Antakya’dan esintiler getirmişti seni
Ey çocuk.
İskender’lerin uğrak yeri,
Seleukos’un kurduğu şehrin
Müstesna duyarlı insanı...
Sıcak yürekli, güzel insan Kaybolan Çocuk....
Sen Ressamsın,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Etkileyici bir seslenişle yine yüreklere dokunan eser...TAM PUAN.KUTLUYORUM NARİN RUHUNUZU...
Ülkesinin acıklı haline duyarlı şairin anlamlı şiiri için şaire teşekkürler.Şükrü Topallar
o çocuk bulunmuş..büyümüş ve emek veriyor ülkesi için..kutlarım..
Öyle güzel mısralardı ki her okuduğum kelimeyi hissettim..Kutluyorum..Sevgiler...
Hey ressam
Durma öyle karşımda
Başlasana çalışmana
Çiz de yüreğimin gözlerini
Göster devasa eserini
Önce bir palet oluştur
Acılarımın kan damlayan karelerinden
Tuvalinde çaresizliğimin ağıtları
Kirpiklerimde saçaklanan yaşların
Kronolojisi olsun
Fırçan
Yüreğimin dili olup bastırsın
Derin darbeler bıraksın fonda
Kulakları
Dedikodu fısıltılarıyla sağırlaşan
Dilleri
Yalan dolanlarla lallaşan
Bir başkasının sıkıntılarını görmezden gelenlerle
Sırt çeviren vicdan yoksullarına
Yüklesin sorumluluklarını
Hüzün vursa da yine köstekli saate
Ümitsizlik domalsa da kayıp giden yıldıza
Hırçın dalgalar kıskanıp
Yok etse de köpükten çiçekleri
Zamansız olsa da
Yağdır karları ressam
Çek siyahlara
Aktan fermuarını
Denizin mavisi güneşin sarısı
Ayın gümüş rengini
Geçir fırçana
Oynat bileğini göster kendini
Gerçekler damlasın paletinden
Her çizgiden fışkırsın umut seli
Öyle bir eser yap ki
Sakın
Hayallerin kervanı
Uzayıp gitmesin
Takılıp da seraba
Kalmasın ümitsizliğin ortasında
Çatırdayan topraklarda
Susuz kalmış yaseminler gibi her şey
Terkedilmiş saatlerin
Alarmını kurdukça geceler
İçimdeki korkuların
Çığlığını
Yüreğimi benzi atmış haliyle
Gözlerimden taşan yaşların
Kirpiğimde buz tutan saçaklarını çiz
Çiz de Ey Ressam
Bir daha ayrılmasın
Ağzı süt kokan bebeler analarından
Bir daha bırakılmasın
Cami avlusuna masum evlatlar
Oğullarımız
Kızlarımız
Kurtların
Çakalların sofrasına meze olmasın
Ey ressam
İşte şahit oldunsa
Efsane eserine
O evladın
Yüreğinde ardı ardına
Patlayan bombaları çiz
Hey ressam
Başarınla
Kucağında bir çanta
Olay mahal’ini terk ediyor bir gonca
Binlerce sonsuzlarca
Teşekkürler senin yüreğinin fırçasına
Alkışlar yükseliyor bu tabloya
TARIK ARIK
tebrikler dost
selamlarımla
Hey ressam
Durma öyle karşımda
Başlasana çalışmana
Çiz de yüreğimin gözlerini
Göster devasa eserini
Önce bir palet oluştur
Acılarımın kan damlayan karelerinden
Tuvalinde çaresizliğimin ağıtları
Kirpiklerimde saçaklanan yaşların
Kronolojisi olsun
Fırçan
Yüreğimin dili olup bastırsın
Derin darbeler bıraksın fonda
Kulakları
Dedikodu fısıltılarıyla sağırlaşan
Dilleri
Yalan dolanlarla lallaşan
Bir başkasının sıkıntılarını görmezden gelenlerle
Sırt çeviren vicdan yoksullarına
Yüklesin sorumluluklarını
Hüzün vursa da yine köstekli saate
Ümitsizlik domalsa da kayıp giden yıldıza
Hırçın dalgalar kıskanıp
Yok etse de köpükten çiçekleri
Zamansız olsa da
Yağdır karları ressam
Çek siyahlara
Aktan fermuarını
Denizin mavisi güneşin sarısı
Ayın gümüş rengini
Geçir fırçana
Oynat bileğini göster kendini
Gerçekler damlasın paletinden
Her çizgiden fışkırsın umut seli
Öyle bir eser yap ki
Sakın
Hayallerin kervanı
Uzayıp gitmesin
Takılıp da seraba
Kalmasın ümitsizliğin ortasında
Çatırdayan topraklarda
Susuz kalmış yaseminler gibi her şey
Terkedilmiş saatlerin
Alarmını kurdukça geceler
İçimdeki korkuların
Çığlığını
Yüreğimi benzi atmış haliyle
Gözlerimden taşan yaşların
Kirpiğimde buz tutan saçaklarını çiz
Çiz de Ey Ressam
Bir daha ayrılmasın
Ağzı süt kokan bebeler analarından
Bir daha bırakılmasın
Cami avlusuna masum evlatlar
Oğullarımız
Kızlarımız
Kurtların
Çakalların sofrasına meze olmasın
Ey ressam
İşte şahit oldunsa
Efsane eserine
O evladın
Yüreğinde ardı ardına
Patlayan bombaları çiz
Hey ressam
Başarınla
Kucağında bir çanta
Olay mahal’ini terk ediyor bir gonca
Binlerce sonsuzlarca
Teşekkürler senin yüreğinin fırçasına
Alkışlar yükseliyor bu tabloya
tebrikler dost
selamlarımla
çok duyarlıydı arkadaşım çokkkkkkkkk
müzeyyen başkır
Bu şiiri okuyunca umutsuzluğa kapıldım. Kendimi iyi hissetmiyorum şu anda. O yüzden fazla bir şey yazamayacağım. Sevgilerimle.
Korkma Kaybolan Çocuk korkma
İçinden ne geçiyorsa onu yaz...
Arkanda bu ülke için canını feda edecek
İnsanlar var...
Sen varsın, ben varım, biz varız
Yemin ediyoruz bu ülkeyi sattırmayacağız....
yureginize saglik,ressam guzel resmetmis kaleminiz daim olsun saygilar
O resmi çizmek kolay değil ama sizi şiiriniz, ülkenin durumunu çok güzel resmediyor. Tebrikler.
Bu şiir ile ilgili 18 tane yorum bulunmakta