Rüzgar;
seyrek saçlarım arasından
beynimi dövüyordu,
ve güneş
Abdi İpekçi Parkını
asla ısıtmıyordu.
Yüce Tanrı yüzünü altından mı yaratmış,
Ansızın her bakmamda neden değerleniyor ?
Varlığı ve yokluğu sende mi kucaklamış ?
Nefsim senin karşında umarsız eğiliyor.
Basitçe yadsınamaz ulu ustanın işi,
Yapraklar dökülürken ardı sıra bu ömrün,
Çıkan bir ruh ardından bir beden devrilecek.
Bütün ömrün boyunca ne varsa şu gördüğün;
Her şey zaman içinde toprağa evrilecek.
Bir başka koşturarak doğuşuna her günün,
Bu o şehir midir? Hadis-i Şerife Mazhar,
Yoksa devletlere heyhat! Letal, mevt, intihar.
Zikymettir, biçilmez paha, mâden-i cevher,
Cihânda tek ve âlâdır bu şehr-i mücevher.
Lâkin ağyar Roma’ya, aklından geçer def et!
Visâl hülyâları içinde Han Sultan Mehmet.
sen bana gelemezsin
ben sana giderim.
ağır usul otururum;
bir kağıt,
bir kalem,
bir sunta masa
Yüzün,
hayatı görmemiş bir çocuğu andırıyordu
toy ve temiz
ve düşüncelerin de.
Olur olmadık şeyler düşünüyordun
Düşündük düşünmedik şeyler.
içinde sen geçmeyen müziklerin
kulak zarlarımı tıngırdatmasına lüzum yok,
inan.
her insanın,
değmeyecek yollarda heba ettiği
bir kedinin tüyünü
yutunca insancıklar,
o yorgun ciğerleri
sönermiş hemencecik.
şimdi içim kavrulur
yanarken alev alev,
Şairler,
otobüs molalarını
sever.
Her şiirin menbaında
ayrılık.
Sevdiklerin,
Bize lazım olan namütenahi yürüyüş,
Belki de varlıktan yokluğa âni bir düşüş,
Biner gideriz limandan dört köşe tekneyle;
Kalır ardımızda tanıdık şamata, cümbüş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!