İki dağın arasında güneş doğmaya başlamıştı.
Bulutlar öyle kaplamış ki gökyüzünü
Güneş kaçamak yeryüzüne sızdırıyor gibi bırakabiliyordu ancak ışıklarını
Yeryüzüne uzanan ince uzun ışıktan yollar oluyordu
Büyük bir ovanın kenarında büyük bir akarsu vardı
Kıvrılmış kedi gibiydi şekli
Akarsuyun diğer kenarı tamamen ormanlıktı
Çam ağaçları yollara kadar taşmıştı
Yeşil alabildiğine uzanmıştır
Sere serpe yatıyordu
Bulutların yüzünde güneşin sabah kızıllığı vardı
Gökyüzü sınır tanımıyordu
Uçsuz bucaksızdı
Yürümekle bitmiyordu yollar
Dağların hemen yanından başlayan patika yolları izliyordum
Etrafta benden başka hiçbir insan yoktu
Bu coğrafya boşaltılmıştı sanki
Bilmediğin her yer biraz yabandı
Tanıdık bir ağaç bir ot yâda yol olmayınca
Her şey ilk seferinde bir değişik gözüküyordu insana
Yürüdükçe ayaklarda hal kalmıyordu belki
Ama şehrin o saçma renkleri içinde
Yürünen yollar gibi değildi
Daha dingin ve kaybolmuş olsam bile daha mutluydum
İçime çektiğim havayı hissedebiliyordum
Yürüyerek akarsu kenarına kadar gelmiştim
Güneşin sızan ışıkları yeni vuruyordu akarsuyun yüzüne
Ortalık ısınıyordu yavaştan
Köprüyü bulana kadar çok yol yürümüştüm
Tam ortasına gelip biraz dinlendim
Etrafa çocuk gözlere bakarak daha iyi tanımaya başladım
Gördüklerimi yeninden isimlendirmeye çalışıyordum
Dikkat edin bu hastalık hepimizde
Her şeye bir isim vermek istiyoruz
Sanki ne yapacaksak isim verip
Yalnız kaldığı zamanlarda insan
Daha farklı bir ruh halini alıyor üzerine
Bambaşka gözlerle bakıyor hayata yaşananlara
Gideceğim dediğimde kimse inanmamıştı
Rast gele bir yer seçip çıkmıştım yola
Hep geri döner yola çıkamaz sanmıştı herkes
Bıçağın eti kesme stresi etin kesildiği ana kadardı
Gerisi kendiliğinden kan revan içinde gelirdi
Köprünün ortasında düşünüyorsun
Biraz deli olduğumu kabul ediyorum
Gerçekten herkes akıllımıydı sanki
Etraf öyle sessiz ki sadece doğanın dingin sabit duruşu vardı
Düşüncelerine karışan kirleten başka bir çatlak ses yoktu
Cennet ve cehennem önce bize yeryüzünde sunulmuştu sanki
Biz insan olarak hep cehenneme sevdalı gibi
Her yeri ona benzetiyoruz çok geçmeden
Vakti gelmeden her şeyi tüketiyoruz
Aynı kendimizi tükettiğimiz gibi
İnsanlar hep aç gözlü hep kendi çıkarları için
Bir şeyler yapıyorlar
Başka bir şeye inanmıyorlar
Paylaşmayı en çok ta insan olmayı unutmuşlar
Bir şeylerin peşinde
Elde etme derdinde
Bu koşturmanın sonunda kırıp döktükleri insanlardan
Kocaman ve yalnız bir dünya bırakıyorlar
Hiçbir şeyin farkında değiller ve kazandık sanıyorlar
Her şey bir gün yok olup
Yeniden hayat çizildiğinde
Bıraktıkları tek şey
Yaptıklarının yükünü taşıyacak çırılçıplak ruhlar olacak
Her adım attığında çıkarcı zihniyetler
Hesaplı hesapsız tüm ruhları öğütüyorlar
Saçma masallarında mutlak bir şeylerin yüksek sahipliği
Yâda gücünü hissetmek istiyorlar
Bir süre sonra kimin yüzüne bakarsan gerçekleri önceden görecek
Yegâne bir güce sahip oluyorsun
İnsanları kırmadan bir şeyleri söylememenin acısını
Yalnızca kendin çekiyorsun kapsanmış tüm alanlarında
Talan edilen düşüncelerinde
Ne kadar kavga ve gürültüden uzaksan o kadar insan oluyorsun
Yalnız kalıyorsun sonunda bir çatı arasında
Tavanların bütün kıvrımlarını
Hangi çivinin nereye nasıl çakıldığını dahi ezbere biliyorsun
Kutsan kendil saatlerinde (Kendil: Kendime ayırabildiğim ve
sahipliğini yaptığım şeyler gibi bir şey uğraşmayın
boşuna ne diye sözlüklere falanda bakmayın)
Uçmak istemeyen bir yavru kuş gibi
Yuva diye belletilen bir yerden dışarı çıkmak bile istemiyorsun
Düşeceğini bilerek kanat dahi çırpmak istemezsin
Öyle bir şeydi beni kaçıran şehirlerden
Metallerin alçak gücünden nefret etmiştim birazda
Köprünün ortasında bu yeşil dinginlik içinde
Akarsuyunun muhteşem görüntüsünde çok kalmıştım
Yolum çok uzundu ilerlemek zorundaydım
Bu sade yollardaki son görevimde bile
Zorunlulukları yaratıyordum yine
Bıraksalardı beni zamanın böyle bir yerinde tek başıma
Hiç sesimi çıkarmadan yaşardım kardeşçe kendimle
Kendimle kavga etmek zorunda kalmazdım o zamanlar
Barışık bir dünya önce kendi içimizde başlamalıydı
Sonrasında tüm kâinata bu güç ancak yayılabilirdi
Yolum çok uzundu ilerlemek zorundaydım
Hayalini kurduğum mağaram çok uzakta değildi
İnsanlarda kaçıp saklanmak zorunda olduğun yer
Mağaramdı duvarları gözyaşından yosun tutmuş
Tuzundan yolları bembeyaz olmuş giz yeri
Yürüyerek çam ağaçlarının egemenliğinde
Yemyeşil bir ormana girdim
En büyük ses adımlarımdan çıkan sesti
Yerlere düşen kuruyan dalların üstüne basınca
Çıkan çıtırdamalarını dahi duyabiliyordum
Kaçımız hangi gün bu kadar ayrıntıya şahit olabiliyorduk
Çok hızlı yaşayıp olabildiğince tüketiyorduk
Meraklı sincapla göz göze gelmiştim
Bana çekimser gözlerle bakıyordu
Dili olsa söylerdi “ormanda bir deli eksikti
Sen geldin tamamlandı” diye
Kim bilir ne çekmişti bizden de böyle ürkekti
İnsan her göründüğü varlığa
Korku salıyor biraz ürkütüyor bir şeylerin kalleşliğinde
Çam ormanlarının harika bir kokusu oluyordu her zaman
Birden gözün gönlün açılıyor
Her şey sanki daha netmiş gibi geliyor
O kadar karbondioksitten sonra
Vücut bir şamşırıyordu tabiî ki (şaşırıyor yazmak istemedim de
çok sevdiğim bir yazarın lafıdır ancak izleyenler bilir)
Ağaçların arasından ince uzun bir patika vardı
Uzun süredir pekte kullanılmadığı belli oluyordu
Ağaçların yapraklarını geçerek ulaşan ışıklar
Seyretmesi güzel bir görsel bir şölen sunuyorlardı
Yollar yürümekle bitmiyordu hiçbir zaman
Düşüncelerde sen nereye gidiyorsan geliyordu
Çaresiz katlanıyordun
Yapacak başka akıllı bir çözüm yolu da yoktu
Uzak durup yalnız kalmaktan başka
Asıl soru şu
Ne kadar yalnız kalıyordun?
Düşüncelerin saklandığı ayrı bir dünya olsa
Gömsek onları oraya
Rahat bir nefes alsak hiç çekinmeden olmaz mı?
Olmaz tabiî ki bizi biz yapan en büyük armağan düşünmektir
Bu yeteneği olup ta kullanmamak cidden en büyük günah gibiydi
Düşünmeyenlere inat düşünmüştüm en derinden
Yorulmuştum ama o kadarda olsun artık diyordum içimden
Hem yürüyordum
Hem yine düşünüyordum
Kan ter içinde
Yolun sonunda akarsuyun küçük kollarından kaçarak
Tepelerin arasından sıkışan suyolundan oluşan
Küçük bir göle ancak gelebilmiştim
Gölün kenarın ahşap evi sonunda gördüm
Ahşap evler biraz hüzün kokar
Çok kırılgandırlar ama karşı koyulmaz bir huzuru da
Çaktırmadan yüreğine sunarlar insanın
Verandası olan küçük çatı katına sahip güzel bir evdi
Taş örme bir bacası vardı
Verandada hazır olan iskemleye oturdum
Tam hayallerimde ki gibiydi
Gölün kusursuz manzarasını seyrediyordum
Daha önce hiç gelmemiştim ama o kadar tanıdık
O kadar bilindik bir duyguya kapılmıştım
Hali ile şamşırmıştım (bkz: üst açıklama)
Kanarya sesi duyuyordum (En büyük Fenerbahçe
Fanatik değilim Harbi Fenerliyim)
Kendini kaptırmış neye sevdalanmış
Neyin türküsünü söylüyorsa çok telaşlıydı
Her halinden belli oluyordu
Kulak bu ya olur olmaz şeye takılıyordu
Bir takıldığı zaman duymaması mümkün değildi
Yatağa kafanızı koyduğunuza duyduğunuz saatin
O kafanıza vuran küçücük sesi bir hatırlayın
İsterseniz hayatı daha iyi algılayabilirsiniz istedikten sonra
Gürültüden kurtulmak için kaçtığınız mekânlar
Aslında geçici barınaklardır
Er geç düşünceler her yerimizi kaplayacaktır
Sonra en bilinen ve kendil düşünme savaşın başlar
Kaçacak yeni bir yer ararsın
Benimse mağaram bu ev olacaktı
Ölümün sizi ne zaman bulacağını bilemeyebiliriz ama
En azından öleceğiniz yeri seçebilme şansına sahip olabiliriz
(Şansına diyorum bir kesinlik yok hemen eleştirmeyin sakin olun
aman yada olmayın bak gene takacak bir şey buldum)
Niye geliyorduk şehirlere sürü halinde
Penguenlerden koyunlardan ne farkımız vardı
Bir şey duyuyorduk güç huzur burada diye
Kapılıyorduk tren katarlarının peşine
Çok bozuyordu şehirler bizi
Önce paramızı korumayı
Namusu korumayı öğreniyor
Öfkeleniyorduk
Ha bire aldatılıyorduk
Dönüşüyorduk
Dönüştürülüyorduk
Yaşadıkça saflığımız kirleniyor
Uyum sağlıyorduk kirliliğe
Rengimiz griye çalıyordu
Bir süre sonra
Kapıları bacaları kilitleyip
Açık bırakanları harcıyorduk
En geçersiz saatler gibi
Bir şeyler toplamaya başlıyorduk
Sanki çok değerliymiş gibi
Bir an geliyor
“Biz ne yaptık” diyorduk
Gerçek dünyaya adım atıyorduk
Geldiğimiz yerlerdeki saflığımızı özlüyorduk
Unuttuğumuz bir şey vardı
Bu özlemeleri hak etmiyorduk
Çünkü saflığını kaybedenler
Asla bir daha özüne dönemeyecek olanlardı
Bu virüs gibiydi
Her gidilen yere taşınıyordu
İçimizdeki kirliği asla dışarı vurmamız gerekiyordu
Gittiğimiz yerlerde biraz dilsiz
Birazda yaban oluyorduk
Yabanlığım korkutmuyordu bugün beni
Biraz gücümle bu evi alabilmiştim
“Mağaram benim sana düşünceli geldim
Beni buralardan gönderirken hoş gönder.” dedim.
Kapısını anahtarımla açtım
Kanarya sustu
Kapıyı açarak içeri girdim
Hala çok düşünceliyim.
İçeride birisimi var?
[Kendil Saatler] 1. Bölüm Köprüden Geçtim Kapıdan Girdim
Devamı var.
Kayıt Tarihi : 23.1.2007 01:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok sıkılırsınız anlatmak istersiniz bir şeyleri ama anlatamazsınız ya bu anlatamadığım şeylerin bir hikayesi olup bir anda ortaya çıkan bir şey oldu. Devamına ait düşüncelerim var ama bende hikayenin gerisini sizin gibi cidden bilmiyorum. Ciddi olarak bu konu ile ilgilenip bitirmem gereken bir hikayem var artık. Buda yarım bir hikayenin hikayesi oluyor.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!