Çokça zaman olmuştu bu kadar açmayalı içimi... Hayatın ve insanların kötülüklerine karşı gidiğim zırhı çıkarıp çırılçıplak kalmamıştım uzun zamandır. Aynı hataları tekrarlamayacağıma dair kendi kendime verdiğim sözlerin aklımdan uçup gittiği anda soyunuverdim birden. Aşk insanı çıplak bırakıyor daha eski yaraların iyileşmeden. Öyle güçsüz, öyle ben, öyle çıplak çıktım ki karşısına şaşırdı... Beklemiyordu bunu. Defalarca söyledi korktuğunu sevgimden. O korktukça ben pervana oldum. Karanlık gecede minik bir mum ışığının etrafında dolanan ateş böcekleri gibi dolandım etrafında.. Onun minicik sevgisi için....Öyle büyüktü ki aşkım, öyle güçsüz bırakıyordu ki beni etrafımda olan biteni farkedemedim. Benim o sevgi sandığım minik mum ışığı aslında bir tuzaktan başka birşey değilmiş. Haince yakaladı beni... Ezdi hiç düşünmeden. Ben ortalıkta öylece paramparça ve kanlar içinde bir bedenden ibaret kaldım... Kan... Kırmızı... Tıpkı ışığı en güçlü hissettiğim günlerde gönderdiği güller gibi.. Aşkın rengi kırmızıdır... Başta çiçekler... Kırmızı güller... Bir zaman sonra yorgun bedenler.. Kırmızı sevişmeler.. Sonda ise lime lime bir yürek... Kandan kırmızı... Aşkın başı da kırmızı sonu da... Çıkarttığım zırhıma geri koyacak tek sağlam organ bile bulamıyorum bu dağınıklıkta... Yapabileceğim tek şey belki de gül kırmızısı kanımı bir kovaya doldurup katilime yollamak.. Kana kana içsin diye... Kim bilir? Belki tek istediği budur...
9/7/2005
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,