Bir aynaya bakarsın…
Saçını düzeltirsin, yakanı kontrol edersin belki.
Gözlerinin altındaki uykusuzluğu, dudaklarının kenarındaki yorgunluğu görürsün.
Ama ya içindeki çatlağı?
Ya bir çocuğun gözyaşında saklı kalmış sessizliğini?
Ya da yürüyüp geçtiğin o kaldırımda, senden bir parça bırakıp giden hüznünü?
Keşke vicdanları da gösteren aynalar olsaydı.
İçimizi öylece karşımıza koyan, saklanacak yer bırakmayan aynalar.
Bir çocuğa yüksek sesle bağırdığında kırılan bir şeyleri…
Bir insanı yok saydığında senden eksilenleri…
Görseydin, gözlerinle.
Kendi içinin soğuk taşlarını fark edebilseydin.
Ve belki bir an durup "Ben ne yapıyorum?" diyebilseydin.
Ah, ne çok şey değişirdi.
Bir tokat gibi çarpardı belki bazı yansımalar yüzümüze.
"Ben böyle biri miyim gerçekten?"
diye sorardık içimize, korkarak ama kaçamayarak.
Keşke olsaydı o aynalar.
Yalanın, kibirin, inkârın yüzümüze vurduğu,
Bir anne duasını hiçe sayan oğlun gözlerine bakamadığı…
Bir dost ihanetiyle yaşamaya devam edemediği aynalar.
Çünkü biz içimizi süslemeyi unuttuk.
Kalbimizi makyajlamayı bilmiyoruz,
ama yüzümüz hep pürüzsüz.
Dilimiz incitiyor, ellerimiz kırıyor,
ama aynalar hep susuyor.
Şair der ki:
"Bir gün, kendini aramaktan vazgeçtiğinde başkalarının suretinde kaybolursun."
Belki de biz, çoktan başkalarının suretinde kaybolduk.
Ve kendimizi unuttuk.
Vicdanını yitirmiş bir çağda,
parlak ekranların ardında,
sessizce tükeniyoruz.
Keşke…
Vicdanları da gösteren aynalar olsaydı.
Bakıp da içimizi temizlemeye cesaret edebilseydik.
Kayıt Tarihi : 13.9.2025 12:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!