Gitmek bile en çok sana yakıştı bu kentde,
kızmıyorum.
Üstümde duruyor hala kokun,
kokunu aldırmıyorum hiç bir rüzgara.
Adın gelince ağzımın boşluklarına,
dişlerime çarptırıp, yutkunuyorum.
Uykuları unutmuş bir adamın zehrini yutuyorsun her gece..
Kimdir bilinmez. Bu coğrafya bataklık, dokunsam içine batıyorsum. Girdap, uzun soluklu bir düş burda, elini tuttuğum bu aşka, canımı kaptırıyorum.
Boynuma bıraktığın son öpüş, bir idam mahkumunun istediği son gülüşmüş aslında, bilmiyordum.
Dilimde can çekişiyor harfler, susmanında dili varmış. Kalp kanamalı uyurken şehir, sağırlaşırmış aciller.
İç kanarsın, dış gülersin dediler inanmadım. Tek bildiğim, saçlarında öldürdüğüm kelebekti aslında, kanatlarını kirpiklerine boyadığım.
Gövdesinde uçurtmalar uçurduğumuz o kelebek..
‘Gençtim,
hazırda fırtınalarım vardı ve dört nala sevdalarım..’
Şiirinden ibaretken hayat, nal izleri içinde çamura karışıyor şimdi hayallerim. Daha anlatmaya korktuğum yaralarım yeni yeni kabuk tutarken, içimin sesine uyandım bir sabah.. Bir sabah, yokluğunla başlayan kargaşam hiç dinmedi. Dinderemediğim bu sessizlik, yuvarlanan bir kar topu gibi çığ oldu, çığlık oldu.. Şimdi seni susuyorum. Duyuyor musun?
Daha sonrası yoktu. Gelişme bölümlerini hep yırtıp attım şiirlerin. Daha çok demli çay içmeye başladım, şekersiz ve acı.. Acı, beş duyumun algılayabildiği tek histi.. Kaç geceye gebe kalan düşlerim, bir umutsuzluğu fısıldıyordu kirpiklerime. Yine de aldırmadım.. Derme çatma ne kaldıysa gidişinden arta, derleyip toparladım. Bir yıkım, bir deprem kaç para ederdi çocuk şehrimde? Hiç bir düşüşü göze almadan, atladım uçurumuna. Kıyılarında gezinen bensizliği, kime armağan ettiğinin izlerini sürerken ben, sen hiç olmayacak bir ayetin içinde iniverdin avuçlarıma;
Geri dönmüşsün
sanki aylar, yıllar sonra..
Kravatımı taktım bugün
ve topuklu takunyalarımı giydim.
Hala kısa pantolanlarım var, çocuk şehrimden kalma.
Geri dönmüşsün..
Yeni mutluluklar diktiriyorum kendime altın iğnelerden.
Aldırmıyorum ihanet varlığına,
çünkü ihaneti ben yarattım beyninin delhizlerinden.
Cebimde sırtıma sürülesi sahte biletler var,
hiç bir vagon arasının okuyamadığı.
Şimdi son kaybından başlangıçlar doğuruyorum,
Saat üçe çeyrek var,
Tren birazdan hareket edecek,
Garda vedalaşacağız seninle.
Peronlara savaş açacak içim,
İçim el vermeycek eline,
Elin koltuk numaralarında eskiyecek.
sürgüleri çekilmiş bir yaşamı yaşamaktı bizim sonumuz,
aynı toprak üstünde binlerce canlıya bedel bakışları,
görmemezlikten gelicektik her seferinde,
global krizlerin en çok içimizde çıktığını saklayacaktık herkesten,
tuttuğumuz takım yenilmiş, bankalar hortumlanmış, dostum sevgilisinden ayrılmış
umrumda mı?
Postmodern bir aşkın, ayak seslerini duyar gibiyim.
Karantina altına alınırım birazdan,
ordun, ağır küfürlü acıları dayar coğrafyama,
son dakika nabızlarıyla duyurulurum.
Belkide adım şiirlere sürmanşet olur.
yayımlanmamış cümlelerime el koyulur.
Yıllar sonra aralanan yanlış bir kapının eşiğinde düşürdüm kimliğimi.
Kulaklarımı zabıt tuttuğum bir türküydü sensiz yaşam, eşlik ettim.
Adımlarıma not düşen bu gidiş, tasviri imkansız acılar doğurdu içime.
Yinede, şikayet dilimden uzak, şükür aklıma yakındı.
Bozmadıkça adabımı, uysal bir koyun gibi asmak istediler bacağımdan,
atlamak istediler üstüme. Ne varsa içimde yağmalamak istediler.
Kırık saç uçlarından çıkıyorum yola,
onarılmaz yıkımlar bıraktıkça daha da kirleniyor adım,
anarşist bir kimliğe bürünüyorum.
Uzağım artık fısıltı çığlıklarından,
uzağım, radyoda çalan sezen şarkılarından,
alkollü bir sabaha uyanmak üzereyim,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!