Karaya vurmuş bulvarların.
Tekerlekli parkelerinde.
Mağrur kadınlı kahkahaların.
Ağartısına dalmış yıllar.
Ormanlar demir atmış.
İğneli köylerine şehrin.
Beş dakikalığına kapatsa muassa koltuklarında insanlar,
gözlerini.
Sadece beş dakika.
Kudüs’te çocuk olsalar.
Gazze’de boy vermiş fidan gibi bir genç.
Suriye’de tek derdi çocukları olan bir baba,
Ey! Leylam.
Ey! Şirinim.
Papatyaların saçlarını ören.
Yürürken,
eteklerine yoncalar sarılan Zührem.
Bilirsin.
Sen ya da ben.
İki düşman ordu.
İki hokkabaz aynı ipte.
Sen ya da ben.
Ateş ya da barut.
Ölüm ya da yaşam.
Sensin.
Çatık kaşlı günlerin.
Şamdan parmaklı gecelerin.
Çalar saat suskunluğu.
Çekiç hırslı mahkumu kalbimin.
Bir kadın vardı.
İpek örmesi şal giyer.
Suların en temizinden taç takardı saçlarına.
Bir kadın geldi sonra.
Diline ağ örmüş yalan dilli bir yılan.
Elleri mosmor.
Günaha çeşni olmuş kalpler.
Son arzusunda imkan o ki.
Eller artık mürekkep kadavraları.
Bir yolcu, uzaklardan belli.
Dağ deviren, bayındır kuşaklı.
Kafesten nefeslere.
Çocukluğumuzun.
Gençliğimizin.
İhtiyarlarımızın dahi,
En bahtiyar hürmetlisi.
Kucaklayıp da her yanıyla sımsıkı.
Bizi birbirimize bağlayan en naif ışık hüzmesi.
Bir başlangıç.
Bir sonun ilk adımı.
Her son yok oluş mudur?
Bitenler peşinde getirir soğuk bekleyişleri.
Ölüme kurulu birer saat insan.
Patlamaya hazır bomba iki ayaklı.
Ve bir gün.
Suların sellere döndüğü.
Bakır değirmenlerde.
Adını sayıklar bulursan beni.
İçimde köpüren alevinle.
Baş başa, bir o kadar yalnız.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!