Kimi, Neyi, Niçin Okumuyorum?

Ali Tekmil
452

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Kimi, Neyi, Niçin Okumuyorum?

Kimi, neyi, niçin okumuyorsunuz? (P.A.T soruşturma- Ocak 2009 – 13.sayı)

Ali Tekmil: Tepeden tırnağa, ya da uzaktan yakına doğru gelmeye çalışırken:

Yanına yaklaşanda, yaşama; uğursuz uyak, kötürüm ayak gerçeğimize uzaaakkk! bir galaksinin perde aralığından hâyal- meyal baktığı sanısını uyandıran ve soluğundaki sanallığı galaksiler ötesinden “alıcısı”na (b) ulaştıran…

“Her türlü acıyı ve ağrıyı allem edip, kallem edip, abra kadabra ekleyip, güllük- gülistanlık
mekânlarda gülücük ve bol alkış yağmuruna döndüren illüzyonist, şarlatanist, post modernist,
tarotist, remilist, göz bağcı, yeni sağcı, kandırıkçı, iltimasçı…”* yazarları…

Tarih’in, Darfur’up Somali savuran UN’suz borda (b) ağıtlı tufan huylu gemsiz’inde değilmişiz
duygusu uyandıran ve kaptanın seyir defterinde “ kayıtsızlıklarına “ ancak Hiroşima reyonundan ulaşılan yazıları…

Ben’deki iç iyiliğini “sanatçı” sapağında ve her iki elindeki estetik ve felsefik balonlarla karşılayıp organizatörler, editörler, menajerler, dizayncılar, işgüderler; yelsiz yerleri yellendirenler, fersiz gözleri mahşerin yedi gergefine gerdirenler eşliğinde, toy- düğün diye dambıl- düdük imam kayıklarına gönderen…

“ Şiir öldü” ya da “has şiirin mütehassısı burada” deyip de dediklerinin altına çerden çöpten yek- patlar bile atamayan dergileri, kitapları ve bilumum neşriyatı ve bunları sözümün sağlam
göğüne nakşetmeye yeltenenleri okumam.

Yukarıda, sanki birbirine baş bağıyla bitişik değilmiş gibi gözüken ve fakat
doğalarının Irak ıraları gereği bile praksiste adamakıllı girişik yaşam
eyleyen noktalardan dil ve dilbaz düzlüğüne inerken:

Günlük dilin, derinliksiz ve kuyum dirhemleriyle bile tartılamayacak
denli ağırlıksız, renksiz, kokusuz ve çağrısımdan, sezgiden, doğurganlıktan,
retorikten … yoksun; alımlayıcısının kafasına reklâmik sopalarla vura
vura ancak, değeri kabul ettirilebilen şair döküntülerini geçerim.

Cilt’e değil iç’e bakarım. Döküntü ve kaşıntı problemleri, uzmanlık alanıma
hiç girmediler.

Kısaca: Okuruna illüzyon nesnesi olarak bakan, alımlayıcısını verili gerçeklikten ve böylece de insani yörüngelerden olabildiğince uzaklaştırmayı ve artık yaratıcılarının ağızlarından bile ortalığa dökülüp saçılmıs krizik ve kaotik geçitleri tepmelerinde ayaklarına hayat bağı olabilen hegemonya kontrollü, kalantor antetli kağıtları kirli küpüne kapatır ve gözlerimin kanatlarını ilkyaz ovalarının gariban köşeli, kalender göğüne ayarlarım.

Yine, yukarıda gösterilenlerden; adlarla ağrımadığım, sanırım, anlaşılmıştır. Elbet, önceden
deste deste istifleyip şimdilerde dönüp bakmadığım dergi, kitap, şiir, şair, eleştirmen, yazar ve yazıları vardır. Ancak bu, öyle büyük ve ağır bir arşivdir ki, adlarının anılması, bana göre ve bu eşikte “boğaz akıntıları”ndan kurtulmada kerteriz olamayacağından ve aslında menzil bir; akıntıda fidayda menzili olduğundan, özür dileyerek, “ne Şam’ın Şekeri, ne arşivin yüzü” diyorum.

Anlayacağınız; Fırtına Deresi’ndeyiz ve şunun şurasında kaç yüzgeçlik bir gücüz? Ne çavlanlar,ne çığlar, çığlıklar önümüzde, hep dikine dikine! Ben, işimize bakalım, derim. Yumurtlama düzlüğüne vardığımızda hangi keskin dişlerden, ne peşrevli pençelerden kurtulup koro eylediğimizin fazlaca bir önemi olmasa gerek. Benim suyum Ayhatun** ve dizginim doğduğumda elimdeydi…

Suyun gözüne! Suyun gözüne!

(* “Çukurunu Arayan Bulur! ” adlı yazımdan alıntı.
** Ayhatun Suyu: Zile yakınlarında bir kaynak suyu.)

Ali Tekmil / Ocak 2009 (P.A.T! - Puşt Ahali Tarifesi'ın Ocak 2009 tarihli 13.Sayısı'nda yayımlanmıştır.)

Ali Tekmil
Kayıt Tarihi : 12.5.2009 23:56:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Tekmil