Anlasaydım suskunların dilinden,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Ölü kalksa mezardaki yerinden,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Şu harâbe duvar, şu yıkık çatı,
Susup durmasaydı böyle kaskatı.
Nice mahrem sırrı örten şu kapı,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Şu patika yollar, dağlar, kayalar,
Irmaklar, denizler, serin yaylalar,
Sırları yırtılmış paslı aynalar;
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Uzaktan bakışan şu oğlan, şu kız
Bir güzel ağzında çiğnenen sakız.
Ateşler, topraklar,ay,güneş,yıldız;
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Ya şu kundaktaki küçücük bebe!
Neleri görecek, nelere gebe.
Şu ihtiyar kadın, şu yaşlı dede,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Haber salsam koyunlara, kurtlara,
Gelin desem yaylım yaylım otlara.
Kulak versem mezardaki taşlara,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
Dağılsa da âlemlerin sisleri,
Duyabilsem o duyulmaz sesleri.
Dile gelse yaralının hisleri,
Ne konuşur, ne söylerdi kim bilir.
09.06.1995
Mustafa YaralıKayıt Tarihi : 6.1.2007 20:30:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!