Yiğitlik mertebesine erişmek... Tek başına meydan okumak bütün yaradılışına inat.
Ve isyankar bir yürek.
Bir annesi görmüştü onu ağlarken; Sabahın en tatlı uykulu yerinde ve herkes uyurken...
Bir tas suya hasret yüreği ve Pişmanlığın bitmişliğin devingen olmuş hayatın çilesiyle.
Ellerine yapışan kan ve barut; Ellerini saran kelepçe ve her yediği hain darbelerin izi.
Bir tek annesi görmüştü onu ağlarken; Sabahın en tatlı uykulu yerinde ve herkes uyurken.
Merhaba Karanlık... içindeki o kocaman karanlığa...
Bilinçsizze haykırmalarına... ve derinden bildiğim sızılarına...
O dünyana Merhaba.....
Beyaz sanılan yüreklere inat...
Merhaba karanlık.. Seninde yaşadığın çocukluğuna...Bedenine haps olmuş ve
dışarıya yanstmadığın tebessümlerine.. Çocuk saçlarına merhaba....
Annem
Oysa; Bir tutkuydu yaşamak Anne,
Uzun zaman oldu ilk ninnilerinle beslediğinden bu yan
Gönül yorgun düştüğünden bu yan,
Hayata salıvermişliğin sarhoşluğuyla atılan ilk adımlar misali
İk tebessümden bu yan çok uzun zaman oldu anne.
Evet, Güzel bahçenin en güzel gülünü kim koklamaz istemezki,
Veya Yıkık virane kaybolmuş bir şehrin içinde kim oturmak ister ki,
Badem ağaçlarından çalınmış bir endam,bir boy bir ihtişam..
Sığınmak sana,sokağına kapı numarana kadar...
Hani Bahtına düşmüşlüğün bi çareliği..
Kim düşmek isterdi ki...
Karanlık Dizboyu; Bir mehtabı andıran skunet..
Yakamozların dansıdır yıldızlara yansıyan..Boşa savrulan ayaklar ve türlü düşünceler içerisinde, başı öne eğik zamanın durduğu bir sokak başı.
Yolmu bitmez beyinmi yürümez olmuştur. Ayaklarmı taşıyamaz koca çınarı...
Ahhhh derin düşünceler nehri ve ahkii ne ah.
dalmışsın gene, herzaman gitmek istediğin şehire, Yoksa düşünemediğin bir handamımısın.
İlk gözyaşının toprakla dansıydı ve ilk ninnisiydi gökyüzünden ona söylenen
yağmur tanelerinin ezgisi.
Dalmıştı yine, kimbilir nerelerdeydi, hangi yüceltilerde. Dalmıştı kendisinin bile bilmediği yerlere.
Bağrışmalar ve binbir türlü haykırmalar içinde hiç birşeyi duymuyordu.
Ne yüreği ne de benliği, sadece ufka dalmıştı.
Güneşin toprakla dansını seyretmek ve Hiç ulaşamayacağı hayallerin peşinden öylece koşmaktı isteği.
Yenice uyanmışlığın sarhoşluğundasın,
tutuk,biçareliğinden haz olan,
içi bir hoş derbentler viyadükler,,,
susuz nehirlerin yatağında bir kum çakılından ibaret..
Yaz meyvelerinden en çürüğü,,,Sorsanız çok pişmiş! !
Sevdana ağıt yakmış gökyüzü, Yeryüzü çiçek açmış gökyüzünü selamlar..
İçinde sen varsın; Dünümde, bugünümde, anımda...
Her an yanıbaşımda....
Sana ağlamanın erdemini bilen yüreğimdesin
Güzelsin Anam, babam gibi;
Canım Feda güzel nebi...
Hoşçakal dün ve merhaba yarın...
Uzak bir kentin yorgun basamakları oluverdik işte...
Ama dönüş ne zaman bilinmez... Kimbilir belki geçen gön dönmüş olacağım....
Belkide yarını göremeyeceğim...
Belkide ben gibi biri hiç olmayacak....
Gökyüzüne hep böyle titrek ve korkak bakışlarlamı bakarsın...
Hep böyle kaçırırmısın göz bebeklerini...
Korkun sıkıntın nedir ki.... Neyi saklar neyi sakınırsın...
Böyle duygu dolu bir yüreğe sahipken, Neden gözlerini sadece toprağa dikersin...
O gökyüzüde senin..Toprak da...
Ne gökyüzünü bakışından mahrum et...Nede toprağa nazar işle...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!