Her ışık, ay ışığı değildir
Ay ışığı, ne yanıltır
Ne kesilir,ne söner
Kelebekler o ışıkta
Yol alır,nasıl da döner
Sahte ışık kandırır
Çeker kendine
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Kelebek denilince, bir tek bu hikâye ve bu hikâyedeki dört kelebeğin ateşle dansı düşer benim aklıma…
“Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler.
Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:
- Bu ateş aydınlatıcı bir şey! Demiş.
İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş… Ve demiş ki:
- Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!
Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş… Ve şöyle demiş:
- Bu ateş dedikleri yakıcı bir şey!
Dördüncü kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş.
Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş.
Biraz daha yaklaşmış, ısındığını hissetmiş.
Biraz daha da yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş.
Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek 'poff !' diye ortadan kayboluvermiş.
Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş.
Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi ancak içinde kaybolan bilebilirmiş!”
İşte kelebek böyle bir şey… Meraklı, narin, kırılgan ve bir anda kaybolan…
Acaba o şey… Aşk mı ola?
Saygı ile…
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta