi kapatmasın Bir kapı aç Allahım müsbet olan ilime Haddimi idrak ile sırlarına ereyim Tevazuyla, edeple, varıp akl-ı selim'e Sana layık kulluğun hakkını tam vereyim Bir kapı aç Allah'ım; emrine ram et us'u Ne gönlümde gam olsun ne sevgi kalbime yük Firdevs'e giden yolda yoldaş eyle Yunus'u Varınca Divanına kalmasın boynum bükük Bir kapı aç Allah'ım; Habîb'inden iz olsun Şirk denen habis ur'un defterini düreyim. Girdiğim sular durgun, girdapsız deniz olsun Bir ben olsun içimde, benliği öldüreyim Bir kapı aç Allah'ım; hayırlı...şerden uzak Gönderdiğin Kitab'ın yüceliği bilinsin İnayet et görelim nerede hile, tuzak Resûl'ün hatırına tüm günahlar silinsin Bir kapı aç Allah'ım tüm sırlar olsun ayan Dolmasın amel kabım hata, günah, kusurla Vardığında kapıma nefeslerimi sayan Yolunda can vereyim; îmân ile, huzurla... GİDİYORUM Dardır dünya şu gönlüme; kocaman bir mapushana Günahlardan caya caya mezarıma gidiyorum... Verseler de bir elime, meyledilmez bu Cihana Nefesimi saya saya, mezarıma gidiyorum... Dünya ahret tarlasıymış; gönül ister güzel eke Ne mahşerde mahzûn ola, ne sıratta azap çeke Amel kabım cürm ile bir; gâh tövbeyle döke döke Gâhi sevap koya koya, mezarıma gidiyorum... Üryan geldim bu âleme, gideceğim yine üryan Gaflet ile geçen her an, ömrüm için zarar, ziyan Göz çukurda, saçlar kırda; ayna diyor "artık uyan!" Canı tenden soya soya, mezarıma gidiyorum... Takvim yaprak yitirdikçe hazan hüzün doğuruyor Gençlik çoktan toprakaltı; feryâd figan bağırıyor Kulağımda hep aynı ses; kabrim beni çağırıyor "Gel!" sesini duya duya, mezarıma gidiyorum... "GÜL" DERLER OĞUL! Aczini ikrarla, düşünüp sonu Rabbini bilene kul derler oğul. Sayısız olsa da bakışın yönü Menzile varana yol derler oğul. Yunus’da çağlayan, gönüller yapan Nemrut’ta dağlayan, küfüre sapan Gafilin ağzında taş atan sapan Âlimin süsüne dil derler oğul. Kibir, boy gösterir şöhrette, ünde Şeytan, yuva yapar nefrette, kinde Her "Dostum" diyene, kanma; zor günde, Terkedip gidene el derler oğul. İblis'in sanatı, ağ, tuzak kurmak Mü’minin görevi hakkı haykırmak İnsana yakışmaz bir gönlü kırmak Kelâmın hasına bal derler oğul. Madem ki yürektir en güzel mekân Sevgi ol, gönülden gönüle akan Akıl süzgecinden geçmeden çıkan Sözün çirkinine kal derler oğul. Yol sarpa sarınca ömrün sonunda Sitem beste yapar sesin tonunda Ayaklar titreyip, baston önünde Bükülen kısıma bel derler oğul. Her gelen dünyaya göz atar, geçer "Can" denen, kafesten gün gelir uçar Nice bahçelerde çiçekler açar Bir tek Resûl'üme gül derler oğul. Bir tek Resûl’üme gül derler oğul. AŞK - HİCRAN - VUSLAT Aşk; engel tanımaz sel, korda yanmaya niyet Hicran; kalbe yük bedel, ödenmesi zor diyet * Aşk; gezegenden fîrar, ufka doğru yülseliş Hicran; hadsiz intizâr, gam yükünü yükleniş. * Aşk; maşuğun dilinde tahta dâvetkâr ricâ Hicran; zâlim elinde cehenneme ilticâ. * Aşk; dilin avucunda anlamlı asil hece Hicran; namlu ucunda can veren mehtap, gece... * Aşk; tutulmayan tövbe, tekrara gebe günah Hicran; kadere "vay be!", şakakta hazır silah. * Aşk; küle baş kaldıran, sönmeyen harlı alev Hicran; kalbe saldıran yedi başlı koca dev * Aşk; benlikte kaybolup, yokta yine var olmak Hicran; günbegün solup, yaşamaktan yorulmak. * Aşk; karanlık dehlizde yönü gösteren kandil Hicran; gamlı genizde gözyaşı silen mendil * Aşk; hayatın anlamı, hardan beslenen umut Hicran; sabrın selamı, güneşe gölge bulut * Aşk; mâhiyeti meçhul, sihirli, gizemli hap Hicran; geçmez akçe, pul; keder...azap...ızdırap * Aşk; hedef tahtasında onikiden isabet Hicran; yaz ortasında fırtına, kar, musibet. * Aşk; sevinçle el çırpmak; mutluluk yayan nida Hicran; derde göz kırpmak; tebessüme elveda * Aşk; "bende ben"i bulup sırrın odunda pişmek Hicran; yolda yorulup, cellat ile öpüşmek * Aşk; yakut, mercan, inci; nadide bir kristal Hicran; dinmeyen sancı; elde kalan çürük dal * Aşk; dîvane gezdiren, coşkun akan şelale Hicran; candan bezdiren, dermanı yok havale * Aşk; gülzârda açan gül; lale, nergis, yasemin Hicran; zâr eden bülbül; baykuşa muhkem zemin. * Aşk; renklerin pembesi, gökyüzünün mavisi Hicran; çin işkencesi, cezanın en kavisi. * Aşk; tasviri imkânsız, tarifsiz mutluluk, haz Hicran; bir dev; iz'ansız; maşuk üstünde enkaz. * Aşk; ufkun ötesine kanat çırpan nazlı kuş Hicran; gün ertesine dâim hazır sarp yokuş * Aşk; Âdem'e imtiyaz, baht ile şartlı barış Hicran; Hakk'tan tek niyâz; hep "yâr" deyip yakarış. * Aşk, gâh dilde Enel Hakk, gâh dosta Şeb-î Arus Hicran; en çıkmaz sokak, rüya içinde kâbus * Aşk; Mevlânâ’da gür ses; naçara çağrı, davet Hicran; tende dar kafes; yalnızlık ile halvet .* Aşk; kırda "sarı çiçek"; Yunus ile dertleşen Hicran; gam için ölçek; an be an cömertleşen * Aşk; Züleyha’da hata, Yusuf’un alnında nûr Hicran; yol bekler rota; yer ile yeksan gurûr * Aşk; Eşref-i Mahlûk’a Hakk'ın katından ikram Hicran; kalbe falaka ve ölmek...gram gram... .* Vuslat; hesaptan önce müjdeler veren îmâ Vuslat; kabre girince tebessüm eden simâ * Vuslat; limana varış, kalmamak muallakta Vuslat; baht ile barış, acılara son nokta. * Vuslat; Hakk'ın önünde sevince sebep artı Vuslat; hesap gününde sevaba yenik tartı * Vuslat; duaya "evet", payitahta kuruluş Vuslat; özlenen davet, beklemekten kurtuluş * Vuslat; Resûl'ün eli, meclisine liyakat Vuslat; sabrın bedeli, mükâfatı; hem kat kat * Vuslat; susuz, yanarken, kevserden içip kanmak Vuslat; düşte anarken, Dost yanında uyanmak * Vuslat; huzura dalış, Muhammed(SAV) ile sohbet Vuslat; Firdevs’te kalış; sürekli...ilelebet! * Vuslat, sırat ötesi, muştuya mahsus kelam Vuslat; Rabbinin sesi; HOŞGELDİNİZ!..VESSELAM. ŞARKIN OLSUN Boşaldıkça dol ırmaktan Aşka nazır arkın olsun İmtina et kalp kırmaktan Ki zalimden farkın olsun İradeni mimar eyle Eksiğini imar eyle Âsi nefsi tımar eyle Günahlardan korkun olsun Kulak ver; duy, ne diyor us! Öfkeliyken sabreyle sus Ki her kalpte sana mahsus Köşkün, evin-barkın olsun Ne kindar ol ne kaş çatan Nedamete gelsin hatan Sevgi koksun güften, notan Ki dillerde şarkın olsun... TESADÜFEN!? "Tesadüfen" var olmuş sözde her şey, hiç yoktan Yer, gök, hava, su, deniz; tesadüfmüş baş aktör! "Kâr" Hakk'ı inkâr olmuş, sınır aşılmış çoktan Sorsalar kedi deriz; oysa insandır nankör! * Hadsizlik olsa da hak, birazcık insaf lütfen Yaprak dahi titremez dalında tesadüfen. Ar et, inkârı bırak! "Yaradan var" diyor fen Öz birikmez arının balında tesadüfen. Madem, "tesadüf" denen kâinâta hükümdar Dam üstüne ahtapot konsa ya tesadüfen. Madem, tesadüf denen herşeye bir hakim var Yaz günü kırlarda ot donsa ya tesadüfen. Olsa ya süt kırmızı, gül dikensiz, kan beyaz. Ekmeden, başak dane dolsa ya tesadüfen. Çalsa ya el değmeden, saksafon, piyano, saz. Ya da güneş âniden solsa ya tesâdüfen. Hamiline açık çek ve herkese tam ölçek! Denizde ayva çiçek; açsa ya tesadüfen! "Böyle hayat zor" deyip, "evim bana dar" deyip, Kaplumbağa pırrr deyip uçsa ya tesadüfen! Onca gezegen mûkim, bunlara yön veren kim? Yörüngesinden milim sapsa ya tesadüfen! Yunus balıkları sal, karıncalar Taç Mahal Karasinek bir kez bal yapsa ya tesadüfen! Pirinç tarlasında muz, ağaçta kavun, karpuz Saksılarda şeker, tuz; bitse ya, tesadüfen! Şerbet olsun ağudan, boynuz çıksın kuğudan Güneş bir kez doğudan batsa ya tesadüfen! Olmaz olan ne varsa, olsun bir kez aniden; Koltuk altında "ağız", "kalp" kolda tesâdüfen. Azrâil uzak kalsın insan denen faniden Diz boyu yosun bitsin sarp yolda tesadüfen Gönül gözü ile bak, ayrılsın karadan ak! Aşçısız boş bir tabak dolar mı tesadüfen? Her yerde O'ndan izler, her iz bir sırrı gizler "Kûn" demese benizler solar mı tesadüfen. Farzedin ben değildim kalemdi şiir yazan Harf, hece, kelimeler...cem oldu; tesadüfen! Saçmalama demeyin; olmayın oyun bozan Abes ile iştigal tam oldu tesadüfen!.. AK/SAYAN GÖRDÜM Hakk'tan icazetli Rehber'i varken Sarp yola meyledip aksayan gördüm Doğrudan şaşmanın ederi nâr'ken İnatla karayı ak sayan gördüm. Hâlinde kibirden bin leke varken Dilinden dökülen şirke ayarken Gözlerin sevgiye kurduğu dârken Kalbini pırlanta, pak sayan gördüm. Ar iğfal edilmiş, fikirler cünup Kopuyor "dal" sanıp tuttuğum her ip İblis'in önüne postunu serip Nefse itaati hak sayan gördüm. Unutup Rabbine zor vaadini Gaflete satan çok her saatini Mahşerde Resûl'un şefaatini Hamiline açık çek sayan gördüm. Gözler kalpten alıp döktükçe kini Zarardan bîhaber öfke zengini Reddedip Resûl'ü, Kitâb'ı, dîni Sin'den ötesini yok sayan gördüm. Ruh bedenden bîzâr; af dilenirken Tövbeler "son an"a ötelenirken Günah çukurunda debelenirken Sevabını hadsiz, çok sayan gördüm. Aştım dağ-bayırı, nice dereyi Seyr-ü sefer ettim koca küreyi Kabirden öteye olan süreyi Tövbe için ömre ek sayan gördüm. Sin'den ötesini yok sayan gördüm. TESELLİ BEYHÛDE Rahmân'a Yâr dedik, tağuta ağyar Amele gelince saptık rotadan... Ne insanlık kaldı, ne hayâ, ne ar Aynalar gördüğü çehreden bîzâr Düne dek sağlamken ağza fermuar Dile "ben"lik düştü, bozuldu ayar Böyle görmemiştik oysa ata'dan Rücû etmez olduk bariz hatadan Resûle dost dedik, Mel'una düşman Yine de İblis'in izinden gittik. İrtifa kaybettik, düştük an be an Peki, farkettik de olduk mu pişman? Nefis hayli semiz; dünden de şişman ...ve dünden daha zor Hakk'a ulaşman. Sahi...Hangi dine, soya aittik? Neden tez yorulduk, tükendik, bittik? Kitabımız vardı mûtena rafta Yol sarpa sardıkça "Çoban Yıldızı"m -Hedefi gösteren her ihlilafta.- Ne oldu ki bize kaldık ârafta? Neden tüm fikirler haçlı sarrafta? Bilim, irfan, iz'an hep o tarafta? Kesildi rüzgâra yön veren hızım O yüzden dertliyim, o yüzden sızım. Aynı kaptan aşa lokma banardık Güzel hasletimiz, töremiz vardı. Vahdet kâsesinden içer kanardık Hakikati söyler, Hakk'ı anardık Dâvâsı Hakk olan Ulu Çınardık Mazlum kan aglarken biz de yanardık Gönül ufkumuza bu dünya dardı. Kalplere kin değil, aşk hükümdardı. Düşküne uzanan el vardı bizde! Komşumuz aç iken tok yatmaz idik. Çok yokuş çıktık da, yorulduk düzde Dostluk da değişmiş, usul de, söz de Maskeler iz yapmış riyakâr yüzde Öfkeler kabarmış, gönülde, gözde Her selam verdiğim bakıyor dik dik Umutlar sürgünde ve başlar eğik... Zaman kıskacında bir garip devir Eliften bîhaber akıldanemiz Doğru yanlış olmuş, akla kara bir Dünde durmuş saat, her tarafı kir Bozulmuş zemberek; çevir ha çevir Ruhumu sıkıyor artık bu şehir Dehliz uzun ince ne iz ne ışık Cehenneme dönmüş "Huzur Hane"miz Özürler tükenmiş; yok bahanemiz Bir başka âlemde yaşıyor evlat Gezegen değişmiş, farklı bir cihan Kıyamet için mi kurulmuş saat? Fitne mi, tuzak mı bu demde sanat? Yalan mı, gıybet mi nedir hasenat? Sende mi, bende mi? Kimde kabahat? Mevta mı olmuş ne nesl-i Fatihan? Binlerce zor soru, zor bir imtihan... "Kızıl Elma"mıza kurt nasıl girdi? Nerede kaldı o şanlı Akıncı? Halbuki davamız, yolumuz birdi Ye'se düşmek ayıp, kalp için kirdi "Mürşit" ilim idi, "doğru fikir"di Tarihi tersine kimler çevirdi? Maziden bir lâhzâ ses ver be hancı! Neden müslümanlar çağa yabancı? Efkâr alev aldı kor buram buram Gözümden süzülen mendile yakın... Helalden arınmış, lokmalar haram Hırsıza, arsıza hadsiz ihtiram Tarife az gelir hâlimi "dram" Boş verin sarmayın, sızlasın yaram Teselli beyhûde...istemem...Sakın! Beni kalemimle yalnız bırakın... BAHARIN DİLİNDEN "Ol!" demiş, yarılmış göğsü toprağın Bağrından nevbahar çıkıyor yine Nakışı ilahî telli duvağın Rengârenk, mis gibi kokuyor yine Kışı yaşamayan bilmez baharı Baharla yükselir güneşin harı Eriyip dağların bembeyaz karı Irmaktan, dereden akıyor yine Rahmet tohum ile toprağı karmış Ölümün elinden çekip çıkarmış Rabbimin kudreti her yanı sarmış Bülbüller ne güzel şakıyor yine Hakikat serâbın yanı başında Berzah dile gelmiş mezar taşında Arı bal etmenin hoş telaşında Gafile hayretle bakıyor yine Fanilik hayatın her nefesinde Kulaklar pür dikkat bir "OL!" sesinde Gönlüm şu âlemin dar kafesinde Gören göz gerçeği okuyor yine HOŞ BİR SADÂ İLE Nakşetmiş Yaradan "Nurlu Kitap"ta Karadan ayrılır ak, ihlas ile İkâz da kul için akla hitap da Âleme ibretle bak ihlas ile Beşerin helakı hadsiz hevâdan Sanma ömür hîbe, us bedavadan Can göçüp gitmeden sıcak yuvadan Nefsin kulağını bük ihlas ile. Öğren, vazifen ne, ne bezm-i elest! Kalp gözü kör kula zor gelir bu test Tercih sana kalmış, arzular serbest Belâ isyan ile, Hakk ihlas ile. Diyorsan "insanım, sözümün eri" Bu âlem ahdini ispatın yeri! Lokmaya tat veren alnının teri Elini haramdan çek ihlas ile. Ezelden ebede uzanan yolda Râm olduk Rahmân'a var olduk "ol"da... Ben'lik otlarını gönlünde yol da Rabbinin önünde çök ihlas ile. Madem ki ukbadır gerçekte sıla "Amel-i salih"e verme fâsıla! Nedamet faslını sıdk ile sula Günahı tövbeyle dök ihlas ile. Sor "sarı çiçeğe" Yûnus'a ulaş Gir Şems'in bağına gönlünce dolaş İlâhi aşk ile kin dağını aş Nefreti içinden, sök ihlas ile. Ömrün can okuna gerili bir yay! Ne asrın güvende, ne senen, ne ay Sermayen üç gündü; bugün son gün say Mel'ûna yüz verme, yık ihlas ile. Mutluluk ne malda ne de rütbede Boşa cep arama yensiz cübbede Gün akşam olunca şu gökkubbede Hoş bir sadâ bırak; çık ihlas ile... TEK/BİR Dünya âhıretin ekin tarlası Tohumu çatlatan sabırdır oğul. Kalp denen giz/ergâh aşkın yuvası Sevgisiz gönüller kabirdir oğul. Şeytan maharetle kursa da ağı Akleden Rabbiyle koparmaz bağı. Dostların mekânı gönül otağı Îmanın cilası zikirdir oğul. Düşün! Kim veriyor, alıyor canı? Bak şu kâinata Sultan'ı tanı "Eşref-i Mahlûkat" denmiş; insanı Hayvandan ayıran "fikirdir" oğul. Müfteri olana aş insan eti Mahşerde önüne konur diyeti Bir tek Allah bilir kalpte niyeti Kişiyi alçaltan kibirdir oğul. Kimi zanneder ki yoksulluk ayıp Servet biriktirir maharet sayıp Harama meyleder helalden cayıp İnsan bu, doymuyor, oburdur oğul. Mü'minin mesajı başlar Hira'dan Şirkin perdesini kaldır aradan Gafil bilmese de bil ki Yaradan Rahmân'dır, Rahim'dir, TEK/BiR'dir oğul. ÖMÜR SAATİ Aldırma şeytanın muhabbetine Kalbine yol bulur, zerkeder kini. Fısıldar günahı her niyetine Son nefes anında terkeder seni. Kul, satar cenneti yok pahasına Bakar, şaşar insan kahkahasına Kırk yalan sığdırır vallahasına İsyana, küfüre garkeder ânı. Ağarmış görünce simsiyah saçı Simli aynalara hapseder suçu. Ömür saatinin kim bilir kaçı! Gafil, son nefeste farkeder sin'i. "En güzel haslettir" diyerek hep ar, Kibiri gönlüne eyleme hünkâr. Tövbeyi bekleyen nice günah var Akleden îmâna ark eder canı. HASLET Gaye Rabbin rızâsı, muhabbet-i Resûl'se Örnek, hem de önder tek; "Adı Güzel Muhammet (SAV)!" Sebep, "kalp arızâsı", yol göstermek "usül"se Fazla söze ne gerek; edeptir istikamet! - I - "Her kim ne ederse kendine eder" Sözünün sırrına ermektir haslet... Akleden, fikreder, nefsini güder Uzanan ele el vermektir haslet. "Eşref-i Mahluk"sun; aliyyül âlâ Usul bilmiyorsun hâlâ mesela! Daha gonca iken dokunma dala Gülü incitmeden dermektir haslet! Bakma kibirine hân'a Sultanın Feryâdı can yakar her kabristanın Huzurdan kovulan soysuz şeytanın Sırtını mindere sermektir haslet. Rızk ile dolsa da dünya sarayı Deme ki "ne yesem nasibin payı" Av helal olsa da; ok için yayı Besmele çekerek germektir haslet. - II - Üstün kılsa dahi iradeyle us Sanma ki ustalık bir sana mahsus. Kulak ver arıya hicab edip sus! Lif'leyip, kozalar örmektir haslet. "Göç" vakti meçhulse denilmez erken Bak amel kabına "Nedir biriken?" Can daha tendeyken, yol yakın iken Hatayı, günahı görmektir haslet. Hayır ne şer nedir ne bilsin beşer Acizin payına baş eğmek düşer. Hakk sabrı sınayan kuyular eşer Her işi hayıra yormaktır haslet. - III - Madem ki vazife nefsine beylik Meziyet kötülük yapana iy(i)lik Edepte noksanlık; cahillik, toyluk Dergâh-ı izzete girmektir haslet. Çağ, çağ atlasa da değişmez günah Ne şirk sevap olur ne zina mübah İrade insanda ne güzel silah Nisan'da rahmettir, ırmaktır haslet. Hazzı alınmışsa maneviyyatın Önemi kaybolur aşka fiyatın Secdeden uzakta sefil hayatın Tövbeyle belini kırmaktır haslet. - IV - Sende ki seni bul! Ne diyor o ses? Yıkılsın ruhuna dar gelen kafes Mazlum kan ağlarken, susarken herkes Zalimin önünde durmaktır haslet. Söylense de bazen gerçeğin aksi Kur'an'a tefsirdir hadis-i kutsî Hevesi bitmeyen hayasız nefsi Hapsetmek, zincire vurmaktır haslet İbrettir alana âlemin hâli Sin'den ötelere taşar hayali El Berr'in yolunda Yunus misali Saati vuslata kurmaktır haslet. Madem ki söz verdik Kâlû Belâ'dan İbret almak gerek saldan, salâdan Yol mezardan geçer, kul musalladan Îmanla bir ömür sürmektir haslet. -V- Günahkâr bedene kir belli ârâz Avcunu açınca yaş dolsun biraz "Sırât-ı Müstakim!" En güzel niyaz Hoşlukla hedefe varmaktır haslet. Arif olan dinler, anlar meramdan Ukbaya varmadan çıkmaz ihramdan "Kursağa kor" bilip, kaçıp haramdan Her dem kılı kırka yarmaktır haslet. Kaleme yol verdik geldi lisane Hecesi ihlaslı söz halisane Nasihat eylemiş say, acizâne Yarayı vaktinde sarmaktır haslet. TÜKENMEZ HAZİNE Menbaı gönülse; sahte değilse! Kalplere uzanan izdir tebessüm. İnsan kıymetini bir bilebilse "Sihirli bir değnek", gizdir tebessüm. Bitmez bu âlemin hiç kiyl-u kali Gam-keder olacak; dünyanın hâli. Keremî nazarda Aslı misali Rakseden bir güzel kızdır tebessüm. "Somurtan simalar umutsuz vaka" Derlerse doğrudur, sanmayın şaka. Bitimsiz tasadduk nakit sadaka "Ahsen-i takvim"den cüzdür tebessüm. Küslüğü bitiren, kini eriten Şeytanı elinin tersiyle iten Düşmanlık güdeni kolay eğiten Dostluğa davetkâr gözdür tebessüm. Çehrede gülüşün onlarca türü Hepsi de neşenin bir tezahürü Vardığı gönüle vurunca mührü Tadına doyulmaz hazdır tebessüm. Gâh eşek sırtında Nasrettin Hoca Gâh "Pamuk Prenses ve Yedi Cüce" Bazen Fadime'ye kaş çatan koca; Temel'dir, Tursun'dur; laz'dır tebessüm. Etrafını zifir sardığı günde İnsan ışık arar baktığı yönde Sevgisiz kalıp da üşüyen tende Zemheri ayında yazdır tebessüm. Mecnun'a sorarsan hazırdır âhı Der ki; aşıkların nedir günahı? Leyla'sı olanın yoktur sabahı Tepeden tırnağa nazdır tebessüm." Hoş bakan sözünü yıkamaz kirde Akleden yol bulur müsbet fikirde Secdede, duada, her dem zikirde Allah'a şükürü arzdır tebessüm. En mümtaz örneğin Resul'ün, Nebî'n. Sanma ki zamanla boşalır cebin Sundukça çoğalır, birken olur bin Tükenmez hazine, sözdür tebessüm. BİRGÜN İFTAR GEREKİR Yalnızlık Allah'a mahsus, gariplik boyun büker Her can için bir fedakâr, vefakâr yâr gerekir. Nefs elinde esirse us kalplere kasvet çöker Kem kelam etmeden fîrâr, dile ayar gerekir. Seyreyle şu kâinâtı, gör ne müthiş, mükemmel Eksik kalır teşekküre her ibadet, her amel Münkir uzak tefekküre; utanmıyor müptezel Bunca nimet varken, inkâr! İnsanda ar gerekir. Derdi nîmet olur kula; şayet ecir ne bilse! Sır kapısı aralanır Hakk'a boyun eğilse Aşık için yüreğe yük, aşk ilâhî değilse! İblis'se insana hünkâr, idrake dâr gerekir. Amel kabı günah dolu bencileyin fakirin Geç anladım kıymetini faideli fikirin Sanırdım ki sonu cennet her sûfinin, zâkirin Öğrendim ki usûlü var; sînede hâr gerekir. Îmân ile varır beşer îtibara, onura Secdelerin izi düşer çehredeki o nûra Ruh bedene üflenince say ki kalktık sahura Ecel her candan talepkâr; birgün iftar gerekir! ÇUL OLSA NE Kİ... "İmtihan yeridir" dedik bu hana Gözümden süzülen sel olsa ne ki Yeter ki Yaradan yâr olsun bana "Dostunum" diyenler el olsa ne ki Nefsim palazlandı; kestim aşını Ölümü gösterdim eğdi başını Selam verdiklerim çatsa kaşını Dilinden dökülen kal olsa ne ki İçi boş kelamın süsüne kanıp Tattığım zehirdi "bal" diye banıp Şimdi zor günümde sağlamdır sanıp Tuttuğum bir çürük dal olsa ne ki Matlûbu mağfiret olanlar Bir'den Kalbini pak eyler kin denen kirden Aklı nefse esir gafil, zahirden Hakk yola baş koymuş kul olsa ne ki Ukbaya serili gönül hasırım Hatamı affetmez tövbe satırım Namerdin nezdinde -varsa- hatırım Ezilen, çiğnenen yol olsa ne ki Akleden kâr ummaz mey ile meşkten Ölse de vazgeçmez uhrevî köşkten Süflî emellerden, dünyevî aşktan Geriye kalanlar kül olsa ne ki Durgun derya gibi hoş gönül kabım Toplayıp çıkardım; bitti hesabım Ruhumu süsleyen "edep" esvabım Ten üste giydiğim çul olsa ne ki Üstüme giydiğim çul olsa ne ki SUFİ Aşk ilâhi, geçilmez bu sevdadan Sinemde har, mevsim bahar der Sufi Rızık,nimet bir tek Hakk'tan; Hüdâ'dan Fâni ağyar, dost bir O var der Sufi Diller kazan, kaynattığı kıyl-ü kâl Düşünene zâra sebep zül bu hal Münkir için sinden öte zor sual Hakk'ı inkâr sebeb-i nar der Sufi Heva, nefis dürtse dahi habire Aklı olan aş uzatmaz kibire Her nefeste can çekilir kabire Ziynete ar, zikire kâr der Sufi Bahtı kara asık surat olsa ne Köprü sırat altı Fırat olsa ne Nefse taat doyumsuz tat olsa ne Kurulsa dâr, yine de Yâr der Sufi SAY Kİ BUGÜN SON GÜNÜN! Niyettir dinde esas; akleden hedef koyar Bakmaz yolun düzüne; yakını, uzağına. Kim ki Hakk'a kulluktan sıdkı sıyırır, soyar Fazla sürmez düşmesi şeytanın tuzağına. Arif olan anlıyor; hilkat ne, hakikat ne Âlemin giz’lerini çözüyor birer birer. İz'anı eksik bilmez; îman ne, îtikat ne Özünden uzaklaşır, tanınmaz şekle girer. Mecalsiz mumlar ile dalınmaz dehlizlere Kasvetin karasını Rabbe tevekkül boğar. Sarpa sarmadan yolun bak ilâhî izlere Takat bittiği yerde şemsin şuası doğar. Cevabı "imân" ise "gaye ne?" sorusunun Emîn ol ki muhkemdir ayak bastığın zemin. "Yıldızlar" rehberidir yolun en doğrusunun Kırılsa da pusulan, limana varır gemin. Farzet ki koparıldı hakîkat ile bağın Bak "Şimal Yıldızı"na göstersin doğru yolu! Sabra taat edersen sarsılmaz gönül dağın Bir dağ ki dağa zemin; Türkiyem, Anadolu. Gir,tefekkür babından dinsin nefsî hevesin Dünya mü'mine zindan; sebebi var sürgünün! Bir bedeli olacak elbette her nefesin Üç günlük bu âlemde say ki bugün son günün... İNCİNSEN DE İNCİTME! erenler dergâhında nic' öğüt var gül gibi kimi serde cem eder, kimi kaçar; el gibi söz var, gönüller yapar -kalpten kalbe - yol gibi söz var, ezer de geçer; bentler yıkan sel gibi söz vardır, vazgeçilmez; ilaç gibi, bal gibi söz vardır yüz ekşitir; manasız, boş; kal gibi söz vardır, dinlendirir; dinlenir masal gibi söz var, yenmez, yutulmaz! Tatsız, tuzsuz; yal gibi söz vardır, eğri büğrü; kurumuş bir dal gibi unutma ömür kısa! Gelir geçer; yel gibi akleden şerden kaçar; zühd-ü takva kul gibi incinsen de incitme; sükût eyle lâl gibi yıkma gönül sarayın, ezip geçme fil gibi . ey nefsim, bir kulak ver! Duy ne diyor serde us! Kibir Kadri Mutlak'a, tevazu kula mahsus ya söyle YUNUS gibi, ya haddini bil ve SUS! KANI KANLA YUMAZLAR Nefis, şeytan verse dahi el ele "Adam gibi adam" olmak güç değil "Benden geçti" deme hemen, gel hele! Can denen kuş kafesteyken geç değil Düşse dahi bazen beşer günaha Yollar açık ardına dek felaha Boyun büküp Rahmân-Rahim Allah'a! Nadim olmak, tövbe etmek suç değil! Bolca varken helalinden her rızık Haram lokma boğazında; ne yazık! Yalan, gıybet şeytan için hoş azık Edepsizlik som altından taç değil. Bir çare ol bîçarenin derdine Gösterişi sokma gönül yurduna Hayrını et dönüp bakma ardına Güzel amel kuldan kula borç değil! Kanı kanla yıkamazlar; kin gütme! Dostça ise uzanan el, gel, itme! İncinsen de var sen gönül incitme! Makbul olan bağışlamak, öç değil. Ömür denen handa bir an dilimi Tefekkür et, süsle akl-ı selim'i Unutsan da akıbeti, ölümü Zannetme ki toprak doydu, aç değil! CESEDE ACIKAN VAR! Ne zaman Hakk'ı ansam, bendim bendi ok'lanan Belli ki hakikati dinlemekten bıkan var... Sizi kastetmiyorum! Sen...evet sen...saklanan! Gönlüme fîrârisin; sayısız sabıkan var. *** İllet-i n/isyan ile kuşatılmış irade Us'a tahsis damarda zehirli, kirli kan var. "Eşref-i mahluk" miskin, takatsiz, alelade "İmkânsız" görüp "zor"da, kendini bırakan var. Kesilmişse bir kulun Rabbiyle irtibatı İdrake mil çekilir, çözemez kâinatı. Firdevs'e yol açıkken, tutup keçi inadı Fit olup cehenneme, oluk oluk akan var. Geçse dahi her ânı Yaradan'ı anmadan Doymuyor insanoğlu, "ver" diyor utanmadan Ecel kuşu ansızın başucuna konmadan Ne nîmetlere şükür, ne yemekten bıkan var. Bakma sen nefse köle zavallı ukelaya Bir lahza soluklan da kulak ver şu salâya Gün gelip konacaksın soğuk bir musallaya Toprak tene doymuyor; cesede acıkan var! İslam ile müşerref, alnın ak, başın diksen Korkmana hiç gerek yok, vazifeni müdriksen Lakin, Allah'a âsi; münafıksan, müşriksen Kolay geçilmez sırat; hesap soran Furkan var. "Gaye nedir" bilene meçhul değil felahı Rehberi Resûl kula yardım eder İlâhı Boşyere verilmemiş; hem irade silahı, Hem, her an "ni'mel vekîl", dua denen kalkan var. İnkârdan bîtap sefil, sansa dahi sahipsiz Yuları Yüce elde; yaratılmamış ipsiz! Varsın hâlâ delilden iz arasın edepsiz "Benim" denen bedeni mezarlara yıkan var. Deyip "Ey gafil uyan, sahi sandığın yalan" Feryâd etti kalemim; yok mu nasihat alan? Ta Adem'den bu deme ansızın kapı çalan Girip ayak ucundan boğazları sıkan var. Toprak tene doymuyor; cesede acıkan var! KİM?! Sırlar vardır şu âlemde Kader, kaza bir kalemde Bir "ol!" ile olur hem de Sinde sırlar saklayan kim? Allı - morlu, sarı, beyaz Endam ile gelir her yaz. Tefekkür et, düşün biraz Çiçeğe öz yükleyen kim? Kim, hücreye hayat veren? Her besinden enzim deren? Lifler ile ağlar ören? Kanı süzüp paklayan kim? Yokluktayken her bir beden Peydah olur bir nutfeden Kimdir Latif, kim lutfeden? Tende canı bekleyen kim? İnsanlara ihsan edip Kimisine noksan edip Bazen kula çok şân edip İmânını yoklayan kim? "Nasıl olsa yok hiç mani" Deyip azdı nice canî Firavunlar, Nemrut hani? Zalimleri haklayan kim? Derman verip dert dindiren Gâh ağlatıp, sevindiren Asumandan kar indiren Tabiatı ak´layan kim? Kanma heva hanesine Bak toprağın sinesine Her an ölüm listesine Yeni isim ekleyen kim? YÜZSÜZ Günah dolu, sırtında hâr küfen var Hangi yüzle izzet ikram beklersin? Mahşer günü fırtına var, tufan var Talebine bir de bayram eklersin. Hayaline yolu ırak kabirin Hani nerde tefekkürün, tedbirin? "Ben" diyorken bend aşıyor kibirin Bu gidişle nefsini zor haklarsın. Zannetme ki kâr getirir bu tezgâh Çok çetindir sırat denen güzergâh Gâh cellatsın, dâra çeken, ya da gâh Hakim olup her cürmünü aklarsın. Akledersen, olup cennet adayı Terkedersin Kur'an ile alayı. Deyip "yürek Yaradan'ın sarayı" Vakit varken "nazargâhı" paklarsın. Çağlar aşmış gün sayıyor İsrâfil Gezip durma aciz, miskin, sersefil Allı morlu gül var iken ey gafil İnat edip neden diken koklarsın? Senken nankör, Hakk'a şükür fakiri Ne üzersin zikre dalan zâkiri? Tövbe edip dökmek varken her kiri Ziynet sanıp hâlâ neden saklarsın? Ömür denen hakikatte bir anlık Son nefeste para etmez pişmanlık Mezar yeri -mum olsa da- karanlık "Eyvah" dersin, sağın solun yoklarsın. Tövbe edip dökmek varken her kiri Ziynet sanıp neden hâlâ saklarsın? BEDBAHT, SULTANI BİLMEZ Gafil, bîhaber yaşar Rabbin hazinesinden "Ol!" deyince olduran Yüce Sultan'ı bilmez. Nice mucize taşar toprağın sînesinden Kursağını dolduran râz-ı nihanı bilmez Emrine âmâdedir, yiyecek, içeceği Uzaktır idrakine gün gelip göçeceği Gezer bağı, bahçeyi; bakar, görmez çiçeği Lâle, nergis, papatya, gülü, reyhanı bilmez. Arsız cahil sözünü hep kine ekin eder Rahmân'a isyan ile gazabı yakîn eder Her çene açtığında kırk yalan sökün eder Sin'den öte âlemi; mahşer, mîzânı bilmez. Körelmişse bir kulda irade denen silah Bağlanır basireti; nefsi olur kalbe şah Hevayı ilah yapan bir daha olmaz iflah Salâhati, secdeyi, vakt-i ezanı bilmez. Sanır ki hep tan doğar, gece gündüze çıkar Sanır ki düz giden yol her zaman düze çıkar Baharlar gelir...geçer, mevsimler güze çıkar Bakar düşen yaprağa; heyhât, hazanı bilmez! *** Baharlar gelir...geçer, mevsimler güze çıkar Bakar düşen yaprağa; heyhât, hazânı bilmez! RAHMAN'A EGER! Kalp gözü açık kul güler cefaya Sabrı telkin eder düştüğü her yer. Meyletmez dünyaya, gelmez safaya Resûle ümmetlik cihana değer. Kurtarıp kendini p/is, kir içinden Nice zahit çıkar hakir içinden... Kim bilir ne diyor zâkir, içinden Kalbi kiyl u kalle doluysa eğer. Bakarak boy-posa, söze, endama Çözerim zannetme, insan muamma Çok uysal bilinir, sevilir amma Her atın sırtına vurulmaz eğer! Akılda zerresi varsa idrakin Tevekkül eder kul; hem, yaşar sakin. Yönünü her yana çevirir, lakin Başını bir O'na; Rahmân'a eğer. SES VEREN AZRÂİLSE! İnsanlar düşünün ki "öfke" ortak paydası Ne derdi ümmetine; Resûl'ü geri gelse! Bir günde bin rekatın yoktur zerre faydası Ağızdan çıkan her söz gönül yıkan bir selse. Dilini kılıç gibi sallar ise eşkıya Letafet sus pus olur gözde/n kaybolur ziyâ. İnsanı insan yapan güzel ahlak ve haya Hayat ne güzel olur; her nefis bunu bilse! Zor gelse de kimi gün kinden dağları aşmak Maharet fırtınada bir limana yanaşmak Züldür kirli kalplere sevgiyle dolup taşmak Fesat rahatsız olur; herkesin yüzü gülse! Rolünü oynar beşer bir serap sahnesinde Huzurun anahtarı edebin rahlesinde Sulansa da muhannet muhabbet bahçesinde Gül beklemek beyhude; gönül kuraksa, çölse! Sözünü bal eyleyen her kalbe olur Melik Kem kelam söyleyene vermemeli metelik İnsanı üstün kılan hasletinde nitelik Şan şöhret neye yarar; adam "ADAM" değilse? Nazar et kâinata gerçeği öğren, tanı! Henüz vakit var iken fırsat bilmeli ânı. Veren elbet alacak emânet olan canı Bil ki artık çok geçtir; ses veren Azrailse! ÇALAR/SAAT Sanma hayat hep tozpembe; grisi, hem siyahı var! Çile dolu ise heybe, muhannetin çok âh'ı var. Talih başa tâc olsa da muvakkaten her saltanat Lokman'dan ilaç olsa da vade dolar...çalar saat! Feryâd ile başlar hayat; gözü yaşlı doğar insan Bazen bîtap düşer heyhât, bazen ye'si boğar insan Gam yükünü yüklenince gözden akan sele döner Sabra sükût eklenince en son "umut" bile söner. Onmaz derde olmaz çare, gezdirir bezgin, avare Yanar yürek bazen sessiz; göz incisiz, gönül issiz Ne kor vardır, ne kordan iz; gören sanır kalpsiz, hissiz. Dilde âh'tır tek emare, "ar" der etmez aşikâre. Elem vardır, gören şaşar, muhkem denen bendi aşar Dağlayınca kalbi keder, kim düşünür "eller ne der?" Kara yazmış ise kader, boyun büker, "taksit" öder. Dokunsalar ç/ağlar, coşar; göz, "pes" eder, "dere" taşar. Figüranız her birimiz çift kapılı bir çadırda "Ömür" denen başlar, biter, bir tiyatro sahnesinde En trajik sahne sinde; göz saatte, kulak "dur!"da İsrâfil'in eli sûr'da; sır, toprağın sinesinde. "İnsan" denen aciz beşer; bilmez ki ne hayır ne şer Günler geçer üçer beşer, son anda son yaprak düşer! Oyun biter, perde iner! Sükût eder dilde kelam Bakışların feri söner; "ölüm" tek gerçek vesselam... BAL RAFTA KALMAZ! Arı ol, öz topla; peteğe taşı Ter çiçek kokarsa bal rafta kalmaz! Sanma ki beyhûde, boşa uğraşı Gayretin zay olmaz, ârafta kalmaz. Zaman sele benzer; katar önüne Çığ düşer bedenin taze tenine Yiğitler pîr olur, Leylâ'lar nine Organlar ilk günkü evsafta kalmaz! Ne mel'una meyil, ne nefse taat Beşerden beklenen Hakk'a itaat Ukbaya kurulu dünyevî saat Ezelden ahdin var, "söz" lafta kalmaz! Ne kalpte kin ile ne dilde kirle Dost eyle nefsini müsbet fikirle. Mü'min olan insan, bil ki; münkirle, Münafıklar ile bir safta kalmaz. BİR GECE VAKTİ Sükût dem alırken her gece vakti Uyan, gözlerini aç Allah için Hatırla Rabbinle yaptığın akti Gafletten beriye kaç Allah için İrade zayıfsa tuzaktır telkin İblis'in sohbeti hoş gelir ilkin Aldanma sözüne, toparlan, silkin Doğruyu yanlıştan seç Allah için Dense de her kışın ardı Nevbahar Şemsin de şuası nasibi kadar! Say ki bu son günün, vakit hayli dar Tefekkür babından geç Allah için Can kuşu zirveye çırpsa da kanat İtikat bozuksa boşa meşakkat! Dinç kalmak her nefsin arzusu, fakat Fanilik kullara; güç Allah için! Yâr eyle gönlüne yârin Bir'ini Tövbeyle temizle cürmün kirini Özü îman olan hâl iksirini Kadeh-i kevser'den iç Allah için Kalp gözü sırlara açıldığı an Kördüğüm hoş olur gördüğün yalan Üç harf tek hecedir avcunda kalan Hayy dedikçe büyür "hiç" Allah için Nikah kıyar ecel toprakla tene Kapanır kirpikler bağlanır çene Ne mevsim bellidir artık ne sene Başlar bir yolculuk, göç Allah için SİLKELEN BİR! Hâlıkından rızk uman çok hiç meşakkat çekmeden Oysa toprak sofra kurmaz meyva vermez ekmeden! Silkelen bir ey utanmaz cürm-ü meşhud madrabaz Sen felekten gün çalarken bastığın yer çökmeden! - . - - / - . - - / - . - - / - . - GÜNEŞ DAHİ Îman ile bezenmişse serden âleme bakış Tefekküre öz toplar göz; rengârenk, nakış nakış... Nazar edip kâinâta daracık pencereden Kurtarmalı ruhu gamdan, düştüğü cendereden Hedef, gayret, sabır bekler hayat denen güzergâh Yol uzundur, engeli çok; gâh düz gider, sarptır gâh. Ana rahmi ilk duraktır; âlem içinde âlem Her merhale bir mucize; yazmaya naçar kalem. Vakit tamam olduğunda duyulur kutlu hitap Yol bulunur gezegene; aciz, üryan ve bitap. Yokluk yoktur beşer için; tüm canlar göçebedir "Ölüm" denen hakikatte son doğuma gebedir. Mümkün olsa dense idi; "Ey gamsız yüzen cenin! Zannetme ki sonsuza dek, fazla sürmez bu bahar! Sevap günah devşirilen bir imtihan yeri var! Çıkışta kundağın hazır, akabinde kefenin!" İsyan etse cenin buna, besleyerek müphemi Düşündün mü; olur muydu zerre kadar önemi? Nice canlar geldi geçti göz atıp yerküreden Pek az insan sordu heyhat; "Bu ara durak neden?" Kimi ziyan etti ömrü "felekten gün çalarak!" Kimi yükselirim sandı, kibirle alçalarak. Arif daldı tefekküre bakıp nurdan izlere Münkir battı şerden kire, saparak dehlizlere. İcabet umarken her gün Rahman'dan gelen davet Bedbaht ne kadar da rahat; ne tövbe ne nedamet. Oysa takvim gün sayıyor, vade birgün doluyor Gülen benizler soluyor! Gör ki akşam oluyor! İndik ana kucağından duyulan aynı çağrı "Gel!" sedası kulaklarda, açık toprağın bağrı! Yol göstermek ne haddime! Akıbet ayan beyan İbret için kabir yeter, ölüler feryâd figan; "Ey günahkâr insan!" diyor; "bir hatırla akdini Hâlık'a ne söylemiştin, neydi sözün ezelden Hazan eser üzülürsün, farkın kalmaz gazelden Heba etme isyan ile değerlendir vaktini. Şu kabirde yatanların neşesi yok, âh'ı var Zannetme ki her gecenin mutlaka sabahı var!" İsrâfil'e emir gelir, dinlemez gönül hatır Gün gelince güneş dahi perdeleri kapatır! TOPRAĞIN SERMAYESİ... Yükseğe nazar ile yücelmek kolay değil Zirvelere varmanın yolu secdeden geçer. Ey gafil gel af dile, Rabbin önünde eğil! Gün gelir en sevdiğin sana bir tabut seçer. Tevazu kapısından geçilmez kibir ile Nemrut ile Firavun ibret olur alana. Hakka ram olmak varken; hem lâyıkı veçhile Yazık, ışığa küsüp karanlıkta kalana. Dünya, ahret tarlası; uyan kış uykusundan! Mahsul beklemek hayal önce ekin ekmeden. Hakikatin kalemi titremez korkusundan Söyler yalın gerçeği sözü eğip, bükmeden. Ömür dediğin ne ki; kundak kefen arası Dünyaya her gelenin olmalı bir gayesi "Sahibim" diyeceğin bir sevap kumbarası Aynada süslediğin "toprağın sermayesi!" SIR KAPISI Toprak bağrını açmaz destur almadan Hakk´tan Belli ki emir gelmiş; sır kapısı açılmış. Bir güzeller güzeli doğruluyor yataktan Allı morlu çiçekler her tarafa saçılmış. Bir yanda papatyalar; sarısı, beyazıyla Gül yine baş köşede endamıyla, nazıyla Doyumsuz bir güzellik; anlatılmaz yazıyla Sırdan öte sırlar var; hassas eşik geçilmiş. Sıyrılıp kozasından meltemin busesiyle Uçuyor kelebekler eşsiz elbisesiyle Hâlık'ın ikramından en büyük hissesiyle "Eşref-i mahluk" diye, ademoğlu seçilmiş. Baş eğmiş tüm laleler bir derviş edasıyla Ölüler diriliyor gelen "OL!" nidâsıyla Kalp gözü açık kullar başbaşa Hüdâ’sıyla Her canlıya âlemde farklı görev biçilmiş. Basiret bağlanınca dil karaya ak diyor Mucizeye "tesadüf", mahşer için" yok" diyor Sır perdesi inince diller "Enel Hakk" diyor Ölümsüzlük iksiri "Yâ Hayy" derken içilmiş. HASSAS EŞİK Gönül bağlarına diken ekilmez Muhabbet sazına söz ara gönül Sitemle dünyanın kahrı çekilmez Bir arı misâli öz ara gönül. Ok hedeften varmaz yayı germeden Dal meyvaya durmaz emek vermeden "Davetsiz misafir" yere sermeden Sinden ötesine göz ara gönül Hakikat aşikâr; zarar da, kâr da Marifet yürekte, kalpteki hârda Dehlize düşer de kalırsan darda Yunus'dan, Velî'den iz ara gönül. Rabbi sevdiğini sınar çileyle Şeytan fırsat bilip gelir hileyle İsyana meyilli nefsi lâl eyle Musîbet içinde haz ara gönül. Zirveye bakan göz ser'ine yüktür Aczini bilenin boynu büküktür Ruhların arzusu seyr-ü sülüktür Diz-dize verecek diz ara gönül. Kudret sahibi O! Ederse murat Allah dostlarına düz yoldur sırat Münkir'in eline Hakk vermez berat Geç hassas eşikten, giz ara gönül. Geç hassas eşikten, giz ara gönül. İLM-İ HÂL İlm-i hâl'i ehline ver; sanma bir gün solar gider... Alim insan güle benzer; kokusunu salar gider... Varsın olsun kadir bilmez, dik fideyi zayi olmaz! Deme "goncam dalda kalmaz, hoyrat eller yolar gider." Zor gelse de câna çile, Yaradandan sabır dile Hemdem olma cahil ile; muhabbeti böler gider. Sırra eren serden geçer, hayır sözü şerden seçer Allah dostu kalmaz naçar; neşe ile dolar gider. Arsız nefsi hünkâr eder, hakikati inkâr eder Zanneder ki hep kâr eder; ateşini çalar gider. Kul o dur ki Hakk´ı anar, rûh zikirle doyar, kanar Sevgi-dostluk iki pınar; gönülleri sular gider. Kanma günün sabahına, bak sen akşamın âh'ına Ariflerin dergâhına; kal gelen bal yalar gider. Yarın meçhul, iş bu günde; aklı olan kalmaz dünde "Üç nefeslik" bu sürgünde; tefekküre dalar gider. GÖNÜL PUSULASI Gönül pusulası bozuksa şayet Ağızdan dökülen münkire şeker. Gafil günah bilmez, dinlemez ayet Haslet tohumunu hep kire eker. Kibirse yüreğin özde nüvesi Alçaktır gafile dağın zirvesi "Ben"de hayat bulur sözün güvesi Söyleyen sefili çukura çeker. Cahile benzemez velî'nin hâli Hedefe koymuştur, özler visâli Öz toplar elemden arı misali Sevaba devşirir, şüküre döker. İblis'tir, âlemin gerçek fakiri Aklı olan alır müsbet fikiri "Kalbime bak" demek kibirin kiri Amelsiz itikat zâkiri yıkar. Gönül haz bulsa da şan, şöhret "en"de Can denen "emanet" her süslü tende Sanma ki sessizdir, sükut var sinde Kabrin yolu Münker, Nekir'e çıkar. KRİSTAL VAZO Zakir Hakk'a taatle secdedeyken seherde Ar-namus hırkasını atanlar az anıyor. Münkir, meziyet sanıp karar kılsa da şerde Her gün sevaba sevap katanlar kazanıyor. Aksini söylese de inanmayan, aybeden Kolay mı sırat geçmek; çalışmadan, haybeden? Kur'an, sünnette belli; ayan olmuş kaybeden; Nefsine kafa tutan, çatanlar kazanıyor. Gölge etse de beşer arsızca ahengine Bakarkörlere inat herşey dengi dengine Son verip, Rahmân ile akla zarar cengine Oku doğru hedefe atanlar kazanıyor. Hevayı ilah yapan yarsa da kılı kırka Yırtıksa yama tutmaz edep denen o hırka Kaptırmayıp kendini isyana çeken çarka İlm-i hâl iksirinden tadanlar kazanıyor. Miskin Yunus misali her sözünü eleyip Resûl'ün izlerinde gayretle ilerleyip Amellerin içinden doğruları derleyip Yaradan'ın ipinden tutanlar kazanıyor. Gönül kristal vazo; çok hassas, alınganız Yürekler yangın yeri; dertten feryâd-figanız Bu âlemde kâr uman tüccarız, bezirgânız Dünyayı ahret için satanlar kazanıyor. Şeytan sinsi ve düşman; kula musallat cüce! Rabbim Rahman ve Rahim; Rabbim Yüceden Yüce! "Yâr" deyip Yaradan'a boyun büküp O güce Bezm-i Elest'ten sözü tutanlar kazanıyor. Ey nefsim! Zannetme ki yatanlar kazanıyor... BİLEMEZDİN Kâinat mektebinde çok dersler var alacak Gül boyun büktüğünde sanma hemen solacak İnsan gayret etse de, hata, günah olacak Tefekküre dalmasan doğruyu bilemezdin. Değil mi ki, her acı imtihanın bir cüzü Şaşırmamak gerekir bitince yolun düzü Sır kapısı açılır kör değilse kalp gözü "Vav" gibi alçalmasan, eğriyi bilemezdin. Kim bilir, şer sandığın bir işten hayır doğar Umûdu güçlü olan ye'si doğarken boğar İnsan ömrü dört mevsim; dolu da kar da yağar Yârdan ayrı kalmasan, ağrıyı bilemezdin. Günaha keffarettir sabredene her keder Rabbin ne der ona bak; aldırma eller ne der Dert ne demek anlardın gelmeseydi Peygamber Hakk'a davet almasan, çağrıyı bilemezdin... YÂ RABBİ İkrârı insafın emrine verdim Yegâne sevgili, Yâr'sın Yâ Rabbi! Baktığım her yerde mührünü gördüm Yokluktan berîsin; varsın Yâ Rabbi. Şirke çağırsa da hayadan üryan Aldırmam, yaşarım tövbekâr, giryan Tevîle ne hacet, hakîkat ayan Rahman'sın, Rahim'sin, Bir'sin Yâ Rabbi. Sanadır niyazım, açılan elim Rızâ-i İlahi'n arzum, emelim. Ser'imde gözlerim, ağzımda dilim Gönlümden güzeli dersin Yâ Rabbi. "Hesap"tan bîhaber kalsa da metîn Boş yere gelmedi Resûl'e bu din Yardımın olmazsa imtihan çetin Rahmet'in ruhumu sarsın Yâ Rabbi. Esmâ-ül hüsnâ'dan adını sorup Af diler bu kulun secdede durup. Nâsib et huşuyla Kâbe'ne varıp Kapına yüzünü sürsün Yâ Rabbi. İnsan bu, pek aciz, gelmiyor zora Ne versen "az" diyor, geçmiyor hora Olur ya, gün gelir düşersem dara İradem nefsimi yorsun Yâ Rabbi. Ömrümce kıskanıp adını dilden Resûl'ü sordum hep en güzel gülden. Mahşerde, demeyip, "tanımam, elden" Mîzanda yanımda dursun Yâ Rabbi. Sırrına varmak' çün her zerre, cüzün Katından niyazım inayet, izin Üstünden örtüsü sıyrılsın gizin Kalp gözüm gerçeği görsün Yâ Rabbi. Şahitsin Ey Yüce; günahtan kaçıp Doğruyu aradım hep ölçüp-biçip Bir şimşek hızıyla sıratı geçip Bu kulun cennete girsin Yâ Rabbi. BİR CENİNLE HASBIHAL Ruh bedene girmiş, yol uzun ince Bazen gam çekecek sızlanacaksın "Gel! emri gelince, "Kûn!" mûcibince Çıkışa meyledip, hızlanacaksın. Gitse de ağrına rahata vedan Gözünü açmadan hazırdır odan Ne sütün eksiktir, ne maman, gıdan Kim bilir kaç kere bezleneceksin. "Yakışır dikeni" diyerek "güle" Hoş gelir gönüle verdiğin çile Bitimsiz ninniler dinlesen bile "Az!" deyip, ağlayıp, nazlanacaksın. İnsandır bunayan, bazen unutan Unutmaz kaydını anbean tutan Aksini iddiâ Rahmân'a bühtan Takip edilecek, izleneceksin! Gün gelip düşünce aşkın ağına Yaz günü kar yağar gönül dağına Gam sultan olunca can otağına "Yâr!" deyip yolunda közleneceksin. Kaderde yazılan karaysa düşe Hüzün çicek açar, kaybolur neşe Baharla izdivaç bekleme boşa Zemherî, kış ile sözleneceksin. Elli...Altmış...Belki, Yetmiş ötesi Dolar uzuvların bir bir vadesi İçilmez olunca bahtın badesi Kaçıp aynalardan, gizleneceksin. Değişmez kuraldır; kâlû belâ'dan Bir davet beklenir "asıl sıla"dan Taşınıp bedenin bir musalladan Toprağa konulup, tozlanacaksın. Hasletler faslında eksiğin ar'sa Şaşırmamak gerek hesabın zorsa Gökkubbe altında hoş sadan varsa Hasretle anılıp, özleneceksin. *** Unutma Rabbinle yaptığın akti! Manasını düşün her bir hecenin Bana akşam üstü, sana tan vakti Yolun açık olsun sevgili cenin... MEZİYET DEĞİL! "Oku" ile başlamış Hirâ'dan Kutlu Hitap Kalem tekrardan bîtap; yazmak meziyet değil. "Şerîk"i yasaklamış Yaradan; Nurlu Kitap! Putlardan edinip Râb, azmak meziyet değil! İndik ana rahminden; yerküre "er meydanı" Dostun kim, düşmanın kim; Rabbin kim? İyi tanı! Gelipte kündelere sevindirme şeytanı Şanı Yüce Sultan'ı, üzmek meziyet değil! Âlimin vazifesi âcizi Hakk’a davet Amelin zâyi olmaz; zannetme boşa gayret Sanattan sayılsa da "yalan, iftira, gıybet" Sen dilini ayar et! Bozmak meziyet değil! Dizginle azgın hırsın dünyevî telaşını Ye’se düşen kaybeder nefsiyle savaşını Bir fırtına esmeyle çatma hemen kaşını! Sabreyle, eğ başını; kızmak meziyet değil! Akrep ile yelkovan zamanı sürüklerken Takvimler feryâd ile mâziye gün eklerken Azrâil baş ucunda emâneti beklerken Secdeler "diz çök" derken, gezmek meziyet değil! Hakikat güneş gibi; kör olsa bulur insan! Can kafeste kuş gibi! Gün gelir ölür insan! Kim âlemin sahibi? Düşünse bilir insan" Âciz kalsa da lisan; sezmek meziyet değil! Daldırmadan sözümü miskal miktarı kire Işık tuttum gerçeğe; kabre, Münker, Nekir'e Doğruyu dedi diye dokunmayın fakire Nefsimi serdim yere; ezmek meziyet değil. SIR SANAN GÖRDÜM Çevreme baktıkça iz'anım şaştı Arsızlık cürmünü ar sanan gördüm Belli ki kıyamet hayli yaklaştı Küfürü, günahı kâr sanan gördüm Ne hamd-ü senâ var ne Hakk'a şükür Zül olmuş beşere, beyne tefekkür Seherler secdesiz gönüller fakir Dünyayı hevaya dar sanan gördüm Eliften bîhaber; kemale ermiş(!) Zaman gafil için sofrayı sermiş Azrâil gelmeden haber göndermiş Saçında akları kar sanan gördüm Sevaplar çelimsiz günahlar diri Dillerden süzülen kalplerin kiri Rabbine âsiyi, mücrim, münkiri "Çok cesur", "gözü pek", "er" sanan gördüm Hakkı söyleyenin boynunda yafta Emanet-i Güzin en tozlu rafta Âlim korkusundan yanlış tarafta Allah'a kulluğu şer sanan gördüm Nefis can verirken can bulmuş "ben"de Kibir baş kaldırmış başsız bedende Hakk'ın nazargâhı kalp iken tende Sol yanda atanı ur sanan gördüm "Devlet malı deniz..." olunca türkü Bir başka işliyor düzenin çarkı Mü'minin münkirden kalmamış farkı Cehennem narını nur sanan gördüm Tutmuyor ayarı; bozulmuş tartı Karışmış kutuplar; eksiyle artı Beşken bire düşmüş İslam'ın şartı Hırlıyı hırsızla bir sanan gördüm Belliyken kılavuz, "El Emîn Elçi" Değişmiş güzergâh, bozulmuş ölçü Zalimi "dost"undan, âlimi "çerçi" Cahili "velî"den; "pîr" sanan gördüm Kadrini bilmeyip evde eşinin Ardına düşmüş er mahrem dişinin Helal derdindeki âbit kişinin Alnındaki teri kir sanan gördüm Gönül dağlarında ganimet(!) talan Ya zakkum, ya diken geride kalan Şerefsiz baş tacı, meziyet " yalan" Doğruyu, söylenmez sır sanan gördüm Sanmayın bu kadar, bunlarda ne ki Dîvan'dan kovulan pek mahir, zeki Tuzaklar kahpece; yani öyle ki İblis'i "sevgili", "yâr" sanan gördüm Küfürü, günahı kâr sanan gördüm... BUSE-İ BAHAR Toprak uyandı yine baharın busesiyle Hû sesiyle rüzgarın mest oluyor yapraklar. Karınca yük taşıyor minicik cüssesiyle Kaplumbağa tıknefes, adım başı duraklar. Ağaçlar ar ederken yapraktan ari, üryan Ve güneş uykusunda bulutların ardında Yine gül, lâle, reyhan; yine yemyeşil her yan Arı telaş içinde, öz bulmanın derdinde. "Gaflet" kalın duvarsa ses gelmez dinlesen de Kulak ne "kûn!"u duyar, ne ecelin sesini. Ey Hakk'tan uzak insan! Ar et, söz dinle sen de! Kır henüz vakit varken esaret kafesini! Set çekme şirke batıp Yaradan'la arana! Zannetme ki nimetler karşılıksız...haybeden. Nankörlük ateş tutar mahşer günü çırana Fayda etmez "keşke"ler; sen olursun kaybeden! NE MUTLU Günler bir bir tükenip heba olmadan ömür Yanlış limana demir, atmayana ne mutlu! Tüm gücüyle yüklenip verse de şeytan emir Taati bilip zehir, tatmayana ne mutlu! Ne mutlu! İncinse de, gönül incitmeyene Kem söz diyen olsa da, asla kin gütmeyene Maharet, gidebilmek; hiç gelip gitmeyene! İnsanları kendinden itmeyene ne mutlu! Dünya ahret tarlası; diken ekme gül varken Deme "secdeler için henüz daha çok erken" Gündüz kepenk indirmiş herkes uykuda iken Seherlerde el açıp yatmayana ne mutlu! Gafil zevk-ü sefada; "felekten gün çalıyor!" Oysa farkında değil gemisi su alıyor... Bir ömürden geriye "eyvâh", "keşke" kalıyor Günahların selinde batmayana ne mutlu! Ne varsa beşer için bunca izzetüikram Beklenen secde, şükür; Yaradan'a ihtiram "Lebbeyk" deyip Rabbine, her emrine olup ram Helal aşına haram katmayana ne mutlu! Bak şu aciz hâline, düşün bir, tefekkür et! Her alınan nefesin bir bedeli var elbet Hayat dediğin ne ki; sürmüyor ilelebet! Dünya için ahreti satmayana ne mutlu! Rabbin rızası asıl, ecri kula kâr iken Hakk yolun yolcusuna Yaradan'ı yâr iken Ümmetin sevgilisi Gül MUHAMMED(SAV) var iken Safını başka yerde tutmayana ne mutlu. Safını başka yerde tutmayana ne mutlu. YÂ RÂB! Yâri Allah olana başka dosta ne hacet Nice gönüller gördüm; kapkara, zindan, harâb. Ey Allah’ım; ne merde, ne nâmerde muhtâc et Cürmüm çok, farkındayım; kovma kapından YÂ RÂB! Va'zederken Kitabın günah nedir, ne ziyan Eritti tüm ecrimi hadsiz onca hezeyan Kimsesizler kimsesi! Ey garipleri duyan! Cürmüm çok, farkındayım; kovma kapından YÂ RÂB! Sermaye oldu zaman rehavete, rahata Bahaneler aradım her suça, kabahata Bir ömrü heba ettim günaha bata bata Cürmüm çok, farkındayım; kovma kapından YÂ RÂB! Gaflet kesti önümü her hatamla alçaldım Tövbelere hayli geç, Rahmetine aç kaldım Dilimde eyvah, keşke yine kapını çaldım Cürmüm çok, farkındayım; kovma kapından YÂ RÂB!... Mahşer var, cehennem var; âmenna, inanırım Basiret bağlanınca hesap kolay sanırım Ecrimin ahvaline baktıkça utanırım Cürmüm çok, farkındayım; kovma kapından YÂ RÂB! Çok günahım olsa da gülden güzel dostum var Cân'ı candan seveni bilirim ki yakmaz har Habîb'in hatırına kurma bu kuluna dâr Cürmüm çok, farkındayım, kovma kapından YÂ RÂB!... HEP İYİLER KAZANIR! Zalim zulmü "meziyet", kötülüğü "kâr" sanır Gerçekte -er ya da geç- hep iyiler kazanır! . Her yerde bir nizam var, niyetleri sezen var Tesadüf olur mu hiç? Her harfi bir yazan var Kurulan tuzakları hem gören, hem bozan var. .....Gafil, güçlü olanı her zaman haklı sanır .....Kim ne ederse etsin; hep iyiler kazanır. İnsanoğlu bilemez "hayır, hikmet, şer" nedir Hatta şirke düşer de hâlâ sorar "kir nedir?" Gayeden bîhaberdir bilmez ki mahşer nedir. .....Tefekkür ehli fani etmez çileye hayret .....Sabreden için her dert günahlara keffâret. "Kâr" ne bilen beşerde olsa miskal misli ar Rabb’ine isyan ile etmez hatada ısrar Bazen yanlış yapsa da onun da çaresi var; ....Yaradan'a el açan kalmaz dünyada naçar ....Bir kapıyı kapatan başka bir kapı açar Akıl en büyük nimet en değerli sermaye Yaradana kul olmak! Bu olmalı tek gaye! Îmân ile son nefes! Budur en güzel paye! .....Gerisi hep hikâye; böyle diyor her mezar .....Bir gün bir taş üstünde senin de adın yazar! "Eşref-i mahluk" deyip, görev vermiş ins'e Hakk Okumayı bilene kâinat yaprak yaprak Zirvelere çıksan da gireceğin yer toprak! ....Dön de bir takvime bak! Ömür kısa, vakit dar! ....Azrâil ne şah tanır, ne kral ne hükümdar Tamah etme fazlaya kanaatte huzur bul Gel arif meclisine hakikat ile yoğrul! Dünyanın çilesini sırtından atıp doğrul! .....Sanma ki bu âlemde bakî olan bir kul var .....Bu meydandan mahşere gidilecek tek yol var. SEZEMEDİK YÂ RABBİ "Oku!" diye başlamışken ilk hitap Manasını çözemedik Yâ Rabbi. Şeytan ile olduk hemhal, muhatap Tehlikeyi sezemedik Yâ Rabbi. İradeyken müslümanın silahı Bilemedik, biriktirdik günahı Çok aldandık, heva sandık İlâh'ı Nefsimizi ezemedik Yâ Rabbi. Din gönderdin, inemedik özüne Kur-an verdin, bakıp geçtik yüzüne Yalan soktuk her meramın sözüne Hakikati çizemedik Yâ Rabbi. Rahman sensin, Rahim sensin; Mâlik de Düz gösterdin, inat ettik hep dikte Hangi haslet bize gerek bildikte Ruhumuzu bezemedik Yâ Rabbi. Talibi yok, boynu bükük sevabın Bedeli can haksızlığa cevabın Her yanı pas us denilen o kabın Yanlışları süzemedik Yâ Rabbi. Affet Yâ Râb! Her ihtilaf çıkanda Suç aradık zaman ile mekanda Üç nefeslik misafirken, bu handa Edeb ile gezemedik Yâ Rabbi. Tehlikeyi sezemedik Yâ Rabbi. UTANIRIM Cürmü hadsiz bir kul iken yerdiğimden utanırım Benliğimi saran diken; derdiğimden utanırım Fazlı Kerem adım ansa, nîmetleri sıralansa Sır kapısı aralansa, erdiğimden utanırım Âlem bilir, gelen göçer, mülke meftun maldan geçer Muhtaç gördüm avuç açar; verdiğimden utanırım Azgın nefsi zor terbiye, zelil olsam sormam niye Tezgâhıma amel diye, serdiğimden utanırım İçim yanar için için, arif olan bilir niçin Geç kalmışım sual için; sorduğumdan utanırım Furkan ayan beyan ama, iradem felç, âciz, âmâ Ömür sürdüm bir muamma; kördüğümden utanırım Virde buyur derken özüm, nefse nazır arsız yüzüm Aynalara gitti gözüm, gördüğümden utanırım. BİLESİN... Gel, ey gönlüm, nem kapma her yağmurdan Dostun eli bırakılmaz, bilesin. Fâni tene kürk arama samurdan Kalp kırana hoş bakılmaz, bilesin. Her selamda bir sahtelik sezersen Çalmaz kapın, başın yerde gezersen Her hataya bir dostluğu bozarsan Dar gününe dostun kalmaz, bilesin. Gönül yapmak arif işi, er işi Düşünerek eda gerek her işi Sabır, sevgi kolay eder zor işi Muhkem yapı tez yıkılmaz, bilesin. Ayakların "boşver" deyip, kaçarken Hiç olmazsa bir hatır sor geçerken Dua için avuç gerek göçerken Fatihasız, boş çıkılmaz, bilesin. Gül kokmalı gün gelince hasatın Ardı sıra koşup gitme hasetin Garip kalır musallada cesedin Namazını kimse kılmaz, bilesin. NANKÖRDÜR...CAYAR İNSAN Ademdir ilk atası; balçıktır aslı, özü Mûcizeye tanıktır vücudunun her cüzü Nutfeyken cenin olur...derken açılır gözü... Dünyaya teşrif için saniye sayar insan Rabbine ahdi varken, doğarken cayar insan! Yaka silker adından savaş yorgunu çağlar Bekler ki heybetinden selama dursun dağlar Ya zulmeder ağlatır, ya mazlum olur ağlar... Gâh eşref-i mahluk’tur, hayra ehildir insan Gâh Nemrut, Gâh Firavun; Ebu Cehil’dir insan. Yâr deyip zül nefsine tutmuş zülfüyârından Bîhaber yürek yakan dilinin ayarından Nice meltemler eser evliya diyarından... Sanırsın fırsat bilip, kapıyı açar insan Heyhat! Gönül gözünü, kapatır, kaçar insan. Kâinatta ne varsa âmâdeyken emrine Sormak gelmez aklına! "Yaradan'ın emri ne?" Onca gün/âh sığdırır üç nefeslik ömrüne... N/isyân ruhunu sarar, haddini aşar insan Ne âdap bilir ne ar; şuadan şaşar insan. Benliğin sarayında taç giyince hezeyan Cahil nerden bilecek "kâr" ne demek, ne "ziyan" Üryan gelir âleme, giderken yine üryan... Aşiyan'ı görür de hiç ibret almaz insan Kalp mühürlü olmasa böyle alçalmaz insan! Kâlem-i kader ise çilenin müsebbibi Düşeni sultan eder kör bir kuyunun dibi! Şayet murâd etmişse kuvvet kudret Sahibi... Engeli dağlar olsa, zorlanmaz, aşar insan Taht kurar gönüllere, ebedî yaşar insan. Bu kadar düşkün iken Resûl'ü ümmetine Akleden talib olmaz İblis'in himmetine Hem, geçirmez günahı kâr sanıp zimmetine; Gafletten uyanırda, sevabı derer insan Mâbûd’a yaslanırda maksuda erer insan. Dünya denen bu âlem ahiretin okulu Seçmek gerek doğruyu, en güzeli, makulü Birgün ansızın gelir davetsiz emir kulu... Gözünde son damlalar! Sessizce döker insan Vakit artık tamamdır! "Eyvah" der, çöker insan! ÜÇ GÜZEL KELAM Dünyaya geldiğim gün "merhaba" dedim kışa Yanılıp adres sordum; sürüldüm en yokuşa Bir serâbın ardından yol aldım koşa koşa... Güneşten iz ararken âfâkın giz´lerinde Kaybettim gençliğimi çile dehlizlerinde. Dediler, "hayat denen; acı, gözyaşı, keder" Razı oldum payıma; dedim "eyvallah kader" Artık umrumda değil, "o ne dermiş, bu ne der"... Rabbim ne der, derdim o; gaye Hakk’ın rızası Korkutan ölmek değil, kalbimin arızası! Ağuydu sudur sanıp yudum yudum içtiğim Sırat gibi yollardı üzerinden geçtiğim Düşman çıktı dost bilip fazla fiyat biçtiğim... Kaç düğümdü kim bilir ruhumu yoran çile Çözdüm elhamdülillah; hem lâyık-ı veçhile! Yıllar bir bir erisin, tükensin bir bir aylar Dünya, üç adımlık yol; git gel hep aynı say'lar Tamahkâr olanlara kalsın köşkler, saraylar... Son nefesle son bulup kapandığında "defter" Ardımdan bir "Fatiha" okuyan olsun yeter. Toprağın kucağına uzanınca naaşım Ancak o zaman diner geme gelmez telaşım Eksik olsun, istemem; olmasın mezar taşım... Kanaatkâr beşere yeter üç güzel kelam Besmele, sabır, şükür; zenginlik bu vesselam... YEGÂNE PAYE Aczini bilene takılmaz kanat Gökte aranması zahmettir göze! Şükürün manası aza kanaat Gönüller otağı rahmettir bize. Toprağa çok sağlam bassa da kadem Uçmaya meyilli her benî âdem. Allah'a kulluktu ahdımız madem Sadakat beklenir verilen söze. O söz ki, ezelden, bezm-i elest'ten Kim bilir kaç kere geçtik bu testten Akleden vazgeçmez hakîki dosttan Benlik aşılmadan varılmaz düze. Karanlık dehlizde olsak da çıra Biliriz sebep ne ateşe, hara Yaradan ayağı yazınca dur'a Lokman da biçare dermansız dize. Çok ağlar, az güler, "ah, keşke" derdik Her sözü tartardık, bir başka derdik Tövbe kapısında taksit öderdik Vakıf olabilsek sindeki gize. Ey nefsim! Kibirdir en büyük âfet Aç bir mezarı da, gör ne âkibet Rehberin Resûl'ün, O'nu tâkib et Sönmeden serdeki ferli avize... NASİHAT Çetelesi tutulur aşikâr olan zikrin Âkıbeti bilene ağızlar sırra kutu... Her kim ki zorluk çeker hazmında farklı fikrin Giz etsin kelamını, tercih etsin sükutu. Çok kişinin çektiği dilinin belasından Kimseye hayır gelmez günah müptelasından İnsan ibret almazsa meyyitin salasından Bakar omuzda yüke, boştur sanır tabutu. Aklı fîrar edene nefsi en büyük kapan Nice gafiller gördüm fânî olana tapan Nitekim insan idi helvadan ilah yapan; An gelip acıkınca "iç" ediveren putu! Ey nefsim; sen aldırma, felekten gün çalana! Şemsin şuası varmaz sürekli alçalana Takvim talan olunca bak sen elde kalana! Boyun eğ Bir olana! Asla aşma hududu! ZOR SANAT "En zor sanat ne?" diye, soran olsaydı şayet "Yaşamak", derdim hemen, "bir tek gönül kırmadan" Sesimi çıkarmazdım, cevaz verseydi ayet Susardım ömür boyu, gerçeği haykırmadan. Madem "dilsiz şeytandır", haksızlık görüp, susan Vazifesi bellidir "müslümanım" diyenin. Her devirde olsa da kan içen nefret kusan! Ecri belli, bu yolda, bedeller ödeyenin. Bir garip yolcusuyuz dünya denen bu hanın Günah gürzü işlemez imanlı kalkanlara. Ya cennet, ya cehennem; sonucu imtihanın Ne mutlu, mahşer günü, başı dik kalkanlara! IZDIRAP Sanmayın ki sitem ele; benim derdim nefsim ile Görün ki ne dolu file; günahımın derdindeyim. Tehlikeyi bile bile kapıldım bir azgın sele Geri dönmek zor mesele; eyvâhımın derdindeyim... Gençliğime ettim güman, derde düçâr oldu gönlüm Boşa geçti onca zaman, keder ile doldu gönlüm Hakikati gördüğüm an, şerre ana yoldu gönlüm Nasıl oldum nefse köle; ben âhımın derdindeyim Uğrasa da ara sıra, şeytan benden geçer sandım Hem akıl var hem de iz'an, gözüm düzü seçer sandım Sevap-günah hergün yazan, beyaz sayfa açar sandım Şu deftere bakın hele; siyahımın derdindeyim. YEKÛN Bir "kûn" emri ile basılmış zile Ezelden ebede göç akın akın Önümden gidenler vardı menzile Ardımdan gelenden ayrılık yakın. Kundaktan çıkalı daha dün gibi Yaşadım yurdundan bir sürgün gibi Bedel, ödenmesi zor yekûn gibi İbret ararsanız hâlime bakın. Yokuşa yol dedim, düz sandım bayrı Pusulam kırıktı olmadı hayrı Kadem-i şerif'ten kalınca ayrı Tesbiti zor geldi karayla ak'ın. Yoksulu bey bildim zengini fakir Cahille dost oldum, âh çekti fikir Ömrün son deminde uyandım şükür Öğrendim sırrını Nas'ın, Felâk'ın. Fani olan mahluk, halk eden Bir'di Her yolun sonu bir, o da kabirdi. Sebebi riyaydı, benlik-kibirdi, Haramdı, yalandı, şirkti helakın. "İnsanım" diyenin süsü ar imiş Resûle ümmete Rabbi yâr imiş Görmeyi bilene âşikâr imiş Sinden ötesiyle, ardı âfâkın. SON/BAHAR Son baharın ardından elem yağar yüreğe Çekilmez çile olur ukbâya doğru koşu. Takıldıkça ayaklar takvimdeki tümseğe Dizler feryâda başlar; gözü kesmez yokuşu. Sıkıca tutsa dahi doğarken bir ucundan Uçup gider hayâller beşerin avucundan... Son bir umut umsa da her dua sonucundan Ne fırtınası diner, ne zemherî, ne kışı. Anlar ki; vakt-i vedâ; sayılı gün tükenmiş Gül sanıp derdikleri, ya zakkum, ya dikenmiş Dünya kiralık oda; geçici bir meskenmiş Önden gönderdikleri tayin eder çıkışı! Hüzün dem kaynatınca âh çekmek kusur değil Doğarken herkes bilir, ömrün sonu sır değil Bu handa konaklamak üç gündür, asır değil Ten kafesi kilitsiz; uçar gider can kuşu. Şöhret basamakları çıkarsa da zirveye Kundak kefen arası benzer Safâ - Merve’ye Çalar birgün kapını, sorar melek; nereye? Mezar yeri çukurdur; zor duyarsın alkışı. Takvimler gün saysa da, yorulmadan, ömürden Kalbi kurtarmak gerek yine de teessürden Her yol mezardan geçer, her ecir tefekkürden Tevekkül ne bilene, her dert Rahmet yağışı!.. HOŞ BİR SADÂ İLE Nakşetmiş Yaradan "Nurlu Kitap"ta Karadan ayrılır ak, ihlas ile İkâz da kul için akla hitap da Âleme ibretle bak ihlas ile Beşerin helakı hadsiz hevâdan Sanma ömür hîbe, us bedavadan Can göçüp gitmeden sıcak yuvadan Nefsin kulağını bük ihlas ile. Öğren, vazifen ne, ne bezm-i elest! Kalp gözü kör kula zor gelir bu test Tercih sana kalmış, arzular serbest Belâ isyan ile, Hakk ihlas ile. Diyorsan "insanım, sözümün eri" Bu âlem ahdini ispatın yeri! Lokmaya tat veren alnının teri Elini haramdan çek ihlas ile. Ezelden ebede uzanan yolda Râm olduk Rahmân'a var olduk "ol"da... Ben'lik otlarını gönlünde yol da Rabbinin önünde çök ihlas ile. Madem ki ukbadır gerçekte sıla "Amel-i salih"e verme fâsıla! Nedamet faslını sıdk ile sula Günahı tövbeyle dök ihlas ile. Sor "sarı çiçeğe" Yûnus'a ulaş Gir Şems'in bağına gönlünce dolaş İlâhi aşk ile kin dağını aş Nefreti içinden, sök ihlas ile. Ömrün can okuna gerili bir yay! Ne asrın güvende, ne senen, ne ay Sermayen üç gündü; bugün son gün say Mel'ûna yüz verme, yık ihlas ile. Mutluluk ne malda ne de rütbede Boşa cep arama yensiz cübbede Gün akşam olunca şu gökkubbede Hoş bir sadâ bırak; çık ihlas ile... YAKARIŞ... Rahmansın, biz aciz; nefs önünde diz Çökenlerden etme bizi Yâ Rabbi. Rükûsuz, secdesiz, huzura dinsiz Çıkanlardan etme bizi Yâ Rabbi. Kutsal Emanetin başların tâcı Duyduk hitabını bildik amacı Gülzar-ı gönüle nefret ağacı Dikenlerden etme bizi Yâ Rabbi. "Taşınmaz" "ağır yük" vermedin, hâşâ Tuzağı gösterdin, us koydun başa Zoru gördüğünde takılıp taşa Bıkanlardan etme bizi Yâ Rabbi. Parayla ölçerek pazu gücünü Çok bedbaht kaçırdı ipin ucunu Muhtaç gördüğünde -varken- avcunu Sıkanlardan etme bizi Yâ Rabbi. Kör edince gözü gafletin kumu Hata eder beşer, nûr sanır mumu. Amel tarlasına günah tohumu Ekenlerden etme bizi Yâ Rabbi. Madem ki bu dünya imtihan yeri Sınıfta kalmamak; budur beceri. Haksızlık görünce kendini geri Çekenlerden etme bizi Yâ Rabbi. Akleden zannedip her nefes hîbe Beyhûde harcayıp un sermez ipe. Rahmet deryasında yüzerken, dibe Çökenlerden etme bizi Yâ Rabbi. Yaprağın vadesi dolar hazanla Beşerin göç vakti en son ezanla Az-buçuk sevabı gıybetle, zânla Dökenlerden etme bizi Yâ Rabbi. Şeytan çağırsa da her gün meşkine Dünya değişilmez Allah aşkına Aldanıp, hevayı gönül köşküne Sokanlardan etme bizi Yâ Rabbi. Meyledip devranın bozuk demine Kanmadık şeytanın tatlı yem'ine. Şirkin batağında cehennemine Akanlardan etme bizi Yâ Rabbi Beyne yük olsa da her "niçin", "neden" Tevekkülle çıktık her cendereden. Kâinat mülküne dar pencereden Bakanlardan etme bizi Yâ Rabbi. Hadsiz haz verse de uçmak her kuşa Çarpıyor kanadı zamanla kışa. Ömür takviminde yaprağı boşa Yakanlardan etme bizi Yâ Rabbi. LÂ TAHZEN Bakmayın siz bülbül gibi dinmeyen feryadıma Mütevekkil er kişinin hiç işi olmaz gamla. Nerede bir yangın görsem mahşer gelir yadıma Rahmet deryasına dalar su taşırım gagamla. Ta ezelden ahdimiz var, îmân ettik kadere Mûsibeti nîmet bildik, derde yastık koynumuz. Benzemeyiz ye'se düşüp kahreden derbedere Yâr'dan gelen kabulümüz; kıldan ince boynumuz. Esbabı hikmete râmsa, insan aklı almıyor Zâr ediyor telaş ile, yaz ayında yağsa kar Nemrutların yaptıkları yanına kâr kalmıyor Her gecenin akabinde sabredene sabah var! Ezel-ebed arasında bu âlem bir anlıktır Sağlam olan tek dalımız bir tek Allah'ın ipi. "Emîn" değilse kılavuz akıbet karanlıktır Akledene hedef tektir; nurlu izin takibi! Hiç şüphesiz imandandır vatan-bayrak sevgimiz İsteriz ki dokunmasın düşman eli hilâle Ne bir kişi, ne bir zümre; hüzünlüysek, kaygımız; Sezdiğimiz sinsi düşman; sevdamız İstiklâle! Kalp gözüyle bakan kula aşikâr tuzak kuran Rabbim izin vermez ise dokunmaz bu acize En etkili silah duam; tek pusulam var Kur'an Abes deriz fazla söze? Allah var gam yok bize! DİLİM = CiNAS= Abes söze müptela, başıma belâ dilim Bin cürme bin ekledi; ne doksan da ne de yüz. "Durun, etmeyin!" demem kesseler dilim dilim Af dilemeye dahi bırakmadı bende yüz. Her biri bir âfetti, her biri vahim, elim Sayesinde incittim dostları gereksizce. O yüzden dile kızgın, kaleme küskün elim Hüznümün tarifine var mıdır gerek sizce? Sır demiştim dudağa; duyan kâğıda yazdı Yüreğim hep ayazdı; koklayamadım bir gül. Kış günü ben yanarken mevsim ellere yazdı Ömrüm tadımlık hazdı; gel şimdi kolaysa gül! Nebze neşe umarken payıma çile düştü Ey vicdansız talihim gel gör, sinemi yar da! Belli ki benim için Tatlı Hayat bir düştü Bakmayın güldüğüme, aklım hep zalim yârda. Ey gönlüm ne isyan et, ne sonsuz hayâle dal De ki "ferman böyleymiş, teselliyi nedeyim". Olma rüzgâr önünde savrulan bir kuru dal Hakk böyle takdîr etmiş; şimdi kime ne deyim? Miskal misli kem sözün hükmü çorbada bir kıl Bir gönül yıktı isen, git kendine mezar eş. Ey âsî nefsim işit! Hep Kur'an’ı rehber kıl Bil ki, binlerce boncuk, bir inciye olmaz eş... MAHZUN MABET Kalemlerin ucunda, her mahfilde dildeyiz Yine girdap içinde, yine azgın seldeyiz Ey Muhammet ümmeti acınacak haldeyiz! Suçlu sen, ben, hepimiz; sebep belli; ruh noksan! Mabedim garip, sessiz; esir Mescid-i Aksa'n! Aynı gaye uğruna toplu atarken yürek Fırkalara bölündük, büküldü güçlü bilek Zelil, hem rezil olduk fazla söze ne gerek Bir sebebi var elbet ağıdıma uyaksan Uyan da bir isyan et; esir Mescid-i Aksa'n! Direnirken Filistin karşısında tankların Ne arıyor gözlerin ardında ufukların Yere batsın beyhude hamasi nutukların Ürkerdin suretinden bir kez aynaya baksan Kurtar esaretinden! Esir Mescid-i Aksa’n İslam ile savaşa çağrıyken çalan çanlar Nerede çağ kapayıp yeni bir çağ açanlar? Sine-i sin'e zuldür bu meydandan kaçanlar Bir meydan ki mayası şehit kanıdır sıksan Dindir artık bu yası; esir Mescid-i Aksa’n! Hani Kur'an kutsaldı koruyup çiğnetmezdin? Hani mazlum gördün mü el verip inletmezdin? Hani "davam!" diyordun hiç ihanet etmezdin? Hani şeref, haysiyet; bir cevap ver ayıksan! Sanma susmak meziyet! Esir Mescid-i Aksa’n Allah’ımız var bizim; sen duanı yap ama Gör oynanan oyunu gözlerini kapama Çaresiz geleceksen yanaşma hiç kapıma Yıkılırdı şer duvar bir kez ayağa kalksan Kulak ver inleyen var! Esir Mescid-i Aksa’n Yer dahi yeşermezken su vermeden, rahmetsiz Zafer mi bekliyorsun savaşmadan, zahmetsiz? Ne oldu müslümana; pısırık, azametsiz Âkıbet hep musibet sen nefsine çıraksan Nefer bekliyor nöbet; esir Mescid-i Aksa’n "Neden bizi buluyor?" diye sorma her bela Tohum fitne tohumu, sonuç; her yer Kerbela! Vahdet, gayret beklerken kolay dinmez bu salâ Az şey midir mesela öfkenden iz bıraksan Yıllar geçti bak hâlâ esir Mescid’i Aksan Fırtına dünden şedit, düşman olsa da yaman Ahmaktır celladından merhamet, medet uman Ey vahdeti bilmeyen, tefrikaya göz yuman! Çiğnendi onurumuz, zelil, yer ile yeksan İnleyen göz nurumuz; esir Mescid-i Aksan Güçlü, haklı sansa da gücü elinde tutan Son nefeste hatırlar gerçek neymiş, unutan Karanlık çöktüğünde kasvet olsa da sultan Güneşe gebe her tan, sen ahdine sadıksan Kudüs sana da vatan! Esir Mescid-i Aksa’n Yazıklar olsun bize zincirleri kırmazsak Bize tuzak kurana biz de tuzak kurmazsak Gür çıkar mı sesimiz birlikte haykırmazsak? Ye'sin bayrağı insin, yol bulunur Burak’san! Yeter bu hasret dinsin; esir Mescid-i Aksa’n Yangın var yüreğimde; canım yanıyor canım Tam şafak söktü derken çevrildi dört bir yanım Sebep yine gafletti; bu yüzden perişanım "Nasıl dinsin bu sızım, el uzatsam...sen yoksan? Mahzun "ay"la "yıldız"ım; esir Mescid-i Aksa’n!" İlâhî; şahidimsin gönlüme düşen od'un! Tesellim inayetin, Müntakîm olan adın Adresi, Yüce Katın bunca âh’ın feryâdın Alçaklara acınmaz yerin dibine soksan Sanadır bunca niyâz! Esir Mescîd-i Aksa’n DERSİN... Meyletme dünyanın kıyl ü kaline, Gün gelir de; "her şey, yalanmış" dersin. Bakarsın düzenin bozuk haline Doğrular yanlışa bulanmış dersin... Dolar her hasletin demde miadı Kalmaz dostlukların o eski tadı Maziyi andıkça çekip feryadı Karakter bozulmuş, sulanmış dersin. "Vazifem ne?" diye kendine sorsan Yanlışı doğrudan tek tek çıkarsan Şayet şu âlemin sırrına varsan En bedbaht gaflete dalanmış dersin. Var sen Yaradan'ı kendine yâr et Kibirle dolaşma; hicâb et, ar et Toprağın bağrını aç bir nazâr et Akıbet vîranmış, talanmış dersin. Dünya dedikleri "yalanmış" dersin. SÖNMEZ İSLÂM GÜNEŞİ En mükemmel sûrette yaratıldı tüm beşer Kur'an ile kavradık; "hayır" nedir, nedir "şer" Haysiyetli insana Hakk'a sadakat düşer... Olur mu isyan edip Allah ile savaşmak? Bunun adı nankörlük, düpedüz haddi aşmak! Kaptırmış gidiyorsun nefsi bir onmaz hırsa Bedeli ağır olur ara verirsen harsa Kalbi kıbleye dönder, uyandır sarsa sarsa! Rahmân O, Müntakîm O; O’nun hakkı öç almak Ne büyük bir hüsrandır tövbelere geç kalmak. Ne bedbahtlar türedi işitip, isyan eden Rahmân’a baş kaldırıp, bir de ortaklık güden Sana diyorum sana! Kibirle dimdik giden! Yapılacak tek şey var; arlanmak, hicap duymak O eğilmez başını artık secdeye koymak. Sanma ki herşey bâki, devran böyle kalacak Her sabah doğan güneş, bir "OL!" ile solacak Üç günlük dünyadayız; yarın akşam olacak! Cehennemin çırası her kişinin kendisi Tek umudumuz Resûl; ümmetin Efendisi. Uzanmazsa eline Resûl’ün şefkat eli Ödenmez kolay kolay bir tek uzvun bedeli Kudretine güvenen, ya Mecnûn’dur ya deli Kaldı mı zerre miktar servetinden Karun'un Toprak dahi almadı leşini Firavun’un. Mezarlar konuşuyor kulak ver de bir dinle! Ne bu cahilce savaş Kitab'ımla, bu dinle Arsızca saldırsan da her gün inatla, kinle... Sönmez İslam güneşi; böyle diyor bize Hakk! Bellidir vazifemiz; Müslümanca yaşamak! MUHASEBE Susadıkça idrâkim cehaletin çölünde Tefekkür deryasından su taşır gönül kabım Anlar iz'an "Mutlak kim?", "Kudret kimin elinde?" Dil susar hayasından Kur'an'sa muhatabım. Kirpikler el çektikçe serimde pencereden Kâinat kitap olur, okutur satır satır Bin şükür sökün eder bir anda hançereden Her satır her bir hece gerçeği hatırlatır! Nisyana esir düşse, insan etse de inat Dürer hiç acımadan düşlerin defterini Deyip "Dünya fanidir, ölümdür tek hakikat" Gösterir musallayı ve kabirde yerini Türlü nev’î olsa da günah denilen kirin Hakk’a âsî mücrimin cürmüne tarif naçar. İblis değilse şayet dostu mütefekkirin Her fikrin iz düşümü bir sırra kapı açar. Ey nefsim kendine gel! Kanaatte kıl karar! Sahibisin sandığın er geç yokluğa gebe! Gafletle geçen her an telafisi zor zarar Yapacak çok işin var; en başta muhasebe! KORKUMUZ ÖLÜMDEN DEĞİL! Her adım başında dil dökmen boşa Ne dostun olurum ne sana çırak Rabbimin emrinden çıkamam hâşâ Düş artık yakamdan, peşimi bırak. Kansam da sözüne çamura batsam Bilemem hüznümü nasıl avutsam Ölüm meleğini bir an unutsam Haddimi bildirir saçlarımda ak. Ecel musallatken emânet câna Nasıl "güzel" derim ben bu cihâna? Dünyayı tozpembe gösterme bana Takvimler insafsız, âkibet firak. Yol, yordam bilenin, öğüt alanın Yaradandır yâri darda kalanın Şaşırıpta sana yoldaş olanın Her ânı hazandır, ukbâsı kurak. Mahzun bırakılmaz Hakk'ı haykıran Karanlık kalplere ziyâdır Kur'an Dağ olsa aşarım önümde duran Ebedim, ezelim su gibi berrak. Her heves nefsime dese de "eğil" Taati zûl bilir, etmeyiz meyil Korkumuz günahtan, ölümden değil! Kabir bizim için bir "ara durak". Sorarım, "Nemrut'lar, Firavun hani?" Anlarım Hünkâr kim, kim gerçek, fâni Besmele nârında yakarım seni Şahittir zulmüme "Nas" ile "Felak" Rabbimden niyazım; dolunca vâde Bu canı toprağa temiz iâde Servetim, silahım "sağlam irade" Beyhûde gayretin, kurduğun tuzak. DİYAR-I GURBET Dünya denen şu gezegen câna diyar-ı gurbet Sırra vakıf olan için" ara durak" değil mi!? Gör, kâinat sayfa sayfa; her sayfada bir ibret Kendisini salan için "nefis" tuzak değil mi? Ecel birgün çıkar gelir, çalar kapın ansızın Sükût eder dilinde söz, lal olur gönül sazın Uzun bir yolculuk başlar ertesinde namazın Her vadesi dolan için ahir toprak değil mi? Nice kervan geldi geçti katıp tozu dumana Her yol çıkar en sonunda mahşer denen limana Deme "daha vakit erken"; güman olmaz zamana! Tövbeye geç kalan için cehennem hak değil mi? İkrar edip suçlarını, kapısını çalmazsan Rabbin sana "Kulum!" der mi; nasihattan almazsan? Doğru yolu bulamazsın tefekküre dalmazsan Rahmanı yâr bilen için keder ırak değil mi? Ziynet sanıp biriktirme günahını kâr diye Bak; mezarlar haykırıyor, "hesap günü var" diye! Henüz daha can tendeyken inatta ısrar niye Felekten gün çalan için sonuç helak değil mi? GÖNÜL ADAMI Meskendir kalbi aşka; tebessüm eder yüzü Hiç kimseyi kendinden itmez gönül adamı. Heybesinde gül vardır; dilinde tatlı sözü Selam vermeden geçip gitmez gönül adamı. Karışmaz sonu gelmez anlamsız kavgalara Sevgi tohumu eker, aldırmaz kargalara Direnir, boyun eğmez sert esen dalgalara Deryayı salla geçer; batmaz gönül adamı. Gelmese de kimi gün biraraya yakası Akçeli işler ile zayıftır alakası Nuh gemisi gibidir geniş gönül takası Kırsalar da asla kin tutmaz gönül adamı. Darda kalsa uzanmaz; dal kuru bir dal ise! Diz kırmaz otağlara; dilden düşen kal ise Maksat Rabbın rızası, Firdevsi hayal ise Bal olsa, haram ise; tatmaz gönül adamı. Halı serseler dahi melanet çarşısında Asla eğilmez başı haksızlık karşısında. Rehberi Resûl'üdür hedefe koşusunda Öldürseler; dostunu, satmaz gönül adamı. Mahsulü diken ise gönül arazisinin Faydası yok kimseye şöhretli mazisinin... Tefekkürdür ayarı akıl terazisinin Yanlışı doğrulara katmaz gönül adamı. Kiylü kâl'den uzaktır; yoktur riya maskesi Dayanmaz tövbesine hata, günah lekesi Saman alevi gibi, çabuk söner öfkesi Surat asmaz; kaşını, çatmaz gönül adamı. Ölçüsü Kitâb'ıdır, sünnet-i seniyyedir Bilir ki her bir nimet, Rabbinden hediyedir İman ile son nefes vazgeçilmez gayedir Seherde secdededir; yatmaz gönül adamı. YORGUN SÜVARÎ Bilgi birikimi noksan olan 'çün Bir bilenden öğüt, almaktır haslet. Vakti müphem iken ukbaya göçün İlmin kapısını çalmaktır haslet. Kulak duymamışsa ulvî çağrı'yı Tedavi imkânsız kalpte ağrıyı Bin yanlış içinden bir tek doğruyu Sabırla arayıp, bulmaktır haslet. İnsan bu! Zalim de olacak tabi Az çile çekmedi Resûl'üm, Nebî Allah'ın Halil'i İbrahim gibi Ateşin içine dalmaktır haslet. Sabırsıza örnek olsa da Eyüp Yorulur; düşer hem, kul, sendeleyip. "Hakk dâvâ uğruna baş koydum" deyip Kavli kararında kalmaktır haslet. Rabbim görev vermiş her bir faniye "Bana ne!" diyemez, soramaz "niye?" Balçığa, toprağa, bakıp meniye Aczini, haddini bilmektir haslet. Onur olsa dahi kaleme kelam İslam'ı anlatmak malumu ilam Bazen, bir merhaba, küsküne selam; İçten gülümseme, gülmektir haslet. Şükretse her saat, her an bin kere Yine de az gelir mütefekkire. Zenginse, arayıp, bulup, fakire Dağıtmak, paylaşmak, bölmektir haslet. Zincire vurarak kin'den atını Ezmeli bedende benlik putunu. Gönül tarlasından ayrık otunu Sîneyi sarmadan yolmaktır haslet. Kibir tenden içe olmuşsa mûkim Çare ne ilaçtır, ne Lokman hekim. Akla hatırlatıp gerçek Hünkâr kim Adaleti hakim kılmaktır haslet. Kırsan da zamana köle saati Ömür üç nefeslik; akibet katî. Gelmeden ansızın ayrılık vakti Ölmeyi bilmektir; ölmektir haslet. hadsiz hataları tövbeye karıp Pişman olmak gerek, dersler çıkarıp. Hulusî kalp ile Hakk'a yakarıp Günahı tövbeyle silmektir haslet. Vazgeçip şeytanın sahte çekinden Kurtulmak gerektir günah yükünden Maharet nefreti söküp kökünden Gönülde aşk ile dolmaktır haslet. İnceden incedir yolu sıratın Görünce değişir hâli suratın Alıp müjdesini Hakk'tan beratın Firdevs bahcesine gelmektir haslet. "Dost"undan uzakta, aşktan fîrari Gezme yaban elde Yorgun Süvari! Ya Mevlânâ gibi, ya Yunusvâri Yanmaktır, pişmektir; olmaktır haslet. SANMA ÖLÜM SENDEN GEÇER Kalp gözüyle kâinata bakmayı bilmez beşere Şükre sebep musibetler cana cefa çile gelir. Eli gitmez hasenata, satar her gün hayrı şere Sükut eder nedametler; kul, isyana bile gelir. Oysa, bilse insanoğlu güzergâhın sonu Sırat Nankörlükte etmez inat; din denince asmaz surat Hakikati görmek ise kulda niyet, asıl murat Balarısı rehber olur, kanat çırpar güle gelir. Ayan-beyan Nazm-ı Celil; "şirk" denilen kanserli ur Hakk'tan uzak mağrur zelil zanneder ki "küçük kusur" Aklı olan haddi aşmaz, kibire hiç dayanmaz sur Her "ben" demek yıkar bendi, sevapları sele gelir! Bazen mevsim kışa döner; aman vermez ayaz, dolu Basiretin feri söner bir is kaplar sağı solu Telaş etme mü'mîn isen, velî dolu Anadolu! Derviş Yûnus mihman olur "sarı çiçek" dile gelir. Bir nutfeden yaratıldık indik amel pazarına Er geç herkes bir gün yatar Azrâil'in hızarına Abid, zâkir koşar iken vuslat vakti gülzârına Münkîr mahzûn, mahcûb, yaslı; acınacak hâle gelir. Ağustosun yaz güneşi aciz kula hadsiz harken Gafil olma mutlak sondan; henüz daha vakit varken! Düşün ve bil "vazifen ne?" emanet can sana yârken Sanma ölüm senden geçer hep komşuna, ele gelir! SAL SENİ BEKLER! Bir ana rahminde yolculuk başlar Özlem alevlenir "gel" seni bekler Dem tutar heyecan, tatlı telaşlar Bağ-bahçe şenlenir, gül seni bekler. Harareti artar hadsiz sevincin Anlamı kaybolur yokluğun, hiçin Mis kokan tenine dokunmak için Sabırlar zorlanır, el seni bekler. Gelirsin cihana koyulur ismin Ana kucağını ısıtır cismin Sağından solundan çekilir resmin İltifat edecek dil seni bekler. İlim, irfan, ahlak sanma ki ırsî Şeytana yol sorma gösterir tersi Helakın sebebi dünyalık hırsı Helalden, haramdan mal seni bekler. İster farkında ol istersen unut "Akıbet ölümdür" diyor her tabut Resûl'ün elidir bilene umut Darda uzanacak dal seni bekler. Sanırsın bu âlem ebedî, sonsuz Çalar birgün kapın âni, zamansız(!) Can tenden sıyrılır, kalırsın cansız Mezarın kazılır, sal seni bekler. Eksiksiz yazmıştır ameli yazan Gelir mahşer günü, kurulur mîzan Cehennem ehliysen kaynar bir kazan Vahasız, gölgesiz çöl seni bekler. MUVAKKATEN Hayat ömürlük tuval, düşler rengârenk boya Yüreğinin sesidir her ressamın fırçası Yarım kalan tablolar...Ansızın biten rüya... Her gizemli kördüğüm bir nizamın parçası. Bir nizam ki, âsârı, aşikâr gören göze Sığmaz beşer ufkuna kâinat arazisi Bir nizam ki, cem olmuş, yazılmış otuz cüze Karıncayı gözetmiş adalet terazisi. Bir nizam ki, Hâlık O; O'dur kimsesize Kim Fenâ fillâh makamda O'dur yeğâne sâhi Düşünmeyi bilene herşey açık, nitekim; Her nesnede O'ndan iz, hep o Mühr-ü İlâhi. Bir nizam ki; her mevsim hizmete açık büfe Ne âbitler kayrılmış, ne aç kalmış beynamaz Bir nizam ki; içinde, yer yoktur tesadüfe Rüzgâr emir almadan, yaprak dahi oynamaz. Bir nizam ki; doğarken sütü hazır bebeğin Valide çeşmesinden en billur pınar taşar Bir nizam ki; kanadı, "düşün!" der kelebeğin Hakk ve hikmeti idrak aklın boyunu aşar. Şaşarım, nûr var iken tercih edip zifiri Şuası sönsün diye güneşe üfleyene. Şaşarım, unutarak "davetsiz misafir"i Şandan, şereften sayıp günah istifleyene. Toprak bilir işini; pürüzsüz olsa da ten Her yol mezara çıkar, diller sükûta, susa Bu handa çadır kurduk, geçici; muvakkaten Ben diyeyim üç günlük, siz deyin daha kısa... SARHOŞ Hava güzel, güneşliydi; çıktım evden neşe ile Kuytu yerde biri vardı elinde bir şişe ile. Kendi deyip gülüyordu; üstü yırtık ve sarhoştu Gailesiz biraz halsiz şivesi de hayli hoştu. El kaldırıp selam verdi; iki kadim dostuz gibi "Sana güzel haberim var, dinle!" dedi "bu garibi." Oyalanma, sen de koş git takip edip gelen sesi Ucuzluk var az ötede bu demde her pazartesi Pazar yeri tıklım tıklım; tezgâh dolu haslet ile İşler kesat fiyat düşmüş; satılmıyor edep bile! Esnaf bas-bas bağırıyor! "İffet...hayâaa...Yok mu alan! Durum vahim,anlamak zor; ne talep var ne de talan Az ötede uzun kuyruk; dizilmişler iki sıra Merak ile birisini çektim hemen bir kenara Sordum; dostum, göremedim; söyle, ne var o tezgâhta? Neymiş böyle elzem olan "hayat" denen güzergâhta? Sırasını bozdum diye adam kızgın ve öfkeli Baktı bön bön suratıma; dedi bana; be hey deli! Bilmezmisin, bu devirde makbul olan beş şey vardır Bekledim ki ilim desin, irfan desin, ya da ar'dır. Sanki malum olmuş gibi; "yok...yook" dedi, "öyle değil" Aç gözünü bak çevrene! Neye rağbet neye meyil? Kaldı mı ki bilen bu dem, yol yordam ne; nedir usul? Her sözünü zehre banıp saydı tek tek, usul usul; Kin ve kibir ilk ikisi, say ki yumurta ikizi Gönüllere kök saldılar, gözde ve sözdedir izi. "Gıybet" gelir ardı sıra, yanında da "yalan-dolan" En değerli müşteridir ikisinden birden alan. Geri kalan yüzde maske; o da riya için gerek Bende eksik kin ve riya", dedi, içini çekerek. Silip gözden süzüleni sağ elinin tersi ile "Çok direndim" dedi, ama, sonuç hüsran, hep nafile. Şeytan güçlü, hilesi çok; günah tatlı, nefis azgın Dedim; olsun, iraden var bu değil ki senin yazgın. Bir hışımla döndü geri, tezgahta mal kalmamıştı Bu kez file bomboş idi, elzem olan dolmamıştı. Sevinse mi üzülse mi bilemez bir hal içinde "Nasip" dedi, gülümsedi; ışık gördüm sevincinde. Yankılandı minareden tam o anda gür bir seda Davet vardı, "gel!" diyordu Rahman, Rahim olan Hüdâ. "Bekle" dedi, hayli mahcup; koma beni bu dehlizde Çok günahkâr olsak dahi, îman ettik elbet biz de. Sonra sustu...daldı...gitti; başı eğik, tefekkürde Bir an baktım ağlıyordu; göz yaştaydı, dil şükürde. Abdest ile dökülürken, hata, günah her ne varsa "Elham" ile uyandırdı hoca bizi sarsa sarsa; Hamd ve senâ O’na idi, O’ydu Rabbi âlemlerin Kâinâtın tek sahibi, ilacı tüm elemlerin. Hem Hâlık'dı hem de Malik; esirgeyen, bağışlayan Kulluk yalnız O’na idi; kalpten geçen O’na ayan. O’ndan diler, dileniriz; O’ydu Yezdan, yardım eden Ol Kerim'in keremiyle kafeste kuş saklar her ten. Bir vaveyla geldi önden henüz namaz tam bitmeden Selamladım, bir de baktım; iki büklüm, cansız beden. Can kafesten çoktan uçmuş; ne yapsalar artık boştu. Son nefeste secdedeki bu sabahki "o sarhoştu!" MAHZUN...MAHCUP... Her vesile fırsat deyip; bugün yine bitkin, harâb Cürm heybemi sürükleyip af kapını çaldım Yâ Râb. Sırat yolu hayli çetin, şükür bekler her nîmetin Gençlik varken ben kıymetin’ bilmeyen bir kuldum Yâ Râb. Şeytan sinsi, tuzak yaman, dört bir yanım is, pus, duman Gafil gezdim bunca zaman; karanlıkta kaldım Yâ Râb. Rahmân-Rahîm-Hekim varken, kimsesize Bir "Kim", Yâr'ken Sensiz gönül dâim karken, dar dehlize daldım Yâ Râb. Farkındayım, hatam büyük, sırtımdaki taşınmaz yük Mahzûn, mahcûb, boynum bükük; aç kapını geldim Yâ Râb. Mahşer günü var diyerek, hesap vermek zor diyerek Her bir günah "kor" diyerek, hatamdan ders aldım Yâ Râb. Ümmetiyim Can Ahmed’in(SAV) ,tek niyazım var; Rahmetin Nişânesi nedâmetin, gözde selim’ saldım Yâ Râb. İbret için makber yeter, meyyitlerden aldım haber Deyip "Furkan, bize rehber; yönde karar kıldım Yâ Râb. . Mahzûn, mahcûb, boynum bükük; aç kapını geldim Yâ Râb. HEYBE Heybemde günahım, dilimde âhım Yine kapındayım; perişan, harâb. Sensin tek penahım Yüce Allah’ım Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Settarsın, setreyle tüm suçlarımı Aşikâr eyleme, sil borçlarımı Rahmetinle doldur avuçlarımı Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Doğruyu, yanlışı test edip geldim Tevbe-i Nasûh'a kast edip geldim Vallahi dostunu dost edip geldim Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Basiret bağlanıp doğrudur sanıp Haddimi aştıysam şeytana kanıp Ram oldum emrine hatadan dönüp Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Deryaya kıyasla "damla" uğraşım Endişem çok büyük, dinmez telaşım Umudum; ihlasım, gözümde yaşım Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Rahman'sın, Rahim'sin, kimsesize "kim" Her derde dermansın, yeğâne Hekim Diz çöktüm önünde yine nitekim Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! Amelim yetersiz, sevabım pek az Sen yardım etmezsen kalkmaz bu enkaz Alnım secdelerde, dilimde niyaz Affet bu kulunu ne olur Yâ Râb! MÜHR-Ü İLÂHİ Nakşetmiş nûrunu Rabbim her yere Seherde "O", secdede "O" tanda „O“. Görenler söylesin, göstersin köre Alyuvarda, akyuvarda, kanda „O“. Türlü çiçek; lâle, nergis, sümbülde Papatyada, menekşede, her gülde Kelebekte, köstebekte, bülbülde Her vakitde, her saatde, anda „O“. Hem ebedde, hem bu çağda, ezelde Her organda; ayak, gövde, yüz, elde Her doğumda, iflah kesen ecelde İskelete kılıf olan tende„O“. Her rahmette; hayat veren damlada Nokta, virgül, her soruda, imlada Her hecede, kelimede, cümlede Fizikte "O", kimyada "O", fende "O" Ezanlarda, salâlarda, tekbirde Her ayetde, sûrelerde, zikirde Rüyalarda, düşüncede, fikirde Camide „O“, hanede „O“, handa „O“. Her madende; altın, gümüş, sarıda Her nebatta, peteklerde, arıda Nar danesi, incir, zeytin, darıda Vitaminde, molekülde, gende „O“. Seher yeli, kasırga da, borada Arafat'da, Müzdelife, Hira'da Devâsı yok sanılan her yarada Toprakta "O", yaprakta "O", sinde „O“. Hem alfada, hem betada, gamada Gezegende, yıldızlarda, semada Yazılanda, çizilende, şemada Yarında „O“, bugünde „O“,dünde „O“. İm-i ledün her kul için bir niyaz Zülcelâl'den ikram olmuş...azdan az Akledene her hakikat bir îkaz İlimde „O“, irfanda "O", dinde „O“. Bak âleme, tefekkür et, bir düşün! Hakk'tan geldin, yine Hakk'a dönüşün Ölüm ile son bulacak her düşün Mahşerde "O"; va'dedilen günde "O" KÜLDE YARADANI GÖRDÜM Zâkir, Hakk'ı zikre dalmış; kulda Yaradan'ı gördüm Gözler mahzun, selin salmış; halde Yaradan'ı gördüm. Madem gaye hayra eriş, bir besmele bekler her iş "Elif-Lâm-Mîm" diyor derviş; dilde Yaradan'ı gördüm. Gülzârında gonca, çiçek, rahmet yağar ölçek ölçek Mâmül ipek, mağrûr böcek; dalda Yaradan'ı gördüm. Ağ örülmüş ten içinde, can verilmiş cân içinde Tüm damarlar kan içinde; alda Yaradan'ı gördüm. Her ne varsa O'na muhtaç, her derde "O" derman, ilaç Köze geldi yandı ağaç; külde Yaradan'ı gördüm. Çınar, köknar, hem meşede, pay edilen iaşede Lale, sümbül, menekşede; gülde Yaradan'ı gördüm. Talep olmuş kesesine, rızık düşmüş hissesine Bakıp koca cüssesine; filde Yaradan'ı gördüm. Ferman yoksa yorgun dize, yılar gözler, bakar düze Vakıf oldum nice gize; yolda Yaradan'ı gördüm. Nice Mecnun dilinde yâr, aşk oduna olmaz ayar Çok yer gezdim, diyar diyar; çölde Yaradan'ı gördüm. Aklı olan etmez inkâr, kudretini ettim ikrâr O'dur Melik, Malik, Hünkâr; "Ol"da Yaradan'ı gördüm. SUSMAKTIR EVLA! Rabb'in rızâsıysa Rahman’dan talep; "Hiç gönül incitme!" buyurmuş Mevlâ. Bir söz ki, kavgaya, küslüğe sebep Konuşmak yerine susmaktır evlâ! En ufak hatayı edip bahane Davranma kimseye çiğ, zalimane Bazen tatlı dille iknayı dene Gör nelere kâdir bazen "pekâla" Ne kuzuya kurt ol, ne kurda kuzu Usulünü bilen eritir buzu Dilinden düşmeden ayarla dozu Ağızda saklıdır en büyük bela! Uygun görüp Rabbim, Yüceden Yüce Cennete yol kurmuş; inceden ince Yalandır, gıybettir ruha işkence Zikirdir kalp için en güzel cila. Kalmayınca Nuh'un Nemrut'tan farkı Dikeni besliyor her gönül arkı Kırmak için yine bu paslı çarkı Ya bir rehber gerek, ya da pusula. Rehber serverimiz, pusula Kur’an Her mezar bir ibret "s/O'nu haykıran Hazır olmak gerek ölüme her an Azrâil vermiyor asla fasıla! Mahşere az kalmış; say ki arefe Vazife verilmiş her mükellefe Akleden kaybolmaz; varır hedefe Okunmadan bir gün adına sala. SABRET GÖNLÜM Sabret gönül, aldırma hiç; gözden yaşın silmek gerek. İkramsa gam iştahla iç; hikmet nedir bilmek gerek! Farzet zifir kaldın naçar; zâr etme dur elbet geçer Her gün güneş tezgâh açar; hüznü kalpten salmak gerek. Rahvan gider yorgun kırat, iflah keser keskin Sırat Yok olmadan son istinat, bir dost bulup bölmek gerek. Nefsin belan, baş düşmanın, arzında âh var pişmanın Kıymetlidir her bir anın, her ânı hoş kılmak gerek. Şeytan denen vermez aman, hem sinsidir hem pek yaman Kulluktadır izzet ve şan; şandan nasip almak gerek Her bir cürüm kordan azık, "boşver" deyip geçmek; yazık! Varsın düzen olsun bozuk; bir orta yol bulmak gerek. Cehlin kavî bil evvelâ; öğren, nedir kâlû belâ? Her cân için ibret salâ; "Eyvâh" deyip solmak gerek. Birgün biter her saltanat; kalp kırmamak gerçek sanat Gülzârı hep gülden donat; zakkum "zehir"; yolmak gerek. Ham meyvadan olmaz ilaç, muhkem gönül kalmaz kıraç, Gülbahçeden, gülden amaç, öz derleyip dolmak gerek. Can tende kuş; göç olmadan, her şey "serap", "hiç" olmadan Firdevse yol "güç" olmadan; Rahmâna râm olmak gerek. Müstef’ilün / müstef’ilün / müstef’ilün / müstef’ilün _ _ . _ / _ _ . _ / _ _ . _ / _ _ . _ MÜLKÜM DEDİĞİN NE Kİ? Nefsi, esir almışsa irade ile us'u Arsızlar için âlem uçsuz bucaksız saha... Altını olsa dahi iki vâdi dolusu Gösterip okyanusu; "ver!" diyor "biraz daha..." Beyhûde değil, hâşâ, boşa gelmedi Kur'an Tâat bekliyor kuldan önüne sofra kuran Cürmünü kâr sansa da kudurdukça kuduran Sırata geldiği an beste yapar dil âh'a... Hakikatte gâye tek; ahsen amelde yarış! Mülküm dediğin ne ki! Bir mezar; üç-beş karış Aslolan samîmiyet; Hakk'a içten yakarış Ancak böyledir varış mahşer günü felâha... ***** MÎ’RÂC ve DUA ***** Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa S.A.V. Efendimizin 63 senelik dünya hayatına atfen 63 beyit olarak kâleme alınmıştır. *** Kaynağı Kur-an ile ayetse vecîzenin Hikmeti yok sayanlar perişan eder aklı Beyhûde bir gayrettir idrâki mucizenin Esbâb-ı mûcibeler çok kez sırlarda saklı MÎ’RÂC ve DUA Yer: Sidretü’l Müntehâ! Az ötesi kudsî giz Mucizeyi tarife kalem naçar, dil aciz O âlemlere Rahmet, kâinatın gülüydü Mî’râç, Resûl’u taltif Rabbin bir ödülüydü Geldiğinde müjdesi göklere davetinin On ikinci yılıydı henüz risaletinin. Aylardan Recep ayı yirmiyedinci gece Ameliyat gerekti; böyle buyurdu Yüce Mübarek göğüsleri yarıldı itinayla Yıkandı zemzem ile, haya ile, senayla Cebrâil’di cerrahı kalbine el daldıran Hikmet ile doldurup ihtimamla kaldıran Hakk katına çıkacak Muhammed’imdi, nûrdu "Ol!" deyince Er Rahmân zaman ve mekân durdu Kâdir-i Mutlak'tı "O"; "Kûn" deyince Yaradan Sırlar aşikar olur mucizeler sıradan * Cehli kavi acizin akılsa güvencesi "Mî’râc" deyince susar; us bîtap düşer, şaşar Sırrı murâd etmişse kâinatın Yüce’si Hakikati kavramak aklın boyunu aşar * Mahiyeti idrâke fakir kalırsa fikir Hikmete ram olan bir Ebubekir gerekir! Bir başkaydı o gece kutsal Mescid-i Haram Bu mekândan başladı Resûl'e izzet ikram. Vakit tamam olunca binip ak bir Burağ’a Mescîd-i Aksa deyip vardılar ilk durağa Bağlayıp bineğini Beyt-ül Makdis önünde İlerledi namaz ’çün Aksa Mescid yönünde Peygamber ruhlarının önünde oldu imam Ne tebessüm eksikti ne saygıda ihtimam Bir yol ki ne taş vardı, ne bir tümsek, ne diken Yedi kat sema vardı çıkılması gereken Hazreti Adem ile başlayıp ziyarete Hazreti İbrahim’le erişti nihayete Aşikâr oldu herşey; ahiret ve akıbet Boşa yaratılmadı cehennem dahi elbet Kim görse gördüğünü, inkârcı neye düçâr Azâbı ifadeye dili kalırdı naçar Bu davette cüzüydü belli ki imtihanın Vardılar kapısına Sidretü’l Müntehâ’nın Duraksadı Cebrâil, dedi; "buraya kadar" Öteler ötesine bir tek sana izin var Refref’le urûc etti vardı arş-ı âlâ’ya Çıktı Rabbin Habîb’i huzûr-u Kibriyâ’ya Müşahede eyledi cemâl-i Îlâhi’yi Gördü yalın gerçegi, ölümsüzü, sahiyi Âlemlerin Rabbiyle konuştu vasıtasız Yakından öte yakın; perdesiz, inkıtasız Namazdı ikram olan ümmet için Resûl’e Bir ikram ki, tövbeye ve duaya vesile! Rabbin her hediyesi başımızın tâcıdır Hakikatte her namaz mü’min’in Mi'râc’ıdır Ümmetin mükâfâtı Mî'râc’ta oldu ayan Cennetle müjdelendi Rabbine şirk koşmayan Ayrıldı Hakk katından mededü inayetle Bakara suresinden en son iki ayetle Henüz daha varmadan Cebrâil’e, Sidre’ye Şemsin şuası düştü ölümlü yerküreye . İslâm’a "dâvâ" dedik, uğrunda olduk nefer Mahşer günü Resûl’üm "ümmetim" desin yeter . İşte böyle anlamlı, kudsî gece bu gece Buyrun şimdi duaya; ihlasla...hece hece; Nedamet nişanesi gönül mürekkebimle Kapındayım Yâ Âzîz! Diz çöktüm edebimle Yine dilimde tövbem; "keşke"lerim, "âh"larım Yine sırtımda heybem...içinde günahlarım Dünyevî heveslerden sıyırdım sıdkı, soydum Mi'râc vesile deyip eşiğine baş koydum Aşikâr sana arım anlatmaya lüzum yok Halimden pek bîzârım; nazarına yüzüm yok Dilencinim kapında aczimi ikrâr ile Faş’ettirme cürmümü malumu tekrar ile Set çeksem de Yâ Rabbi şeytan ile arama Bir yolunu buluyor, basıyor hep yarama Haykırırken ezanlar gayret beklerken salah Zayıf düştü irâdem tutukluk yaptı silah Faniliğe şahitken aynadaki suretim Daldım dünya zevkine bağlandı basiretim Ne zaman görse nefsim, göğsünü gere gere Belki binlerce kere seriverdi mindere Harcadığım her nefes olsa da hebâ, ziyan Sen Settarsın setreyle hatamı etme ayan Ey garipleri duyan! Batsam da sıkça kire Tut elimden yol göster yardım et bu fakire Gaflet ile arama bend-i muhkem öreyim Her zerreyi nazarda varlığını göreyim Muhtâc etme kimseye düşürme el ayaktan Ayırma doğruluktan, tevazudan ve haktan Tamahkârlıktan uzak kanaatkâr kul eyle Dilimden döküleni gönül yapan bal eyle Bakış ver ferâsetli, hayrı şerden ayıran Ne zulmeden olayım ne zalimi kayıran Yere bassın ayağım kibir dağlar aşmasın İblis'in avanesi benimle uğraşmasın Öyle nüfûz etsin ki kalbime takva, verâ Tat vermesin dilime yalan, gıybet, iftira Geçmesin bir tek lokma, haramsa boğazımdan Eksik etme huşûyu duamdan, namazımdan. Sen Tabîb-el Kulûb’sun, sensin her derde deva Öyle bir îmân ver ki ne hırs kalsın ne heva Gönlümün gülzârında zakkum çiçek açmasın Bahar gelsin Yurduma huzurumuz kaçmasın Sarmadan bedenleri etkisi habis urun Kurtar bizi içinden fitne denen çukurun Şehit kanı kokarken vatanımda her karış Serap olmasın dostluk; kardeşlik, birlik, barış Asumanın süsüne hüzün gölge etmesin Kastı kavga olanın buna gücü yetmesin Gör ki gözümde yaşım damla damla nedâmet Sen Rahman'sın Yâ Rahim, el amân, merhamet et! Rahmetinle yarlığa kusurlarıma bakma Bana belâ bir ben var beni bana bırakma! İfa edip emrini hep layıkı veçhile Çekmeyeyim mahşerde miskal miktarı çile Telkınim verilirken hitam bulmadan sabrım Cennet bahçelerinden bir bahçe olsun kabrim Ne mahzun bırak beni mahşerde arasatta Ne de kaysın ayağım ince keskin Sırat'ta Çarpılmasın yüzüme sefil amel defterim İnayet et, bağışla, ey rahmeti bol Kerim! Ayırma dostlarımdan sevdiklerinle cem et Muttakî kullar ile Velî’lerle hemdem et Liva-ül Hamd altında bana da bir yer olsun Umduğuma nail et; ne âh ne keder olsun Haram kıl cehenneme bedenimi yakmasın Resûl tutsun elimden bir daha bırakmasın . Varsın küs kalsın güneş yazımın gündüzüne Darlansın dursun ne gam ölüme dek bu rûhum Yeter ki doya doya bakayım gül yüzüne Şefaat-i Resûl’den eyleme beni mahrum . Muhammed Mustafa’yı cennette bana yâr et Sevgimden selâmımdan rûhunu haberdâr et . Her Emr-i İlâhi’yi dimağıma tâc eyle Kıyam’ım, rükûm sana; secdemi Mî’râc eyle Son dileğim Yâ Rabbî, secdelere varırken Tüm günahım silinsin tan yeri ağarırken.. *** Rahmetinle yarlığa kusurlarıma bakma Bana belâ bir ben var beni bana bırakma! ÖLÜM DAHİ Sözde; âlem "hadsiz alan", fâni dūnya; ganimetmiş Özde; zahir "serap", "yalan"; ölüm dahi bir nimetmiş! * Kitap SONRASI; TOPRAKLA NiKÂH Varsın dem değişsin, bozulsun ayar Ayaklar baş olsun, baş iblise yâr Afakın ardında nice sırlar var Az güler, çok ağlar kul bilse eğer Ölümden gayrısı yalanmış meğer Olsa da mevsimin baharı, yazı Kışlara zimmetli her yazın hazı Vefasız dünyanın çekilmez nazı Dense de her ânı cihana değer Ölümden gayrısı yalanmış meğer Adı okunmuşsa -kulun- ezanda Musalla kurulur -kaçsa- Fizan'da Kader, yapraklara "dökül!" yazanda Her vakt-i hazanda dal boyun eğer Ölümden gayrısı yalanmış meğer Her haz hakikatte geçen güne eş Geçen gün ardından her keşke beleş Yalan zifir imiş, hakikat güneş Güneş karanlığı bir çırpıda yer Ölümden gayrısı yalanmış meğer Ararken tahtın en münasibini Görüp her beşerin son nasibini Bıraktım elimden hırsın ipini İbret telkin etti bastığım her yer Ölümden gayrısı yalanmış meğer Ruhlar âleminden deme damladım Hoş denen dünyayı çok adımladım Anladım gerçeği, şimdi anladım; Zaman yılkı atı; vurulmaz eyer! Ölümden gayrısı yalanmış meğer Ömür kum saati; her ânında âh Gafile gülistan, zakire dergâh Her tenin kaderi toprakla nikâh Kundağın bir ucu kefene değer Ölümden gayrısı yalanmış meğer SESSİZ HIÇKIRIK Hac, Hakk'ın emridir, mağfiret ihsan; Kalp dili münkirse, bozuksa lisan Kâbe'yi tavafla pâk olmaz insan! Kulaklar sağırken ilâhî söze Nasıl müjde versin Arafat bize! Îfâsı mîzanda emsalsiz artı Âmenna; farzımız, islâmın şartı Velakin her cürmü çekmiyor tartı; Nefsini taşlamak zûlken âcize Nasıl müjde versin Arafat bize! Sözde herkes bilir say ne, Sırat ne Meşakkat niyedir, hacda murat ne... Her vakfe ertesi bu küsurat ne? Perdeyken peçeler riyâkâr yüze Nasıl müjde versin Arafat bize! İlâhî ikramla dolunca sandık Nasibi sevaba tek sebep sandık Sahi; biz secdeden neden usandık? Zorken zikir dile, her rekât dize Nasıl müjde versin Arafat bize! Çıradır dense de cürme pişmanlık Nâdanın nezdinde nedamet anlık İbadet zoraki, bir alışkanlık! Kalpler kapalıyken ilâhî feyze Nasıl müjde versin Arafat bize! Ne kulun kudreti, ne de sireti Haccı mebrur kılan Hakk'ın nusreti Habîbim dediği gülün hasreti Dağlayıp genizi, akmadan göze Nasıl müjde versin Arafat bize! Gelmezken hatıra Hâlık'ı anmak Af ummak; rüyada göğe tırmanmak! Her kulun harcı mı aşk ile yanmak Hayy derken hâr ile dönmeden öze Nasıl müjde versin Arafat bize! İhramlar içinde yığınla beden Hadsiz her niyazda "biz" yerine "ben" Tefrika denmişken helâka neden; Çuvaldız nefsime, zor soru size! Nasıl müjde versin Arafat bize? Mecit AKTÜRK SÖZÜ ŞİİR OLANIN SÜKÛTU AĞIT OLUR *** Kim ki nefse ram olur Rahmân'a boyun eğmez, İhtiram haram olur, selâma dahi değmez. Mecit AKTÜRK *** Çürürken bedenim sîne-i sinde Unutmak reva mı söyleyin dinde Bari en azından ayda bir günde Gökkubbede hoş bir sadamız olsun *** SONRADAN DÜZELTiLENLER!!! SEBEBİ BENDE KALSIN Hüzne dair tüm hatlar bahtımın şemasında Sızlandıkça sezilen sînemin harlı isi Nem topluyor bulutlar gönlümün semasında Kirpiğımden süzülen bir afet habercisi Tutuşan mürekkebi; kalemim seli salsın! Neşemin bomboş cebi; sebebi bende kalsın. Bir teselli umarken şu gelen talihe bak! Ne avcunda bir umut ne gözünde fer, ışık Dizeler sırılsıklam, hecem kurak mı kurak Duygular paramparça; hisler karmakarışık Ard-ı baharmış ne gam; kahır kapımı çalsın Arz-ı hal bugün haram; sebebi bende kalsın. Gam tasıma doldurup bolca boca ettiğim Ne bir deli saçması ne meczub kuruntusu Sabırla biriktirip bir anda tükettiğim Zor güne sakladığım son umudun tortusu. Kaldıysa bir talebi, kader onu da alsın Neşemin bomboş cebi; sebebi bende kalsın. Mecit AKTÜRK iLAVELER! (iki kez olmamasi icin KONTROL EDiLECEK) YAZIK Kİ... Yazık ki; her hataya bin bedel ödense de Yine vahdete ağyar, kötülüklere Bey'iz Yazık ki; her zifirin ardı şafak dense de Düşük doğmaya mahkum umutlara gebeyiz Destan yazıp tarihe, düşen bizken dillere Alay konusu olduk en sefil mahfillere Asrın ikaz parmağı basarken tüm zillere Gelecek nesillere aşılmaz engebeyiz Nasıl geldik bu hâle; birken onca anı'mız Yas tutuyor yarımız, bayramken bir yanımız Kaybolmuş çağ atlarken kalan son vicdanımız Yanan yurdum, canımız! Sînesi harabeyiz Ülkemde bir tek insan yaşıyorsa yas ile Nasıl derim rahatım, mutluyum; kıyas ile Devralmışız görevi iblisten takas ile Her kinin doğumunda aranılan ebeyiz Bir kin ki; beledikçe sarmış bedeni, ruhu Paramparça olmuşuz; her parça kin güruhu Fazla söze ne hacet; hâlimiz belli yahu! Hilkatinden sıyrılmış korkunç bir ucubeyiz Herkes paye beklerse benlik denen putundan Nasıl kurtulur canlar nefsin tasallutundan Bakıp -Allah aşkına- ahlâkî boyutundan Dürüstçe cevap verin! İnsan mıyız; biz neyiz? Mecit AKTÜRK GİDERSİN EVLAT! Gönül otağında makam arama Çıkar dünyasına çadır kurulmaz! Miskini cezbeden çok hal var ama Hayat mektebinde boş oturulmaz Çalınca her cana özel o saat Sen de bu âlemden gidersin evlat * Müstehzi münkire, nanköre inat Haykırıyor her an yer, gök, kâinat; Göz ne yana baksa eşsiz bir sanat... Hatip hakikatse dil susturulmaz! Bükülür dizlerin, kesilir takat Sen de bu alemden gidersin evlat Kişiyi kahreden kalpteki kara Yaraysa kusuru kendinde ara Bin tohuma bir gül vermez sahara Çorak topraklara kuyu vurulmaz! Menzilin ukbaya, makamın alt kat! Sen de bu alemden gidersin evlat. Harcın dünyeviyse özün harabe Hayallerin ardı hüsrana gebe Gülen gafletinden; gelen göçebe! Hevâ sofrasına bağdaş kurulmaz Hayat kardan helva; bir yudumluk tat Sen de bu âlemden gidersin evlat Kulluğa ahdine şahitken ezel Varsın isyan etsin arsız müptezel... Bir yol ki ahiri, elçisi güzel! Her kişiye özel din uydurulmaz Gözünde fer kalmaz, buruşur surat Sen de bu âlemden gidersin evlat Dar gelirken ufkun pembe düşüne Bir elçi gölgesi düşer peşine... Sormak haddine mi! "Benle işi ne?" Hayır heybesine şer doldurulmaz Yiter Nevbaharlar, biter saltanat Sen de bu âlemden gidersin evlat Beyhude gayrettir kartala nisbet Muradın mîraçsa benliği haps et Firdevse menzile koşanlar namzet Yorgun ayaklara destur verilmez Elersin ununu... edersin biat Asarsın eleği... gidersin evlat! sen de bu âlemden gidersin evlat EY YÂR Vursan da mührünü gönül yarama Onurdur uğruna döktüğüm bu ter Kalbimde sayısız kırık var ama Geçmişi yakmaya gel demen yeter Ne gerek vîrane can kafesine İçinde sen yoksan yansın bu sîne Bahtımla barışıp hayata yine Neşeyle bakmaya gül demen yeter Talihim yüz bulup gittiğin andan Ayları güz etti, yılları zindan Batan güneşimi çıkarıp tan'dan Yerine çakmaya kal demen yeter Kaptırıp kendimi aşkın yeline Savruldum yoluna; düştüm eline Bağlayıp bahtımı zülfün teline Sele bırakmaya sal demen yeter TÜRK MiLLETi ADINA! Sanki dünya değil de balta girmemiş orman Zayıf "tavşan" hükmünde; avlayan avlayana... Kastı ceddime dârsa yırtılır hüküm, ferman Sözüm "tek dişi kalmış" hırlayan, havlayana! Şerefli tarihimin her sayfası açık, net Arşivin delaleti şüpheye yer bırakmaz Ne kadar ıkınsanız beyhûde, boşa gayret Soykırım arayana mazimden Hitler çıkmaz İlâhî bir ülkünün kodu var genimizde Sarp dağların yokuşu dizimize düz gelir Rütbelerin şâhıdır şehâdet dinimizde Ölümü öldürene tehditiniz vız gelir Sanmayın Ermenistan; ya da Suriye, Irak Burası Anadolu; burda yiğit, er bitmez! Cesaret soyadımız, esaret bize ırak Şanlı ırkıma destan, türküme zafer yetmez! Korkumuz olsa idi iblisin çetesinden En geç Onbeştemmuz'da kırardık yayı, oku Türk'e parmak sallarken okyanus ötesinden Rezil tarihine bak, kahpeliğini oku! Ne zaman şaha kalksa Müslüman Türk'ün atı Etrafı çok geçmeden çakallarla çevrilir Vahşilik ve kan dökmek her çakalın fıtratı Ormana otağ kuran milletim bunu bilir! Bilir ki; zalime set dün bizdik bugün de biz Biziz haçlı güruhun önündeki tek engel Maske taksa da bazen sırıtan o çirkef yüz Ülkem için saklandı ucu zehirli çengel Bir çengel ki; kimi gün, ASALA’ydı ucunda Ya da nifak tohumu; bizi bize düşüren. Yine aynı mihraklar; PYD'yi avcunda Oyuncağa çevirip, balon gibi şişiren. Gâye; sömürülürken müslüman coğrafyası Dur demesin Türkiye; sessiz kalsın yalana. Sözde, medeni denen sömürgeci mafyası Yine eskisi gibi devam etsin talana Bu terörün merkezi ne Botan'dır ne Kandil Dost görünen devletler bahçeme diken eken! Ne telaş ne yaygara; ne kardeşi yakan dil Birlik ve beraberlik! Budur bize gereken. Olur ya bazen insan kinle sıkar dişini Lav çıkar gözlerinden an gelip canı yansa Türk'e has meziyettir; affeder kardeşini Bal akar sözlerinden; "Söz konusu vatansa!" Tehdit büyük olsa da öncekine kıyasla Savaş mukadderatsa tüm meydanlar Türk'e dar Alsancak burçtan inmez, vatan bölünmez asla Bu ruh bizde oldukça; yaşar sonsuza kadar! SOLUMDAN SIZAN SIZI Sînemde sakladığım emanet can kuşunu Teslim için gün sayan sıradan bir garibim Hayatın düzü varken yolun sarp yokuşunu Bahar yönüme koyan kuradan muzdaribim Hâna buyur etmişken "vakt-i kûn"da gel diye Tanıttı soranlara utanmadan el diye Üç gün konakladığım çadıra bedel diye Kaderin istediği kiradan muzdaribim Payına düşmüş iken talihin en karası Nasıl tebessüm etsin bu neşe fukarası Keder ile doluyken kundak kefen arası Ömrüme haz sayılan süreden muzdaribim Elin gönül kabında dolup taşan haz iken Muhannete mevsimler bahar ile yaz iken Tercihim gök mavisi, tozpembe, beyaz iken Düşlerimi kanatan karadan muzdaribim Tarifi dile çile perişan bir hâldayım Figüranı olduğum hazin bir masaldayım Doğduğum günden beri okyanusta saldayım Gözlerime yasaklı karadan muzdaribim Fahiş fiyat olunca hayat için ödenen Yıprandı aynamdaki hem ruhen hem bedenen Tebessümü tadımlık on adımlık yer denen Bacasından gam tüten küreden muzdaribim Gönlüm hasret kalınca yaz kokulu kırlara Solumdan sızan sızım sığmadı satırlara Artan derdi topladım, yükledim katırlara Kervanım gam yolunda; boradan muzdaribim. Gerek yok ki saymaya hepsini teker teker Gördüğünüz bu hamal bir günde bin dert çeker Teselli vermek için yanıma gelen ürker Dokunmadan kanayan yaradan muzdaribim Dokunmadan kanayan yaradan muzdaribim KOD ADIM COVİT BENİM Mahiyetim meçhûl değil âlime Tasvirimi karla çizer kış benim Bakmayın siz bu çelimsiz hâlime Dostum olur ecel denen kuş benim Öç vaktinde otağ kurdum sıratta Kaçmak da boş, gelmem diye inatta Mimikleri maskelenmiş suratta Korku benim, hüzün benim, yaş benim. Emredince "Ol!" deyince olduran Benim benzi, gül çehreyi solduran Yüreklere kor ateşi dolduran Rüyaları kâbus eden düş benim Telaş başlar vardığım her adreste Hevesler de ölüm kokar nefes de Akledene ibret vardır bu derste Can alışım işkenceye eş benim Şirk koşsa da hevâsına din diyen Eyvah çeker ben gelince "ben" diyen "Her şey"leri "hiç" edince "kûn" diyen Karun'ların avcundaki boş benim Düşündün mü; okundukça her salâ Ne anlatır çevresi boş musalla? Ne yorulmak bilirim ne fasıla İmzam olur mezardaki taş benim HECELER HÂRLI ŞİMDİ Kır kokardı gençliğim; bahardı önüm arkam Düş kurmak benim işim, her mutlu gün eşimdi Mevsimlerin kışına takıldı gönül hırkam Sürgün yedi güneşim, her yanım karlı şimdi. Dost bildiğim talihim zerki zehir engerek Külüm yangına şahit, fazla söze ne gerek Azıcık eşeleyen bilir neden bu yürek Kırılgan, daha hassas, daha duyarlı şimdi Ayazın bıçağıyla kesilince avazım Ne sesim işitildi, ne haklı itirazım Bir zamanlar şen çalan sol yanımdaki sazım Maziye beste yapan hüzne ayarlı şimdi Hazken hergün anbean sermayemden azalan Gururun hatırına "mutluyum" desem yalan Gülüşlerim iğreti, pembe düşlerim talan Kalan hayâlim yarım, gönlüm efkârlı şimdi Bana kalsa bahtımla açılmazdı da aram Hüzne boyun eğdirdi çektiğim en son kuram O yüzden, yel eserken bahardan buram buram Çehreme neşe haram, her hecem hârlı şimdi HAKİKİ DOST AYA BENZER Beşer denen hamdır özde, insan olur piştiğinde Ecre layık kulsa eğer, Hakk çileyi esbâb eder Hakîki dost aya benzer; güneş dara düştüğünde Şavkı asumana değer, geceleri mehtâb eder. Maksûdu Hakk, Mutlak olan, ukbâ bilir öz vatanı Sermayeyi vermez sele; kıymetlidir her bir ânı Emanet-i İlahi'yi, "Tabib El Kulub" Kur-an'ı Tozlu raftan indirilip okunacak Kitab eder. Tenden içe yıkık her sur İblis için açık arsa Müzminleşmez hata, kusur; mücrim tövbeyle onarsa Farzımuhal gözler fersiz; işitecek kulak varsa Sinden beri ses yükselir, serde us'a hitâb eder. N/isyân ise kalbe çöken; nasip nârdır, nur ulaşmaz Dilin kârı inkâr iken nasıl olur sabır taşmaz? Âkıbeti müdrik kişi, hedef koyar, milim şaşmaz Aczin bilen haddi aşmaz; aştığında hicâb eder. Seyrüsefer halindeyiz, menzilimiz yoktan vara Uçma vakti geldiğinde ruh çekilir "o" gün dâra El Emîn'i dost edinen önde iken açık ara Müflis münkir melül-mahzûn; zararını hesab eder. Son baharın ardı sıra "nefes kesen" bir kış gelir Tebessümü bol çehreye hüzün kokan nakış gelir Emir eri bir misafir; ecel denen o kuş gelir Taze teni "kara turab", hayalleri "serâb" eder. EZELDEN...EBEDE... Murad-ı Hakk mucizeydi nutfeden Nice Adem Havva'sıyla buluştu "Ol!" deyince ihsanı bol, lutfeden Tenden içe embriyolar oluştu Hassas ayar bir damardan beslendik Tatlı dilli bir meleğe yaslandık Tüm organlar tamam oldu, kaslandık Zahmetimiz çehrede hoş gülüştü Karar vermek bize kalsa çıkmazdık Dâim yüzer, üryan gezer bıkmazdık "Farklı âlem" var mı?" deyip, bakmazdık Lakin kalış geçici bir kalıştı Vuslat vakti kızdık dudak bükerek Son engeli aştık acı çekerek Karanlıktan aydınlığa çıkarak Gözlerimiz gün yüzüne alıştı Zâr ederken baktık yüzler gülüyor Elzem olan istemeden geliyor Şefkat eli taze teni siliyor "Höllük" denen bir acaip buluştu Bir can var ki, bizim için tek yârdı Her ne yana baksak o'ydu, o vardı Tükenmeyen sevgisiyle hep sardı Aramızda sonsuz bir aşk gelişti Dediler ki; gelen bir gün göçücü! Anladık ki bu âlem de geçici Yaradan var bize ömür biçici Bu dünyada bunun adı ölüştü Ecel gelip herkes kabre dolacak İnce, hassas hesaplara dalacak Öğrendik ki er-geç belli olacak Kimler tembel, kim dersine çalıştı Son durak ki, ona mahşer deniyor "Eyvah" ile başlar öne iniyor Ahireti münkir masal sanıyor Bu ne korkunç bir gaflete dalıştı Deseler de yazın sonu kış değil Salâ "ninni" şu tabutlar "boş" değil! Alay ediş, bu gidişler hoş değil Sanmayın ki bu bir korku salıştı!
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!