Hislerim yine yalnız bir gecenin içindeydi.
Zifiri sakin sokaklarda eğliyordum kendimi.
Kendimi arıyordum kedi misali çöplerde sanki.
Derken, derinlerden bıçak gibi bir hıçkırık sesi geldi,
Kendini kaybetmiş Dolunay’ın ışınında beliren sima,
Çıkmaz sokağın son taşının üzerindeydi.
Elinde açılmamış bir şarap şişesi,
Bebek gibi kollarının arasındaydı.
Sanki elindeki dünyanın son şarabıydı.
Kafası bir milyonluk bir ayyaş gibiydi.
Birden yanına sinmiş buldum bedenimi.
Yüzü ifadesiz, gözleri yaşlı ve dalgındı.
Mantarı şişeden ayırmaya kıyamazmış,
Şarabı içmek için sonsuza kadar bekleyecekmiş gibi.
Tam, nefessiz sokaklar için doğrulurken yerimden,
Rutubet kokan kuru bir sesle “Otur! ” dedi.
Koksa da en pis meyhanelerdeki halılar gibi nefesi,
Sesi peltek değildi.
Gözlerini sokağın karşısındaki eve kilitlemişti.
Boğazını temizler gibi yapıp “Evlat” diye hitap etti.
Yıllarca bunu koynumda sakladım, bununla yatıp kalktım.
Herkesin de dediği gibi gayri meşru ismi içki.
Ama bunu söylerken kendine inanmaz gibiydi.
Hatırlamak zor, kaçıncı elime alışım tirbuşonu,
Az batmadı şu yüreğime, hasret kadehlerinin sırçaları.
Ama tek tek çıkarttım onları, her hatırladığımda yalnızlığımı.
Allah’ın kendi bilir kaç kere bu sokakta canımı bağışladığını.
Birde şu gördüğün şişe bilir yalnızlığımı.
Elimde tuttuğuma bakma, benimde değildi;
Ben yalnızlığıma kanıp da bu sokağa girmeden önce kendileri…
Bu köşede oturan bir adam var idi,
Son dileğim bu sende kalsın,
Açmaya kıyamadım yıllardır, yapamam da artık, dedi.
O kadar çok içmiş ki vakti zamanında içkiyi,
İki büyüğü peşime takıp, bir başıma giderdim balığa, demişti.
Ama bir şişe aciz şarabı içememiş işte.
Hâlbuki bak; mantarı kuş gibi ürkek
Bir tedirginlikte şişeyi bir başına bırakacak gibi
Peki ya sen diyecektim ki, “Sor tabii! ” dedi,
Bir kadın sevmiştim, ne olduğu belirsizdi,
Şu karşıki pencereden sokağı nazar ederdi,
Adını işlediği bir mendili bana hediye etmişti.
İşte bu şarabın adı, O ‘Güzel Kadın’ın Adı’
Hep kararsız kaldım, sevip sevemeyeceğimi,
Bir türlüde gidip de dökemedim hatuna içimi.
Sormadın ama söyleyeyim bu hıçkırıklarımın nedenini,
Vazgeçtim ben o sevdadan dolunayın doğuşunda.
Vardı başkalarına yar oldu gitti, bugün güneşin batışında.
Kırsam kıramam, içsem içemem ben şimdi bu mereti…
Titrek elini uzattı ve benden bir söz istedi.
Bunu git de sevdiğin kıza içir; bak ne aşklar yaşadık biz
Ne sevdalar atlattık kalmadı hiç birinin izi.
Ve şişeyi muhafaza et, kalmasa da içinde içkisi.
Yalnızlığımı bastırmak için girerken
Gecenin en kıytırık zifiri sokağına,
Belki bulurum kendimi, demiştim.
Bu sokaktan ne benlerden geçmiştir Allah bilir.
Elimde bir şişe, çıkılmazdan çıkarken,
Arkamdan nöbetini değiştirmiş bir asker gibi
Asla gelme bu sokağa bir daha geri, dedi.
Şişeyi çöpün yanındaki lambaya doğru tuttuğumda,
Birkaç mısra ilişti, kirlenmiş etiketinin üzerinden nazarıma.
Bu şişenin adı aşktır
Açarsan eğer sebepsiz yere,
Yapacağın her iş artık ziyandır.
Eline alan biri varsa eğer,
Gitmezse sevdiğinin kapısına;
Onun da sonunda gideceği yer
Şu zifiri çıkmaz sokaktır.
Sokağın dibi görünmüyor ve hıçkırıklar duyulmuyordu artık.
Artık duramazdım istesem de bu zindanın başında;
Varsa bu kadar canı yanan bu şişenin gerisinde…
Sen geri çevirsen de içi boş kadehimi,
Bekleyeceğim, sihirli şişeyi attığım,
Sensiz bu limanda, seni
(01:19 31.07.06, İzmir)
İlhan SağKayıt Tarihi : 26.10.2007 12:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kalemin kalıcı olsun
TÜM YORUMLAR (1)