Kaybolmuş düşleri saklardı kayıp şehirler,
gölge kovalamacası başlardı bu kayboluşlarda, hüznün gizlendiği sabahları yaşatırdı kayıplıkta doğan güneş, üç sevgi sözcüğü iletti bu doğuşla ama önce acıyı tarif et dedi sonra anlardın sözcüklerle kaleler yapmayı...
Önce sevileceksin, sonra da çok seveceksin, çok sevince de öğrendiğin acıyı tadacaksın, derken de rüyalarına gömdüğün her şeyi arayacaksın hayatta, bulamayacaksın ki işte o zaman zıplayacak acılar beyin diplerine... Kayıp şehirlerin ışıkları batacak göz diplerine kurumakta olan yaşlarla...
İşte o zaman pişman değilsen ki sevmenin sonsuza yaşayacağını öğreneceksin, derken sadece gözlerini kapatıyordu bunları dinlerken...
Tek nefeste söylediği tek cümle vardı, çoktan öğrenmiştim, bunu derken bile ıslaklık çene kemiklerinde raks ediyordu... Ve güneş kızıl ışığını vurduğunda alnına, tuhaf bir gülümseme belirdi gözaltlarına uzayarak, tereddütsüz “ben zaten çok sevmiştim” dedi...
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,