Bir varmış bir yokmuş diyecekler
sessiz bir bedeni taşımaya niçin ürker insanlar
var oldum zannederdim
yiyip tüketirken bedenimi
zamanında açan bir goncaymış meğer
kandil akşamlarında
Dağ dağa dayandığı vakit
kabzasında bir asker olup yığılır tepelere
uykusu bölünen bir çift göze aşık olur
boynu vurulmamış gönül çiçekleri
ceviz ağaçları, zeytin ağaçlarını çağrıştırır
büyümek sofrasının tabiat fidanlarında
Davullar niye bu kadar çılgınca ses çıkarıyor
keskin uçlu dal yapraklarının hışırtısını bastıran yüreğiyle
yuvasındaki demir madenlerini koruyan bir bekçinin
rüyalarını bozuyor
nedendir bilinmez bu azgın davetin neyi çağırdığını ötelerden
ellerindeki katreye aldanmak bu kadar mı canını yakar insanın
Koyu bir karanlık hafta başında
istemsizce gülen harflerin duvar yazısında
eski sözlüklerin, atasözlerin, bilmecelerin
ve daha nicelerinin kan kustuğu satır başlarında
gök kızıl şimdi,
Bir kan şeridi geçiyor gözlerinin önünden
bu, kırmızı kanatlı karanfil değil,
sessizlik tufan olmuş yağıyor rahmetten boşanırcasına
ellerinin yorgun çizgilerinden damlayan
karanfil yaşları değil,
gaziler ülkesinden selam götürüyor dilek fenerleri,
Harabelerinde bir dolunay saklı gökyüzünün
mısralarımın arasında sıkışıp kalmış yıldızlar
bir sonbahar rüzgârı olmuş yüzüm
inci beyazlığına hasretim nurunun
ummuyorum nehirlerindeki dilek taşlarından taze gülleri
ismimi isminle yaktım aynada
Küçük taşların arasından
aynaya yansıyan sûretine kızıyor dalgalar,
balıkçının elinde bıçak yarası
kan tutmayan gözlerinde bir ölü ceylan sızısı
Tutunduğun dalları mı kestiler yaralı gönlüm
akşamın korkusunu saldılar üstüme bir anda,
şimdi,
yaşamak ve savaşmak aynı kelime
gelmek ve bahara dönmek yüzünü
uzadıkça uzuyor önümde hayalin




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!