kozasına veda edemeyen kelebek içim.
haberi bile olmazdı kimsenin.
yetmezmiş gibi,
çocukluğum üzerine eriyip yiten gençliğim.
hüzün karası ellerim,
göğe çalar ara sıra kaçmak için.
*hangi yalından türedi bu yalnızlık,
tarifi ne zor...
küçük kız kırmızı montuyla,
biriktiriyor kendini.
ruhumun odalarında.
elleri kınalı nineler - düştü- düşümden.
boncuklarını diziyorum
yalnızlığın masama.
her yanımda,
içimin ağrısından bir parça.
sesi yankılanmayan
utangaç ve mahçup hüznümle
hatırlayacağım hep,
bu uzayıp giden yolları.
kaç kurumuş yaprak
düştü ıslak toprağa.
hala geçmedi,
geçecek denenler.
kara bir bulut gibi,
çöküyor üzerimize gün.
yaşamaksa yaşamak,değil!
camdan kulelerde
kırıldı,kırılacak korkusuyla
- dahil olamadan hayata -
bayat bir korkuyla izlemek yalnızca.
harcanamadan tükenmiş bir ömür bizimkisi.
bunca rengarenk yalanın karşısında,
kim fark eder ki gökteki kuşun
kanat çırpmaktan yorulduğunu.
yorulsa da yarışı kazanmalı.
*bugünler de beklediklerimizdi,güzel günler diye.
her esen rüzgarda dağ çiçeğinin kokusu çarpıyor yüzüme,
korkularımın çarptığından artakalan yüzüme.
çöle çevirdiler içimdeki,
uçsuz bucaksız merhametten ovayı.
ölüyor yine bir bahar dalı,
düş diye başucuna kondurduğun.
parmak uçlarınla yürüyorsun
kendi içinde ama
bir yabancı gibi.
korkuların uyanmasın diye.
onlar hep uyanıktı,
uyuyan sendin.
zarifliğin ağrısı düşerken gönüle
bir ikindi vakti,
yağmurlu gece yarısı...
nasıl da yıkılmıştı gök üzerime,
ben ki tüm insanları
ve duyumsadığım her şeyi
daha çok önemserdim kendimden.
şimdi herkes kendi köşesinde,
tüm köşelerden ve kendimden bağımsız
ortalıkta öylece kalmışım,
bir köşe arayıp bulamadan.
aramaya zaman, hangi vakit bulunurdu...
bunca zamansızlığın
bunca amansızlığın arasında.
süpürdü rüzgar en ötelerden beni.
buralara ait değilim diyordum ki içimden,
döküldü yürüdüğüm yollara
soluma sığmayanlar.
önüm mü buralar,
yoksa önüme arkam mı dönük!
sırtımdan bakabilseydim kendime,
anlardım ne kadar kambur olduğumu.
ne taşıyorsun diye sorardım, gülerek.
ancak ne tuhaf,
herkesin kamburu yüreğinde artık.
insan içinin penceresinden nasıl bakar ki aşağı?
bağrı yanık bir ana gibi acılı güneş,
biriktirdim cam diye sustuklarımı.
tüm yitenlerin kalanı olmak.
yeter sana bu sancı,
bir ömür.
unutmadan taşı.
Kayıt Tarihi : 28.10.2024 03:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!