Kazım Bektaş 2 Şiirleri - Şair Kazım Bek ...

0

TAKİPÇİ

Kazım Bektaş 2

Allahım banada elbet sabır vereçek
Cennetinle müjdelendin benim nazlı kızım
Gelde bir içimi sor valkan dağı gibi kayniyor
Hata sıçaçık kumları kazarak ölumu bekliyor

Babana kızma kızım bu bir türedir.

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Kaldım tek başıma ne yol bilir nede yolak
Beni bana bırakın BİR SOLUK SAKALIYA VARAK
Dosta sunulan çiçek gibi koparmayın dalımı
Çıkmaza salıp soldurmayın bügünü,yarınımı
Beni bana bırakın BİR SOLUK SAKALLIYA VARAYIM
El çekin üzerimeden,göklere uzananan dal alayım

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Mahalle de bir kız vardı bizim komşuydu
Karların üstündeydi ayak izleri
İlk göz göze geldik bizim pencerede

Kıp kırmızı olmuştu yüzü
Mahallede bir kız vardı bizim komşuydu

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

. Babayı kaybetmek hayatta ki en kötü şeydir. Bir kere kaybettiğin zaman bir daha geri gelmez. Ben kaybettim hayatta ki en değerli varlığım olan babamı kaybettim. İlk önce baba özlemiyle yaşarsın. Sonra beraber 20 yıl gezersin. Yıllar geçer baba gider. Sadece elinde bir fotoğraf kalır. Yıllar geçer hatta bir ömür geçer. Yinede o fotoğraf sandıkta saklarsın. Unutmazsın asla. Yüreğine bir ömür kilitlenir, saplanır. Her kapı çaldığında belki odur diye ümitle kapıya koşarsın ama o değildir üzülür odana gidersin fotoğrafı alır doya doya sever, bakarsın. Öpersin sonra bir bakmışsın rüyana girmiş baban koşarsın sarılır öpersin rüyanda doya doya bakarsın. Sonra bu mutluluğu bir gürültü bozar. Odaya kardeşin girer. Hiçbir şeyden habersizdir. Öyle gülüp durur. Kim bilir belki babam geri gelir dağılmış ailemiz mutlu olur diye gerçekleşmeyecek hayal kurarsın. Artık gökyüzünde bir yıldız kayarak düşmüş Pirpirimin üstüne. SİZ BABA’YI BİLİR MİSİNİZ?

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Gücün mutluluğun hayattaki en güzel şeydir baba. İlk aşkımız babalardır. Babayı kaybetmek hayatta ki en kötü şeydir. Bir kere kaybettiğin zaman bir daha geri gelmez. Ben kaybettim hayatta ki en değerli varlığım olan babamı kaybettim. İlk önce baba özlemiyle yaşarsın. Sonra beraber 20 yıl gezersin. Yıllar geçer baba gider. Sadece elinde bir fotoğraf kalır. Yıllar geçer hatta bir ömür geçer. Yinede o fotoğraf sandıkta saklarsın. Unutmazsın asla. Yüreğine bir ömür kilitlenir, saplanır. Her kapı çaldığında belki odur diye ümitle kapıya koşarsın ama o değildir üzülür odana gidersin fotoğrafı alır doya doya sever, bakarsın. Öpersin sonra bir bakmışsın rüyana girmiş baban koşarsın sarılır öpersin rüyanda doya doya bakarsın. Sonra bu mutluluğu bir gürültü bozar. Odaya kardeşin girer. Hiçbir şeyden habersizdir. Öyle gülüp durur. Kim bilir belki babam geri gelir dağılmış ailemiz mutlu olur diye gerçekleşmeyecek hayal kurarsın. Artık gökyüzünde bir yıldız kayarak düşmüş Pirpirimin üstüne. Siz Baba'yı Bilirmisınız.

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Kurardım onca güzel düşü,
Hayatı tanımadan önce.
Sevindirirdi minicik gönlümü,
Güneşten kaçan bir bulut.

Sanırdım ki uzatsam elimi,

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Şami bacım koyun sağar
Sofraya bereket yağar
Güneş de bir başka doğar
Benim köyümde köyümde

Ekin eker fidan diker

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Daha doğum günüm gelmeden yakaladı beni felek
zavallı ANNEM tütün tarlasında getirdi dünyaya,
kimsesiz ve çaresizlik içinde.
Onuda bana çok gürdün aldın elimden
küçük bir Bebekken

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Sakallı köyün insanları çalışkan, cefakâr, coşkulu ve neşelidir. Köyün etrafında dağlar ve tepelerle yemyeşil bağlar, meşe ağaçlarıyla cıvıl cıvıl ötüşen kuşları köye daha bir canlılık katıyordu. Kışın aşağı ve yukarı mahallenin arasında karların, yağmurların oluşturduğu su akarı küçük bir ırmağı andırıyor. Yazın bu ırmaksı akar kuruyor ve yayalara geçit veriyor. Aşağıya doğru yürüdüğünüzde yolu çetin olsada Gole Buke (Gelinin gölü) denilen göl doğal oluşum olmasına rağmen yapay bir havuz andırmakta. Temmuzda bile bu gölün buz gibi akan bir çeşmesi var. Bu çeşmeyi özel kılan ise gençlerin kimi kez sözleşip kimi kez de hasbelkader buluşma yerlerinin olmasıydı. Kiminin platonik duygularını henüz sevdiceğine açamamış, kimi de sevdasını dillendirme cesaretini gösterdi. Köyün sevdalı dilberleri suyu bahane ederek bakır sitillerini koluna takar çeşmeye doğru yol alırken, sevdalı delikanlılar da kuzularına su verme bahanesiyle çeşmenin başında yol gözlemeye koyulurlardı. Âşıkların sevdasına tanık olan bu çeşmeye gençler “ Gole Buke” demişler ve öyle anılır olmuş. Sevdiklerini gurbete veya askere yolladıklarında ve dönüşte “Golü Buke” çeşmesinde buluşma vaadiyle sözleşirler.
Bu sevda çeşmesi sanki gençlerin aşkıyla daha bir coşkuyla coşup akmakta…
Sakallı köyün yakışıklı delikanlısı Hüseyin ile güzeller güzeli Ayney, yavaş yavaş büyümektedirler. Gençliğe adım atmakta olan ve küçük yaştan itibaren birbirlerine bağlı olan bu iki arkadaş köydeki diğer arkadaşlarıyla koşup oynadıklarında buluşma yerleri sevda Gole Buke’dir.
Hüseyin annesiyle yalnız yaşamaktadır, babasını kaybettiğinde kendisi daha bebek imiş. Hüseyin, babasızlığın ezikliğiyle büyüdükçe fakirliğin ve bikesliğin ezici yükü altında daha bir güçlenerek bileği bükülmez bir delikanlı olarak göz doldurmaya başlamıştı. Birkaç parça küçük tarlada hayata tutunma adına annesine yardımcı olmaya çalışırdı.
AYNEY ise fakir bir ailenin tek kızıdır. Anne babası ile birlikte sevgi ve mutluluk dolu bir aile bağı vardı.
Hüseyin Bahçede yeşillikler arasında dolaşıp rengârenk çiçeklerden bir demet çiçek topladı. Cebinden çıkardığı oyalı mendile baktı. Kendisine mendili veren sevdiceği AYNE biraz ilerde çeşmede su dolduruyordu. Hüseyin sevgi dolu yüreğinin coşkusuyla çeşmeye doğru yürüdü. Topladığı çiçekleri Sevda Çeşmesinde su doldurmakta olan Ayne’ye uzattı. “Bu çiçekler senin yanında soluk kalıyor! ” diyerek duygu ve hislerini aşkı muhabbete çevirerek dile getirdi. Çiçekleri alan AYNE gözbebeklerinin ışıltılı ve masumane bakışları ile sesiz kaldı. Sevinç ve heyecan doluydu. Hüseyin sevgilisine bir de türkü yakmış şu dizeleri söylüyordu:

Devamını Oku
Kazım Bektaş 2

Şimdi sadece dört beş ev kalmış geriye. Çoğunluk Malatya ve diğer illere taşınmış Gidilen yerler Elifi (ipekli) , Ağgever, Harun, Similide bir kabile ve Dilikan (Uzun köy) , Erkenekde de Sakallıların olduğu tespit edilmiştir.
Biz orta halli bir aileydik, AVDOŞLAR sülalesi denirdi bize. Tütün ve hayvancılık yaparak geçinirdik. Babam hayvanları kasaba pazarına götürüp satardı. İki Erkek kardeştik ve bir de kız kardeşim Fatma ile hayata tutunmaya çalışıyorduk. Kendi derdimiz yetmezmiş gibi, kız kardeşimin sıkıntısı da bizi buluyordu. Eniştem İbrahim(ÜRAMİ ALIKE) kendi halinde bir adamdı, iyi bağlama çaldığı için dedelerin, sofilerin peşinden koşardı. Ama onun bu hali kız kardeşim Fatma’nın da bizim de huzurumuzu kaçırıyordu. Ben on yaşımda; ağabeyim Hüseyin on iki yaşlarındayken Babam ABUZER’İ HUSİ HAS PİRE vefat etmişti. Ben babamın ölümüne dayanamayıp çok üzülüyordum evlerimizin arkasında Hatun’ tepesindeki Meşe ağacının altında gizli gizli ağlıyordum. Ağabeyim Hüseyin bunun farkındaydı. Bir gün ağacın altında ağlarken uyuya kalmıştım. Yüzümde bir sıcacık el hissetim, sandım ki babam geldi. Gözlerimi açınca ağabeyim Hüseyin beni kucakladı. Sonra ikimiz de ağlamaya başlamıştık, Öyle bir ağladı ki içim parçalandı. Ben artık ağabeyime teselli etmeye başladım. 3 ay sonrada Annem İSMİHAN’I da kaybettik. İşte o zaman tam yetim kalmıştık. Benle abim bir yumak olmuştuk. Sonrada 1941 de kıtlık başlamıştı. Eniştemiz İbrahim askere gitmişti. Üç yavrusu bizlere kalmış, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Köylülerle birleşip Malatya’nın Doğanşehir kasabasına yaya gidip çavdar yani yalancı mısırın püsküllü olan tohumunu getirip değirmende öğütüp un haline getirip ekmek yapardık.
Kar iki metreye yakındı ayaklarımızda çarık ve hediklerle büyükler karları yararak ben de en arkada sırtımda ufak bir çuval fasulye bir köyün kenarında geçerken bir köpeğin abım Hüseyin’in üzerine atlamasıyla bacağını ısırması bir oldu. Elimdeki sopayla köpeğin beline vurdum, çok şükür ki fazla ısırmamıştı o şekil köydeki akrabalar Kelejo, Hami Ayzer, İmamı Hasike, Ayzeri Keyı, Şeyini Hane, Üşü Hesreşe, Hısı Hasan, Avkero. Hasanı Kerre Hısgeler hepimiz beraberdik. Getirdiğimiz zahireyi değirmende öğüttük. Yoldan gelirken ağabeyime dedim: ‘’Ağabey bizim zahireyi bizi ilkbahara kavuşturur. O da: ‘’Hayır kavuşturmaz, dedi’’. Ben de: ‘’Niye iki kişiyiz bize yeter dedim.’’ oda ‘’Ya Fatma’nın çocukları’ Biz onlara vermesek onlar açlıktan ölürler. Bu da bize ömür boyu dert olur dedi’’.
Çocukluğumuz birlikte geçtiği için, HANEY ile gizli gizli ormanda buluşuyorduk. Onu, çocukken sevmiştim, Elimde dolmalı tüfek ile ormanda avlanırken, o da kışlık yakacak için, ormana çalı-çırpı toplamaya gelirdi, Sırtından çalıyı alır, Şeyh Bekir’in oradaki üzüm şırasını sıkan taşın üstüne oturur, ellerini avucumun içine alarak parlayan gözlerine bakardım. O da bundan memnun olurdu,

Haney:

Devamını Oku