Kayran Şiiri - İsmail Aksoy

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Kayran

Kayran

Sadece yolunu kaybetmiş biri tarafından bulunabilecek beklenmedik bir kayran var ormanın ortasında.

Kendi kendisini boğan bir ormanla çevrilidir o kayran. Likenlerin kül grisi kirli sakalıyla siyah ağaç gövdeleri. Işıkta birkaç yeşil dalın kımıldadığı tepelerinin büsbütün öldüğü o ağaçlar birbirlerine sımsıkı vidalanmış gibiler. Oranın aşağısında: gölgenin üstünde kuluçkaya yatan gölge, büyüyen bataklık.

Fakat açık alanda çimen tuhaf bir şekilde yeşil ve canlı. Sanki düzenlenmiş gibi, burada yatar iri taşlar. Bir evin temelindeki taşlar olmalılar, belki de yanılıyorumdur. Kim yaşıyordu burada? Kimse bilgi veremez bu konuda. Kimsenin açmadığı bir arşivde bulunuyor isimler (sadece arşivler genç kalırlar). Sözlü aktarımlar öldü ve dolayısıyla hatıralar da. Çingene kabilesi hatırlıyor, ama yazı yazmayı bilen unutuyor. Not tut ve unut.

Seslerle çağıldıyor o kulübe, ki dünyanın merkezidir. Fakat orada yaşayanlar ya ölürler veya taşınırlar oradan, böylece vakanüvislik ortadan kalkar. Uzun yıllar ıssız kalır kulübe. Ve bir sfenks olur. Nihayetinde temel taşları haricinde her şey yok olur.

Bir şekilde önceden burada bulundum, ama şimdi gitmek zorundayım. Dalıyorum çalılığın içine. Yalnızca bir adım ileri ve iki adım yan tarafa doğru nüfuz edilebiliyor burada, satranç oyunundaki at gibi. Yavaş yavaş seyreliyor ve ışık görülüyor. Adımlar uzuyor. Bir patika usulca sokulup geliyor yanıma. İletişim ağına geri döndüm şimdi.

Mırıldayan yüksek enerji direğinde oturmuş bir böcek güneş altında. Bir uzman tarafından ustaca paketlenmiş bir paraşüt gibi katlanmış kanatları ışıldayan kalkanı altında.

[“GERÇEĞİN BARİYERİ”nden (1978)]

Tomas Tranströmer (1931-2015, İsveç)
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 11.12.2019 19:12:00
Hikayesi:


GLÄNTAN Det finns mitt i skogen en oväntad glänta som bara kan hittas av den som gått vilse. Gläntan är omsluten av en skog som kväver sig själv. Svarta stammar med lavarnas askgrå skäggstubb. De tätt sammanskruvade träden är döda ända upp i topparna där några enstaka gröna kvistar vidrör ljuset. Därunder: skugga som ruvar på skugga, kärret som växer. Men på den öppna platsen är gräset underligt grönt och levande. Här ligger stora stenar, liksom ordnade. De måste vara grundstenarna i ett hus, jag kanske tar fel. Vilka levde här? Ingen kan ge upplysning om det. Namnen finns någonstans i ett arkiv som ingen öppnar (det är bara arkiven som håller sig unga). Den muntliga traditionen är död och därmed minnena. Zigenarstammen minns men de skrivkunniga glömmer. Anteckna och glöm. Torpet sorlar av röster, det är världens centrum. Men invånarna dör eller flyttar ut, krönikan upphör. Det står öde i många år. Och torpet blir en sfinx. Till slut är allt borta utom grundstenarna. På något sätt har jag varit här förut, men måste gå nu. Jag dyker in bland snåren. Det går bara att tränga ig igenom med ett steg framåt och två åt sidan, som en schackspringare. Så småningom glesnar det och ljusnar. Stegen blir längre. En gångstig smyger sig fram till mig. Jag är tillbaka i kommunikationsnätet. På den nynnande kraftledningsstolpen sitter en skalbagge i solen. Under de glänsande sköldarna ligger flygvingarna hopvecklade lika sinnrikt som en fallskärm packad av en expert.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Aksoy