Sessiz bir çığlık yükseldi karanlıkta,
Sonra müthiş bir sessizlik bıraktı ardında,
Kimseler görmedi belki ama,
Bir aşk vuruldu şehrin arka sokaklarında.
Katil sen, maktül aşkımız,
Her ikisinin de farkına, mevsimi geçtikten sonra vardık. Bilemedik gülün renginden, güzelliğinden, kokusundan… Ayıramadık aşkın sesini yüreğimizdeki diğer seslerden… Baskın çıktı gürültüler aşkın çağrısından…
Gülü az olan ya da ona gerektiği kadar önem verilmeyen bir coğrafyada yaşadığımızdan mı bütün güller (çiçekler) aynı göründü gözümüze ve onun için de böyle oldu? .. Hepsinin aynı zamanda açtığını, tomurcuklandığını ve kokularının da aynı olduğunu sanır; gülle lâle, menekşeyle leylâk arasındaki farkları pek bilmezdik.
Hem zaten; leylâk kokan, iğde kokan, gül kokan, erguvan kokan sokaklardan ne zaman geçtik ki? Kim elimizden tutup bizi bu sokaklara götürdü, kim bunları gösterdi ki bize? Kim kılavuzluk etti ki? Gerçi farkına varsalar da, kimin zamanı vardı ki bunlardan söz etmeye? Cihanı velveleye veren bu görüntüler; çoğu karla kapla taşra günlerinin ne kadarında bulunurdu ki…
Uykusuz gecelerimin,
Yorgun sabahlarımın,
Dalgın bakışlarımın,
Sebebi Sensin SEN.
Nedensiz ağlayışlarımın,
Bakışların çakmak çakmak,
Gözlerin dolmuş, ağlayacaksın sanki,
Dilinin ucunda bir şeyler var,
Konuşacaksın, haykıracaksın sanki,
Hayır sakın, sakın ha! .
Sus yüreğim tut çeneni.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!