Kimliksiz Biri Geldi Ayaklarını Bırakıp

Kimliksiz Biri Geldi Ayaklarını Bırakıp

bir eylül fırtınası takıldı saçlarımıza
kaçtık kentin gri sessizliğinden
önce akşamlar öptü bizi alnımızdan
büyüdü yabancılığımız kentin insanlarına
oysa ne çok sevmiştik mavileri
hergün aynı umutla yağmurlamışız gökyüzünü
ve üstelik memleket türküleri söylemişiz
günlerdir hasret kalmışız şiir yazmaya

kimliksiz biri geldi ayakları yarık
her taraf soğuk her taraf kar
fırtına tüm karları yönlendirmiş üstümüze
yeni biri geldi alt ranzaya kendi henüz yok

Duvardan çıkıp gelmiyor insanlar buraya
birkaç böcek karınca kertenkele örümcek
kiralık ev bulamamışlar herhalde
yada buranın misafirperverliğini duymuşlar
sebebler zinciri hep aynı neden
karavana dibin düşe kökünden
asıl anlatmak istediğim şey
eylül fırtınası değildi elbet
baharda açan ilk çiçeğin ismini unuttum
ilkokul ortaokul numaramı biliyorum
liseyi daha fazlasını unuttum
güneşi eskitmeden ay bölündü ikiye
kambur bir adam çıkıp geldi düşlerimden
seyrek adımlarımda vurdular martıları bir bir
şimdi çekilirim dağlardan
tetik düşmez parmaklarımdan
ömrün jübilesi göğsümüze iliştirilen kanlı bir gül
kim yasak edebilir bildiğimiz türküleri bize

kar bir yandan vurur saçlarımıza
fırtına bir yandan

asıl anlatmak istediğim şey
otopsi raporlarına düşmüş adımın hikayesi değil
düşlerimdeki güvercinleri dağıtan adamın kaygısı
acının duvarlarına söylediğim mahcup türkülerde
bir ütopya şairi olmak değildi elbet benim amacım
kurtuluş savaşını lunaparklarda arayan çocuklar
bizim mahallede güneş doğduktan
çok sonraları bile misket oynamazlar

Sevda gemisine yelken olsun derken kefenim
ayaklarımı dahada sıkıca saplamalıydım karanlığa
KİMLİKSİZ BİRİ GELDİ AYAKLARINI BIRAKIP
Ayaklarımı daha da sıkıca saplamalıydım karanlığa
Bunlar çok karmaşık şeyler değil aslında
Bulutun üstünde renk
Kuşları uçuran kanat
Deli akan ırmakta debi
Uçurum kenarlarında açan çiçek
Süngü uçlarına yazılmış türkü
Bir kır kahvesinde çay içmek gibi
Kışın ortasında bir çadır kurmak gibi daglara
Ne bileyim yani durup dururken
Üstüne vazife değilken
Vazife başı emri almadan bir yerlerden
Gece kalkıp bir yıldızın intiharını seyretmek örneğin
Yaşlı bir nineden Maraş harbini dinlemek gibi
Kuşanıp silahları Fransızları şehirden kovmak gibi
Savaş sonrası aç susuz kalmak gibi
Yataksız yorgansız kalmak gibi

Bir hamaset destanı Ulubatlı Hasan gibi
Surlara sancak dikiyoruz
Göçmen kuşlar tarlaları can evinden vuruyor
Güneş çıkıyor ağzımın ölü balık fotoğraflarından
Başımı hafifçe yasladığım dağ uçma bilmeyen
Güvercinleri ürkütüyor
Çığlık çığlığa martılar tabutumun etrafında
Cesaretle dolaşıyorlar
İlk kez gecenin kilitleri kırılıyor
Gecenin kızıl renkli pencerelerini aralıyoruz
Yeniden başlıyoruz kekik kokan
Kalemlerimizin ucunu yontmaya
Şiir tadında bir İstanbul bırakamıyoruz
Çocuklarımızın düşlerine
Elimizde sapan, maskeli yüzümüz
Şahadet parmağımız havada
Yürüyoruz üstüne tankların
Akşamlar mı pervasız vurdum duymazlığına sokakların
Yada hangi gemi hangi saatlerde batar
İyi huylu çocukların yaptıkları kum tepelerine
Her gün yasta bırak insanın limanına park etmiş şeytanı
Yaklaştır yüzünü örse yıldırımlar öpsün alnından
Dalaşma gecenin geç farelerine
Altın atlarıyla selama dursun yeryüzü
Güvercinle doldur erken uyanan çocukların gökyüzünü
Unutma bu gece
KANDİLİMİZ MİRAC OLSUN

Lütfi Kireçci
Kayıt Tarihi : 3.5.2006 19:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

TÜM YORUMLAR (1)

Lütfi Kireçci