Kendini Kanatan (Düşüngülü Eleştiri)

Ali Akdemir
134

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kendini Kanatan (Düşüngülü Eleştiri)

K E N D İ N İ K A N A T A N

(DÜŞÜNGÜLÜ E L E Ş T İ R İ)


“Şiir çalımlıdır, öyle tafralı sallar ki
bayrağını, görmeyin. Düzyazı türlerini
dölü sayar, analık taslar. Anayım derse de,
hiçbir erkekle halvet olmamış
kız oğlan kız.”

Halim Şafak’ın ilk kitabı ‘Kendini Kanatan Düşler’di, beşinci şiir kitabına ise ‘Kendini Kanatan’ ismini vermiş. Arka kapaktaki resmin üzerene kitabın ismi ‘kendini kanatan’, yanına ‘halim şafak’, altına da ‘şiir’ yazılmış. Ben bundan ‘Kendini Kanatan Halim Şafak’ demek istediğini anlıyorum.
Yaşadığı kentte yalnızlığı tercih eden Şafak, çocukluk yıllarında yaşadığı lirizmi öykünerek kendi şiir üslubuyla okuruna yansıtıyor. Kızı için yazdığı dizelere bir kulak verelim. ‘çocukluk anne baba / hatıralarla birlikte çoktan çekip gittiler / baba öldü anne upuzun Kırşehir akşamında / kayısılar yaprağını dökmüşken yağmur yağdı / ağustos muydu neydi sen daha doğmamıştın çocuğum’ (s.31)
Şiirin sevgilisi olan Şafak, şiirlerini yazarken gurbette yaşıyor olmanın verdiği yalnızlıkla gündelik hayatı şiirliyor. Terzisi olduğu hayatta kendi söküğünü dikerken, ev hallerini güzle özdeşleştiriyor. ‘küçük dikiş iğnesi söküğümü dikti / hangisi terziydi bundan haberim yok’ (s.78)
İnsana nesnel gözle bakan Şafak’ın ‘kendini kanatan’ şiir kitabındaki yirmi yedi şiirini okurken, zaman zaman kendimi bir lâbirentte kalmış veya bir bilmece çözüyormuşum gibi duyumsadım. Beyin jimnastiği yaptıran şeyin şiir olacağını sanmıyorum. ‘ben denize kıyıyım ama hiçbir zaman / yolum bir adaya çıkmıyor çıksın dedikçe / hayat beni düşünmekten alıkoyuyor ne yaparsan yap / palamutpükü daha tanımadığı denize komşu çıktı çıkalı’ (s.17)
Yaşadığı kentte hiçbir kültür etkinliklerine katılmayan Halim Şafak (Şanlıdağ) , şiirinde noktalama işaretlerine uymadığı gibi küçük harflerle yazıyor. Son dönem yazılan şiirlerde tekrar eskiye, büyük harflere dönüş var. Yukarıdaki alıntılarda da görüldüğü gibi, Şafak’ın şiir yolculuğunda dizeleri bir uzun bir kısa olacak şekilde kuruyor. Şekil olarak yarattığı dize kalıplarını bozmamak için şiiri düzyazı gibi yazıyor. ‘denize kıyısı kadar uzak kaldım gemici / feneri fitilini kıssın geceleyin’ (s.21) Şafak, insani değerlere ve kulağa hoş gelecek ritme baktığı yok. Kendine has oluşturduğu kalıbı bozmama adına şiiri kaybetmeye hazır. Yazdığı şiire ruh vermeyi, insanla özdeşleştirmeyi aklından bile geçirmiyor. O yeni bir kalıp ve üslup yaratma çabası içinde…!
Şafak’ın şiirinde dizelerin sıkça kırıldığını görüyoruz. Kırılan dizeler tekrar renk almadığı gibi estetiği de bozuluyor. Özne hep mutsuz, kırık dizenin ardında bir yerde duruyor. Şafak, şatafatlı sözcüklerle şiiri albenili de yapmıyor, imgelerle derinlik vermek gibi bir kaygısı da yok.
‘olsun kimse beklemesin sen konuşursun uzaktan / uzağa çiçekleri sularsın olmazsa itaat / ettiğim hayatı sana bırakırım acıdan / kalan ne varsa yeniden yaşarız yaşamasına / arzularım beni her gün biraz daha / incitiyor durmaksızın kırılıyorum unufak’ (s.45) Şafak, sözcüklerin hakkını vermeden de hayatın öznesi olamıyor, daha önceki şiirlerinde olduğu gibi nesneden insana varıp onu kucaklayamıyor. Nesnenin gereğinden fazla öne çıkarılması şiiri yozlaştırıyor. Geleceğin şiiri bu olamaz. Şair kendi yaşamının izini sürerken verili olanın peşine düşmüş, çiçeğin kokusunu ve estetik güzelliğini okuruna sunamamış.
Şafak, ‘kendini kanatan’ şiir kitabında ruh ve kalp sözcüğüne üçer kez, gönül ve yürek sözcüklerini hiç kullanmamış. ‘İnsan… İnsan temeldir. İnsan yoksa hiçbir şey yoktur’ der Aydın Şimşek. O zaman neden düş sözcüğünü onlarca kez kullanmış? ! .. ‘düşleri mor bir kıza utana sıkıla vermek için’ (s.19) ‘düşlerimizi toplayan olmadı’ (s.67) Şair özgür, istediği sözcüğü kullanır.
Şairler eskiden şiirlerini kanayan yaraya yazarlardı. Kitabın ismi iç atmosferini yansıtmıyor, ‘kendini kanatan’ şiiri okuyamadım. Yazar, insana inemediği için onu okuruna duyumsatamıyor. Şiire derinlik veren imgeyi kullanmadığı eksik kalıyor, okur şiirde kendini bulamıyor.
‘gecenin bu vakti kim suyu açıp yıkanacak bırak / öbür odada bağırıp durayım belki duyan olur / İstanbul odamdan ne kadar çeker ben ne bileyim / biletimi çoktan aldım istersen hemen geleyim / yol uzun gece kara daha sabaha çok yolum var / şimdi sevişmeye başlasak ancak yetişiriz’ (s.56) Bu dizeler Ahmet Altan’ın ‘İçimizde Bir Yer’ adlı romanında yer alan şiirinden veya şekil olarak şiire benzetmeye çalıştığı düzyazılardan ne farkı var? Ne kadar yüzeysel, zamanla iç insanımızı da bu şiire benzetecekler…
Milaslı Şafak, şiirinde betimlemelere de yer vermiş. ‘kum zambakları arasında kaç kez / denize bakmadan geldim yanı başımda / bademler incir ağaçları birkaç zakkum’ (s.17) Doğaya ruh verdiği söylemez.
Yüreği Kayseri’de atan şairin geçmişte yitirdikleri arasında nesneler farklı anlamlar mı ifade ediyor yoksa nesnel olanı mı seçtiği bilinmez. Çocukluğunda belleğine kazınan anılarını bu nesnelerle ifade ediyor. Nesnelerin insana bakan yüzüne geçemediği için şiirler zayıf kalıyor. Betimlemeyi somutlaştırdığı ve imgeyi yakaladığı dizelerde küçük boyutlu şiirsel mekânlar oluşuyor. ‘hangi odaya girdiysem ellerini buldum / omuzların çökük kalbin sesini dinlemekte acemi / göğüslerin hızla inip kalkıyor sen düğmelerini çözüyorsun / ellerine sözün geçmiyor dudakların öpüşmeyi bilmez / dilini yağmura tut öpünce muhakkak geçer / hayat gailesi hatıralar bugün de erken kalmak lazım’ (s.66) Yazar, şiirin sevmediği sözcükleri hiç çekinmeden kullanıyor.
Anarşist bir dergi de çıkaran Halim Şafak’ın kitabında duruşunu gösteren dizeleri birlikte okuyalım. ‘her seferinde elimde kırılıyor kan çıkmıyor devletten’ (s.42) ‘boş bıraktığın sandalyeye devlet çoktan oturmuş’ (s.42) ‘upuzun dehşettir devlet çoktan mermisini kalbime savurdu’ (s.42) ‘devlet çoktan kapıya dayandı fotoğrafını saklamaya zamanım yok’ (s.56) ‘albümdeki fotoğraflara sırayla bakıyorum / devlet kapı aralığından beni izliyor’ (s.67) ‘cinnet çağında yaşamak yerine hücre / hücre bölündü ‘f’ harfi su’ (s.75) Şairin duruşunu gösteren dizelerin hepsi yirmi beş otuz sene öncesinden söz ediyor, güncele dönüştürememiş. Halim Şafak’ın imzasını taşıyan son dizelerin birkaçına göz atalım. ‘bildiğim güz bir ev hâli belki bilmediğim neydi kim bilir! ’ (s.9) ‘en büyük yalnızlıktır pimi çekilmiş bir dünyada yaşamak! ’ (s.14) ‘dedi: en iyisi yaşamadan bitirmek ömrü güzle! ’ (s.29) ‘ellerini buldum yalnız kaldım! ’ (s.66) ‘şiir kendinin bile duymadığı upuzun çığlık! ’ (s.75) ‘kaos istiyorum kaos istiyorum! ’ (s.79) Eleştiri de yazan Şafak’ın kitabındaki son dizeleri özellikle seçtim. Şair, yazar ve eleştirmenler, nasıl yazdığına dikkat edeceği gibi ne yazdığına da dikkat etmek zorundadır. Şair, anarşist bir dergi çıkarıyor da olsa, ‘kaos istiyorum kaos istiyorum’ dememeli… Terörden neler çektiğimizi bu coğrafyada yaşayan herkes biliyor. Halim Şafak’ın eleştirmen olarak yazdıkları, dergilerdeki söylemleri ve şiirsel duruşu, günlük yaşamı ile örtüştüğü söylenemez.
Ben, ‘Şairler peygamberlerin varisleridir’ sözüne katılmasam da, doğruluk payı olabileceğini düşünüyorum. Cebrail’in İslam şairlerine yardım ettiği söyleniyor. Şiirin gücüne inanmayanlar buna karşı çıkabilir. Yasalar eskisi gibi de değil, bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne zarar vermeyecek ve hukukun üstünlüğüne savunan her şey yazılabilir.. Cahilye devrinin peygamberi bizlerden daha devrimciydi. Hazreti Muhammed, şiiri İslam’a karşı olanlara, onları yola getirmek için kullandı. Bizler elimizdeki şiirin gücünü hâlâ bilmiyoruz...! * * * Ülkemizde yazar ayrımcılığı yapılıyor mu? Belleksiz okur çok mu?

Ali Akdemir
Kayıt Tarihi : 11.5.2007 16:49:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Akdemir