Gelme ile gitme arasında morglarım var benim, sol yanımda sensizliğin mezarı,korkuyorum sensiz baharlardan.Çiğdemlerin açılmasını bekliyorum.Her çiğdem bir dem sunacağım kırılmalarımın telvesinden.
Umuda kelepçeli gözlerin, virankentimin kuytularında kendi özleme dayalı hazlar kuruyor. Duygular birikim yaparak yaşanan acılar daha da acıtmasın kalp kırıklarını yaşıyorum. Şimdi hatırladığım tüm mutlulukların sonunda bir hüzün kuyruk sallar.İçimden fersah fersah kaçışını betimleyen deniz dipli bir ejderhanın ağzı açıklığı kadar korkak ve ürkeksin bir türlü olamadığın yanımda.
İç denizimde iç açıcı olmayan sancımalarım anlarına ritmik bir koz bırakıyorlar.Kozmoslar ile olmazlar yan yana beni senden ayırmanın ateşli telaşında.Henüz dudaklarımızın yazmadığı bir aşkı öpücüksüz,kansız hatta susuz bitirmek istiyorlar.Benim içlenişim İstanbul gibidir, bilmelisin…Büyük ve de karışıklığın alışıklığı gibi bitimsiz.
Coğrafyamı bertaraf eden bir kumrunun yüreğindeki aşk damlasından yıkandım
Sızım ve sözüm beni yeni tayfların öngeçmişinde kendi icraların icrasında mecbur edilmişliği esatirken sen kesif sayhalarındaydın…
Uzun hava arası bir hava eser seslenişlerimizin suskunluklarına.
Başını alıp gitmiş bir şiirin son mısrası kadar sona benziyor gelmeyişin.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla