🌾 Bölüm 1: Gızın Budakla İmtihanı
Yıl: 1930 Yer: Kazancı Köyü Karakterler: Gızlar, Budaklı Ağaç, Püse Nine
Güneş tepedeydi. Gızlar dut ağacına çıkmış, hem yemiş hem gülüşmüş. Bir tanesi – adı Zeliha – daldan kaydı, “cık” diye düştü. Ama düşerken bir şey oldu… ağacın budağı, Zeliha’nın amına saplandı. Köyde hastane yoktu, doktor yoktu, ama Püse Nine vardı.
Püse Nine: – Gızım korkma, ben buna püse sürerim, sabaha iyileşirsin. – Bu budak senin kaderin, ama püse senin şifandır!
Nine, evden bir kavanoz çıkardı. İçinde ne olduğu belli değil: Biraz koyun yağı, biraz kekik, biraz da “sır” dediği şey. Zeliha’nın yarasına sürdü, dua etti: – “Budak giren yerden çıkmaz, ama püse girerse çıkartır!”
Ertesi gün: Zeliha yürüyordu. Hafif yamuk ama gururlu. Köyde herkes konuşuyordu: – “Zeliha’ya budak battı ama püseyle dirildi!” – “Püse Nine olmasa, köyde kimse doğmazdı!”
✨ Hikâyenin Sonu
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta