Kelime Kalpazanı
Dinle, ki boş yere akıp gitmez benim lafım,
Bana ne lazım, anlatayım şimdi sana,
Sabaha karşı bindiğim rüzgâr gibi atım,
Ulaştıracak bütün kelimelerimi tahtına...
Anlatayım, çok da uzatmadan,
İsteklerimi, tıpkı bir arzuhalci gibi,
Dibi görünmez kuyuların dibindeki Yusuf gibi,
Bana, ey, ateşle suyu bir arada halk eden,
Ne bir dişi, ne bir er kişi,
Ne de bambaşka bir şey lazım bana,
Onlar ki sadece, araçlar, ulaşmamda sana,
Bana lazım olan da, yine senin varlık ateşindir,
Beni o ateşte yakmaya,
Yakmakla bırakmayıp kül etmeye,
Gücü yeten sen,
O ateşi bana, tıpkı İbrahim' e çevirdiğin gibi,
Gül bahçesine çeviremez misin ki?
Elbette çevirirsin,
Elbette buna muktedirsin,
Lakin benim senden istediğim bir şey var,
Şey, bir şey, öyle bir şey ki,
Ne dilim söyleyebilir bunu sana, ne de başka bir şey,
ve ben galiba vuruldum, kalbimin tam ortasından,
Hayır, yarattığın bir güzele değil,
Bahşettiğin ilme,
Kelimelerin gücüne,
Kelimelerin hükümdarı olan sensin,
Her şeyin hükümdarı olduğun gibi, kelam da senin katındadır,
Ben sadece,
Senin yeryüzünde serbestçe dolaşabilmeleri için müsaade ettiğin kelimelere,
Burada çobanlık yapıyorum,
Ben kelime güdüyor, harf otlatıyorum,
Onların etinden, sütünden ve yününden faydalanıyorum,
Fakat zekâtını veriyorum bu sanatımın,
Her yazdığım kırk yazının birini, sana yazmaya adıyorum,
Ben, şu yeryüzünde kelime çobanlığı yapıyorum,
Sordukları zaman bana, ne iş yaparsın be divane herif diye,
- Ben - diyorum kollarımı göğsümde kavuşturarak,
Sizin bu kalpazan dünyanızda, harf alıyorum, harf satıyorum...
Kayıt Tarihi : 9.8.2009 06:37:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!