Kerbela şehitleri Şiiri - İbrahim Yılmaz

İbrahim Yılmaz
1726

ŞİİR


26

TAKİPÇİ

Kerbela şehitleri

Zulmü alkışlayanların imanı kâmil değildir
Saltanatı aşka tercih edenlerden ne beklenir
Asırlar geçse de üstünden zulüm acılarının
Yüreklerde Kerbela sızısı hiç dinmeyecektir.

Kalplerde paslanınca iman katmanları
Gönüllerde yeşermeye başlar nefret tohumları
Bin Kerbela nehri akarken vicdanlarımızdan
Yüreklerde asla unutulmaz Kerbela canları.

Ne Yezid’e kaldı bu dünya ne de Kabil’e
Bir günlük saltanat için nefret niye
Hakkı aşkınla damıttıysan kalbinde
Ebedi huzur bekler seni aşk-ı cennette.

Kerbela acıları kalbimizi dağlarken yüreklerde
El ele verelim dostlar bir olalım ümitlerde
Gönül yaralarımızı sararken biz bize
Dikenli gönül dağlarımızı aşalım önce.

Bize yakışmaz ayrı gözden bakmaya
Her gün başka Hüseyinler düşmesin toprağa
Gelin dostlar her güzele özden bakalım
Aşkın gönül deryasına bir gözden dalalım.

Sen ben yok biz varız dosta düşmana
Artık bir son verelim şu aymaz ayrılığa
Gelin canlar her güzele bir gözden bakalım
Aşkın nur deryasına bir kalpten dalalım.

AKÇAY - ŞUBAT / 2008

İbrahim Yılmaz
Kayıt Tarihi : 9.3.2008 00:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


KERBELA SAVAŞI VEYA KERBELA OLAYI; 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in torunu Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi I. Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir.... Kerbela Savaşı veya Kerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırları içindeki Irak Orta Doğu ülkelerinden biri. Kuzeyinde Türkiye, batısında Suriye ve Ürdün, doğusunda İran, güneyinde Kuveyt, Suudi Arabistan ve Basra Körfezi yer alır. Başkenti Bağdat olan ülkenin nüfusu 26 milyondur. (46. sırada) Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünün ardından Ortadoğu’da kurulmuş olan devletlerden birisidir. Tarih içinde hiçbir zaman yaşamış olan bir Irak devleti ve Irak halkı olmamıştır. Irak adı da Osmanlı İmparatorluğu döneminde merkeze olan uzaklığından dolayı “Irak “ kelimesiyle Kerbela şehrinde, İslam Peygamberi Kerbela ırak'ın büyük şehirlerinden biri. Hazret-i Hüseyin’in şehit edildiği ve türbesinin bulunduğu yer. [[Bağdat]]’ın 100 km güneybatısında bulunur. Kerbela denince akla ilk defa hazret-i Ali’nin oğlu hazret-i Hüseyin’in şehit edilmesi gelir. Abbasilerin son zamanlarında Kerbela, hurmalıklar içinde bulunan ve suyunu Fırat’tan alan küçük bir şehir haline geldi. Osmanlı Sultanlarından Kanuni Sultan Süleyman 1534/1535 (H.941) tarihinde sık sık tahribe uğrayan hazret-i Hüseyin türbes Hz. Muhammed'in torunu Hz. Muhammed, Mekke’nin soylu Haşimoğulları ailesinden gelir. 571 yılında Mekke’de doğmuştur. Annesinin adı Amine, babasının adı Abdullah’ tır. Hz. Muhammed daha doğmadan babası öldü. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalip üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını verdi. Hüseyin bin Ali'ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi Halifesi Yezid'e bağlı ordu arasında cereyan etmiştir. Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife tayin edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin 95. yılında oğlu Yezid’i kendisinden sonra halife olarak tayin etmeye karar verdi. Böyle bir işin gerçekleşmesinden emin olmak için kendisi daha hayatta iken, oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve herkesten önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti. İbn-i Sa’d, Tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin bin Ali, Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle ekliyor: Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu Yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti. Sonra Yezid Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı: “Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyş’in büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin bin Ali olsun.” Medine’nin hakimi, İmam Hüseyin’den biat almak isteyince, İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle buyurdular: “Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz. Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir. Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez... İmam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor: “Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar olmuştur...” Mes’udî şöyle yazıyor: Yezit, ayyaş birisi idi; köpek, maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu... Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve ğina yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı. Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil, yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı idi. İmam Hüseyin (a.s) , Medine’nin ortamını karışık görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60. yılı Recep ayının sonuna iki gün kala; pazar günü ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket etti. İmam Hüseyin (a.s) , hareketinin hedefini, kardeşi Muhammet bin Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette şöyle açıklamıştır: “...Ben azgınlık, makam, fesat ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda gitmek için o şehirden ayrıldım...” İmam Hüseyin (a.s) , Şaban ayının üçüncü gününün Cuma akşamı (yani beş gün sonra) Mekke-i Mükerreme'ye vardı. Kufe halkı, Muaviye’nin ölümünü ve İmam Hüseyin (a.s) ’ın Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrendiklerinde pek çok mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiler.Onlar mektuplarında İmam (a.s) ’a şöyle yazdılar: “Biz senin yolunu bekliyoruz, kimseye biat etmemişiz, senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.” İmam Hüseyin (a.s) , Kufe halkının isteklerine olumlu cevap vererek, Ramazan ayının yarısında, Muslim bin Akil’i Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufeye gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “Kufe halkının yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana kavuşmamız için bize haber gönder.” Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun Kufe’ye gelme haberi, şehirde yayılınca on iki bin kişi, diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun vasıtasıyla İmam Hüseyin (a.s) ’a biat ettiler. O bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye gelmesini istedi. Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca, Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan Numan bin Beşiri azledip Ubeydullah Bin Ziyad’ı onun yerine atadı ve Muslim bin Akil’i yakalatıp öldürülmesini emretti. Diğer taraftan da, İmam Hüseyin (a.s) ’ı, Mekke’de gafil avlayıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti. İmam Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca, Allah(c.c.) 'ın evi Kabe'nin kutsiyet ve hürmetini korumak için, hac amellerini aceleyle bitirip, hicretin 60. yılı Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılarak Irak’a doğru hareket etti. İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki, sen Hüseyin bin Ali’yi Peygamberin hareminden (Medine’den) Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, orada da onu gafil avlayıp öldürmek için, bazı adamlarını gizlice gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye sürdün. Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini isteseydi, Mekke ve Medine halkının tümünden daha çok taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Rasulullah’ın hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen, haremde onunla savaşmak için bazı adamlarını Mekke’ye gönderdin.” Ubeydullah, Muslim bin Akil’i ve ona sığınak veren Hani bin Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit etti. Ubeydullah, İmam Hüseyin (a.s) ’ın Kufe’ye geldiğini öğrenince, İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak için, Hür bin Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu “Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür Bin Yezid, “Şeraf” denilen bir bölgede İmam Hüseyin (a.s) ’la karşılaştı, aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s) , iki hurcun (heybe) dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını Hür bin Yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti... Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü “Neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür bin Yezid’e bir mektup getirdi. Mektubun içeriği söyle idi: “Bu mektubum sana ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez, Hüseyin’i baskı altına al ve onu sığınak ve suyu olmayan bir çöle sür.” Hür bin Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam Hüseyin (a.s) ’ın kafilesini “Kerbela” denilen bölgede durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah bin Ziyad’ın elçisi olan Ömer Bin Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya geldi. Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür bin Yezid, İmam Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman olup tövbe etti ve İmam (a.s) ’ı savunmak üzere şahadete erişti. Ömer bin Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin (a.s) ’ın kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi Fırat nehrini korumaları için görevlendirdi. Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasuâ) , İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından ablukaya alındılar; öyle ki düşman, İmam (a.s) ’ın yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu. Tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için saldırı emri verildi. İmam Hüseyin (a.s) , düşmanın hareketini görünce kardeşi Abbas Bin Ali’ye şöyle buyurdu: “Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne, ne yapmak istiyorsunuz? diye sor.” İmam Hüseyin (a.s) ’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp konuştu. Sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul ettiler. Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer bin Sa’d, otuz bin savaşçıyla saldırıyı başlattı. Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan İmam Hüseyin (a.s) ’ın ordusu, onların saldırıları karşısında korkusuzca direnip, yiğitçe savaştılar; hem şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. İmam (a.s) ’ın yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu, ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini hemen başka birisi dolduruyordu. İmam Hüseyin (a.s) ’ın ashabının hepsi şehit olunca, sıra İmam (a.s) ’ın kendi ailesine geldi. Çünkü İmamın ashabı, biz yaşadıkçasizin ailenizin savaş meydanına gitmesini kabullenemeyiz, diye İmamın ailesinin meydana gitmesini engellemişlerdi. Onlardan savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz oğlu Ali Ekber oldu. Ondan sonra, İmam Ali (a.s) nin, İmam Hasan (a.s) ın, Cafer-i Tayyarın ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar, yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini içtiler. Hz. Abbas Bin Ali (a.s) de savaşarak İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret gösterdiği bir sırada, düşmanın kalleşçe saldırısı neticesinde, canını İmam Hüseyin (a.s) 'in yolunda feda etti. “Aşura” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer paresi ve Zehra’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için her taraftan ona saldırıyordu... “Aşura” günü orada bulunan Haccac bin Abdullah şöyle diyor: Allah’a ant olsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş oğulları, akrabaları ve yaranları öldüğü halde onun (İmam Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit birisini ben görmedim. Allah’a ant olsun ki ondan önce ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurt korkusuyla dağılan keçiler gibi, İmam’ın sağ ve solundan öylece kaçıyorlardı... Allah’a ant olsun ki, Fatıma’nın kızı Zeynep, İmam’a taraf yaklaştı... Bu esnada Ömer bin Sa’d da İmam’ın yanına yaklaşmıştı, Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben şöyle dedi: “Ebu Abdullah (İmam’ın künyesi) öldürülüyorken sen seyrediyor musun? ! ” Devamında şöyle diyor: Ömer bin Sa’d’ın göz yaşlarının yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz çevirdiğini adeta görür gibiyim... Nihayet İmam Hüseyin (a.s) da o zalimlerin eliyle feci bir şekilde şehit edildi.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Veli Aykar
    Veli Aykar

    Büyük bir üzüntüyle, şiir tadını alamadan (çünkü anlatılanlar bunu engelledi,9 okudum.
    İslamı bölüp parçalayan bu elim olayı ve onun hala da sürmekte olan yarasını içimde duydum.
    bunu yapan Emevi zihniyetinin hala egemen olmasını ise esefle karşılayıp, güzel dini bir emevi felsefesi haline dönüştürenleri lanetle andım.
    .
    Gönül gözünüz açık olsun derim..
    Kutlarım.

    Cevap Yaz
  • Şebap Teker Armanc
    Şebap Teker Armanc

    hARİKA BİR ÇALIŞMA, MÜKEMEL PAYLAŞIM KALEMİN DAİM OLSUN

    Cevap Yaz
  • Gulnare Leman
    Gulnare Leman

    ALLAH ONLARIN RUHUNU ŞAD EYLESİN . COK GÜZEL KALEME ALINMIŞ ETKİLEYİCİ ŞİİR.KUTLARIM EFENDİM. TAM PUAN .SAYĞIYLA

    Cevap Yaz
  • Elif Ay
    Elif Ay

    Harika bir şiir efendim.Yürek dağlayan bu acının bizlere ders olması dileğiyle.
    Tebrikler.Varolun

    Cevap Yaz
  • Nuray Ülker
    Nuray Ülker

    Gül nesli-kerbela

    Gül peygamberimin her anı zikirdi,
    Kimseyi kırmaz, cömert ve tatlı dilliydi
    Zulmü sevmez, adalet bekçisiydi
    Darda kalana yardım eden sevgiliydi

    Hiç sevmezdi boş boğazlığı ve haksızlığı
    Boş didişmeler ve ağız kavgasını
    Haram belledi müslümana müslüman kanını
    Ümmetine adadı tüm varını ve hayatını

    Emanet bıraktı bize Ehl-i Beyt'ini
    'Beni sever, seven Hasan ile Hüseyin'i
    Onlar örnek Cennet gençleridir' dedi
    Bunlar gonca gülleriydi, üzerine titrerdi

    Lakin sığdıramadık dünyaya Hasan'ı
    Barış canlısı, kimselere kıyamazdı
    Müslüman müslümanı hep kollamalıydı
    Çok acılar çekti, olmadı hiç davacı

    Defalarca zehirledi münafıklar
    Güzel günleri böldü haince kargaşalar
    Sonunda kaleyi içten kuşattılar
    Zehri eşi koydu, evden çıktı canavar

    Hüseyin asla boyun eğmedi fasıklara
    Sinsice plan kuruldu Kerbela'da
    Ah! sığdıramadık onları dünyaya
    Fakat hiç yakışmadı müslümanlara....

    Doğru yolun son temsilcisiydi Hüseyin
    Kahramanıydı mübarek Ehl-i Beyt'in
    Susuz bıraktılar önünde fırat nehrinin
    Sığmazdı bu vicdansızlık,insafa gelin!

    Bir tarafta cennet ve Hüseyin
    Öbür tarafta cehennem ve kalesi asiliğin
    Karar sizin, seçim sizin
    Ne olur müslümanlar! Cennet tarafına geçin

    Kerbela çölü al renkli gül bahçesine döndü
    Zalimin zulmünden korkan: imanını söndürdü
    Dünya hırsından aslanlar insafsızca öldürüldü
    Hüseyin'in safına geçenler anında cenneti gördü

    Ah ümmet-i müslüman ah! Ne yaptınız
    Kerbela'ya ölümsüz cehenem çukuru açtınız
    Tüyü bitmedik yavrulara, gonca güllere yokmuydu insafınız
    Yüreğime çözümsüz yaralar açtınız, canımı yaktınız

    Ya-Rab, ne acı bir imtihandı, bu
    Günlerdir emanetlerimiz aç ve susuzdu
    Çatlamış dudaklara hain eller vuruyordu
    Gül neslimiz Kerbele'da katliam oldu

    Kerbela'da herkes müslümanım diyordu
    Ezan okununca aynı safta namaz kılınıyordu
    Kanlı eller, kılıcı bırakıp abdest alıyordu
    Zalim korkusuyla tekrar kılıç ve oklar fırlatılıyordu

    Beş bin acımasız ordunun karşısında
    Hüseyin seksen kişiydi kadın ve çocuklarıyla
    Kahramanlık mı bu, savaş mı yoksa?
    Düpedüz zulüm! Boğuldu Kerbela figana

    Nurlu başı ödül alma uğruna
    Koparıp gül yüzü taktılar mızrak ucuna
    Götürmek için valinin huzuruna
    Nurlar yağıyordu O'nun öptüğü yanağına

    Ey hz. Hüseyin! Ey peygamberin torunu!
    Ey hz. Ali ile hz. Fatıma'nın oğlu!
    Ey Ehl-i Beyt'in efendisi! Ey ümmetin göz nuru!
    Nasıl kıydılar sana! Yasın dünyayı boğdu!

    Allah'ım! Kerbela'da fasıkların yaptıklarından,
    Sana sığınıyoruz, bu zulum ve insafsızlıktan,
    Bizi bağışla, ey Resülüm! Yezid'in vicdansızlığından,
    Affet bizi! Ehl-i Beyt'e yapılan katliamdan!

    Kerbela ders olsun! Kıyamete kadar...
    Allah'ın dediği olur, başka ne var?
    Zalim ve dünya korkusuyla imanınızı satmayın, dostlar!
    Bu ordu Hz. H üseyin'in tarafına koşsaydı; övülürdü müslümanlar.
    Ne zalim dayanırdı ne de zulüm yapanlar...


    Nuray Ülker

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (96)

İbrahim Yılmaz