Selim , arnavut kaldırımlı dar bir sokakta önündeki taşların çizgilerine gözlerini dikmiş ağır adımlarla ilerliyordu.Bir ara durdu , cebinden baba yadigarı sigara tabakasını çıkarıp içinden cılız sarımlı bir sigara aldı. Sigaranın tersini tabakasına bir iki sefer vurduktan sonra , memuriyetten kalma dirsekleri yamalı ceketinin kaç sefer dibindeki deliği diktirdiğini unuttuğu cebinden bir kutu kibrit çıkarttı.Kibriti açtı birtek kibrit çöpü kalmıştı , ortalıkta kimseler gözükmüyordu , bir kuytuluk aradı malüm bir kibritlik hakkı vardı sigara içmek için. Az ileride gözüne eski kıremitli bir yer evinin çatı kuytusu takıldı.Ev çok eskiydi. Ahşap , üzerinde boyaları dökülmüş camı çatlak bir pencere kenarında oturmuş beş altı yaşlarında küçük bir kız çocuğu gördü. Tek katlı , eski ve alçak bir yapı olan evin bacasına baktı duman çıkmıyordu. Aylardan mart ayı idi.Kız çocuğunun, soluğu ile ısıtmak istediği ellerini soğuktan morarmış dudaklarına götürdüğünü gördü.Sigarasını yakmaktan vazgeçti.
Elini cama götürüp tıklayarak ;
-Annen yok mu senin
Çocuk titreyerek başını yok anlamında salladı.
Selim bir daha sordu ;
- Peki ya baban , kardeşin yada evde seninle yaşayan kimse ?
Cılız ve kısık bir ses ile var dedi çocuk
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
İçim acıdı okurken
Hikaye de olsa cesaret edemem eve girmeye. Çocuk derler taviz derler...
İnsanlık yapmaya cesaret bırakmadılar azizim.
Bu derleme kurgu ancak Tuğcu hikayelerinden çıkar.
Çook çok güzel olmuş.
Kutluyorum
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta