KEMİK
Küçük, beyaz kemik
Ağzın yok mu senin kadın dediğim
Ham bir hüsran bellemişsin efendisiz
Talibim kırılırken çıkardığın sese
Adam dediğin kalbiyle dip dibe duracak kemik
Bazı insanlar ağızlarında dinleriyle uyur
Bazısı yüreğinde uyutur o dini
Emsalsiz, şahlanırım ben o an
Kabrim kırmızı bir şey arar yeşillenmek için
Aynı yalnızlıklar
İkizim sandığın acılar aslında
Aynı çaydanlıkta demlenir mi güneşle ada?
Hazırız sanki ölümüne sabahlamaya
Kemik
Kırık, bahtı yalancı kemik
Hani razıydık aşkla hırpalanmaya
Herkes başkasının hayatını koynunda taşıyor
Ne garip
Ölürsem bir organını bağışlar mısın bana?
Şöyle kıpkırmızı bir hatıra
Ümit etmek sancılı bir iştir
Her yerde satamazsın
Malın iyisinden anlıyor millet
Millet! Alayına uyanık
Görsek yürüdükleri toprağı çalıyor tipi kayık
Usulca fısılda kemik, duyan olmasın
Ya da bağır kurnaları çalmışlar hamamdan diye
Aşkın içini oymuşlar biz konmuşuz
Artık oyukları anneler taşır mı?
Bozuklukları taşıyan dilenciler gibi
Yani her şey mi terkedilmeye müsait bir hüzün şehri
Sabah gevrek mi gevrek bıraktığın çıtırtı
Tıpkı öpüşleri saklayan yaşlı çınarlar gibi
Yalnızız içimizde
Terbiyesiz bu hayat kemik!
Son sureyi itler okuyor defnimizde
Ben aksak bir şehirden
Canlı yayınla bağlanıyorum unutkanlığına
Durmadan iteleniyoruz
Kalbe yeni hüzünler biniyor
Ancak demokratik sevişiyoruz hala
Altı üstü bir ne de olsa
Amma diyorum kemik, seni büyüten suyun
Bana taşması reva mı?
Ölmeme mi kırılıyorsun her dokunuşta?
Kayıt Tarihi : 20.12.2018 16:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!