Kendime ne kadar uzaksam,
hayata da o kadar yakınım sanki.
Hiçbir yol geçmiyor bulutlardan,
hiçbir ses
arkamdan seslenmiyor artık.
Ay hep kendine doğuyor,
yağmur
kendi tenine yağıyor durmadan.
İçimde sessiz bir çarpıntı,
her dokunuş ürkek,
her akşamüstü
biraz daha kendini unutmuş.
Unutulmuş şehirlerde güzelleşiyor günahlarım,
dağlar adımı anınca gülümsemiyor —
belki de bundandır.
Ben,
ovalarda yankılanan kuş sesiydim,
yeşilin ne olduğunu söyleyen renk.
Masumiyetim,
diz boyu suskunlukta saklıydı.
Ne zaman insana yaklaştım
arttı bende suçlar,
azaldı içimdeki insan.
Aynada kendime bakınca
bir tuhaflık sızıyor içime.
Uykusuz geceler büyütüyor beni,
birden çoğalıyorum:
kızlarım, oğullarım var artık —
tenleri güneşin farklı tonları.
Bir rüzgâr değiyor dalıma,
içimde yıllanmış bir çiçek uyanıyor
unutulmuş bir vadi köşesinde.
Ağzımdaki taş mı bu suskunluk?
Korkuyorum —
çünkü kimse sormuyor artık.
Sen
saçlarımda gezinirken
gözlerime sorular bırakıyorsun.
Ben
gülüşsüz zamanlara alıştım çoktan.
Yolum dik,
yüküm kendinden ağır.
Küçücük bir varlığım belki,
ama adımla direniş kazınmış toprağa.
Anıların kıyısında yaşıyorum,
adı silinmiş bir yansımayım.
Zaman akıyor önümde,
biraz eksik, biraz yoksun.
Takvimde asılı bir kadın kalmış,
bir zamanlar iz bırakmış gözlerime.
Ve şimdi —
kuyunun kenarında oturuyorum,
içime doğru eğilmiş bir ömürle.
Ne düş, ne çığlık,
sadece
kendi sesime yaslanıyorum.
Kayıt Tarihi : 29.7.2025 11:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)