Aferin oğlum,
Annene verdiğin sözü tuttun,
Bırakmadın köyde babanı bir başına!
Fakat almadı aklım,
Onu kökünden sökülmüş ağaç gibi,
Nasıl sürükleyip getirdin,
Ve attın bu şekilsiz beton yapıların arasına;
Ve bu güne dek hiç bakmadan nasıl durdun kanayan yarasına?
Ne oldu oğlum bize,
Aynı evde iki yabancı gibiyiz!
Hâlâ sormadın, gurbet elde gün nasıl geçiyor baba, diye…
Sen değildin böyle ilgisiz,
Ben değildim bu kadar ketum…
Bilmiyorum, bugüne değin neden sustum!
Yapraklarım kurumadı belki,
Ama bak kavrulup sarardı;
Ve küstü ki dallarım hayata, vermiyor yeni sürgün.
Vurgun mu yedim,
Sürgünde miyim?
Bilmiyorum.
Nasıl ve neden düştüm bu şehre,
Hangi yıl ve hangi gün;
Unuttum...
Acaba diyorum,
O doğup büyüdüğün toprak,
O cennet memleket,
Kalmıştı dedenden bize emanet,
Terk etmek de sayılır hıyanet,
Ondan mı gelir ki başımıza bunca felaket!
Bak, artıp eksilse de derinlik semt semt,
Devasa bir bataklık bu kent.
İçine çekiyor adamı,
Hane hane kıyılarda yüzen bin bir dert.
Ve ben,
Suda çürüyen ağaç gibiyim,
Tepe taklak olmuşum, geziniyor köklerim yüzeyde.
Hülasa ortak olup tutunuyorum fakir halkla ben de bu namert hayata.
Fakat bıraktık da yuvamızı kurda kuşa, yapmadık mı biz de bir hata?
Hey be oğlum,
Nasıl yaşanır mayası bozuk bir kentte,
Bu şehirde her şey sahte,
Meyve, sebze diye hormon satılıyor,
Başkalaşmış ürün satılıyor,
Kanser satılıyor tezgâhlarda,
Hem de gizli saklı değil, açıkta ve fahiş fiyata!
Düşünüyorum da,
Bataklıkta yaşamaya kalkmak acaba daha mı büyük hata!
Bak oğlum,
Öpüp başımıza koyduğumuz şu nimete,
Bembeyaz hamur!
Her işte hile,
Bırak süte, su katmışlar ete bile.
Ya klor akıyor musluktan ya kir çopur,
Yoktu böyle kötü koku bizim derede bile!
Testilerde soğuttuğumuz,
Billur gibi kaynak su nerede?
Burada suyu değişti çocukların,
Gelin hasta, torun hasta.
Yaptık işte bir hata,
Gel dönelim oğlum köyümüze!
Bizim için hayat, nefes alıp vermekten ibaret.
Şükür, soluyoruz hâlâ hava,
Ve o bari bedava!
Lakin ciğerleri dolduran oksijen değil, o da bir başka zehir!
Evladım, neden kopardın beni köyümden,
Yaşatmıyor, yavaş yavaş yutuyor beni bu şehir!
Geçen gün boşta bulundum:
- Canım kuruyemiş istiyor, deyiverdim gelinime,
Demez olaydım.
O da pek yanıkmış meğer:
-Ah babam, nerde köydeki gibi evde üzüm, ceviz, badem,
Hem de kalbur kalbur.
Nerede çuval çuval patates, soğan, fasulyeyle dolu kiler?
Yok, elde bir avuç bulgur;
Ne pişireyim, diye düşünür oldum akşama ben!
Ama canın çekti madem,
Sat şu yüzüğü de al fındık fıstık, leblebi…
Bu gece sayende bayram yapsın bizimkiler!
Deyip uzattı alyansını ya, yerin dibine geçtim!
İşte, o gün eğildi babanın da mağrur başı,
Ve anladı o obur da,
Ne bulursa, abur cubur, onu yemeye mecbur!
Ama bil ki geçtikçe gün tükeniyor nefesi,
Ve koflaşıyor bodur gövdesi…
Ah oğlum, kim var, kim yok toplamışlar bu kente,
Ne konsa sofraya yetmiyor onca millete,
Silip süpürülüyor birkaç saatte.
Koca koca adamlar talim ederken gün boyu asgari ücrete,
Boş kaldığından mide,
Ne iş olsa,
Kızlar çocuklar da tav oluyor bir iki simide!
Etmeyeyim, diyorum hep şikâyet,
İyi şeyler görüp söyleyeyim biraz da;
Bak, kafeteryalar var, ne güzel gençlerle dolu,
Ve güle eğlene geçiyor günleri tamamen!
Bak hastaneler var, bütün yatakları dolu;
Ne güzel, hastalar ölmüyor hemen!
Olmuyor oğlum işte, sevemiyorum ben bu şehri!
Hısım akraba, ahbap yok burada,
Selam, sabah yok,
Komşuluk yok…
Ayıp sanki hastayı ziyaret,
Sosyal hayat bar ve pavyondan ibaret,
Nasıl sevilir ki böyle bir kent?
Kahrı çekilmez bu mendeburun.
Pis kokular geliyor her köşeden,
Burası bataklık bile değil, koca bir burun!
Gülen yüze nasıl rastlayacaksın, tebessümü unutmuş bir yerleşke de?
Ne olur artık sen de gel “keşke! ” de…
İyi ki gündüzü yok, burası hep gece,
Karanlıkta iyi seçilmiyor bu ucube!
Bakma sokaktaki kalabalığa, özgür değil oğlum bu kent,
Kimileri apartman katında, kimileri şatoda hapis.
Hırsızlara yetişemiyor burada polis!
Ve bitmiyor hiç işi çöpçülerin,
Caddeler, kaldırımlar bak ne kadar pis!
Deodorant kokusuna karışıyor ter,
Bu kent kokuyor lağımdan beter!
İçimde diken diken pıtrak gibi hasret,
Yanıyor yüreğim felaket.
Çok sürmez ama bu eziyet,
Nasılsa dönecek köyüne bu ceset,
Ve bitecek elbet, bitecek bu esaret!
Kayıt Tarihi : 26.9.2013 22:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
"İçimde diken diken pıtrak gibi hasret" Daha nasıl anlatılır bilmem ki hasret? Kaleminize sağlık.
TÜM YORUMLAR (1)