. Kerem İle Aslı serbest hikaye

Turgut Uzdu
1290

ŞİİR


14

TAKİPÇİ

. Kerem İle Aslı serbest hikaye

Kerem İle Aslı serbest hikaye

Ah! Ah! Halep
Mal mülk verdin
Beylik verdin şöhret verdin de
Bir evlat veremedin
Yedi düvele şan Halep
Diye her fırsatta dövünüp
Allah'a yalvarır Bey,
Haksızlık yapmaz
Namazında niyazındadır
Vakitleri hiç kaçırmaz.

Günler böyle geçerken
Bey çocuk görünce hüzünlenir
Kaderine razıdır
Bir yetim görse, her türlü yardımı yapar
Onu sahiplenir.

Günlerden bir gün
Yaşlıca bir derviş gelir yanına
Saçları sakalı süt beyazı
Bir elma uzatır Bey'e
“Eşin bu elmayı yesin Ayazma çeşmesinin başında! ”
Der ve kaybolur.
Bey koşarak eve döner,
Anlatır durumu eşine
Tellallar sokak sokak gezer
Çağırır halkı çeşme başına
Sonunda Bey ile Hanımı da gelir
Ayazma'nın yanına.
Bir keşiş yaşarmış Halep'te
Bey gibi baba olmaya hasret
O da durumu eşine anlatır
Eşi Bey'in eşini kıskanır
“Yarısını verse de ben de elmadan yesem
Beyime ben de bir çocuk versem.”
Düşüncesiyle Beyin Hanımına yalvarır
Hanım dayanamaz
Elma yarılanır
Derler ki 'Çocukların olursa biri kız diğeri erkek
Birbirleriyle evlendirelim
Halkın önünde
Buna söz verelim. '
Alkışlar arasında söz verilir
Henüz olmayan çocukların
Sözü kesilir.
Önceleri heyecanla bekleyiş başlar
Hamilelik anlaşılınca
Sevinçle çalar zurnalar, davullar
Ve dünyaya gelir
Bir oğlan bir kız
Dünyalar tatlısı çocuklar.
Bey, oğlunun kulağına Ezanla 'Mirza Bey', dedirtir
Keşiş, kızına
Han Sultan adını verir.

... Bey, dadılar bulur özel,
Dört yaşına kadar gezer oynarlar güzel güzel
Mirza Bey, yaşıtlarından Sofu ile birlikte
Arkadaşlığı ve dostluğu tanır
Öğrendiklerini ve yaptıklarını
Her akşam babasına anlatır.
Özel hocalar tutulur, dersler başlar
Yıllar yılı kovalar
Değişir zaman zaman hocası
Terbiyesinden memnun
Gurur duyar Mirza Bey'in annesiyle babası.
Yaş on dört deyince Sofu,
“Anladım öğrendiğimiz ilim yeter
Aynı konular anlatılmaya başlandı baksana
Teker teker! ”
Babasına sorar Mirza Bey,
Bey biraz düşünür sonra:
“Şimdilik Sofu haklı.” der.
Artık at binme ve avlanma zamanıdır
Ok atma öğretilir,
Nişan almada yarışırlar
Atları sever
Bey'in harasından iki at seçip
Bir gün
Avcıların arasına karışırlar.
..................
Gece uykuları değişir
Mirza Bey bir gece gördüğü rüyayı
Sofu'ya anlatır:
“Rüyamda bir kız gördüm dünyalar güzeli
Dokunduğu yeri yakar
Alevdendir pamuk gibi elleri
Kaçtıkça kovaladı
Sonunda yakalayıp
Avuçlarına aldı yüreğimi.
Uyandım uyuyamaz oldum
Sofu kardeşim
Bilmiyorum ben bu rüyayı niye gördüm.”

Mirza Bey'in aklından çıkmaz
Gündüz güneş gibidir, gece sayısız yıldız
Her rüyada onu görmek ister
Tam görecekken sabah olur
Rüya biter.

Unutmak için ava çıkarlar
Şahinini alır yanına Mirza Bey
Kuş avlarlar
Biri şahinden kaçmayı başarıp bir bahçeye saklanır
Mirza Bey kuşun peşinden gidip
Güzel bir bahçede kuşu aranır.
Birden durur
Bir çift göz görür rüyasından fırlayıp gelmiş
Mirza Bey'i görünce
Rüyasındaki kız, hafifçe gülümsemiş.
Kız karşısında öylece durur
“ Sen rüyamdaki kızsın! ” diyerek
Uzanıp pembe yanağına
Bir öpücük kondurur.
Pembe yanaklar al olur
Mirza Beyin dudakları bal olur
Dünyanın en tatlı sesine bürünür
“Kerem eyle aslımı rüsva etme! ”, der kız,
Boyun bükülür.
Peki der” Mirza Bey,
Bundan sonra ben Kerem'im, sen de Aslı.”
.........
Aslı olmadan günler geçmek bilmez
Ne yemeğin tadı vardır
Ne geceleri gelir uykusu
Ne de eskisi gibi berraktır
İçtiği su.
Kerem yamadan içmeden kesilir
Her geçen gün
Biraz daha erir.
Babası durumu fark edince
“Bir derdi var ama nedir? ” diyerek ünlü tabipler bulunur
Onlara Keremin derdi sorulur
Kimseler bir şey bulamaz
Keremin derdine
Hiç biri çare olamaz.
Gün görmüş bir kadın
Yılların tecrübesiyle olayı anlar
Kızın adını öğrenir
Bey'e anlatmaya başlar
“Bey, oğlun âşıktır Keşişin kızı Aslı'ya
O sebeple kesilmiştir yemeden içmeden
Bana kalırsa düzelmez
Aslı ile düğününü görmeden...”
Bey düşünmez bile,
“Hemen çağırın Keşişi! ” diye kükrer
Haberciler gidip çağırır
Keşiş Hanımıyla dertleşir
“Zamanı geldi Hanım
Bey çağırmış, kızı isteyecektir
Bir söz vermiştin elmanın yarısını yerken
Sözün vakti geldi
Kızını ver diyecektir.”
“Olmaz! ” der Hanımı,
“Müslüman'a kız vermem
Sen git tamam, de ki verdim
Kızımı alırım yanıma
Bulamayacağı diyarlara giderim.”
Bey'in huzuruna gelir, Keşiş
Bey:
“Bizim oğlan âşık olmuş kızına haberimiz olmadan
Yemeden içmeden kesildi
Allah'ın emri ile kızını istiyorum oğluma
Zaten hatırlarsan
Elmanın yarısı yenirken sözleri verilmişti.”
“Sözümüz sözdür Bey'im
Kızım kızın, oğlun oğlumdur artık
Hazırlığımızı yapalım lakin
Bize biraz müsaade derim.”
Diye cevap verir Keşiş
Bey planından habersiz Keşişin
“Elbette! ” der
“Ne lazımsa söyle
Kâhya sana verir! ”
Keşiş eve dönerken Kerem müjdelenir
Aslı'yla evlenecektir, istemiştir babası resmen Keşiş'ten
Artık Aslı Keremin sözlüsü sayılır
Kerem duyunca, sevinçten
“Acıktım! ”, der, iştahı açılır.
Planlar kurar kendince
Sabah bahçeye gidip Aslı'sını görecektir
Elini tutacak
Onu ne kadar sevdiğini söyleyecektir.
.......................
Oysa gece yarısı Keşiş,
Yüklemiştir değerli eşyalarını atlara
Aslı'yı ve Hanımını alarak
Kaçarlar bilinmez diyarlara.
Sevinciyle uyanır Kerem kuşluk vakti
Kalbi göğsünden çıkmak istemektedir
Aslı'sını görmek için
Yanağından öptüğü bahçeye gidecektir
Onu nasıl sevdiğini
Ona nasıl âşık olduğunu söyleyecektir.
Gülümsemesini mutluluğu ile asıp yüzüne
Mahmuzu vurur
Nihayet kavuşacaktır sözlüsüne.
Bahçeyi bulur erkenden
Girip beklemeye başlar
Evden ses duyulmaz
Duvarlarda kimsesiz ve soğuk taşlar
Kapıya bakar, kocaman bir kilit
Ahırda atlar yok
Anlar
Aslı ailesiyle başka diyarlara gitmiştir.
Hemen gidip Sofu'yu bulur
“Kalk gidiyoruz! ” der
“Aslı'mı götürmüşler,
Acele edelim, eminim yol uzundur!
Sofu, helallik alır annesinden babasından
Kerem, kâhyayı bulup haber verir
Anlatır durumu rengi soluk
“ Babama söyle
Şimdi başlıyor yolculuk! ”
Çıkarlar Halep'in dışına
Nereye gidilecektir belli değil
Hangi yön Aslı'ya götürür Kerem'i bilemezler
Gelenlere sorarlar:
“Bir Keşiş, kızı ve anası derler
Görüldü mü hiç giderken
Dün gece geç vakit,
Yahut bu sabah erkenden? ”
Birileri sesler duymuştur
Yolu gösterirler
“Yalnız çok karanlıktı
Aradıklarınız mıdır, bilemeyiz.”, derler.
Kerem ile Sofu o yöne doğru at sürerler
Bazen yaklaşıp bulduklarını sanır
Sevinç ve mutlulukla gülerler.
Her defasında omuzları çöker,
Yanık türküler söylerler:

Babası anası Aslımı saklar
Kan doldu gözlerim hep ağlamaktan
Ne zaman burada dediysem yoklar
Kan doldu gözlerim hep ağlamaktan

Rüyamda görmüşüm güzel yüzünü
Daha doğmamışken nişan sözünü
Almışım kaybettim şimdi izini
Kan doldu gözlerim hep ağlamaktan

Benimle geliyor tek dostum Sofu
Gezdik Trabzon'u yemyeşil Of'u
Nereden bulsun ki Allah'ın safı
Kan doldu gözlerim hep ağlamaktan

Kerem'im Aslı'ya âşıktır derler
Saç sakala bakıp bana gülerler
Yaklaştıkça benden uzak giderler
Kan doldu gözlerim hep ağlamaktan
**

Yanık sesiyle türküler söylerken Kerem
Allah'a yalvarmaya başlar
“İnsanlar ya söylemez
Ya da bilir susarlar
Ne olur benimle konuşsun hayvanlar.”

Gece gündüz
Her fırsatta duası bu olur
Bir gün yaralı bir geyik
Bir ağaç dibinde inlerken
Acır Kerem,
Sofu “ Acıktık. Yiyelim! ” derken
Kerem kıyamaz geyiğin bakışlarına
Gidip bacağındaki oku çıkarır, yarayı sarar
Dile gelir geyik
“Aslı'nı gördüm der
Bir şafak vakti şu yoldan giderken
Yalnız adına Aslı değil
Han Sultan derler.”
Sofu'ya bakarak Kerem:
Doğru yoldayız, bir şafakta buradan geçmişler
Bir ay önceler bizden, hızlanalım
Geyik görmüş söyledi bana
Az ileride bir kaynak var
Orada mola vermiş, su içmişler.”
Şaşkın şaşkın bakıp Sofu,
İnanamamış geyiğin sözüne
Geyikler konuşur muymuş diyememiş
Üzmemek için Kerem'i
“Hadi gidelim kaynağın özüne.”
Diyerek sürmüş atını
“Orda kaynak yoktur.”, diyormuş içinden
Kerem teşekkür etmiş
Okşayarak geyiğin suratını.
Binip atına koşturmuş
Kaynağın başında hayretle duran
Sofu'nun yanına oturmuş.
“Dualarım kabul oldu demek
Artık haram olsun bana
Konuştuğum hayvanları yemek.”
Diyerek, anlatmış Sofu'ya
Kuşlar gelip omzuna konmuş Kerem'in
Avucundan su içmişler
Moral olsun diye
“ Umudunu kaybetme sakın, kavuşacaksın! ”, demişler.

Arar dururum ben nice yolları
Dağları aştım da geçtim selleri
Tanıdıkça artık yaban elleri
Kurtlar ve kuşlarda duydum dilleri

Geyikler ceylanlar ve kelebekler
Haber vermek için hep yolum bekler
Boyun büküp yolum dedi çiçekler
Gül ve goncalarda duydum dilleri

Yayımı okumu fırlatıp attım
Üç beşe bakmayıp kılıcım sattım
Başımı yerlere koyarak yattım
Taşlar ve toprakta duydum dilleri

Aslı'mı ararım cihan biliyor
Dostlar ve düşmanlar Kerem'sin diyor
Bütün yollar inan sana çıkıyor
Karlarda yağmurda duydum dilleri.

Yanık türküler söyleye söyleye
Yola koyulmuşlar
Nihayet bir şehre gelmiş
Aslıların kaldığı yeri
Bir bülbüle sormuşlar.
“Kayseri” demiş bülbül
“Buradaysa buluruz
Sen hiç merak etme
Seni Aslı'na
Tez zamanda kavuştururuz.
Siz bekleyin şu handa
Ben haber vereyim
Bütün kuşlar
Toplanmıştır meydanda.”
Bülbül uçup gitmiş
Kerem ve Sofu, bir hana yerleşmişler
Biz çok uzaklardan geldik
Yabancıyız demişler.
...................................

Kerem türküler söylemiş dertli
Gördüklerini anlatmış, duyduklarını
Açlarmış yemiş doymuşlar
Hancının masaya koyduklarını.

Geç olmuş zaman
Çekilip odalarına yorgun, uyumuşlar
Rüyasında
Aslı ile Kerem
Koşup birbirlerine sarılmışlar.
Şafak sökerken bülbül pencereye konmuş
Seslenmiş dem giderek Kerem'e
“Bulduk! ” diye feryat ediyormuş
“Kalkıp gelirsen tarif edeceğim pencerene.”
Sesler önce uzaktan duyuluyormuş
Kerem rüyanın etkisiyle mesut
Uyuyormuş.
Sonra uyandırmış sanki bir el Kerem'i
Kalkıp bülbülü dinlemiş
“Kalk Kerem kalk
Aslı'nı bulduk
Annesi dişçi olmuş
Gidip penceresine konduk.”
Diyormuş.
“İki sokak ötede
Bahçesinde ceviz ağacı var
Aslı'yı senden kaçırıp
İşte o evde saklarlar.”, diyerek evi tarif etmiş.
Sonra neşeyle
Güzel sesli bülbül
Uçup gitmiş.

Kerem Sofu'ya koşmuş
“Bulduk, bulduk nihayet
Ama emin olmalıyım orda olduğundan.”, demiş.

Büyük ceviz ağacını bulup, kapıdan içeri girmiş
“Dişim ağrıyor! ”, demiş Aslı'nın annesine
“Bir dişe bir altın alırım çekersem.”, demiş
Oturmuş divana,
Kerem ağzını açmış
Kadın keremi tanımamış
“Üç dişin var çekilmesi gereken!
“Çek! ” demiş kerem
“Han Sultan! ” diye seslenmiş kadın
Kapı açılmış
Aslı girmiş içeri
Daha bir güzel, daha bir çalımlı
Yürüyüşü nazlı
Ama alımlı.
Oturmuş divana
“Yat dizime! ” demiş
Aslı'nın dizine yatmak...
İçinden Kerem şükürler ediyormuş
Aslı arada konuşuyormuş
Bu arada annesi
Kerem'in dişini çekiyormuş
Her defasında “ Ağrı geçti mi? ” Diye
Kerem'e soruyormuş.
Kerem her defasında “Hayır! ” diyormuş.
Birkaç diş çekildikten sonra
Kadın “ Ağrı devam ederse yine gel,
Çok fazla kanama olmasın” demiş
Avucundaki dişleri sayıp
O kadar altın istemiş.
Kerem kesesini çıkarınca
Aslı, üzerindeki amblemi tanımış
Ama aldırmamış.
Ertesi gün Kerem yine gelmiş
Ağrının devam ettiğini söylemiş
Aslı yine gelmiş, Kerem'in başını dizlerinin üzerine koymuş
İlgisizce tutunca başını
Kerem içinden dua etmiş
“Allah'ım, Aslı'ya karşı duyduğum aşkın yarısını
Çektiklerimin karşılığı olarak Aslı'ya ver! ”
İşte o anda duası kabul olmuş
Aslı, Kerem'de aşkını bulmuş.
Annesinin şaşkın bakışları arasında
“ Kerem, ne olur affet beni
Sana çok çektirdim
Ama sana âşık olacağımı bilsem
Babamın ve annemin peşinden gelir miydim?
Artık bir yere gitmem
Benim yerim senin yanın.”, deyince
Annesi küplere binmiş
Kerem'i kovarak dışarı
Doğru Keşişin yanına gitmiş.
Oturup düşünmüşler
Keşiş, Kayseri Valisinin yanına gitmiş
Kerem'i Şikayet etmiş
“Evime girip,
Namusuma göz dikti.” Diye
Vali çok kızmış
“Halkımdan birine bu yapılamaz
Yakalayıp getirin
Cezası asılmaktan başka olmaz
Olamaz! ”
Askerler gelip yakalarlar Kerem'i
Darağacı kurulur
Boynuna geçirirler kemendi
Namaz vaktini beklerler
Bu arada kuşlar uçuşup Kerem'in etrafında
“Derdini anlat,
Türkünü söyle.” Derler.
Sofu, Valinin kız kardeşine ulaşıp
Büyük aşkı anlatır
Af diler, yardım ister
Birlikte Keremin yanına gelirler
Kerem
Yanık sesiyle türküler söylemekte
Ölümü beklemektedir.

Kaç yıl oldu kaçtı onu sevenden
Kuşlara sordum da buldum yerini
Anası babası sakladı benden
Taşlara sordum da buldum yerini

Aç yatıp tok kalktım, gecem olmadı
Aramaktan başka hecem olmadı
Gözümde akacak damla kalmadı
Yaşlara sordum da buldum yerini

Anası söz vermiş, sözlümdür benim
Babası söz vermiş sözlümdür benim
Rüyamda görmüşüm sözlümdür benim
Düşlere sordum da buldum yerini

Alıp kızı kaçmak mertlik mi deyin
Aslıma kavuşmak suç mu söyleyin
Bey oğluyum sakın bana gülmeyin
Dişlere sordum da buldum yerini
...

Sevmek suç mudur Kayser ilinde
Aslımı sevdim saçı belinde
Dertli başım var vali elinde
Aslım uğruna keser giderim

Halep'ten çıkıp gelmişim size
İnanılır mı keşişin söze
Başım koymuşum Aslı'mın dize
Sevdam uğruna eser giderim

Öptüm yanaktan gördüğüm ilk gün
Ben bekler iken şanlı bir düğün
Başıma geçti yağlı ilmiğin
Kader diyerek küser giderim.

Valinin kız kardeşi duyunca bunları
İdamı durdurup Ağabeyine koşar
Anlatır aşkı, kara sevdayı
Vali dinler
“Az daha bir masumu öldürecektim! ”, demek
Diyerek Keşişi çağırtır
“Bu akşam düğün dernek kurulacak
Kerem ve Aslı
Bu gece birbirine kavuşacak! ” diye buyurur
Keşiş üzgün döner evine
Anlatır olanları eşine
Sandığı açıp hınçla
Bir yelek bulur kırk düğmeli
Der: “Hiçbir zaman
Kerem'in eli kızıma değmemeli! ”

Hemen düğün dernek kurulur
Aslı ve Kerem Vali konağında evlenirler
Hocalar gelir, dualar okunur
Aslı gerdekten önce
Müslüman olur.

Vali hazırlatır en güzel odayı
Gerdeğe girer Kerem ile Aslı
“Babam giydirdi
Bu yeleği
Canım Kerem'im
Elbet vardır babamın
Bunda bir hinliği.”
Der Aslı
Kerem, namazın kılıp şükreder önce
Sonra boynuna takar yüz görümlüğünü
Bismillah diyerek düğmeleri çözmeye başlar
Her çözülen düğme
Kendi kendine iliklenir
Sabaha kadar sürer bu inatlaşma
Bir türlü sökülmez yelek
Düğmeler açılmaz
Kerem artık bu hasrete dayanamaz
Bir ah! Çeker
Ateş olur, alev olur ahı
Keremi oracıkta yakar
Aslı çaresiz
Önce ağlar
Gözyaşlarıyla birlikte saçlarını çözüp
Kerem'in küllerini toplar
Bir kıvılcım hazır beklemektedir
Tutuşur Aslı'da uzun ve güzelim saçlarından
Kül olurken bile
Hâlâ yaş süzülmektedir
Pembe yanaklarından...

Gökten üç elma düşer
Biri dostluğu bedelsiz yapana
Biri düşene aşkının ardına
Biri de bıkmadan okuyup, bu mısraya bakana.

Not:
Bilinen en eski tarihli yazmalardan biri olan Mecmûatü'l-letâif sandûkatü'z-zerâif adlı cönkteki varyantına göre şiirleştirilmiştir.

Turgut Uzdu
Kayıt Tarihi : 28.10.2008 15:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bilinen en eski tarihli yazmalardan biri olan Mecmûatü'l-letâif sandûkatü'z-zerâif adlı cönkteki varyantına göre şiirleştirilmiştir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Gülce Aral
    Gülce Aral

    Necdet beye katılıyorum.Böyle çalışmaları ilk kez okuyoruz.Yıllardır bildiğimiz hikayeleri şiir olarak okumak keyif vericiydi..Şiirlerinizi beğeniyle okurum...Emek harcadığınız böylesi uzun çalışmalar için kutluyorum ve başarılarınızın devamı diliyorum..

    Cevap Yaz
  • Necdet Arslan
    Necdet Arslan

    Turgut UZDU ,Türk şiirinde bir ilki gerçekleştiriyor.Bu çıkış çok önemlidir;çünkü ''Kerem ile Aslı'' söylencesi serbest şiirin olanakları kullanılarak özgünce anlatılıyor.
    İlk bakışta metin boyutu uzun görünebilir.Bu uzunluğun,söylencenin tamamı dikkate alındığında sanıldığı değin fazla olmadığını kanıksayacaksınız.
    Şiirde ,Türk Edebiyatı'na damga vuran ,yüzyıllar öncesinden arına /durula sürüp gelen böylesi söylencelerden birinin ''nesnelliğinin'' bozulmadığı;tam tersine ,yeni donatılarla yetkinleştirilmesinde sözsel olanaklar eklendiğini kanıksayacaksınız.
    Ben beğeniyle okudum .Çalışmayı çok saygın buldum.
    Sevgili Kardeşim UZDU'yla öğünmeme bir kez daha vesile oldu bu çalışma.
    Kendilerini kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

    Sevgilerimle/selamlarımla.

    Cevap Yaz
  • Perihan Pehlivan
    Perihan Pehlivan

    emeğinize sağlık. keremle aslıyı bilirim, o son anlarının tasviride yıllarca okuduğum okulun duvarında asılıydı devasa bir tablo. daha detaylı ve şiirimsi okumuş oldum.hatıralarım canlandı. saygılar.

    Cevap Yaz
  • Fikri Küçükukur
    Fikri Küçükukur

    GERÇEKTEN GÜZEL BİR ANLATIM..ZEVKLE OKUDUM..EMEĞİ YÜREKTEN KUTLUYORUM..ANT.+ON PUAN..
    DOSTCA KALIN..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Turgut Uzdu