-sahipsiz bir düşün izini sürenlere-
İçimde çoğalttığım hiçbir düşün yüklemi olamadım. Yüklemi olmayan ne çok şey birikti oysa. Albümlerime baktım, sararmış resimlerden gülüşler kalmış, bazen hüzünlü gözler. Sarıldım onlara, yüklemini bulduğum hatıralarımdı onlar.
İncir ağacında kaldı çocukluğum, olmamış incirin sütünü, keçinin sütü ile karıştırıp elde ettiğim katığı tüketeli çok zaman oldu. Yıldızım, kayıp gitmiştin berrak bir gecede. Ay, karpuz tarlalarını aydınlatırdı, haylaz bir çocuktum esmer rüzgarlarda. Öznesi de değildim bu hayatın, yüklemini de aramıyordum, çocuktum, bir kelebek zamanıydı. Yatılı okuldaki günlerimde, saçlarıma sakladığım hasretlerimle düşerdim hafta sonları yola. Laleler, nergiz çiçekleri, kengerler süslerdi yolları, ilkbaharın yağmurları yağıyorsa bir de mantarlar fışkırırdı topraktan. Saçlarımda biriktirdiğim hasretlerimi, koşarak taşırdım, tükensin annemin kollarında. Ne öznesiydim bu hayatın, ne yüklemi, kelebek zamanıydı sadece.
Büyüdüm, hepiniz gibi… Yorgun düşlerden, örselenmiş kalplerden, geride kalan anılardan gökdelenler yapıyorum, ben, kendim için, hepiniz gibi. Şimdi bizi hangi şehir barındırır sokaklarında, hangi rüzgarda yıkanırız, gurbetimiz neresi? Yüklemsiz bir özneyim şimdi, sen bende hep gurbet.
Hançerlenmiş rüyalarımızın bize anlattığı şeylerden, gözyaşlarımızdan ve acılarımızdan yarattığımız destanları hangi esmer rüzgarlara savurabiliriz. Düş biriktiriyordum, evet, yüklemsiz, ortada, tamamlanamamış düşlerden geriye bana ne kalır ki… Albümlerdeki sararmış resimler iyi geliyor sadece. Her şey kasabalaşıyor, giden götürüyor biriktirdiklerimizi, bize kalan nedir? Gittikçe kasabalaşan bir öykünün kahramanları mı olmak, öznesine yüklemini bulamayan bir tümce mi?
Bir taşra kasabasına melankolik ve yaralı bir kadın gelir zamanın birinde. Kozasına sığınmış bir adamın kapısını çalar. Adam sever bu gizemli, melankolik kadını. Kadın da sever, tek bir şey ister kozasından çıkmak için can atan adamdan;
-- seninle birlikte olacağım ama leyleklerin göç zamanı giderim bu kasabadan.
Adam her şeye razıdır, hiç düşünmeden kabul eder. Günlerce sevişirler, hiç durmadan, zamanla yarışırlar, bütün tümcelerinin yüklemi olurlar. Mevsimler döner, ilk leylekler kasabaya gelmeye başlar, kadın çantasını hazırlamıştır bile, gitme der adam;
-- sen öznemsin benim, yüklemime tümcesin. Gidersen, gurbetim olursun, hep bende gurbet kalırsın.
Kadın bavulunu alır eline, günlerce kaldığı eve son bir kez göz atar ve döner adama;
-- kolay olanıdır sende gurbet kalmak, ben gurbetimi yanımda götürüyorum.
Bizi ketumlaştıran bu hayat, bir gün aydınların elbet, karanlıklar sonsuza kadar sürmez ya. Kelebek zamanı belki yine gelir, leylekler korkmadan, yeni öykülere özne olmak için yine göç ederler. Günün birinde öznemize yüklemimizi buluruz belki. Ama yinede birileri hep bizde gurbet kalır, birileri gurbetini yanında götürür. Çünkü göç mevsimidir hep hayat.
Doğan DurgunKayıt Tarihi : 15.3.2008 21:36:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Doğan Durgun](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/03/15/kelebek-zamani.jpg)
TÜM YORUMLAR (2)