Kimbilir Şiiri - Turgut Koçak

Turgut Koçak
11

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Kimbilir

KİMBİLİR

Düşlerimi bırakan kadını uzun uzun düşündüm
Dikildi ağacın ruhu önüme
Giz boğazımda düğümlendi
Doluktum*
Hiç kimse çözemedi
Kavasta çözemedi neden doluktuğumu
Bir tek ölüm büyükse yaşam küçükse dedim
Bir yılkı atıysa aşk eğer de dedim
Söyle
yüreğinde
kim
nasıl
nasıl tutabilir aşkı

Koptu kemanımın teli
Kendimi eskiye benzettim
Üşüdüm
Buzdan yatağıma girdiğim zaman
Bir elimde muska kadar bir kuş
Diğerinde de muska kadar bir kuş
Yeşil sarmaşıklarda dondu
Kış duvarlarında kaldı
Saçlarımın acısı geçmedi
Ansızın yatak döşek yatan deniz dibindeki yosunlar
Başlarını çevirip baktılar kırmızı balığa
Gözlerinde meltem uçuşan bir kadın gördüm
Nakış nakış açtım ‘Sarı Gelin’ ağlayan yüzümle
Yapıştım bir duvar karanlığına
Bir köşe karanlığına
Kollarımı kaldıramadım
Bir kuşu kaldıramadım
Tüy
bile
ağırdı
artık

Sesim yoktu
Hiçbir dilde konuşamıyordum
Düş görüyordum herhal
Üşümüş bir çocuk görüyordum
Rengim nar rengiydi
Akşamları suya dökünen su rengiydi
Kurtuluş’a dönerkenki büfenin buğulu camında durdum
Gözlerinin altına menekşe moru sürmüş bir kadın da durdu
Bir tutam karanfil gibi kırmızı gülüşünü verdi
Sonra
Aşk bir yürek buldu bende
Ayışığı gibi vurdu yüzüme
Şu güleç dünyada suya eğilince geyikler
Yüreğim Yanartaş olunca
O kadar beyazdı ki dağlar ne olduğunu bilemiyordum
O kadar beyazdı ki kuşlar ne olduğunu bilemiyordum
Parlaktı
Tadı maden tadıydı
Belki de
güneş
doğuyordu
kimbilir

Balkonunda yıldız sevişmeleri izlenen evde
Biz bize darıldık da barıştık
Sokağımı bahara dönüştürüp sakladım
Sürekli keman sesinde eskidim
Gözgöze geldim ocaktaki alevle
Ellerimi yüzüme koydum
Yağmur diye bağırdık buluta
Sevgili yüreğimin üstünde tüy gibi hafifti
Doluksadım
Dudaklarımı dişledim
Yalnız sana seslendim
Uyurken uyandırıldı bir sürü ağaç
Bir sürü çocuk
Kuruyan dere yatağı
Dağdaki tek çalı kadar sıkıntılıydım
Gözetleme kulesinde bir asker kendi kendini vurmuştu
Gitti geldi Sebastian Bach
Çiçekler attı gözlerime
Geldi gitti Hafız Burhan
İp çürüdü kurşun çözüldü
Korku ipek koza içinde çürüdü
Bronzdan demirden gümüşten
Altından platinden pirinçten
Yapılmış
aletlerle
konuştum

Bir kadından kırmızı bir gül alırken
Etime batıyordu beceriksizliğim
Kiraza benzeyinceye kadar dudağını boyuyordu bir kadın
Genişlete genişlete boyuyordu
Avuçlarımın içinde viyolonsel yalnızlığı
Aklımın üstünde viyolonsel hüznü
Bir çakıl taşı kadar avuntusuzdum
Uçurumlu bir güzelliğe baktım dedim ki
Özleyince derin derin akardı insan
Birikir de dalgın dalgın akardı
Sonbaharda bir ırmak gibi akardı
Avluda kırmızı vardı
Kiraz ağacı vardı
Kiraz vardı düş kurmasını bilirsen eğer
Bakışlarıyla etek diken kadını

* Dolukmak: ağlamaklı olmak

Turgut Koçak
Kayıt Tarihi : 23.5.2020 20:21:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Ben hep öykülü şiir yazarım zaten

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Turgut Koçak