Kaygusuz Abdal GÜLCE BULUŞMA

Osman Öcal
730

ŞİİR


21

TAKİPÇİ

Kaygusuz Abdal GÜLCE BULUŞMA

Kaygusuz Abdal (GÜLCE-BULUŞMA)

-I-

Dillerde söylence, gönülde sultan,
Yüz yılları aşmış Kaygusuz Abdal.
O bir halk ozanı, ölümsüz destan,
Sınırları taşmış Kaygusuz Abdal.

Doğum yaşam ölüm gizlerle dolu,
Yolu mutasavvıf Yunus’un yolu,
Kutlu bir sevdadır can Anadolu,
Zirveye ulaşmış Kaygusuz Abdal.

Alevi-Bektaşi halk şiirinden,
Nicesine nasip verir derinden,
Alıp irşadını Musa pirinden,
Çok yeri dolaşmış Kaygusuz Abdal.

Ağaca, yola, çiçeğe
Suya, toprağa, ateşe
Bir güney rüzgârıdır dokunan nefes.
Zaman, Türk Selçuklunun altın çağı,
Saat, Alanya kalesinde duran güneştir…
Bey oğludur sığmaz ele avuca,
Bey oğludur yanar ateş,
Akdeniz ufuklarında.
Hüsameddin Mahmud oğlu bir yiğit
Çelik bilek,
Tunç yürek,
Gözü pek…
Alâattin derler, demesine amma
Dönüp geri gelmez inandığı yoldan,
Işık ve umut fışkırır göz uçlarından…

Bir gün dağdan dağa avlanır iken,
Gözüne bir ahu görünür birden.
Sadağından bir ok sürer yayına,
Rüzgâr vınlamasında bir ses
Bin sese kavuşur al ateş içinde
Sürüp gider avuçlarından...

Sol koltuk altından vurulan avı
Yetip almak ister yorulan avı.
Kan izini sürüp varır dergâha,
”Görmedik der herkes” sorulan avı.

Görmedik!
Görmedik!
Göz vardır görmez görüleni zaten,
Göz var göz göz olmuştur gözlerde göz.
Çıkar sessiz sedasız içerdeki dergâhtan

Tekkenin sahibi bir Abdal Musa,
Sorup sual eder der Abdal Musa:
‘O oku görünce tanır mısın sen? ’
Gösterir yerini Pir Abdal Musa.

Pirin koltuğundaki saplanmış oku
Görünce bey oğlu kendinden geçer,
Sarayı, şöhreti bırakıp dergâhı seçer
Abdal Musa’nın müridi olur, kapılanır.

Burada yetişir,
İlmini,
Kaygusuz adını,
Abdal unvanını burada alır.

Anadolu’nun birçok yerini,
Rumeli’de Yanya, Filibe, Manastır’ı gezer
Gezer dolaşır Hicaz, Necef, Suriye, Irak’ı
Tekke açar Mısır’da
Ve hacca uğrar…
Sınır ötesi dillere bakarsan şayet
Mısır’da asude bir yatıştır sessiz çığlıklarda bekleyişi.
Alanya kalesinde duran güneşe bakarsan
Elmalı Tekke köyünde,
Piri Abdal Musa yanındadır insan insan.
Ardıç ağaçlarına konan kuşlardadır sesi
Ve çekilen semahlardadır dönüşü, yanışı.

Anadolu erenlerinin mührü vurulmuştur alnına,
Anadolu ışıltılı ses olur dilinde
Açılanda dil kilidi,
Cümle erenler misli hoş sohbet, mütebessim
Ve ders vericidir sözleri,
Der ki:
“Ergenenin köprüsü
Susuzluktan bunalmış
Edirne minaresi
Eğilmiş su içmeğe
……………………
Kelebek buğday ekmiş
Manisa ovasına
Sivrisinek derilmiş
Irgad olup biçmeğe’

‘‘Kaza verdik birkaç akça
Eti kemiğinden pekçe
Ne kazan kaldı ne kepçe
Kırk gün oldu kaynadırım kaynamaz’’

Diyen “Bizim Kaygusuz” işte
Bizim Gaybî bu,
Beyoğlu olmaktan istifa edip
Bir eşiğe bendolan,
Süslü kaftanları çıkarıp
Eriyip, gayb olan
Kısaca Kayguz Gaybî olan…

Abdal Musa ile başlayıp gelen,
Adına lokma yiyen dost sahibidir.
Tamamı on iki diye bilinen,
Bektaşi postundan post sahibidir.

-II-

Divan, Gülistan, Gevher-nâme,
Üç ciltlik Mesnevi
Ve Minbernâme;
Budalanâme,
Kitab-ı Miglate,
Ve Vücûdnâme;
Dilgüşâ,
Risale-i Kaygusuz Abdal
Ve Saray-nâme…
İşte bize bıraktığı eserler bunlar,
Bunlar hazine, bunlar ölümsüz.
Bunlar, gerçekte kaygulu Kaygusuz’dan kalanlar.

Aruz da var, hece de şiirlerinde
Taşlaması yergisi müthiş
Hele ki ham sofuya kızgınlık
İnce alay, ateş topu kelam…

O bir abdal,
Bu çağdan, buralardan
Güneye Abdal Musa’ya
Ve de Kagusuz’una buralardan selam…
Saçını,
Sakalını,
Bıyığını,
Kaşını kestirip gezer;
Hâsılı vesselâm…
Bir şiiri şöyle biter:

‘‘Sakalımla kaşımı bıyığımla başımı
Hak onara işimi bu sakalı kırkarım

Kaygusuz Abdal menem fartu fartu bilenem
Bir tüyünü koymanam bu sakalı kırkarım’’

Eşin olsa da koyar ömür boyu uykusuz,
Bakın hele ne diyor koca ozan Kaygusuz:

‘‘Eksik avradın kötüsü dizini dikip oturur
İşinin kolayın bulmaz yüzünü yıkıp oturur

Boğaza takmış akıkin aşına bulmaz kekiğin
Yeni donunun söküğün dizine takıp oturur

Ayağında meşin mesi kolunda gümüşün başı
Soyunmaya elbisesi taşraya bakıp oturur

Yata yata karnı şişer eşinin başında işer
Bitler kanatlanıp uçar sirkeye bakıp oturur

Çocuklar oynar aşığı köpekler yutar bulaşığı
Karga da kapmış kaşığ havaya bakıp oturur

Başa bağlamış emiri rençberler sever demiri
Danalar yemiş hamırı tekneye bakıp oturur

Kaygusuz aydır atılmaz pazara çeksen satılmaz
Soyunup koyna yatılmaz bir manda çöküp oturur’’

Bir cuma namazında vaiz;
Saçına sakalına bakıp
Laf vurur Kaygusuz’a:

‘‘Sakalını kırkan, üryan olanlar uçmağa giremez’’ deyince,
Gönlü huşa gelir şöyle der saygısıza:

‘‘Eyâ akl ile irfanum deyenler
Eyâ mülke Süleymânum deyenler

Eyâ bildüm deyenler cümle hâli
Eyâ vardum deyenler doğru yolı

Hakkı bildim deyû irşâd edersin
Tepersin Minberî feryâd edersin

Ne bildün neye irdün işbu hâlde
Akıllar mât olubdur iş bu hayâlde

Buna akl ile kimse irmemiştir
Göziyle Hakkı kimse görmemiştir

Bu bir deryâdürür âkıllar irmez
Özinden giçmiyen Rabbını bilmez

Dilersen bulasın kevn ü mekânı
Özinden fâriğ ol Rabbini tânı

Ki sen senlügünî gider arâdan
Bilürsen ât seni kimdür Yarâdan

Sen û ben eylemez ol kim kişîdür
Sen û ben eylemek Şeytan işîdür
………………………………………
Özin bilen kişi oldı haberdâr
Hemân bir vücûddur bir cân ne kim var

Sözi ko fâriğ ol Kaygusuz Abdal
Bu özden açîlur bunca kıl u kâl’’

Gezdiği yerlerin doğal konumlarını,
Özelliklerini, halkını, beğenilerini,
Gülmece türüyle anlatır dizelerinde.

‘‘Düpdüz bu yaş ovalar her biri boş durmasa
Sulu şeftalisi çoğ bin üzümlü bağ olsa
Kaygusuz Abdal otur kimin ye kimin götür
Sofiye koz kalmadı abdala kaymağ olsa’’

‘‘Kaygusuz Abdal bulunca
Gel otur pilav gelince
On tekne hamur halince
Bir onarı çöreğ olur’’

Şiirlerinde Kaygusuz, Kaygusuz Abdal,
Bazılarında Sarayî adını kullanır.

‘‘Miskin Sarayî kıydın
Kul oldun sen nefsinde
Senin hırs ü hevesin
Tuttu seni fak gibi’’

Asıl adının Gaybî olduğunu
Kendi diliyle kendisi söyler.

‘‘Alai Gaybi bundan tekke kılmaz
Hakk’ın fazlıdürür ancak dayağı
Sözünü Kaygusuz arife söyle
Ne bilsün sükkeri dana buzağı’’

O, pirine kapılanıp,
Kalmıştır uzun süre yanında.
Piri için söylediği bir şiiri şöyle biter
Yıllar, yıllar sonra:

‘‘Benim bir isteğim vardır Kerimden
Münkir bilmez evliyânın sırrından
Kaygusuzam ayrı düştüm pirimden
Ağlar gelir şahım Abdal Musaya’’

İslam’la tasavvuf ilmine sahip,
Bilir yeri göğü anlar tüm arzı.
Bir şiirde teker teker sayarak
Ve şöyle tamamlar olanca farzı.
………………………………….
‘‘Kaygusuz Abdal’ın bildiği böyle
Noksanı var ise, doğrusun söyle.
Su bulunmaz ise, teyemmüm eyle
İki darp, bir niyet; üçtür efendi’’

Şiirleri var Tanrı ile konuşur,
Anlamaya ön yargıyı silmek gerek.
Kaygusuz’u çözmek için,
Şiir dilini, hikmetini bilmek gerek.
Çözenlere bir ibretlik,
İşte aldım birkaç dörtlük.

‘‘Kıldan köprü yaratmışsın
Gelsün kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı’’

‘‘Katran kazanını döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Emreyle yılana tamuyu yutsun
Söndürsün tamuyu bundan sana ne’’

‘‘Allah Tanrı Yaradan
Gel içegör curadan
Yar ile yar olagör
Çıksın ağyar aradan’’

Kaygusuz sevdalıdır diline;
Allah’ın Cebrail ile Türkçe konuştuğunu,
Hazreti Âdem’e ilk Türkçe öğretildiğini savunur.

‘‘Hak buyurdu Cebrail’e var didi
Âdem’i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Âdem’e söyledi
Hak buyurdıgın ayan eyledi
Cebrail didi çıkgıl Uçmak’tan Âdem
Tanrınun buyrugı budur işbu dem
Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrail ün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail
Türk dilince söylegil dur git digil
Türki dilince Cebrail hey dur didi
Durugel, uçmağın terkin ur didi’’

Namaz kılıp kılmadığı hakkında
Dedikodu yapılır.
Yarı alay yarı öfke
Ve Emir efendiye söyle bir cevap verir:

‘‘Ey Emir efendi bana
Dahı namaz sorar mısın
Dur haber vireyim sana
Dahı namaz sorar mısın

Yanar yüregüm oddur
Bilmeyene müşkil dertdür
Sabah namazı dörtdür
Dahı namaz sorar mısın

Gâh aglaram gâh gülerem
Tanrımdan hacet dilerem
Ögleyi hem on kılaram
Dahı namaz sorar mısın

Namaz sorucusun bildüm
Teftiş itdüm bende buldum
lkindiyi sekiz kıldum,
Dahı namaz sorar mısın

Ahşam namazı hod beşdür
Anı kılmak bize hoşdur
Yatsı namazı on üçdür
Dahı namaz sorar mısın

Gündüzle gice kırk rekat
Onyidi farz yigirmi sünnet.
Vitir vacib üç rik at
Dahı namaz sorar mısın

Adumı sorarsan fakıdür
Mektebde çocuk okıdur
Cum a hem Bayram ikidür
Dahı namaz sorar mısın

Efendi sarıgun degirmi
İşit kulagun sagır mı
Teravih namazı yigirmi
Dahı namaz sorar mısın

Zatumdan hayran oluram
Farz u sünneti kıluram
Bir yıllık namazı bilürem
Dahı namaz sorar mısın

Camilerde olan imam
Bunu bilmez çogı tamam
Dörtbin altıyüz seksen selam
Dahı namaz sorar mısın

Kimine vacibdür zekât
Kimine vacibdür salât
Yidibinbişyüz altmış tahiyyat
Dahı namaz sorar mısın

Pirimüzden olsun himmet
Yaradan Allah a minnet
Yidibin ikiyüz Sünnet.
Dahı namaz sorar mısın

Tamam oldı çünki namaz
Kimini okı kimini yaz
Altıbin yüzyigirmi farz,
Dahı namaz sorar mısın

Kamillerde olır irfan
Göster hoca bende noksan
Vitir vacib bin seksen
Dahı namaz sorar mısın

Bir namaz vardur cenaze
O da gelir bir gün bize
Kaygusuz gibi akılsuza
Dahı namaz sorar mısın’’

-III-

Bütün eserlerinde Vahdet-i Vücûd saklı,
Tasavvuf okyanusu dalga dalga Kaygusuz.
Ve zikrin bayramında en baş halka Kaygusuz,
Dört kapı kırk makamın cemindeki gül haklı.

‘‘Küfür benem imân benem cümle vücûdda cân benem
İnkâr idene sor yine zann ü gümân degül miyem
Zühd ü tâ’at benem ben uş hacc ü zekât benem ben uş
Sıdk-ıla bak gör beni kim nûr-ı îmân degül miyem’’

‘‘Bilen bilür bilmeyen bilmez bilüri
Sen seni bilmez isen bula-gör bir bilüri’’

‘‘Günde beş vakit namaza hâzır ola
Hakk ne kim virse ana şâkir ola
Uşda budur şeriat şartı hemân
Tarikat’dan dahı işit bir nişân’’

‘‘Menzilün irişe lâ-mekâna
Ki kalmazsın nam ü nişâna
Muhammed’ün mi’râcın bilesin
Müslümânlarun haccın bilesin’’

‘‘Âşıka her mekân Mekke olubdur
Mekke bilmeyene sevdâ olubdur
Kimine deyr dahı Mekke olubdur
Kimine „acâ’ib sevdâ olubdur’’

‘‘Gökde Ahmed yirde Muhammed adı
Cennet ehli adına Kâsım didi
Taht-ı Serâ’da adı Mahmûd anun
Kıblesidür ol bu cümle insânun
Ol habîbu’l-lâh adı hayrü’l-beşer
Aslı oldur dü cihânda ne ki var
Sen bu sırrı ol kişiye sor kim ol
Mustafâ sırrına âkil buldı yol’

‘‘Erenlerün sohbeti arturur marifeti
Bi-derdleri sohbetden herdem süresüm gelür’’

‘‘Çün âdemsin hikmete zulm eyleme
Bir söz ki akla ziyândur söyleme
Ârif isen yile virme fursatı
Bilmek istersen bu ilm ü hikmeti’’

‘‘Bizi cehenneme lâyık görenler
Yeri cennet, makâmı gülzâr olsun
Bizi her kim ki bunda zemm ederse
Şefâatçi ona Muhtâr olsun
Kaygusuz Abdal’a her kim sögerse
Onun Hakk’ından nasibi dîdâr olsun’’

‘‘Işk ile tabl-ı melâmet çalagör.
Dünyâ murdardur elünden salagör
Pûtiya düşmek dilersen okını
Ma’ni-yi ma’na bilenden alagör’’

‘‘Eyâ Sultan ki ebed Kadîm’sin
Bu cümle iş içinde sen Hakîm’sin
Virürsün cümle maksudun cümle tâlibe
Senün işin keremdür sen Kerîm’sin’’

‘‘Bu sarayâ âdem oldı pâdişâh
Suret-i âdemde geldi bunda şâh
Âdemi kendüye nikâp eyledi
Âdemün gönli içinde söyledi
Çün gönül Hakk’un evidür iy safâ
Beyt-i Hak didi gönle Mustafâ
Cümle ilmün hem kabı olmış gönül
Nutk-ı Hak gönle eyler hem nüzûl
Ol ki nutkın âdeme cân eyledi
Kendüyi gönülde pinhân eyledi
Bu gönülün sırrunı sen iy yigit
Gel berü Kaygusuz Abdal’dan işit’’

‘‘Misâfir dervişem gezdüm cihânda
Teferrüc eylemişem her mekânda’’

‘‘Yol erinün ayagına toprak ol
Yol erine kostak olma müştâk ol’’

‘‘Bu hikmetün aslını insân bilür
Zîrâ insân edeb ü erkân bilür’’

‘‘Tevhîdi her kim ki bildi cân olur
Bu sarâyun halkına sultân olur’’

‘‘Lâ-mekândan size vireyin nişân
Söyleyüben size bir dürlü beyân
Yidi Tamu sekiz Uçmag hayr ü şer
Hûr u gılmân dünyâ âhiret sîm ü zer
Nakş ü sûretler ki vardur ortada
Anâ irdi akıllar dünyâda
Ol nişânlar ki nebîler söyledi
Bu kitâplar ki anı şerh eyledi
Zâhir ü bâtın ki dirler her sıfât
Ne hayât olmışdı henüz ne memât
Bu sıfatlar ki birlik idi bir ile
Velî olıcak idi takdîr ile’’

‘‘Geh olur „âlemü’l-esrâr olursın
Gehî Ahmet gehî Haydâr olursın
Gehi Âdem gehî Şît gehî Eyyûb
Gehî Mûsâ olursın gehî Şu’ayyûb’’

‘‘Şâhid ü gayb âşikâr oldı görün
Sûr çalındı dur ahı bir durun
Va’de tamâm oldı gâfil dur uyan
Birlige birikdi cânân ü cism ü cân
Birlik oldı gel ki gitdi ayruluk
Birlige birikdi cümle âz u çok
Mülk bir oldı Sultân birdir hemân
Birlik oldı cümle varlık câvidân’’

‘‘Cihân başdan başa küllî nûr oldı
Her eşyâda hakîkat menşûr oldı
Dahı her bir sadâ kıldı ene’l- hak
Rûşen oldı bu ma’nî sırr-ı muglak’’

‘‘Kamu âlem birikdi bir yüz oldı
Kamu dil söyledügi bir söz oldı
Topraklar kimyâ taşlar gevher oldı
Dahı yok kalmadı küllî var oldı
Kamu eşyâ Hakk’ı gördi mu’âyin
Hakikât birlige batdı vücûd cân’’

‘‘Gel bu hasûdluk kirinden gönlüni yu iy sofî
Dışarunı yuyuban içerüni murdâr eyleme’

‘Kalmaya bu dört kapuda müşkili
Pîr gerek kim söyleye cümle dili’’

‘‘Genc-i ezelem sûrete insân ile geldüm
Pinhân giçerem bu cism-i vîrâna düşelden
Ben ol filânum sırr-ıla seyrâna gelmişem
İnsândur adum sûret-i insâna düşelden’’

‘‘Hak’a minnet bu gün Sultan’ı gördüm
Bî-hicâb cism içinde cânı gördüm
Zerre idüm nâ-gâh şems’e irişdüm
Katre mahv oldı ben ummânı gördüm’’

Çokları bir eyleyen ışığın raksında,
Gölgenin kaygısına aldırma geç yelkovan.
Eriyip doğuranda toz ederek zamanı,
Saray sütunlarını yuvarla toz toprağa.
Selam olsun Alanya Beyinden Elmalı’ ya,
Abdal Musa dergâhına selâm olsun…

Güneyde, Akdeniz’de Tekke Köyde bir ağaç,
Asırlara kafa tutup dua dua yeşil yeşil gülümser.
Abdal Musa dergâhına bahar inmiş usulca,
Ellerinde çiçekle Kaygusuz’unu bekler.

Gelsin…
Gelsin canlar, can içre can olup gelsin.
Kaynayan kazanlarda hikmet lokması,
Yiyen hoşça baksın âleme,
Gülümsesin…

Benim içimde kaynayıp durur,
Doğduğum günden beri kazan.
İçinde, bendeki ben varım,
Kaynatırım, kaynatırım kaynamaz…

Geçerim Kaygusuz’la yokuşlardan, köprüden
Ve kokulu elmaların bahçelerinden
Ağlayarak geçer giderim…

Osman Öcal

Osman Öcal
Kayıt Tarihi : 28.3.2011 00:09:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


GÜLCE'DEN

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Salih Ceylan
    Mustafa Salih Ceylan

    tebrik ederim arkadaşım

    Cevap Yaz
  • Refika Doğan
    Refika Doğan

    Her ne kadar son zamanlarda Alevi-Bektaşi olmadığı yönünde bilimsel araştırmalar yapıldığı ortaya atılsa da; Kaygusuz Abdal, bir Alevi-Bektaşi halk ozanı, şairi ve erenidir.

    Alevi-Bektaşi geleneğinin yüzyıllara meydan okuyan ve kalıcılığını Tasavvufî yanıyla birlikte; (hayata, düzene, yolunda gitmeyen sosyal ve toplumsal gerçeklere duyarlılıkla gösterdiği dirence karşılık bir araç olarak), (ustaca) kullandığı dil, temiz Türkçe, derin bilgi ve iyi eğitimini özümseyerek ürettiği -gerek Aruz gerekse hece ile yazdığı - şiir ve nesirlerine borçludur.

    Değerli şairimiz, arkadaşımız, Gülce' nin güçlü ve üretken kalemi Sayın, Osman Öcal; büyük araştırma ve emeklerle bu değerli eseri bizlere sundu.

    Biliyor ve inanıyorum ki, zaman denilen ve gerçek anlamda emeği ve sabrı koynunda barındıran gerçek; vakti geldiğinde bu emek dolu çalışmaların karşılığını verecek, 'Osman ÖCAL' adını edebiyat tarihine hak ettiği şekilde yazacaktır.

    Bir GÜLCE mensubu olarak; onur duyduğum ve emekle sabrın karıldığına yakından tanık olduğum bu soylu çalışmanın, hak ettiği takdir ve ilgiyi göreceğine inanıyorum.

    Değerli hocamızı içtenlikle kutlayarak başarılarının devamını diliyorum.

    Cevap Yaz
  • Mahmut Nazik
    Mahmut Nazik

    Ne güzel bir çalışma, Hem şiir, hem biyografi, hem ekin, hem.. bilgece Yüreğine sağlık demek az kalır..

    Cevap Yaz
  • Ahmet Berat Ünal
    Ahmet Berat Ünal

    Yine güzel bir çalışma; başarı dolu, erdem dolu. kutlarım bir ozanı, piri diritmişsiniz üstat.10 'luk bir uslüp, tebrikler. yüreğine sağlık. selamlar, sevgiler. Ahmet Berat Ünal

    Cevap Yaz
  • Ahmet Kısa
    Ahmet Kısa

    Yine çokdeğerli bir esere imza atmışsınız, tam puanla tebrikler Osman Hocam, selam ve dua ile...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (16)

Osman Öcal