Galubelada verdiği sözü tutmanın vekili ümmet.
Mü’min müşrik bir taraf seçti.
Makam-ı Mahmuda iş bu destan kaldı.
Bilen bildiren hak envarı aşkı.
Bu dünyadan kurtulmanın imkanı yok mu diyenin işi.
Bu garip ecel şerbetini içene derler şehit.
Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Devamını Oku
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
o kadar büyük bir şiir ki bu etkilenmemek mümkün değil... emek ve yürek işi...
müthişti şair...
sonsuz kutlarım...
Sizin kadar değerli görüşleriniz için teşekkür ederim.
VAR'LARI VAR EDEN RABBİM VAR!..
Allah, bütün varlıklardan önce dünyaya gelecek insanların ruhlarını yaratır. Onları ilahî huzurda toplar ve kendilerine:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorar. Ruhlar da:
"Evet, bizim Rabbimiz Sen'sin!" derler.
…
İşte bu bir ebedî “misak”tır; ahitleşme, sözleşmedir.
Yüce Rabbim, adeta yaratmadan önce insanlardan söz almış, böylece bu mahlûkların insan olmaları için, insanca yaşamaları için onlara yol göstermiş, kendine uymalarını, tabi olmalarını istemiştir.
‘Ol’madan evvel insan ‘olduran’ yüce Rabbimize uymayıp da kime uyacağız?
Verdiğimiz sözde durmayıp da, kula kulluk etmek için mi yaşayacağız?
Her bedene bir can, her ciğere bin nefes, her mideye binlerce nimet veren Allah’a şükretmeyip de kime şükredecek, kimi zikredeceğiz?
Bütün bunları yapmak zorunda mıyız?
Akıl var, izan var.
Hava var, nefes var.
Beden var, can var.
Resim var, ressam var…
Görüp görmemek, düşünüp düşünmemek, anlayıp anlamamak da insan için.
İster ana yoldan gider insan, ister tali yoldan. Dünyaya geldikten sonra, aklı baliğ olduktan sonra kuluna bırakmış Yaratan kararı.
Nefsine zulmetmeyi meziyet sayan, sadece nefsine değil bedenine de eziyet çektirmeyi marifet bilenlerin bedenleri, kırık cam parçaları üzerinde yürümekten ayakları şerha şerha olanlara, çırılçıplak alevler içinden geçmek isterken tenlerinin yağları cayır cayır eriyenlere, bataklık içine düşüp vücudundan tike tike koparan haşaratın verdiği acılara dönüşür ki; bu da insana en büyük düşman kendidir, dedirtir.
Yüce Rabbimizin verdiği emanete yani nefsine ve bedenine sahip çıkamayanların eseflik hali…
Emaneti en yüce, en kutsal bildiğimiz değerler uğrunda harcamak…
Verene tertemiz iade etmek…
Şahadet mertebesine erişmek…
Kardeşine kıyan Kabil olmadan
İnsan gibi olmak değil, insan olmak…
* “KEFENE SIĞMAYANLAR!..”
* “BU GARİP ECEL ŞERBETİNİ İÇENE DERLER ŞEHİT.”
Şiirin bütünün dikkatlice okursak göreceğiz ki, şiire bir girizgâhla başlanmış. Gayet de isabetli olmuş.
Allah aşkını bir kenara bırakıp dünya malına ve mülküne göz dikenlere seslenilmiş.
Açların, gözü doymazların Allah gözlerini doyursun.
Girişten sonra şiir, oldukça güncel bir konuya dönüşüyor.
Ne için mücadele etmemiz, hangi aşkla sevdalanmamız ve gerektiği zaman da bize verilmiş olan emaneti nasıl değerlendirmemiz gerektiği gayet güzel işlenmiş.
Zaten her bendin sonundaki;
“Bu garip ecel şerbetini içene derler şehit.”
… dizesi de bunun için var.
Bu anlayışla, bu şuurla konulmuş.
…
Sadece dil, günümüze göre biraz ağır kaçmış gibi duruyor. Lâkin İslamî terimlerde, Surelerde ve Ayetlerde değişiklik yapma şansımız ve hakkımız olmadığı muhakkak.
Buna rağmen daha sade yazılabilir miydi, diye de düşünmeden edemiyorum.
Garip Çoban / Engin Demirci’yi gönülden kutluyorum.
07 Mart 2018
Hikmet Çiftçi
Değerli yorumlarınız için en derin sevgi ve saygılarımı sunar ellerinizden öperim. Allah’a emanet olun.
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta