kent ışıklarını yakar
kent ışıklarını yakar, ama hep
karanlıkta kalır martıların çığlıkları
sise batmış
çığlıkları
Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Devamını Oku
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Oldukça güzel şiir bence etkileyici,düşündürücü, akıcı. Kaleminiz daim olsun
o halde biz neyiz..şiirin sempatizanı mı...yoksa şiirinin şairi mi...buna karar vermek için sayfalarınıza şöyle bir bakın..ne kadar yorum yapılmış ve ne kadar övgülere boğulmuşssunuz....eğer yorum yapılmıyor..yapılamıyor..okunamıyor..anlaşılamıyor..ara sıra uğranılıyor ise..siz şiirinin şairisiniz..ve sempatizanlar...en çok alkışlananlardır..çünkü onlar sadece istenilen sözleri söylerler..ve alkışlanırlar..bu kadar basit
Şiirin sempatizanı olmak neden şiir için tehlikeli olsun…eğer herhangi bir kaygı taşımadan şiirin gerçek diline ulaşması ve yaşadığı insanlık ayıplarının şiir diliyle vurucu hale getirilmesi rafa kaldırılırda ondan..ve o gün popüler şiir seviyeniz oluşur..paralık şiirler yazar ve karın doyurmaya devam edersiniz…kısaca her popüler olan beğeniler…balık hafızasına yazılmış ve boş anlamı olmayan..şiir hiç olmayan…garip bir söz dizimi olur..çıtanız günden güne düşer..en kötüsü şiir sokağınızdan taşınır…ve orda insan olmak artık sadece masal olur da o yüzden
Şair...ne söylerseniz söyleyin sağır olandır...sadece içindeki sesi duyar...bu sözü inandığım için söyledim...ve burda yaşananlar aslında...okuyucuyu çağırmak içindir sayfalarımıza...sizdeki sesi duysunlar diyedir...amma velakin..her şey şiir içindir.de.o zaman şiire giden yolda...hepimiz neyiz...desekte iş öyle değil işte...dün gece sanalda uzun saatler şiir üzerine tartıştık...ve beni çok üzen konuşmalardı bunlar...haberimiz olmali ki...şiirin gidişati ve sempatizanları şiire gerçekten zarar veriyor...ve laftan anlamıyorlar...yaptıklarınında maalesef telafisi yok...şair ve sempatizanlar birbirine karışmış ve garip bir oyun sergileniyor...ne tuhaf...herkeZ sağır olmuş ey şairler..siz hala içinizdeki sesi mi dinliyorsunuz...evet..o sese iyi kulak verin..ve kaleminizden aman ha ödün vermeyin... bizler bilerek veya bilmeyerek..ciddi hataların içinde olmanın bedelini hiçbir şekilde ödeyemeyiz...çünkü şairin kalemi yalnızca onu dinleyecektir..ve kendi yağı ile kavrulacaktır...söylenen veya yapılan eleştiriler de söylendiği şekliyle kalacaktır...dün geceden kendi adıma çok dersler aldım..ve hedeflerimin aynen yerinde olduğuna daha çok inanıp gördüm...ticari meta olmayacaktır şiir...buna asla izin vermeyeceğim...kendi adıma..şiirin ruhu adına…
şiir ticari meta nasıl olmasın..internet ortamın da dönen şiir versiyonları ve onların şaklayanları..şaklatanları sofralarını donatırken gerçek şairler ve ona inanan yürekler şiirin gücüne inanmaya devam edecekler..ki o vakit gerçek şairlerin yazdığı şiirler huzurla yoluna devam edebilsinler..sizi okusunlar veya okumasınlar..hiçbir vaakit gerçek yalanın arkasında saklanmaz..yalandır gerçeğin arkasında saklanan...yolunuz açık olsun...
Bu şiirin güzel şair fena değil, ama ben şu aşağıdaki şiirini daha çok beğendim.Sağdan soldan gökten yerden ucundan tutmuş yorumcular.Bu günde derdini deşenler, kendi mezarını eşenler ne arasan var.Benim de gönlüm her daim çarşıda o yüzden bu şiirin aşağıya asıyorum.Size seçici kurula geçici kurula bizim Kadriye turizm haftası festval kuruluna(BJK yönetim kuruluna değil orda gıcık olduğum tipler var.Bakanlar kurulunu da boş ver hatta muhaliflere ait bilumum siyasi kurulları da siyasetten sıtkımız sıyrıldı)herkese saygılar selamlar
Meşin Yuvarlak
1967
Kırmızı beyaz
Uzun selviler üzerinde uçan
ilk uçurtmayı görmek gibi
saçak altına yuvalayışını ilk kırlangıcın
Naylon soluk benizlilerin kalesine
sürünerek yaklaşan Kızıl Tuğ’un süt kardeşi
Baba’nın sınıf geçme hediyesi
ayıptır söylemesi
sadece dört kardeşe değil
mahalledeki uzun bıçaklıları
perişan eden cümle apaçi’ye
Dörtbaşı mamur mağazadan değil
nalbur Durmuş’tan alınmış
başka umutların, başka mahalle
sahalarının tozunu yutmuş meşin yuvarlak
Yamulmuş biraz, dış deri boyası kalkmış
Göztepe’li Telli Hüseyin’in
her frikikte doksana taktığı
bizim sahada yetişmiş hayal
Büyük kardeş der ki bu hediye
baba’nın kalbindeki narın
hüznü gibi durmasın sahanın zemininde
Gerçi Fenerli antrenör dakka beklemez
çıkartır bizi mahalle takımdan
ama ne gam
onursuz desinler bize dönersek aşkımızdan
Bu topu baba hakkına Baba Hakkı hakkına
siyaha beyaza boyamalı
değil mi ki yer siyah gökler beyaz
Beşiktaş’ım âlemlerin kralı
Emirhan Oğuz
Not:Çarşı camın arkasına sahte profillerle saklanıp hürleyip gürleyenlere de karşı s..d..k yarışınızı lütfen burada yapmayınız.
şairi tanımıyorum
ama bu ''sol'' şiir dilini iyi biliyorum..
İstanbul'un ne Sultanbeyli'sinin ne Bebek sahilinin dilidir bu dil..
İstiklal, beyoğlu falan kokan salaş bir yaşamın dilidir..
biraz aşk, biraz alkol, biraz muhalefet....
ve o yaşama kıyısından bulaşmış adama hitab eder
bozkırın kavlak yüzlü adamını uzaktan selamlar
karşılık bulursa ne âlâ...
iyi olanlara iyi denir yoksa iyilik zayi olur iyi günler
Bir okuyucu olarak beni şiir, anlatım gücü, sade ve samimi akımı ve öz Türkçesi ile, ama özellikle içeriği bakımından, şiirsellik doyuma erdiriyor.
Şiir dingiline kadar insanlar arasında ki onun doğasında bulunan aşkın başlayıp, gelişmesi ve sonlanması acı duyumunu şair abartmadan yanan yüreğini yansıtıyor bize (ki şair olupta bu hisseleri yaşamayan şair var mı?)
Şiir biz olabilmiş, şiir ayakları yerde ve insan ilişkisinde ki en derin boyut aşka vedanın yüreğinde: “yitik sevda akşamları” nın ezgisini, şiir yazdığı andan itibaren okuyucunun kendini onda bulacağı duyum sunuyor bize..
Şiir BAĞIMLI değil (o zaman; yandım, bittim, kül oldum kendimi bir dere kenarında zifiri akşamalarda kafa demliyor buldum.. olurdu)..,
şiir BAĞLI sevdasına ve onun olan içsel yankısını paylaşıma sunuyor.. Bu minnacık gözüken sözcük farkı esasında içerikte BAĞIMLI olmak ile BAĞLI olmak arasında derin bir anlam farklılığı sanat ve edebiyata, şiire bakış farklılıklarına duyumlar ve görüşler oluşturuyor.
Şimdi burda yorumlarıyla en çok eleştiri alan Kemal ağabeyimiz…Kemal ağabeyimizi yeri geliyor bende eleştiriyorum..Ve bazı irdelemelerine katılmadığımı ise açık seçik ifade ediyorum... Ama burda en yiğit ve kendi yürek derinliğinde bağımsız düşünce boyutunda yaptığı yorumlarla en saygı duyulacak şahıslardan biri.. Kimilerinin şiirlerini ve şairlerini ya gök yüzüne çıkartıyor ve kimilerini ise yerin dibine sokuyor olmasını ise tasvit etmeyişime karşın ve bunda ona tamamen zıt görüşüşüme karşın, o söz ve yorumlarda sorumluluğu tamamen ona aittir diyorum…
Burada ayrıca, yorum yapmada, sık sık yok kendi içsel duyumunu boşaltıyorda falan da filanda duyuyoruz. Ne yapacağız? Siz sizin doğrunuzda, duyumunuzda, görüşünüzde yapmıyorda benim ki ya da şairin ki çıkışıyla mı yorum yapıyorsunuz? Öğmekle, pof poflamakla ne şiir ne de şair halk şiiri olmuyor ve imge olarak kullanıyorum.. 'donunu' ve ne ise ederliğini başkalaştırmıyor..
Burada ayrıca şiiri eleştirenlere ver yansın edilerek; yok aşağılama imiş.., yok şiir dışı meseleyi vurgulama imiş… Bunlar ise bu tavır ve tutumlarıyla BAĞIMLI olduklarının farkında mı? İyi de size ne..Siz neden şiire saf şiiri görüş, duyum iletmiyor ve analiz etmiyorsunuz ki…Yok mutlaka digerine atıf edecek, afaroz edecek, demediğini bırakmayacak… O da eğer diyelim ki biri şiire, şaire hakaret etmişse o hakaret edene taş çıkartan hakaretlerle.., güya bizim ki şiiri ve şairi kolluyor. Ve o kişinin hakaret etmesi.. yine imge olarak kullanıyorum, donu başkalaşıp etik/edepli sıfatına giriyor..Ne için, şiiri ve şairi savunmak adına.. Bravo iyi bir bağımlılık gösterdiniz. Ve siz ne de yaman sanat elçisiymişsinizde bizim haberimiz dahi olmamış..dedirtiyor insana…
Yani biz burada, ilk okul sıralarında seviyorum-semiyorum yazılı teyyare yapılarak, havaya fırtlatığımız kağıtaki elimize geçen aşk mektuplarını, ayrılıkları mı tartışıyoruz.
Şiirin şekli, deseni, görünüşü ve sairden daha çok onun içeriği benim ilgimi çekiyor. Şiir ve şairi yüz prosent olarak ele alıp bölümlere ayırırsak onun içeriğinde en az 10 prosent dipten ve sevgi dolu yürekten gelen toplumsal sorumluluk ve halka, insana bağlılık ararım.
….
Çünkü bağlı olan insan öncelikle kendinde ‘sorumluluk’ taşır şiirinde ve şairliğinde ve hep üretendir, kopyalayan değil.
Bağımlı olan ise ‘sorumluluğu’ hep başkalarında olduğuna inanandır; şiir dahil pek çok alanda kopyacdır, ilişkinin, aşkın bitimi, yurdun batımı, toplumsal yozlaşma, insanların sosyal yaşama güvensizliği ve sair hiç ama hiç bir zaman bağımlı olanda ve onun sorumluluğunda olmaz.. Bağımlı olan hep şiirinde, şairliğinde kahreder, şikayet eder.. Kime? Ahmete, Mehmede, Başkana, polise, Allaha.
Ve evet burda gün be gün her yorum yapanın bir felsefe anlayışıyla şiire ve şaire yorum yaptığı inancındayım. Şiir ciddi iştir, yorum ciddi iştir. Herkes kendi işine..
Saygıyla..
Yine hazan vurdu, dut kurusu ikindileri,
Bu kaçıncı vurgun.!
Şimal gölgesi düşmüş vuslata,
Üşüyor gözlerimdeki huzur,
Üşüyor bizi bekleyen kentler,
Beyazdan da öteydi, kara sevdamız.!
Erguvan rengi akşamlar ağlıyor Akdeniz’de,
Avuçlarımdan kayıyor yarın,
Söz bitmiş….
Aşk, yazgımın yüz akıydı; şiirlerim gibi
80'lerde aşk, vatana ihanetti
ama sen nerden bileceksin...
.........
kutlarım günün şairini.
Istanbul sinematografisi...her zaman alıcı bulur Istanbul...Şiir olarak yazılmak için de...şiir olarak okunmak için de..
Bu şiir ile ilgili 25 tane yorum bulunmakta