Soğuk ve donuk bir Şubat gününde,
hayali kurulan güneşin sıcaklığı var gözlerinde.
Bazen yakan ama asla vazgeçilmeyen…
Sahi neydi seni bu denli, geçilmez kılan?
Gözün mü, yüzün mü, sözün mü,
Hangisi bir diğerini yükseltiyor?
Ve ben neden her defasında,
öldürmesine gönüllü oluyorum şefkatli ellerinin beni…
Sen seyrederken sevdiğin bir şeyi,
Dingin bakışların ve mağrur gülüşün sarar beni.
Zaman vasfını yitirir o anda…
İnsan bir başka insanın kendinden fazla yaşamasını ister mi?
Beni doğurmadın da, o hal de kimsin, kimimsin?
Azrail değil miydi ölüm meleği?
Neden vekalet ediyorsun ona?
Ellerin ve yüreğin, ne muazzam iki cellat
ki ölümüm olur sana bakmak…
Ve gözlerinin serin, yeşil ormanları…
Sen gittin ya, tüm renkler ardından geldi,
Geçtiğin yollar yemyeşil ve bereketli…
Evime dönebilmem için, gel artık…
Doğduğu ev gurbeti olur mu insanın?
Bana fazla bu acı, dağlarda çeker mi bilmem.
Her gece ay olursunda penceremin ucunda belirirsin diye kapamadım gözlerimi,
Ay olmadın, güneş ol gün gibi doğur beni.
Uyku neydi?
Yoldaş oldu gece ve hüzün,
Bir de gelmeni bekleyen sabırsız heceler…
Bunun için bile gelemez misin?
Beklemeye gönüllü yüreğimi oturup ağlarken gördüm.
Dedi ki, gündüzler geceki gerçekliğimizden sıyrıldığımız ve öğrendiğimiz tecrübelerimizi giydiğimiz bir zaman dilimi, ta ki gün batıncaya kadar evlerimizin çatısından.
Geceleri incelir de yürek, dışa vurur kendini.
Bu mu beni savunmasız kılan?
Beni kaf dağına atan?
Şimdi seni tutsam kolundan, bassam avucumun içine, sonra alsam götürsem göğüs kafesimdeki o terk ettiğin, kanat çırpıp göç ettiğin yerine…
Kuş gibi beslesem seni orda,
Yemin şefkatim, suyun sadakatim olsa…
Görmese seni gözlerim, merhabayı keser mi yüreğim?
Yoksa celladına aşık her kurban gibi feda eder mi diriltip bin kez daha canını..?
Can ki, besleyip büyütüp bir fidanken sundum sana,
Can ki, manası zıttı ile kaim olandır benim dünyamda…
O halde ilahın bir parçası olan ellerinle dokun bana,
Dokun ki bilsin bu can, bu tene kayıtsız kalmadığını.
Seni tanımadan önce mutluydum ama yalnız…
Eskisi gibi olabilmem için 8 iklim, 25 saat ve 5 mevsim gerekli.
Hem çok değiştim hem hep aynıyım…
Şimdi gelsen, gitmeni isteyecek gibiyim.
Seni özlemek o kadar güzel ki…
Çünkü oda sana dair, seninle ilgili.
Senin hüznünü taşıyor ellerim, gözlerim, tabanlarım ve omuzlarım…
İçimde ki yerine ne yaptın?
Yenilgiler sevinçlerden neden fazla?
Alemler içinde ki aleminde yer veremedin mi bana?
Kayıt Tarihi : 8.12.2022 18:58:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Meltem Arslan 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2022/12/08/kendini-bilmeyen-sair.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!