Ey kapın ardında duran gizli bahar,
Ey ellerinle dokunduğum hayal…
Aşk-ı mecazî bir perde gibi inmiş aramıza,
Ama bil ki, ben perdeyi aralamaya geldim, Nihal’im.
Kapının önünde bekliyorum;
Kan ter içinde gece,
Her yanım vurgun içinde,
Kurşun yemiş, sürgün yemiş bir hâlde…
Ama hâlâ duruyorum, hâlâ senin için.
Perde dünyevî bir perde:
Dokunursun, ama elin geçmez tamamen;
Görürsün, ama tümünü göremezsin.
Ve işte ben, senin ardında bir gölge gibi,
Gözlerini gözlerime sürerken,
O ağır yaralı özlemle…
Ah Nihal’im, ellerimde menekşe yok,
Gül şekeri yok, sadece bir tek ağır yaralı özlemim var.
Ve gözlerine sürülmüş gözlerim…
Kapını aç, bana bir kez daha bak;
Oğulcuğunun, küçük tavşanın, yüreğinin hiç ölmemesi gibi
Seninle var olalım.
Perdeyi araladıkça, seninle birlikteyim;
Sokaklarımız ışıldıyor, gecelerimiz nefes alıyor.
Ama perde kapanabilir,
Kapatılmazsa, tüm evren bizimdir.
Ey Nihal’im, bil ki:
Bu perde engel değil, hazine…
Her aralama, her fısıltın, her bakışın
Kalbimde bir yıldız yakıyor,
Ve ben seni, perdeyi kaldırmadan da seviyorum.
Kapının önünde bekliyorum;
Gözlerimden akan gece,
Ellerimden akan sıcaklık,
Senin için, seninle birlikte…
Vakit dolmadan,
Bir kez daha gel bana, Nihal’im…
Bir oğlun var artık;
Ama seninle olmanın her anı,
Hem dünyevî hem mistik,
Hem gerçek hem düş…
Perdeyi araladığım sürece,
Sen ve ben hâlâ aynı rüyadayız,
Ve ben, kapının önünde,
Aşkla ve sessizce seni bekliyorum.
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 22:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!