Selamlar dostlar bugün sizinle küçük çaplı bir felsefe pıtırcığı paylaşmak istiyorum. Hakkını verebilirsem ne ala veremesem de en kötü güzel bir muhabbet okumuş olursunuz ve muhabbetim gayet iyidir tavsiye ederim aşağı yukarı 24 senedir kendimle muhabbet ediyorum ve henüz hiç sıkılmadım :D
Öncelikle klasik bir insanın öyküsü paylaşayım, LG ne demişti Life is good. Hayat gerçekten herşeye rağmen güzeldir, inanmıyorsanız hayatı kısa bir özet geçeyim;
rastgele bir ülkede doğarsın beş, altı yaşına kadar belki iyi yaşarsın çünkü hiç bir bokun farkında değilsin. Sonra biraz büyüyünce hapishane gibi 8-9 saat bir okulun duvarları arasında yaşaman gerekir eve dönersin zaten ailevi sorunların vardır sonra bir umut üniversiteyi kazanırsın okuduğun bölümün işini bulamazsın sonra da içinde doğru düzgün mutlu olamadığın, sürekli sinirini bozan insanlar için "haydi vatan vazifesi görevini yap" diye askere yollarlar orada da anan sikilir, dönersin iş bulma kaygısı bir iş bulursun, sonra işte de ananı sikerler sonra toplum baskısıyla yada yalnız kalmamak için evlenirsin karın yada kocan tam bir ruh hastası, kevaşe çıkar. Boşanırsın (umarım bu arada çocuk yapmamışsındır) sonra da muhtemelen kendini ya içkiye yada dine verirsin ölene kadar bir kısır döngünün içinde gidip gelirsin ve iyice yaşlanınca "niye yaşadık ki biz amuna goyım " diyip hayatı sorgularsın ama seni dinleyecek, anlayacak kimsen yoktur ve son nefesini verirsin.
Bir kere geldiğimiz bu dünyada bir kere bile yaşayamamak bu olsa gerek... Bizler insanlık olarak ölümden korkarız ama ölüm mutlak ve karşıkoyulamazsa asıl korkmamız gereken yaşayamamak olması gerekmez mi ?. Doğmak kalbinin atmasıyla değil, ruhunun uçmasıyla başlar. Bizler nefes aldığımız anlar kadar değil çevremizdeki herkesi rahatsız etme pahasına özgürce kahkaha attığımız anlar kadar yaşarız ama kendimiz olamazsak ömrümüz boyunca kızgın ve depresif oluyoruz.
Bu yüzden bir çok insan inançları ve değerleri uğruna sıcak yatağını bırakıp düşünceleri uğruna hayatını feda etti çünkü hayat "ben buyum ve sende bunu kabul edeceksin" deme davası ama bizler piksellerin arasında kaybolmuşken bu davaya sahip olamıyoruz. İşte sorunumuzda tam olarak bu. Bu yüzden daha depresif, daha çaresiziz çünkü sosyal medya ve televizyon bizi gerçek olan dünyadan sanal olan dünyaya taşıyarak uysallaştırdı oysa insan uysal bir canlı değildir ve olmamalıdır da, düşünsenize elinde mızrakla ilerleyen bir kabile reisi mamutun üzerine giderken telefonundan bildirim geliyor ve işi bırakıp facebook bildirimine bakıyor :D İnsanlık muhtemelen ilk bir kaç nesilden sonra yokolurdu.
İnsanları sevmek güzeldir ama onlarla kavga etmek daha güzeldir çünkü sevgi herşeyi anlatabilseydi kavga diye bir şey olmazdı ve sevginin anlatmayı yetmediği çoğu şeyi kavga anlatabilir eğer biriyle kavga edemiyorsanız onu da sevemezsiniz. Kavga etmek ve sevmek tamamen birbirine bağlı ying yang gibi.
Tamam insan hayatını özet ettğimde epey bir karamsar oldu ama hayatın kendisi karamsar dostlarım, dünya tamamen korkunç bir depresyonda, bu bize özgü bir şeyde değil. Bizler tüm insanlık olarak bir geçiş çağındayız. Bu çağ dindarlıktan dinsizliğe, manevi değerlerden maddi çıkarlara, etli canlı bir şeyler paylaşmaktan aldığımız likelarla bir şeyler paylaşmaya doğru bir geçiş dönemi ve bu geçiş döneminde bizi avutabilecek bir şeyler arıyoruz.
Bu çağda maneviyatın kalesi olarak görülen tarikat şeyhleri,papalık ve aklınıza gelebilecek bir çok dini lider maneviyatı maddiyat için kullanırken belki de sokaklarda yatan şarapçı bir sarhoş yaratıcımıza daha yakındır ve sizinle dini makamı olan insanlara nazaran çok daha derin iletişim kurup, sizinle yürekten bir şeyler paylaşabilir çünkü bunu çok yaşadım, kaç kez tekirdağın sadece balıkçılarının ve ayyaşlarının bildiği sahilinin köşelerinde gecenin körüne kadar ayyaşlarla muhabbet ettim ve hayatımda ki en anlamlı anlardı.
Bir şarkı çalmıyordu ama her bir kelimemize sanki bir melodi eşlik etti.
Bir sarhoş kendisini bile kandıramaz ama bir çok dindar kendilerini çok iyi kandırıyor ve bu yüzden bu kadar öfkeliler. Bizler yaşadığımız sürece kendimizi bulmalı ve dahada ağırı bunu kabul etmeliyiz. "Ben kimim, ne istiyorum, hayattan beklentim nedir" bunu cevabını kesin olarak kendimizden almamız lazım pişman olmamak için.
Pişman olsanızda kafanıza çok takmayın zira yarın ölürseniz hiçbir şeyi hatırlamayacaksınız yani sonunda ölüm olan bir hayatta hiçbir şey çok fazla ciddi değil ama yinede yaşarken yaşamak gerek. Bu hayatta hiç kimse bizim şarkımızı bizim yerimize söylemeyecek. Hiç kimse sizinle aynı ruhu paylaşmıyor, içinizde yaşadığınız depremleri, sorgulamaları, öfkeleri sizden başka hiç kimse bilemeyecek bilse bile anlayamayacak.
Anamızın rahminden yalnız geldik doğa ananın rahmine yine yalnız gireceğiz madem doğumdan ölüme kadar yalnızız kimseye eyvallahımız olmaması lazım, başta dediğim gibi, ölüme rağmen olduğun şeyi savunabilir misin ? bunun sorusu aslında herşeyi kaybetme pahasına kendini bulmayı göze alabilir misin ?
Çünkü İsa Mesih, Buda, Peygamberler , Atatürkümüz ve tüm büyük liderler bunu göze aldılar, bir çoğu çok az yaşasa da, erken yaşta ölse yada öldürülse de yaşamayı bildiler ve bu sayede hala insanlığı etkiliyorlar zaten. Yüz sene sürünerek yaşayan somurtkan bir kaplumbağa mı yada bir gün olsa da tüm güzelliğiyle özgürce uçan bir kelebek olmak mı isterdiniz, seçim sizin, bizim.
Ama ben ikinciyi seçiyorum, daha doğrusu seçmişim. Bir papa olmak yerine tekirdağ sahilinde içen bir ayyaş olmayı tercih ediyorum çünkü kıçımın değil ruhumun rahatta olması benim için daha değerli. Ben kendimi bilmeden değil kendimden gurur duyarak ölmeyi istiyorum ve şuana dek kendimle gurur da duydum, bugün ölseydim pişman olmazdım.
Çünkü bir müslümandan daha çok Hallac-ı Mansurla dost bir Hristiyandan daha fazla İsa Mesihle yoldaş oldum, çoğu Budistin yaşayamayacağı kadar Buda gibi anı yaşadığım anlarda oldu. Özetle bunlar. Özeti ancak bu kadar oluyor idare edin :D
Özetle hayat sizi her türlü pişman eder bu değilde öbür yolu seçerseniz ne olacağını bilemezsiniz ama ölmeden önceki pişmanlığınızı kendiniz için mi yada bir başkaları için mi pişman olduğunuz belirler.
Yazımı bitirmeden kendimden yaptığım bir alıntıyla sözlerimi bitirmek istiyorum
"Yaratıcı bir çok kitap yolladı ama onu hiç biri sevdiğimin yüzünde ki bir gülümseme kadar güzel anlatmadı"
İyi akşamlar.
Kayıt Tarihi : 13.10.2022 00:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!