Ah Kerbela
Fırat’ın suları hüzün yüklü yine
Dalgaları sitemle dövmekte
Zulüm coğrafyasının kıyılarını
Fırat hüznü yakar
Bir uçsuz bucaksız deryanın enginliğinde
Hem kızıl toprakların denizi
Hem de Fırat’ın
Yanı başında kardeşi
Dalgalar, dalgalar...
Halkaları büyüyor seyrine daldıkça
Bu bir serap değil çünkü hayale
Dönüşmüyor, çünkü gün ve zaman
Nasıl gerçekse bugün
Tarih de öylesine gerçek
Dalgalar uzayıp gittiler halka halka
Her halka bir kelime oldu
Kelimeler çoğaldı ve dalgalar dağ
Oldu geldiler çağdaş insanın
Geldiler üstüne üstüne
Dağların dalgaların ve kızıl toprakların
Söylediği şuydu
İnanıyor musunuz gerçekten tarihe
Yani şu tarihe
Dünyanın cehenneminin melunlarca
Tutuşturulduğu güne
Suya ya da susuzluğa
Güneşin ateşine
Öfkenin imanına
Ve renklerin en kızılına...
Yani inanıyorsanız eğer
Kararmış kalplerinize
Neden ağır gelmekte
Yeryüzü mahrumlarının gözyaşları
Kerbela ah Kerbela
İnandım, diyenler ne kadar uzak sana.
Hayatın anlamı ne ki?
Dudaklarda iki kelime
İnanmak ve yaşamak ya da
Bir ölüm ki öyle sıradan değil
Bir ölüm ki yüreğime nur
Bir düşüş ki mücrime bela
Bir ölüm ki adı Kerbela
Nice kalemden anlatılır
Dosttan düşmandan
Kurtlardan,kuzulardan
Ne değişir bu ölümün
Ne denli anlatılsa anlamı
Çünkü bu değil bir yurt adına
Ya da bir sınıfın savaşı
Veya ne cebin ne cübbenin
Savaşı değil
Ne zillet ne esaret gezdi
O civarda
Bu savaşın adı kıyam
Yeri Kerbela
Bir savaş
Mahkumlara hakim müstekbirin
Ey Hüseyin,
O kadar abanmaktalar ki o kadar
Hani belli de kıyamda
Olmasaydın sen
Evlâd-ı nebi
En pakı ailenin
Daha çıkarlardı tepemize bugün
Evlâd-ı zalim
Ve sen olmasaydın orada
Bekli de o kıyam
Bir bağy sayılacaktı
Buna cesaret bulmadılar ama
Zalimi de ayırmadılar mazlumdan
Zira her iki taraf da
İctihat bu ya
Hak için çekilmiş kılıçlar kınlarından
Hak için hak!
Yani kuşanmış da bütün melanetini
İstibdad-ı saltanat
Kandırılmış yığınlar
Şarap kadehlerini
Hak için kaldırmışlar
Kerbela ah Kerbela
Nasıl dar gelmedi sana dünya?
Bir sevda olursa eğer
Bir yürek olursa eğer çöl
O zaman işte
Ne varoşlar
Ne kentlerin kalleş yapıları durur
Aşar yüreğim onları aşar
Karşımda düşmanlarım
Susuzluğum yazgım değildi
Şu insanlar daha dün
O kutlu insana dost
İnsana yar değil miydi
Hani çekseydi buna kılıcını
Adına ‘küfür’ denmez miydi?
Kerbela ah Kerbela
Gitmedi özlemim
Ne de yapsam duamla
Yakup’un gözlerine karanlık konuktu
İnmemişti perde ama
Yusuf la arasına
Ve açtı dilini
Dilinde eyvah
Kenan ilinde Yusuf ‘um vah
“Eş kubbesi ve hüzni ilellah”
Zeynep’im Hüseyin’e varis
Matem değil yürekte duran
Acıların en soylusu olsa da
Hicret var rahmet pınarının berrak diyarına
Hicret var rahim-i rahmana
Çılgın atlar dolu dizgin
Bir toz bulutu
Kan coğrafyasında tekbirler
Bastırılmaya çalışılıyor tekbirlerle
Ölüm ne güzelsin bugün!
Bugün ne güzelsin ölüm!
Kerbela ah Kerbela
Zeyneplerle yaşıyor hatıran hala
Su şaire ilham oldu vurdu başını taştan taşa
Su doyamadı toprağına Kerbela’nın
Hala dargın hala mahzun
Hala sessizlik içinde bir mazi coşkusu
Ey gül!
Bülbül!
Ey gülün coşkusu
Dilinde şairin en güzel gül olan
Evrenin muştusu...
Yüreğim harman yeri bırakın
Dolaşsın başlayıp kar-ı beladan
Mazlum coğrafyaları
Ve her birinden bir demet lale
Ama kan kırmızısı olanları
Şu kıyam ocağı Ortadoğudan
Şu ateşi aşkın kadim coğrafyamdan
Şu dünün yurdu Balkan’dan
Kardeşleriyle buluşsun bırakın
Aynı yürekler vurulur
Ayrı cephelerde
Bırakın vurulan her zincir darbesi
Her ağıt her ağlayış
Her sızı
Bizi değil onları yaralamaktadır
Şu akılla ölçülmeyen matemler
Feryat u figanlar
Tarihin taşıdığı bu miras
Düşmanımızadır her zincir bize değil
Bir andır bana çölleri yad ettiren
Devamıdır susuzluğun
Savunmasıdır suçsuzluğun
Bırakın belki yaran-ı Yezdan
Böyle almaktadır intikamını
Böyle çıkarmaktadır âhını
Böyle zindan etmektedir tuğyana
Kim bilir belki de utansın diye
İnandım, diyenler
Matemlere kefen biçenler
Utansın diye
Pragmatik söylemlerle
Maslahat tellalları
Utansın diye kim bilir
Bu ağıtlar...
Bu mısralar...
Bu zincirler...
Utansın diye...
Kerbela ah Kerbela
Bin ağıt, bin matem, bin cefa bana
Bir alem bürüdü türbedarın
Hüzne gömülen bakışlarını
Kufe’den yana kızgın baktı
Sonra sitem etti
Ve su
Tercüman oldu
Aktı aktı Kerbela’dan
Ta Medine’ye
Tanımadı hiçbir engel
Aldı götürdü toprağından Kerbela’nın
Aldı götürdü kokusunu güllerin
Ulaştırdı evladını atasına
Divaneydi Leyla’ya
Köpüklerine eşlik etti güvercinler
Kum yığınları dağıldı
Çöller eridi
Gökler bile su
Gözlerinin yaşından
Boğdu bütün melanetini İbn-i Ziyadın
Şarap kadehine zehir doldu
Ve her gün, o gündür Aşure
Ve her gün, o gündür Kerbela
Ah Kerbela
Günler kahır, günler elem, günler bela.
Kılıçların şakırtısında
Tekbirlerin sedasında
Ölümsüzlük senfonisi oluştu
Bedenler daha ölmeden
Şahadete kavuştu
Hey yiğidim coşan aslan!
Kükreyen civan!
Yakışırdı ancak sana bu
Al-i abana da ancak
Yakışmıştı bu
Ama senin yolunda
Yaşadığını sananlara
Yakışmayan bir başka bu var
Hata var suç var
Günahım yığın yığın
Diller ne zor söyler ama
Şimdi şirk var toprağında
Hem hiç bu kadar barınmamıştı
Ne yaşadım bilemem
Ne gördüm tanıyamam
Herkes yabancı kesildi
Gün eksildi
Zaman kısaldı
Penceremizden gitti ışık.
Hayal oldu her şey bir an
Kenetlendi eşya ve varlığım
Doyamadım şiire
Şiir bir deniz
Sularında yüzdüm, yüzdüm
Doyamadım
Öteler göründü aşkıyla şiirimin
Depremler, yaşanmamış
Zangır zangır bedenim
Başımdan aşağı kaynar su
Hayır başımdan aşağı kaynayan deniz
Başımdan aşağı dünya
Ve es fa dünya
Ve esefa
Bir sayıklama değil
Duygu zenginliği
Ve sığ bir ileti asla
Romantik takıntılar hiç
Felsefe, bilim hiç
Sanat hiç
Hatta edebiyat hiç
Unutulası sevdalar hiç
Hiçbiridir bunların
Hepsidir bunların
Hiçbirinden ve hepsinden
Kerbela ah kerbela
Ve dahi uzaksın seni sanat yapanlara.
Kayıt Tarihi : 12.1.2017 10:47:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!