http://www.mehmetnuriparmaksiz.com
Sevdâya alışkın bu gönüller seni bekler
Son darbede her cân o ölüm bûseni bekler
Sevdâ denilen çölde çiçekler de tuzaktır
Vuslâtı yakın sanma fizandan da uzaktır
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Güzel, akıcı ve etkileyici, gönlünüze sağlık, tebrik ediyorum..
güzel dizeleri kutlarım.keyifli bir okuma oldu.kaleminize sağlık...
Tebrikler.
Güzel şiir kutlarım.Aciz rumuzlu dost,şairin antolojide yayınlanmış ama pasif hale getirdiği 176 şiiri mevcut,yukarıda istatistiklerden bakmayı unuttunuz sanırım.Saygılarımla
Sade, akıcı ve nefis bir şiir. Ki uzun zamandır, nadir günlerde tanınmış şairlerimizin haricinde, hiç bir 'günün şiiri' bu ünvana layık değilken, bu şiir için olumlu görüş bildirebiliyorum. Ancak bu şairin şiir listesinde başka şiir olmaması, bana tuhaf geldi. Tek bir şiirin olsun, o da günün şiiri mevkiine yükselsin. Yoksa site yöneticisi bu şiiri 'dünyanın 8. harikası' olarak mı gördü?
Şiirin konusu ve teması, gazel nazım şekline ait; kafiyeleri ise, mesnevi uyağı. Dolaysıyla bir çelişki söz konusu burada. Gazelde ''matla'' dediğimiz ilk beyit, kendi arasında kafiyelidir. (aa..): diğer beyitlerin birinci dizeleri serbest; ikinci dizeleri ise, matla ile uyaklıdır.(ba-ca- da- ea...) diye devam eder. Mesnevide ise bu şiirde olduğu gibi (aa-bb-cc..) şeklindedir ki, mesnevilerde uzun aşk hikâyeleri veya toplumsal ve düşünsel konular işlenir. ''Leyla ile Mecnun''da; Divan-ı Lügat'i Türk'te olduğu gibi. Bir ürünün sanat eseri olmasının temel şartı, o ürünün tek ve özgün olması gerektiğidir. Halbuki bu tarz şiirlerden Divan Edebiyatı'mızda on binlercesi yazılmıştır!.. Divan Edebiyatı, edebiyatımızın bir zenginliğidir ve 11. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar uzun bir dönemi kapsar. Ancak, çağın ve çağın insanının ihtiyaçlarına cevap verememeye başlamıştır ki, onu, Tanzimat Edebiyartı, Edebiyat-ı Cedide, Fecr-i Âti Dönemi, Millî Edebiyat Akımı ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (Birinci Evre, İkinci Evre), Birinci Yeni, İkinci Yeni vb. akım ve dönemler takip etmiştir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, hâlâ Divan tarzında bu tür şiirlerin yazılması bir taklitçilik ya da takıntı olmaktan öteye geçemez! Şaire ve herkese saygılarımla.'
Aşk bitti mi dünya kelebek ömrü kadar mıdır? Yoksa kelebek ömrü kadar olan yaşamımız mıdır? Şiir güzel değil mi? Aşk hiç bitmesin e mi?
harika bir şiir keyifle okudum, saygıdeğer meslektaşımı can-ı gönülden tebrik ediyorum, saygılarımla.
Sadece takdir ve tebriklerimi bırakabilirim hocam
Kabulü dileği ile
Saygılar sunuyorum...
Ümran Tokmak
Bu şiirinizi inanın çok beğendim.
Adeta eskilerden bir şairin ruha üfürüşü gibi...
ondörtlünün gücü bu olsa gerek..çok tad aldım...
Yüreğinize sağlık
Saygılarımla
Çiğdem Altınöz'den tam puan
Bu şiir ile ilgili 53 tane yorum bulunmakta