Kehf
Kuran'ın görkemi görünür Kehf suresinde
Hiç bir yerinde yok zerre eğriliği ise
İspat etmekse düşer Kuranın kendisine
Önce çıkalım uzak yakın gezintilere
Gerçek görünür yıldızların yanmış külünden
Her şey olmuştur Kuarkların zerrelerinden
Bilinen daha küçük madde yoktur onlardan
Baryon mezonlar oluşur birleşmelerinden
Proton Nötron olur atom çekirdeğinde
Baryon ile mezonlardır dönüşen onlara
Elektronlar da döner onun etrafında
Elektronun elemanıdır fotonlar da
Yörünge değişmlerinden çıkar ortaya
Enerjiyle ışığa döner gider yoluna
Ayasofya yapamaz görünmezi görmeyen
Onu ayakta tutamaz yükünü bilmeyen
Kuran'ı da görmez akli gözü olmayan
Nasıl Müslümandır akli Kuran'ı görmeyen
Açık Kuran'ı akıl sahiplerinin gördüğü
Ondandır bilgelerin ümmetten üstünlüğü
Gözle görünmez bu dünyada gerçek manalar
Görmek için gezilmeli manevi dünyalar
Her şeyin bulunmaktadır bir anti maddesi
Bilinmektedir tüm yüklerin nötörlüğü
Kuvarkların da bulunur bir anti kuvarkı
İnsanların da bulunur bir anti insanı
İncelemekteyiz insanla anti insanı
Sorgularız dünya ile anti dünyamızı
Işık hızıdır maddelerin maksimum hızı
Vardır maddelerin bilinen bir kütlesi
Ondandır ışık hızını aşamamaları
O hızı aşarlar yok olursa kütleleri
Her âleme var sonsuz noktadan sonsuz kapı
O kapılardan geçenler görür antibeni
Ordadır Ayasofya'nın Kuran'ın manası
Oraya varamaz ışıktan yavaş gideni
Yasa olmuş orada Kuran'ın her teoremi
Yasalar apaçık yok hiç tartışılır yanı
Her şeyi görür kaldırabilenler perdeyi
Henüz görünmedi Kuran'ın gerçekliliği
Kuran'ı şifre sanır sözde bilim insanı
O şifreyi nasıl çözsün onların cahili
Kuran'ı gören ayırır gerçeği sanalı
Nasıl tanırsa hiç görmeden tavuk doğanı
İnsanlar da öyle görmekte gerçek olanı
Eğer körlenmişse göremez akli yetisi
Unutuldu Arapların Kuran'a düşmanlığı
Hüküm sürmekte sanılır onların dostluğu
Emin olun görünen Kuran'ın suskunluğu
Her an gelebilir ölümsüzlerin buyruğu
Dün neyse bu günde aynı değişen de yok hiç
Onlar o günlerden bu günlere etmişler göç
Allah'ın varlığına isterler kesin kanıt
Dünya da var mı padişahı tanıyacak it
Kesinlikle sanmayın sözlerimi hakaret
Hangi insanda hangi yetki var bilir mi it
Allah'ı görebilmek için kendini eğit
Hak yolu bilip öğretmeyenden iyidir it
Bu kadarlık seyhatimiz yeterli şimdilik
Böyle bir seyhat iyi gelir diye düşündük
Ol deyince olu inananlara bıraktık
Rab her şeyi aşama aşama yapar gördük
Ol demekle oldururken onların Allah'ı
Bir senede bitirir bizim Rabbimiz otu
Kehf elli dörtte bütün perdeleri kaldırdık
Kuran'da her şeyi inanan için açıkladık
Her türlü misali başka şekilde anlattık
Onları görür duyar anlar edemedik
Tekrardan dirilmeyi gerek gördük ispata
Biz inananları hiç düşürmedik kuşkuya
İnananlar için hiç gerek yoktur deneye
Eğer olsaydı giremezdik bu tür yollara
Üç yüz yıl uyuttuk biz yedi uyuyanları
Dilden dile dolaşmakta efsaneleri
Tarsus Benelüs dağında şimdi mağraları
Bilimsel bulgularla kesinliği kanıtlı
Sabah akşam ona düşmez güneşin ışığı
Görülmekte onun bilim ile örtüştüğü
Efesin Encülüs dağındadır diğer öyküsü
Kuran'la bilimle yok onun tutarlılığı
Sabah akşam görmekte o mağra güneşi
Mabet kalıntıları yaratan kuşkuları
Bilinir yedi uyuyanların isimleri
Kıtmir'dir onlarla uyuyan köpeğin adı
Açık değil Kuran'da insanların sayısı
Eskilerin de vardır masalı hikâyesi
Kolay mı insanı kötülükten uzak tutmak
Gerekir onun inancını sağlamlaştırmak
İnanılması çok zor şeydir tekrar dirilmek
Öyle bir şeye yoktur dünyada bir tek kanıt
Kuran istemiştir orada bunu ispatlamak
Başarmıştır da insanları inandırarak
Nedense mümkün olmamış Kuran'ı anlamak
Sürekli saptırılmış keyfi yorumlanarak
Mümkün olmamış kelimeleri değiştirmek
Öyle gelmiş günümüze korunmuş olarak
Mümkün olsaydı kelimeleri değiştirmek
İmkansız olurdu Kuran'a ulaşabilmek
Her insanın gönlünde var Kaf Dağı'nın ardı
Dünyayı dolaşıyordu Ayasofya adı
Görkemi ihtişamı muhammed'e de vardı
O görkeme ihtişama Kuran yakışırdı
Oydu peygamber Muhammed'in yapacağı da
Biliyordu onu o gidip hiç görmese de
Allah'ına yalvardı ellerini açıp da
Kuran yakışırdı ancak öyle bir mabed'e
Allah katında kabul oldu o dilekleri
Ayasofya da öğretildi öğretileri
Aynı görkemlikte Ayasofya ile Kuran
Kuran'da var mı görkemliliği görüp yazan
Şu açık gerçekleri var mı dile getiren
Varsa getirsin ellerinde kanıtı olan
Kehf suresinde üç beş değil çoktur âlamet
Musa ve Hızır dan söz eder yirmi üç ayet
Hızır var mıdır yok mudur var mı onu gören
Ölmüş müdür yaşıyor mu var mı bunu bilen
Gılgamış'tır ilk ölümsüzlük otunu bulan
Bilimsel bilgidir bu gerçeğe ışık tutan
O otu kapmıştır onun elinden bir yılan
Ölümsüzlük umudumuz kalkmıştır ortadan
O umut yoksa sağlıklı olmaz insan
Hızırdır onlara ışık olan umut olan
Peygamber değil mi Allah'tan emir alan
Musa'dır Rabbi ile karşılıklı konuşan
Kime karşı aciz olur böyle bir insan
O'dur Hızır'dan köle muamelesi gören
Çocuktan beter Musa hiç bir şeyi bilmeyen
Ayet elli dokuzdan başlasın inanmayan
Seksen ikiye gelince kalmaz hak vermeyen
Olmuş orada Musa inanılmaza inanan
Haklı olabilir mi çocukları öldüren
Hangi adalettir katledeni haklı gösteren
Allah değil midir ölen çocuğu yaratan
Katile inanır mı Allah ile konuşan
Âlimler âlimidir anlayanlara Kuran
Onda akmaktadır ne kadar varsa çağlayan
Su değil bilimdir onda çağlayıp coşan
Yıkar o önüne gök kubbeyi baraj koysan
Mekedonyalı Büyük İskender dir Zülkarneyn
Bunu anlayamaz İskenderi tanımayan
Bundan hiç kuşku duymaz İskender'i tanıyan
Hem bilim hem kuran bu gerçeği kanıtlayan
Ayet seksen üçle söze girelim Kuran'dan
Gidelim eksiği tamamlayarak bilimden
Biz onu iktidar ve kudret sahibi kıldık
Ona batıl değil hak olan yolu tutturduk
Batıdaki insanları batıl yolda gördü
Hakkı güneş bilip çamura batıyor dedi
Persler gelmeden biz Perslere gidelim dedi
Hak için bu haklı nedeni kabul görmedi
Persler kötülükle Avrupa ya gelmişlerdi
Onlar için yoktu başka canların anlamı
Tüm aileyi öldürüp bırakır kızları
Sonra o kızlar olsun istiyorlar eşleri
Bu yüzden Allah galip getirmedi Persleri
Kaçanlar zor kurtardılar kirli canlarını
Ölenlerde bıraktılar mundar kanlarını
İskender istemedi tekrar gelmelerini
Romalılara peşlerine düşelim dedi
O öneriyi Romalılar kabul etmedi
Güneşin batıda çamura batması budur
Kanıtı ise İsa'yla Pavlus'un sonudur
İskender akıl ve bilimle Asyaya çıktı
Özüne hak ile batılı tanrı yazmıştı
Batıl'ların peşine düşüp cezalandırdı
Hakka dönenleri af edip ödüllendirdi
İndüs nehrini aşarak Hindistan'a vardı
Orada kralları olmayan topluluk gördü
Toplum temizdi güneşin doğduğu yer dedi
Güneşle aralarında yoktu hiç bir örtü
Onlarla anlaşarak barışı imzaladı
Daha sonra onlarla hiç sorun yaşamadı
Devam edip iki dağın arasına vardı
Orada hiç bir söz anlamayan kavim buldu
Encelüs benelüs dağlarından esinlendi
O bozguncu halkada Yecüc ve mecüc dedi
O bozguncu denen kavim Türklerin atası
Köpek değildir onlar Atatürk'ün Bozkurt'u
İmkansız esir edilip köle yapılması
Buna mani damarlarındaki asil kanı
Yarı göçebe yaşıyordu o zaman Türkler
O hayata zorlamış onları doğal şartlar
Rahat bırakmamış Anadolu'da barbarlar
Medeni insanlar medeniyetten olmuşlar
Okumayı yazmayı ilk bilenlerdir Türkler
Bunun kanıtıdır orhundaki kitabeler
Okumayı yazmayı dağda öğrenmediler
Tüm kuşkuyu giderir Sümer'deki yazıtlar
Onlara baş eğdiremedi Persler İskender
At ile bir bütün olmuştur o savaşçılar
Anadolu'dan kovulup çıkartılmış onlar
Düşmana esir düşmüştür analar bacılar
Orhun kitabelerini yazmış son bilgeler
Ergenekon'u kendilerine yurt etmişler
İndüs nehri yanına kamp kurunca İskender
Hayrete düşmüş onları orada gören Türkler
Onlara vatandır uçsuz bucaksız boz kırlar
Merak etmişler nereden gelmiş bu yabancılar
Nehrin bir yanında İskender karşısında Türkler
Savaşmak için İskenderi savaşa zorlar
Onlarla savaşmayı İskender manasız bulur
Sebebi Türklerin konar göçer olmasıdır
Savaşmaya mecbur etmiştir Türkler onları
Maceradan başka şey değil Türkün amacı
Nehirden geçirince İskender orduları
Başlamıştır Türklerin merakının savaşı
Yenilir cinsten değil İskender'in ordusu
Görmüşler papuç sandıklarından çok pahalı
Kaçmayı yeğlemişler bırakıp savaşmayı
O sebepten denmiştir onlar için bozguncu
Doksan ikide başlar Ergenekon destanı
Demirle kapatılır iki dağın arası
Bilimsel destanda demirin eritildiği
Bir sıra odun bir sıra demir dizildiği
Benzer şeydir Zülkarney'in orada yaptığı
Birbirine yaklaştırmakta o iki dağı
Demir cevheri ile doldurur aralarını
Sora emreder üfleyerek erimesini
Bekleyip görür tüm işlemlerin bittiğini
Sonra döker üstüne erittiği bakırı
Kuran anlatır eskilerin anlattığını
Hiç tartışmaz doğruluğunu yanlışlığını
Yapıyor o gökteki güneşin yaptığını
Işığa karşı olan kapıyor gözlerini
Çok acı fakat gerçektir cahilin yaptığı
Körün önüne yığarlar gör diye şeyleri
Körse anlatır kapalı gözle gördüğünü
Düşünür cahilin hakkında düşündüğünü
Asabı Kehf anlatıldı inananlar için
Ardından Nahl geldi akıl sahipleri için
Kehf'ten iki ayet aldık buna kanıt için
Manası şudur yirmi beşle yirmi altının
Ne kadar uyudukları açık yirmi beşte
Üç yüz dokuz yıl uyumuşlar kime sorulsa
Bu kesin süre kesin olmaz yirmi altıda
Bilim ve akıl dışı olmasıdır sebep se
Görüldüğü gibi sır var burada sır içinde
Bunu çözemez bilim adamı uleması
Çözse boşa geçirmezlerdi bin dört yüz yılı
Akıl sahibi olmayanlara ayetin ilki
Akıl sahiplerine söylenir ikincisi
Alt alta getirdik burada akılla inancı
Üç yüz yıla olmaz inananın itirazı
İmkansız akıl sahibinin kabullenmesi
Kuran onlara da verir beklenen cevabı
Asıl süreyi Rab bilir der bulur çareyi
İsteyenlere verilmiştir her istediği
İnanan inanmayan alır her istediğini
Kimsenin olmaz duyup gördüğü birbirini
Herkes kendi yoluna gider doğru bildiği
Kayıt Tarihi : 15.8.2014 01:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Yunus Öztürk 1](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/08/15/kehf.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!