Benim iki kedim var
Evim de
Yalnızlıklarımı paylaşırlar
Hep benimle.
Birinin adı Çapkın
Diğerinin ki Efe
Her akşam güzel gözleriyle
Mavi.....
.............Mavi
Bakarlar bana
Alırlar hüznümü
Hapsederler gözlerinin ardına,
Benim en yakın dostlarımdır onlar.
Pamuk gibidir tüyleri
Okşayınca onları
Tüm hüznüm gidiverir
Bakarlar bana
Mahsun…..
……..Mahsun
Öperler yanağımdan ikisi de
Üzgün…..
……….Üzgün
Hayvanlardan dost olurmu,
Demeyin sakın,
Siz de yiyin insanlardan
Darbeyi…
Görün o zaman
Dostu
Hayvanı.
İnsanı...
30.05.2008
Bornova/İZMİR
Kayıt Tarihi : 30.5.2008 09:19:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hayvanları çok seviyorum.Evimde de iki tane siyamkedim var ve gerçekten onlar benim can dostlarım.Bu şiiride onlar için yazdım.Resimlerinide ekledim şiire eğer görmek isterseniz tıklayın o halde ekli olan resime.
![Nesrin Naz](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/05/30/kedilerim.jpg)
DAMDAKİ KEMANCILAR *******
(Şefkatli ol... Karşılaştığın herkes { her canlı } zor bir mücadele veriyor... ''Eflatun'')
Mart aylarında, yakışıklı erkek kedilerin güzel ve narin dişi kedilere geceden sabaha dek uzanan serenadına kulak tanıklığı yaparız.
Yirmi farklı ses çıkarabilme yeteneğine sahip olan tüylü dostlarımız bu özelliklerini mart ayı boyunca partnerlerine mesaj vermede kullanırlar.
Evlerin damlarından, balkonlarından ve sokakların kuytularından yükselen bu “Miyav” senfonisi adeta kediler orkestrasının
sunduğu açık hava konserlerinin en hüzünlü, en davetkar şarkısıdır.
*
Dört ayaklı dostlarımız beton binaların, taş duvarların, çelik gövdeli elektrik direklerinin ve asfaltların sardığı kentlerde,
insanoğlunun mekanik kuşatılmışlığına karşı inatla şarkılarını söylediler.
Göz göre göre ellerimizden kayıp giden ve hızla elektronikleştirilen doğanın bu hazin durumuna karşın “ Bakmayın güneşin battığına, gözlerinizi kaplayan o karanlığa... Bakmayın... Uzaklarda bir yerlerde mutlaka bir yıldız parlıyordur.” dediler.
Parlak yıldızları gözleriyle, hırçın suların çağıltılarını sesleriyle damlarımıza, çatılarımıza ve sokaklara taşıyarak doğanın hala bizden ümidini kesmediğini söylediler.
Onlar, göçmen kuşların ve leyleklerin sıcak diyarlara kanat açarak terk ettikleri çatılarımıza birer davetsiz misafir gibi geldiler.
Ve inatla şarkılar söylediler. Sevdiler, seviştiler...
“ Her doğan çocuk, tanrının dünyadan umudunu kesmediğini gösterir” sözünde olduğu gibi doğdular, doğurdular...
Yavrularının narin ve çelimsiz vücutlarında yeşertmeye çalıştıkları “umut”a meme verdiler.
İnsanların “dert ayı” olarak algıladıkları ve “mart ayı, vergi ayı” olarak dillendirdikleri bu zaman dilimini “Aşk-Sevgi” ayı
olarak yaşadılar...
Soğuk kış günlerinde, akrabalarının aksine göç etmeyerek kentlere sığınan serçelerin telaşlı cıvıltılarına ve sokak köpeklerinin mülteci havlamalarına yirmi değişik enstrüman ile eşlik ettiler.
makinaların uğultusunun, araba seslerinin, tekerlek ve motor gürültülerinin zaptettiği kulağımıza bir saklı sevinçle ışıl ışıl
bakan gözleriyle o “senfoni”yi fısıldadılar.
Sokakların; sevgiliye serenat yapan soylusu, kömürlüklerin “Halime”yi samanlıkta basan köylüsü ve damların kemancısı
Mart Kedileri...
Yaşamın; umut üreten, yüzü yağlı, patileri nasırlı ve gözleri aynı bizim gözlerimiz gibi bakan yarınsız işçileri...
Her yükselen gökdelende, her kapatılan balkonda, her kesilen ağaçta ve sokaklarda ölen her “tüylü sevgi neferiyle” bir enstrümanı yitirdiler...
Yüksek damlara, kapalı balkonlara ve kesilen ağaçların yerine kondurulan elektrik direklerine direnemediler.
Mart ayları otuz bir gün çeker. Her yitirilen seste otuz... Her doğmayan bebekte, yirmi dokuz.... Her........yirmi sekiz...
Her...........yirmi yedi...
İnsanoğlunun sevgisizlik ile tükettiği yaşamın mart aylarını, nostaljik melodiler ile bezediler...
Mart kedileri; dün ellerinde kemanlar, dillerinde sevgi türküleri söyleyerek girdikleri kentsel yaşamımızdan bugün hüzünlü
şarkılar söyleyerek yitip gittiler...
Gürkal Gençay
06.Mart.2000.Pazartesi
Deniz Köşkleri -İstanbul
* Global Dünya Dergisi - Nisan. 2000- 4 / Sayı: 193
Bir kedinin ayaklarınıza mırıldanarak sürünmesi, canı sevilmek isteyince gelip kucağınıza yayılması, gittiğiniz yere peşinizden takip etmesi, her dediğini ustaca yaptırması, buldukları herhangi bir şeyle komik komik oynaması... insana haz veren şeyler. parmaklarınızı tüylerinde dolaştırırken dünyanın bütün dertleri vız gelir. Bu duyguları yaşamayanlar çok şey kaybediyorlar.
Şiirinizi tam puanımla kutluyorum.
Demeyin sakın,
Siz de yiyin insanlardan
Darbeyi…
Görün o zaman
Dostu
Hayvanı.
İnsanı...
Hocam sadece burası değil tümünün altına imza atarım lakin bu son kısım bana daha etkili geldi, üstelik ben de çok kediciyimdir, tüm hayvanlar çok severim biri hariç o da insan hayvanı
selam ve hürmet ederim
Demeyin sakın,
Siz de yiyin insanlardan
Darbeyi…
Görün o zaman
Dostu
İnsanı
Hayvanı.
hayvanlar sadakat ve sevginin belirgin emsalledir..
sevildiklerini bilirler ve asla ihanet etmezler...
ölümüne mal olsa gösterirler...
biz insanız ya!
dersalmalıyız çok ...
yüreğinizi kutluyorum...
canlıları sevme adına güzel dizeler...
selam ve saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (6)