Kent mezrasından uzanacak bir yol

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Kent mezrasından uzanacak bir yol

ii. a
Bir açıklama,
ilikler kadar var edilir;
nehir olmayan Kavaklıdere sularında:
Eti kemik geçiyor.
Kavaklı’daki dere Ankara’da nerede?
İyi de, burası Kavaklıdere.

Olduğunu bilen bir yer.
Deremi akıyordu burada eksiden?
Demek insanlar eskiyi yaşatmış yenide.
Demek o tek tük insan
doldurur geceleri.
Dolduran kadehleri kendi elleriyle.
Ve gene dolduran ayık sabahlar gün ekspresini.

Havada asılı kalan hareketsiz bir şelale!
Rampada uçmaya hazır bekleyen duran bir füze!
Avrupa sanırsın burayı, İstanbul’a gittiğinde:
Amerika hareketlidir, yaşar, coşkulu görünür.
Coşmaya hazır, çağlayanda sıcak havada donan sular.
Bu sular düşünür, düzeltmek için, varsa eğer bükük.
Maziden dimdik tiyatrolar, sanat şehri:
Kızılay’da apartman yaşayanlarının
gündemde tuttuğu yer küçük bir gazeteci büfesi.

i.
Bu şehir bir şey saklıyor içinde,
henüz bulamadım.
Fakat biliyorum.
Denizi olmayan bir yerin,
en dik uçurumlara sahip olup
yine de dalgakıranlar lehine
onlarla yenişememesi gibi.
(Bırakmayan bir şey, ve bırakmayacak asla.)
Bu, şehrin kendisine bir lütfu
mu yoksa insanların şehre bir borcu
olarak mı ortaya çıkıyor?
Hiç belli değil, ikisi karışık.
Karışmış, kemikleşmiş.
Giden bir huzur, ağır ağır.
Gecelerimizde başıboş, bomboş sokaklar.
Sanki olay, insanların bu kenti yüceltişi olgusuna
dalavereci damgası basarcasına
kurak bırakır caddelerini;
ya da ince derelerini, kılcal damarlarını.
Fakat insandır giden, yol üstünde tek tük, gece.
Ya da bomboştur sabah olmadan sokaklar.
Bir kokoreççi, Kuğulu Park’a askıntı -İsveççe
mi konuşuyor bir arkadaşıyla, bakıldığında uzaktan?
- misafirliği gibi tiyatronun bu dünya sahnesine..
ki tiyatro kurulmuştu ama, Dünya sonra oluştu.
İnsanlar geldi ve bu kenti şekillendirdi.
İşte bir adam, geceyi bölen kasıntı,
kastığından habersiz, aynası olsa kaç yazar.
Parasından yeğ,
bir kokoreç alsam acaba kaç dakikada hazırlar …
(ne için bu acele, koyul adamla bakalım az sohbete.)
Karmaşmışın kırpıştırılan gözleri, emin olamamanın …
ve bundan mutluluk duymanın: Ne zevk!
Sessiz sadeliği bir koca kozmopolitliğin.
Anca hissedilir. (
Robotlar insan beyni okur.
Yürek, hisseder.
) Bu kent, anca hissedilir.

ii. b
Waterloo’yu yükseltir gibi ani gelen bir dev dalga, Thames damlalarından;
kattı taş yığınını serseri gezen bir hava dalgasına, Kızılay tüp geçidini …..
Ve ortada ne kaldı görünmedi, havaya karışan hafifleşti, uzaklaştı.
Geride kalan gözle seçildi.

Bir yol uzanacak gökyüzüne.
Serpilmesiyle ortaya çıkan hafif bir esinti,
koydu birisi onun adına hafif bir esinti.
Böyle de çağıracaklar sonra onu:
Hafif esinti, güçlü fırtına olacak.

Bir yol uzanacak gökyüzüne;
çinkodan, kalaydan, kerpiçle damıtılmış çelikten.
Camdan kaldırım döşeyecek, cam sanatçıları bile.
Henüz, yol katranlandı.
Rüya bu düş kuran, hak eder, bulacak.
Destan olacak, Karayip menşeili düzülen destanlar.
Bir yol uzanacak.
En güzelleri gelmedi.

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 25.5.2005 04:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Akın Akça