sanki dündü,
bugün bu vakitlerdi…
saçılı dem damlaları
ve kızıl çöl;
yaralı inci taneleri
ve kızgın gök…
acı bile suspus!
anlamaya
kuşların dili lazım…
hüdhüd, ki haber saldı,
süleyman artık kuyuda…
unutturmaya
yusuf’un kendi lazım
heyhat, yalan olsaydı
kanlı gömlek, yalan!
yalan olsaydı
edna dünya… belki talan!
…
sus, dedi acı; sus!
er meydanında
yalan-dolan…
sus, dedi; sus
çakallar ortasında
yaralı aslan…
gökte; kara bulutlar
ki meleklerin gözyaşı…
yerde; terk ettiler bir bir
ayaklar altına alıp vefâyı!
mekânda yok belâ
zamanda yok belâ! *
uydu mu iblise
insandır en fena!
ucuza satılanların
tünemiştir kalbine
hem şerr hem riyâ…
ne de bahtsız birleştiler,
adı oldu kerbelâ!
dün bu vakitlerdi;
suya hasret
çatlarken dudakları;
yaralı aslan
yakışarak şânına
ve soyuna,
diriltti başıyla tevhîdi!
can suyudur şimdi
ahmed’in okşadığı
o başın demi!
dün bu vakitlerdi;
değilse söylesinler
nedir bu yüreklerde
dinmeyen taze sızı;
söylesinler,
nedir bu boynumdaki
yaranın kanayan izi!
19 ocak 2008/kerbelâ**
peygamber torunu hazret-i hüseyin’in başını verdiği yola
eğer ben, elimi ayağımı dâhi sürükleyemiyorsam
bana yazıklar olsun!
Kayıt Tarihi : 19.1.2008 08:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
*Dehr, zaman ve mekân anlamına gelir. Bir hadis-i kudsîde “Dehr’e sövmeyin; çünkü o Benim! ” buyrulmuş. O sebebten ne zamana lafımız var, ne de mekâna! Bizim sözümüz kendini dünyaya ve şeytana satan insanadır. **Bu şiirimsi Afyon’da yazılmaz; bu şiirimsi İstanbul’da da yazılmaz. Oraya, o zamana gitmek lazımdı. EvvelAllah, sonra gönül yolumuzun açıklığı kadar oradaydık. Yüreğimizdeki kılıç izleri ondandır. Ama yine de çâresizdik… Hamiş: Üzüntümüzde de sevincimizde de vasat noktadayız. Peygamber sallallahüaleyhivesellem’in oğluna gözyaşı döktüğü gibi elbet üzülürüz ama kaderin getirdikleri karşısında bağırıp çağırıp da peygamberin yapmayın dediği şekilde vaveyla etmeyiz.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!