Herzaman bilmediğin bi diğer boyut hep vardır. Örneğin şafak söktüğü sıralarda karanlıkla aydınlığın boğuştuğu anlar vardır. Bu muhteşem görüntü seyredip mest olduğumuz çeşitli renklere bular hep gökyüzünü. En son yenilen karanlık,kızıl kanlarını bırakarak gökyüzüne cekilir gider. Zaferini kutlayan günışığı,güneşin ışıklarını yüzlerimize vurup sevinç doldurur çoğu kez içimizi..
Sonra gün rehavete kapılırda geceyi yenmenin zafer sarhoşluğunu üstünden atamaz ya..İşde o en zayıf anında öyle uykulu gözlerle rengi solduğunda gündüzün, Gece karanlıklarını hızla salar üzerine gündüzün. Ve Şafakla geceyi yenip karanlıkları söküp atan günışığı, güçlenerek geriye dönmüş karanlıklara karşı mucadelesini sürdürür ama nafile. Bu seferde gökyüzü Günışığının kanları ile Al al olurda karanlık hızla sarar gökyüzünü hırslıca.
Ve yenilgilerin ve zaferlerin kanla reklendiği bu dünyada herşey modellenmiştir bu gökyüzündeki savaşlardan ve mücadeleden.
Ama gecede hep kalmış bir grup yıldız vardır ya? Hani hiç ışığını kaybetmeyen.. İşde hep yıldızlar gibi sayıları bilinmeyen ama ışığını kaybetmemiş birileri hep vardır. Ve bunlar toplumun güneşli günlerinde değil, hep en karanlık günlerinde farklarına varılırlar. Varlıkları neşe verir. Ve onlar hep gündüzün geleceğinin umutlarını anlatırlar.Bazen kelimelerde bütünleşmiş anlamlarla.. Bazende bir şiir olur akarlar gökden taa yüreğimize..Birde bir ay vardırki bizim yaşama umudumuzdur. Hiç sönmez. Söndüğünü düşündüğümüz anda,aslında sönen ay değildir. Bizim gözlerimiz kapanmış ve bu hayattan uzaklaşma süreci hızla başlamıştır.Bitiş süreci..Bu rakamlarla ifade edilen yaşla ilgli değil Yaşanmışlık yaşı ile ilgilidir belkide.. Kimbilir..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...