Kayıp Er Mektubu... Şiiri - Burhan Kale

Burhan Kale
179

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Kayıp Er Mektubu...

Yıldızlar sinesinde ayın;
O bana şahit ben ona…
Kaç gündür yediğim taştan bir ekmek,
Katığım çile, kahır;
Yağmurla yağan bereketim,
Gök aşkım, gök kuşağım…
Merhaba;
Denizin çocukları, kızları, oğulları…
Köyümden, toprağımdan aktım yoluna;
Tuzlu sularını kutsamam için,
Asırlarca beklemiş gibisin…
Genç fidanlar lazımdı demek ellerine,
Kucağına almak, bağrına sarmak için…
Mevziler;
Daracık, upuzun mevziler,
Ömrümden bile uzun…
Bir güne doğan kelebeğim, kanatlarım belli belirsiz…
Toz toprak yollarında, yalın ayağımla, sessiz…
Vatan toprağı işte bu;
Çamurlu ve tozlu,
Her zerresi zemzemle yıkanmış,
Yemyeşil Cennet…
Dün, omuz omuza çarpışırken düşmanla,
Şehit olan Hasan’ın eti, kemiği,
Canını verdiği, kanını akıttığı sebil sebil…
Vatanına kurban olanların bayramı;
Bin yılda gelen bir bayram…
Hasan;
Ne güzel bir insan,
Ne kadar çocuk, masum rüzgârdan…
Gül yaprağından narin, elleri küçük ve temiz,
Kayseri’den gelmiş, lise talebesiymiş henüz…
Ölecek kadar büyük, korkacak kadar küçük…
Annesi tutmuş ellerini sevgiyle, merhametle…
Kimsenin nazını görmemiş Hasan,
Babası okşamış saçlarını henüz…
Ufukta… Ötede…
Mehmet ya da Ali… Hüseyin ya da Veli…
Ölüyor geçit vermiyor düşmana…
Düşmansa artıyor eksilmiyor…
Yıldızlar kayıyor geceden güne…
Yaşamak mı zor ölmek mi kolay?
İnsanın insana bu zulmü niye!
Hâlbuki gök ne kadar geniş… Toprak ne kadar da bereketli…
Öleceğim; şehit olacağım, şehit diyecekler bana da…
Elim, kolum, kanadım kalacak bu dünyada,
Kefenim vatan toprağı olacak ya…
Bu şeref sana yetecek mi ana?
Dünyayı, ışığı bırakarak ardımda,
Cennete kanatlanacağım,
Dünya uykusundan uyanacağım,
Peygamber kucağında…
Ey ana; daha yeni sağımda, solumda birer mermi isabet eden,
Kürt Cemil, Çerkez Ziya,
Bir Cemil’e bir Ziya’ya koştumsa da ana, hiç birini de tutamadım
Son nefeslerini versinler diye kucağımda,
Uçup gittiler bir serçe yavrusu gibi başları yanlarında…
Olsun ana olsun, vatan sağ olsun ana…
İnsan gibi ölmeli insan derdin ya,
Bir dağın üzerinde yükselen bir dağ gibi…
Çaresizlikle, yoksullukla tutunsak da hayata,
Başı dimdik ve gururlu ölmeli insan derdin ya…
Ey ana; ölümün yüzü çirkin burada…
Düşman denizden çıkıyor, gökten iniyor, yerden bitiyor…
Bir can taşımak değil bin can taşımak isterdim ana vatana feda…
Ana; bu mektubu sakla,
Yıllar sonra gelecek olanlara de ki;
Yıllar sonra gelecek olanların üzerinde,
Yıllar önce ölenlerin bir vebali var…
Senenin bir gününde bizi ananların bir vebali var…
Yüz binlerce canın uğruna verildiği toprağın bir vebali var…
Allah’ın bildiğinin, suyun aldığının,
Merminin yıktığının, bombaların paramparça ettiklerinin,
Yağmurun, rüzgârın, yıldızın, ayın,
Ali’nin, Hasan’ın, Mehmet’in, Nuri’nin, Emin’in, Hüseyin’in…
Bir vebali var…
Mermi taşıyan kadınların, ak saçlı ninelerin,
Annelerin kundağında ölen bebelerin bir vebali var ana…
Kemiklerimiz üzerinde bir gelecek kuranların,
Bizi unutmasının bin vebali var ana…
Ay bu gece kocaman bir tepsi,
Çevresinde bir nur var sanki…
Gün doğdu sanırsın üzerine görsen ana…
Toprak için değil düşen fidanlar; can…
Çanakkale’de; denizden ve karadan,
Cennete açılan bin kapıdan,
Şahadet nasip olur mu dersin ana?
Hani köyde Uzun Hoca,
Uzun uzun bakarak anlatırdı ya boyunca,
Burada ölüyor gibi gelse de bana,
Şehitler ölmez derdi ya ana…
Sabaha akıyor zaman…
Ölüme akıyor zaman…
Boş bir söz yok konuşan,
Kalplerde zikir, dillerde dua…
Karanlığını aydınlatmak için insanlığın,
Karanlığın üstünde ışık ışık Mehmetler…
Bir de ben varım, akıyor ellerime yüreğim…
Korkuyu öğretmediniz ki bana,
Yaşamayı da pek bilmem ama…
Çanakkale’yi geçilmez eylemek kaderim…
Bir değil bin kere gelsem dünyaya,
Razıyım kaderime ana…
Çanakkale’de; yedi düvelin karşısına,
Bir nefer olarak çıkmaya razıyım…
Gök, deniz, dağ dolu gözlerim…
Bir mermi ki sıcacık içimde vatan,
Bir şarapnel parçası kırık saatimde…
Denizin dibinde ebedi uykum…
Yaşamak bir başka anlam kazanır,
Vefanın olmadığı günleri görmeden,
Ölmenin tadı da bir başka olur…
Ana; acı kaderin mi?
Kaç asır daha ak pak sütünle beslenen,
Ak alınlı çocukların ardından;
Gözlerinden inci mercan süzülecek
Her biri bir can, bir can, bir can…
Ana; şahadete kanatlanıyor yavrun,
Kınalı kuzun…
Bir gül açar gibi geliyor uzaklarda,
Kokusunu duyuyorum…
Bir yaprak düşüyor dallarımdan,
Yapraklar düşüyor sağımda solumda görüyorum…
Senin de yanaklarından ırmaklar akıyor,
Dualarına âmin diyor gözyaşların…
Gözlerin gözümde sanki bana bakıyor,
Hilalin ucuna dokunuyor yıldız saçıyor saçların,
Güneşler içime akıyor, kor ateş oluyor gül gülistan memleket…
Allah’ım, bayrağım, vatanım diyorum…
Bir hüzün doluyor yere göğe…
Dolup taşıyorum öfkeyle sıkılıyor canım,
Ellerinden uzakta kalıyor yine de şefkatine en muhtaç yanım…
Dağ olsa düşman üstüne gidiyorum,
Bir nefes kalsam yine de gidiyorum,
Bir kör kurşunu yanıma alıp da gidiyorum,
Vatanın temelinde kanım, canım…
Ana; ellerinden öpüyorum,
Hakkını helal et diyorum…
Ya var ya yok üç dakika
Vaktim kalmadı öyle uzun…
İmza; cephede aslan yavrun,
Seninse Kınalı Kuzun…"

Burhan Kale
Kayıt Tarihi : 9.1.2015 13:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Burhan Kale