Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı,
Sessizliğin içinden,
Tozdan,
Dumandan,
Ve açlıktan çıktıkları gibi,
Cepheye koşmuşlardı,
Bir sevgili,
Bir aşk,
Bir hırs onları kendi bağrına,
Aşkına çağırmış gibi hem de.
Derken ellerine aldıkları ilk on kurşunu acemilikte,
Geri kalan on kurşunu düşmana sıktıklarında,
Dillerinde kalan tek nida,
Zihinlerinde yankılanan tek seda vatan oluvermişti.
Ellerine vatanı alıp kaçırmak,
Onu kurtarmak,
Onu güvenli bir yere götürmek mümkün olsaydı şayet,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacakları gibi,
Bunu da yaparlardı.
Bu bir hezeyan değil, destandı,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı…
Örneğin bir gece,
Rüyasında görmüştü kumandan o mayınları.
Boğazı geçmemeleri için,
O kadar inanmışlar,
İnanmışlardı ki,
Kelam bile onlara yardım için,
Nuraniler yollamıştı.
Derken o nuraninin ettiği işaret,
Koca Seyit'in ellerinde bir top mermisine dönüşüp,
Hesaplanmış bir incelikle gidince,
Mayınlar,
Tuzla buz etmişti kaşla göz arasında,
Ocean'ı ve İrresistible'ı
Kelamın ulaştığı her yere ulaşmak istemişlerdi,
Ve ulaşacaklardı.
Onların Kınalı Hasan'ı vardı mesela,
Anası onu vatana,
Ezana ve namusa,
Vekil,
Kurban ve aşık kılmıştı.
Anadolu'nun bağrındaki her benlik gibi,
Ölüme meydan okuduğu,
Kurban olduğu kadar ölümsüzdü Kınalı Hasan.
Ve başka hiçbir millette,
Başka hiçbir tarihte görülmemiş bu olay,
Aynı işaretti belki de,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı.
Ve Mehmet Muzaffer…
Gençti, seferberlikte dahi tecilli,
Muaf sayılmıştı.
Ama o bu peygamberani görevi,
Elinin tersiyle itemezdi.
Gönüllü gittiği cephede büyümüş
Çanakkale'de kanla ödeme destanının,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşma gayesinin bir kahramanı olmuştu.
Kumandanına bir teklif sunmuştu,
Kumandan olur dese de,
Biliyordu olmayacağını,
Devletin aç askeri giydirecek parası yokken,
Lastik alması ihtimali mümkün değildi.
Ama Muzaffer'i yolladı.
Muzaffer her yolu zorlasa da mümkün değildi,
Mümkün değildi lastikleri almak.
Derken kumandanının emrini gerçekleştirmek için,
Sahte bir para resmetti usulca.
Ve parayı alan tüccar, asla şikayet etmedi onu,
Muzaffer borçlu kalmamıştı ki hem zaten,
Üstüne yazdığı gibi,
Kalbine işlediği gibi,
"Bedeli Çanakkale'de kanla ödenecekti",
Kelamın ulaştığı her yere ulaşmak bunu isterdi çünkü.
Borçlu olmak,
Borçlu kelama gitmek bize yakışmazdı.
Zaten yakışmadığı için,
Ölüme korkusuzca yürüyen o erin gözlerine ve kalbine,
Küçük bir korku düşmüştü.
Pusulaya ölmeden yazdıklarını gören kumandan,
İhtimal verir miydi hiç,
Pusulayı yazdığı,
Borçlu olduğu asker de,
Ona bir pusula yazmış,
Ona hakkını bir taarruz öncesi,
Hak üzerimde kalmasın,
Mahcup olmasın diyerek helal etmişti.
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı.
Kimsenin bilmediği,
Kimsenin duymadığı,
Yalnız Ocean'ın hatırladığı bir er vardı bir de.
Nişan almış,
Bütün hışmıyla mermiyi,
Memleketine,
Vatanına,
Ve kelamına uzatan bu elleri kırmak için yollamıştı.
Derken bir saldırı sabahında kaybettiğinde gözlerini,
O şanlı günü hatırlayıp,
Eski bir kelam dökülmüştü dilinden kumandanına,
"Üzülmeyin efendim,
Benim gözlerim göreceğini gördü"
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı,
Bu yolda koşmak bile güzeldi.
Mesela bir cuma sabahı önden biri atılmış,
Bağırmaya başlamıştı.
Önce tekbir getirmişti,
Ardından sırasıyla şehadet, şehadet, şehadet ve şehadet.
Ve sonrasında yalnız bilenlerin,
Hissedenlerin,
Kelamın ulaştığı yerdekilerin duyabileceği bir ses tonuyla,
Haydin namaza demişti.
Kelamın ulaştığı her yere ulaşmak için,
O gün orada,
O ateşkes günü namaz kılanlardan,
Kimse kurtulmadı,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşmak lazımdı.
Onlar,
Vatan, bayrak, ezan ve namusu emanet almışlar,
Onu korumak,
Emanete sahip çıkmak için,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşmaları gerektiğinde dahi,
Taarruz değil ölüm emredildiğinde dahi,
Silahsız ve yavan koştuklarında dahi,
Eksik kaldıklarını, aşklarını aşıklarını geride bıraktıklarında dahi,
Dönmeyi düşünmemişlerdi,
Kelamın ulaştığı her yere ulaşacaklardı,
Ve ulaştılar da.
Kayıt Tarihi : 10.6.2014 22:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Koca Seyit, Kınalı Hasan, Mehmet Muzaffer destanı ve bilinmeyen birkaç hatıratla beraber yazdım bu şiiri. “ BENİM GÖZLERİM GÖRECEĞİNİ GÖRDÜ” . . O gün Boğaz tabyaları arasında en çok iş gören ve en çok hasara uğrayan Rumeli Mecidiyesi Bataryası oldu. Sabahtan beri muharebenin en şiddetli anlarında dahi iki sahil arasında gidip gelmekten çekinmemiş olan Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa, tabyanın feci durumunu haber aldığı zaman yine motora atlayıp Çimenlik İskelesi’nden karşı sahile hareket etti. Cephaneliği berhava olan tabyanın durumu hazindi. İstihkam yıkıntıları arasında dolaşmakta olduğu sırada bir ağacın altına uzanmış olan bir askerin hali dikkatini çekti ve yanına gidip “ Ne var evlat? ” diye sordu. Nefer hemen yerinden fırlayıp esas duruş vaziyeti aldı. Çünkü sesi tanımıştı. Ama gözleri başka tarafa bakıyordu. “ Gözlerine bir şey mi oldu oğlum? ” O zaman nefer tok sesiyle “ Üzülmeyin efendim” diye cevap verdi. “ benim gözlerim göreceğini gördü” (Evet düşman gemilerine tam isabet kaydedilmiş ve “Ocean” destroyeri hareket edemez hale getirilmişti.) Cevat Paşa sessiz sessiz ağlıyordu.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!