Kaygının utancını toplar simyacılar rengini inkâr eden kara gecelerde
Umarsız değişimin sözlerinden şiirler örer bir adam, çok uzak sevilere
Şerha gönlünü dilimlere ayırır kalabalık pazarlarda, gönlündeki sevgiyle
Umuttur yine de sarıldığı, uçkun çiçekler gibi kozasını arar dünlerinde
Ve usulca okşayarak aşkın saçlarını, sorar; ‘söyle kimdir yüreğindeki’!
Güne sığınan ve kendine dal ve toprak arayan bir polen hıçkırığı sevdamız, aşk akan oluklardan yıkarız her yeni uyanışlarla ruhumuzu, gölgeli gecelerin puşt yalnızlıkları sona erer, sevimize açılır tüm kapılar. Aşk gözlerinin sorgu odası, ömrümün yanık tarlası ve emsalsiz güzelliğinin asma bağı. Gün olur adının sunaklardan uğruna akar kanım. Seni sevmek yaşamaya gönül vermek, sana sevdalanmak sabır güllerine her şafakta su vermek senin yüreğinde ölümsüz bir ayindir gülüm, yüce varlığına aldığım her nefeste şükretmek.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.