Pontus'un tam ortasında
Rutubetli bir otel odasındaydık Katya...
Biz umarsızca sevişiyorken
Ortaçağ frekansından
Binlerce atlı geçiyordu belki de üzerimizden...
Şimdiyse geriye ne kaldı Katya?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
günün şiiri değil özetidir bu bacak arası düşlerde takılı kalan.Erotizm olmalı olabilir fakat bence zayıf kalmış.Bilindik tarz.su gibi akan ne anlamışta değilim yok yok bu şiir benim coğrafyamda yunustan nazıma,necip fazıla...dek yelpazede sunulan iklimde hangi mevsime oturacak.KKüçük İskender desek onda bile kuvvetli benzetmeler var..
SU GİBİ AKMIŞ VE ŞİİRİN TAM ORTASINA OTURMUŞ! ŞAİRİ VE ŞİİRİNİ KUTLUYORUM..!
BENCEDE TAM PUAN..!
SEVGİLER..
ÖMER FARUK
Bu şiire yapılan karanlık yorumların üzerini Cemal Süreya'nın şiirlerinden dizelerle örtmek istiyorum:
'yalnız aşkı vardır aşkı olanın
ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını
dostum olan ellerini unutmadım
karım olan karnını ve önlerini
orospum olan yanlarını ve arkalarını
işte bütün bunlarını bunlarını bunlarını
nasıl unuturum hiç unutmadım'
'...
bacaklarının daraçısında
bir yumak
bir kırlangıç yuvası
bir söğüt yaprağı susuz ve erkenci
bir mermi yatağı derin ve pusuda
bir saat kapağı tık diye açılır
bir tünek dalgın güvercinler için
yabancım diyorum ona
geriye kalan bütün kelimeleri de
kamulaştırıyorum böylece,
hadi sevgilim
bir yudum süt koy yuvaya
ve içiçe iki hilâl
sımsıcak, çok yakın, kirli
unutma ki
insanlarımız gibi aşkımız da
kazılarla bulacak kendi güneşini
vakit ilerliyor anadolu güneşi
peleponez güneşi olacak az sonra
boşa dönen bir çıkrık uzakta
avcumda belkıs'ın delik incisi...'
Cemal Süreya
sadece tebrikler ...
Yüreğinize &kaleminize sağlık...
Emel ÇETİN/yaremel
İnadına güzel,inadına okunası, inadına şiir gibi şiir. Kutluyorum. Reşat Karabağ
memeler, kasikaralari. otel odalari. Siir vadisinde dolasan onbinlerce siir icinde duygularima yaslanacak ne siir ne sair var. Gitmisler sairler. celik- comak kalmis buralarda
Bence,bu puanlamayla,son derece hakkı yenilmiş çok güzel bir şiir daha..
Şairin dizelerinin ardında yatan çok güzel bir felsefe,şiirce dile getirilen bir anı harcanmış bu puanlamayla..
Şairi güzel şiiri için yürekten kutluyor puanlamayı biraz olsun dengeleyebilmek çabasıyla ' 10 ' puan veriyorum.
Fikret Şahin
Arkadaşlar nerede yaşıyoruz.. Artık reklamlar bile erotik. Ne bu geri kalmışlık... Yazılmış bir şiire böylece bir yorum anlayamıyorum. Ne bu böyle agresiflik,saldırmalar çok saçma. Lütfen daha mütevazi olalım hayat çok kısa, bizlerde birbirimizi anlayabileceğimiz kadar dengelidiriz eminim...
Günün şiirini ve şairini kutlarım.Bu kadar cesur olduğu için...
Şiirinizi birkaç kez okuyarak anlamaya çalıştım
Rüzgâr.Ve puan tablosuna baktım; tam anladığım kadar puan verilmiş, ben de uygun buldum.Ancak anlayamadığımı da sormak zorundayım;acaba
'Pontus'un tam ortası' neresi?
Sevgiler ve sağlık dilekleri...
Ve çok enderdir ki, bir şiir okurken, tüylerim dikleşerek duygularımı dile getirdiler.
Kalemi kutlarım.
Bu şiir ile ilgili 22 tane yorum bulunmakta