Kehf Şiiri - Yunus Öztürk 1

Yunus Öztürk 1
174

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kehf

Kehf

Kuran'ın görkemi görünür Kehf suresinde
Hiç bir yerinde yok zerre eğriliği ise
İspat etmekse düşer Kuranın kendisine
Önce çıkalım uzak yakın gezintilere

Gerçek görünür yıldızların yanmış külünden
Her şey olmuştur Kuarkların zerrelerinden
Bilinen daha küçük madde yoktur onlardan
Baryon mezonlar oluşur birleşmelerinden

Proton Nötron olur atom çekirdeğinde
Baryon ile mezonlardır dönüşen onlara
Elektronlar da döner onun etrafında

Elektronun elemanıdır fotonlar da

Yörünge değişmlerinden çıkar ortaya
Enerjiyle ışığa döner gider yoluna

Ayasofya yapamaz görünmezi görmeyen
Onu ayakta tutamaz yükünü bilmeyen
Kuran'ı da görmez akli gözü olmayan
Nasıl Müslümandır akli Kuran'ı görmeyen

Açık Kuran'ı akıl sahiplerinin gördüğü
Ondandır bilgelerin ümmetten üstünlüğü

Gözle görünmez bu dünyada gerçek manalar
Görmek için gezilmeli manevi dünyalar

Her şeyin bulunmaktadır bir anti maddesi
Bilinmektedir tüm yüklerin nötörlüğü
Kuvarkların da bulunur bir anti kuvarkı
İnsanların da bulunur bir anti insanı

İncelemekteyiz insanla anti insanı
Sorgularız dünya ile anti dünyamızı

Işık hızıdır maddelerin maksimum hızı
Vardır maddelerin bilinen bir kütlesi
Ondandır ışık hızını aşamamaları
O hızı aşarlar yok olursa kütleleri

Her âleme var sonsuz noktadan sonsuz kapı
O kapılardan geçenler görür antibeni
Ordadır Ayasofya'nın Kuran'ın manası
Oraya varamaz ışıktan yavaş gideni

Yasa olmuş orada Kuran'ın her teoremi
Yasalar apaçık yok hiç tartışılır yanı
Her şeyi görür kaldırabilenler perdeyi
Henüz görünmedi Kuran'ın gerçekliliği

Kuran'ı şifre sanır sözde bilim insanı
O şifreyi nasıl çözsün onların cahili

Kuran'ı gören ayırır gerçeği sanalı
Nasıl tanırsa hiç görmeden tavuk doğanı
İnsanlar da öyle görmekte gerçek olanı
Eğer körlenmişse göremez akli yetisi

Unutuldu Arapların Kuran'a düşmanlığı
Hüküm sürmekte sanılır onların dostluğu
Emin olun görünen Kuran'ın suskunluğu
Her an gelebilir ölümsüzlerin buyruğu

Dün neyse bu günde aynı değişen de yok hiç
Onlar o günlerden bu günlere etmişler göç
Allah'ın varlığına isterler kesin kanıt
Dünya da var mı padişahı tanıyacak it

Kesinlikle sanmayın sözlerimi hakaret
Hangi insanda hangi yetki var bilir mi it
Allah'ı görebilmek için kendini eğit
Hak yolu bilip öğretmeyenden iyidir it

Bu kadarlık seyhatimiz yeterli şimdilik
Böyle bir seyhat iyi gelir diye düşündük
Ol deyince olu inananlara bıraktık
Rab her şeyi aşama aşama yapar gördük

Ol demekle oldururken onların Allah'ı
Bir senede bitirir bizim Rabbimiz otu

Kehf elli dörtte bütün perdeleri kaldırdık
Kuran'da her şeyi inanan için açıkladık
Her türlü misali başka şekilde anlattık
Onları görür duyar anlar edemedik

Tekrardan dirilmeyi gerek gördük ispata
Biz inananları hiç düşürmedik kuşkuya
İnananlar için hiç gerek yoktur deneye
Eğer olsaydı giremezdik bu tür yollara

Üç yüz yıl uyuttuk biz yedi uyuyanları
Dilden dile dolaşmakta efsaneleri

Tarsus Benelüs dağında şimdi mağraları
Bilimsel bulgularla kesinliği kanıtlı
Sabah akşam ona düşmez güneşin ışığı
Görülmekte onun bilim ile örtüştüğü

Efesin Encülüs dağındadır diğer öyküsü
Kuran'la bilimle yok onun tutarlılığı
Sabah akşam görmekte o mağra güneşi
Mabet kalıntıları yaratan kuşkuları

Bilinir yedi uyuyanların isimleri
Kıtmir'dir onlarla uyuyan köpeğin adı
Açık değil Kuran'da insanların sayısı
Eskilerin de vardır masalı hikâyesi

Kolay mı insanı kötülükten uzak tutmak
Gerekir onun inancını sağlamlaştırmak
İnanılması çok zor şeydir tekrar dirilmek
Öyle bir şeye yoktur dünyada bir tek kanıt

Kuran istemiştir orada bunu ispatlamak
Başarmıştır da insanları inandırarak

Nedense mümkün olmamış Kuran'ı anlamak
Sürekli saptırılmış keyfi yorumlanarak
Mümkün olmamış kelimeleri değiştirmek
Öyle gelmiş günümüze korunmuş olarak

Mümkün olsaydı kelimeleri değiştirmek
İmkansız olurdu Kuran'a ulaşabilmek

Her insanın gönlünde var Kaf Dağı'nın ardı
Dünyayı dolaşıyordu Ayasofya adı
Görkemi ihtişamı muhammed'e de vardı
O görkeme ihtişama Kuran yakışırdı

Oydu peygamber Muhammed'in yapacağı da
Biliyordu onu o gidip hiç görmese de
Allah'ına yalvardı ellerini açıp da
Kuran yakışırdı ancak öyle bir mabed'e

Allah katında kabul oldu o dilekleri
Ayasofya da öğretildi öğretileri

Aynı görkemlikte Ayasofya ile Kuran
Kuran'da var mı görkemliliği görüp yazan
Şu açık gerçekleri var mı dile getiren
Varsa getirsin ellerinde kanıtı olan

Kehf suresinde üç beş değil çoktur âlamet
Musa ve Hızır dan söz eder yirmi üç ayet
Hızır var mıdır yok mudur var mı onu gören
Ölmüş müdür yaşıyor mu var mı bunu bilen

Gılgamış'tır ilk ölümsüzlük otunu bulan
Bilimsel bilgidir bu gerçeğe ışık tutan
O otu kapmıştır onun elinden bir yılan
Ölümsüzlük umudumuz kalkmıştır ortadan

O umut yoksa sağlıklı olmaz insan
Hızırdır onlara ışık olan umut olan

Peygamber değil mi Allah'tan emir alan
Musa'dır Rabbi ile karşılıklı konuşan
Kime karşı aciz olur böyle bir insan
O'dur Hızır'dan köle muamelesi gören

Çocuktan beter Musa hiç bir şeyi bilmeyen
Ayet elli dokuzdan başlasın inanmayan
Seksen ikiye gelince kalmaz hak vermeyen
Olmuş orada Musa inanılmaza inanan

Haklı olabilir mi çocukları öldüren
Hangi adalettir katledeni haklı gösteren
Allah değil midir ölen çocuğu yaratan
Katile inanır mı Allah ile konuşan

Âlimler âlimidir anlayanlara Kuran
Onda akmaktadır ne kadar varsa çağlayan
Su değil bilimdir onda çağlayıp coşan
Yıkar o önüne gök kubbeyi baraj koysan

Mekedonyalı Büyük İskender dir Zülkarneyn
Bunu anlayamaz İskenderi tanımayan
Bundan hiç kuşku duymaz İskender'i tanıyan
Hem bilim hem kuran bu gerçeği kanıtlayan

Ayet seksen üçle söze girelim Kuran'dan
Gidelim eksiği tamamlayarak bilimden

Biz onu iktidar ve kudret sahibi kıldık
Ona batıl değil hak olan yolu tutturduk

Batıdaki insanları batıl yolda gördü
Hakkı güneş bilip çamura batıyor dedi
Persler gelmeden biz Perslere gidelim dedi
Hak için bu haklı nedeni kabul görmedi

Persler kötülükle Avrupa ya gelmişlerdi
Onlar için yoktu başka canların anlamı
Tüm aileyi öldürüp bırakır kızları
Sonra o kızlar olsun istiyorlar eşleri

Bu yüzden Allah galip getirmedi Persleri
Kaçanlar zor kurtardılar kirli canlarını
Ölenlerde bıraktılar mundar kanlarını
İskender istemedi tekrar gelmelerini

Romalılara peşlerine düşelim dedi
O öneriyi Romalılar kabul etmedi

Güneşin batıda çamura batması budur
Kanıtı ise İsa'yla Pavlus'un sonudur

İskender akıl ve bilimle Asyaya çıktı
Özüne hak ile batılı tanrı yazmıştı

Batıl'ların peşine düşüp cezalandırdı
Hakka dönenleri af edip ödüllendirdi
İndüs nehrini aşarak Hindistan'a vardı
Orada kralları olmayan topluluk gördü

Toplum temizdi güneşin doğduğu yer dedi
Güneşle aralarında yoktu hiç bir örtü
Onlarla anlaşarak barışı imzaladı
Daha sonra onlarla hiç sorun yaşamadı

Devam edip iki dağın arasına vardı
Orada hiç bir söz anlamayan kavim buldu
Encelüs benelüs dağlarından esinlendi
O bozguncu halkada Yecüc ve mecüc dedi

O bozguncu denen kavim Türklerin atası
Köpek değildir onlar Atatürk'ün Bozkurt'u
İmkansız esir edilip köle yapılması
Buna mani damarlarındaki asil kanı

Yarı göçebe yaşıyordu o zaman Türkler
O hayata zorlamış onları doğal şartlar
Rahat bırakmamış Anadolu'da barbarlar
Medeni insanlar medeniyetten olmuşlar

Okumayı yazmayı ilk bilenlerdir Türkler
Bunun kanıtıdır orhundaki kitabeler
Okumayı yazmayı dağda öğrenmediler
Tüm kuşkuyu giderir Sümer'deki yazıtlar

Onlara baş eğdiremedi Persler İskender
At ile bir bütün olmuştur o savaşçılar

Anadolu'dan kovulup çıkartılmış onlar
Düşmana esir düşmüştür analar bacılar
Orhun kitabelerini yazmış son bilgeler
Ergenekon'u kendilerine yurt etmişler

İndüs nehri yanına kamp kurunca İskender
Hayrete düşmüş onları orada gören Türkler
Onlara vatandır uçsuz bucaksız boz kırlar
Merak etmişler nereden gelmiş bu yabancılar

Nehrin bir yanında İskender karşısında Türkler
Savaşmak için İskenderi savaşa zorlar
Onlarla savaşmayı İskender manasız bulur
Sebebi Türklerin konar göçer olmasıdır

Savaşmaya mecbur etmiştir Türkler onları
Maceradan başka şey değil Türkün amacı
Nehirden geçirince İskender orduları
Başlamıştır Türklerin merakının savaşı

Yenilir cinsten değil İskender'in ordusu
Görmüşler papuç sandıklarından çok pahalı
Kaçmayı yeğlemişler bırakıp savaşmayı
O sebepten denmiştir onlar için bozguncu

Doksan ikide başlar Ergenekon destanı
Demirle kapatılır iki dağın arası
Bilimsel destanda demirin eritildiği
Bir sıra odun bir sıra demir dizildiği

Benzer şeydir Zülkarney'in orada yaptığı
Birbirine yaklaştırmakta o iki dağı
Demir cevheri ile doldurur aralarını
Sora emreder üfleyerek erimesini

Bekleyip görür tüm işlemlerin bittiğini
Sonra döker üstüne erittiği bakırı

Kuran anlatır eskilerin anlattığını
Hiç tartışmaz doğruluğunu yanlışlığını
Yapıyor o gökteki güneşin yaptığını
Işığa karşı olan kapıyor gözlerini

Çok acı fakat gerçektir cahilin yaptığı
Körün önüne yığarlar gör diye şeyleri
Körse anlatır kapalı gözle gördüğünü
Düşünür cahilin hakkında düşündüğünü

Asabı Kehf anlatıldı inananlar için
Ardından Nahl geldi akıl sahipleri için
Kehf'ten iki ayet aldık buna kanıt için
Manası şudur yirmi beşle yirmi altının

Ne kadar uyudukları açık yirmi beşte
Üç yüz dokuz yıl uyumuşlar kime sorulsa

Bu kesin süre kesin olmaz yirmi altıda
Bilim ve akıl dışı olmasıdır sebep se

Görüldüğü gibi sır var burada sır içinde

Bunu çözemez bilim adamı uleması
Çözse boşa geçirmezlerdi bin dört yüz yılı
Akıl sahibi olmayanlara ayetin ilki
Akıl sahiplerine söylenir ikincisi

Alt alta getirdik burada akılla inancı
Üç yüz yıla olmaz inananın itirazı
İmkansız akıl sahibinin kabullenmesi
Kuran onlara da verir beklenen cevabı

Asıl süreyi Rab bilir der bulur çareyi

İsteyenlere verilmiştir her istediği
İnanan inanmayan alır her istediğini
Kimsenin olmaz duyup gördüğü birbirini
Herkes kendi yoluna gider doğru bildiği

Yunus Öztürk 1
Kayıt Tarihi : 15.8.2014 01:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yunus Öztürk 1