Bir çocuğun gözündeki kirli dünyanın gerçekleri ve hafizamin berrak beleğinde hayla öylece duruyor' diyordu Yaşadıklarını ve geçmiş hayatini şu şekilde anlatiyor .Yaz yağmurunun asilce yağışından derelere akan bütün kirlilikleri,nehir’e taşıyordu .Ama bunlar sadece doğanın kirlilikleri idi .Insanlarin kirletmis olduğu bu dunya okyanusların temizlemeye yetemediği kirliliklerin icinde kayıpolup gitmekteydi .Renk ve irk secimi sadece yasamış olduğumuz cografyada değil ülkemizin dışında,da hep var olmuştur .Ama bizim küçük dünyamızın icinde bir ücra köşesinde on iki yaşındaki bir çocuğun gözündeki doğanın rengarenk ve ahenklerle ötüşen kuşların sesleri onun küçük dunyasina ayri bir renk katiyordu.Doğa yeniden doğmuştu ve yeni uyanmisti uykusunda .doğadaki hayvanlar birbirleri ile içiçe yasıyorlardı fakat bu durum insanlar için öyle sayilmazdi . Gördüklerim manzaranin iyi tarafi idi ,Aylardan Nisan, yağmurlu ve ayni zaman da güneşli bir gün,idi Gökkuşağının altinda sirali dağlarda buharlar yükseliyordu.kuzular ile birlikte yağmurdan kurunmak icin bağ evine sığındık,köydeki köpeklerin arsizca havlayışına anlam veremiyordum.pencereye çıkıp baktigimda,yüzlerce silahli atli askerler ve köpekleri ile yürüyen insanlar gördüm .gittikleri bu patika yol tam önümdenden geciyordu.iyice yaklastiklarinda .Atlılar marş okuyorlardı havlayan köpekleride marşa göre eşlik eder gibi havlıyorlardı Marştan hatırladığım kadarıyla cümleleri şöyleydi .Asya’nın yollarından Anadolu’nun topraklarına .Han’ımız Var olsun ,Kafirler yok olsun Hüküm süreriz dört cihanda .Kılıç’ımız Namusumuz yedi cenderede kabus oluruz.Düşmana acımak bizde yeri yok.Yaşasın atlı ordumuz. Gibi sözlerle söyleniyorlardı.Bu yürüyen insanlarin herbirinin boylarinda bir birene bağlı olarak ip bağlanmışlardı ayaklari ve bir çoğunun üst başları çiplaktı .Gördüklerim kadariyla içlerinde kadin çocuk ve yaşlı insanlar vardi ,kafa gözleri yarılmış ve bazilari sekerek yürüyorlardı .Neyin ne olduğunun neler yaşanıyor olmasi benim icin ne anlama geldiğini bilmiyordum .Yuregimdeki korku ve heyecan birbirini eziyordu.Bulunduğum yerin duvarına sırtımı dayayarak oturdum .Kafamı bacaklarımın arasına gömerek her iki ellerimle başıma koymuştum ,Eve nasil ulaşacağımı düşünüyordum gittikce yağmur dahada şiddetleniyordu ,saat ikindiye doğruydu ve hava gittikçe daha girileşiyordu ve bulutlar iyice karartiyordu gökyüzünü şimşekler elev elev çakıyordu ,gökgürültüsünden pencerenin camlari titriyordu.Atlilar epey uzaklaşmamışlardı onlarin ve köpek seslerinde artık uzaktan geliyordu .Bir saat kadar zaman geçmişti daha sonra .tek tük silah sesleri geldi gittikçe silah sesleri dahada yoğunlaştı ,ikki saate kadar böyle sürdü .köpek sesleri ve Atlı askerlerin sesleri tekrar çıkmaya başladı, hem atlilarin hem köydeki köpeklerin sesleri her yeri yankılıyordu. pencereden tekrar baktim atlilar geri donüyorlardı bu sefer sadece Atlılar ve köpkleri vardı. Ve bu kez okudukları marş daha büyük bir heyecan ve yüzlerinde savaşta zafare ulaşmiş gibi eda içinde mutlulukla geçiyorlardı . Onların geçmesini eve gitmek için sabırsızlanıyordum. Sonra kuzulari dağ evinde birakarak eve koştum evdekiler ve köyün büyükleri durumu benden daha iyi anlamışlardı Cehennem vadisi adında bir vadi vardi ,bu vadi iki yakasi bitisik derin ve sivri kayaliklardan oluşuyordu.Köydekiler neredeyse herkes oraya koşmaya basladilar bende onlarla gittim.Olayin yaşadığı yere ulaşmadan önce vadideki göl göründü ,öldürülenlerin kanları göle akıyordu Gölün tamamı neredeyse kıpkırmızı olmuştu olay yerine dahada yaklastigimizda bu insanların hepsi öldürülmüşlerdi .bunlardan yedi kişi T harfinde asili duruyorlardi .neredeyse tamami başlarindan vurulmuş ve kimisinin kulaklari ve gozleri uyumuş ve başları kesilmisti.köylü herkesi inceliyorlardı yarililar var mi diye içlerinde bir hamile kadinın karni büyük ve belirgindir beliki doğuma yakindi başından kurşun siyrilmisti ölmemişti üstü tamamen çıplak gibidi .karnindaki bebekte yaşıyordu .annesinin karnisindan ayaklarini vuruyordu ilk defa böyle bir şeyi gözlerimle görüyordum Anne karnında olan çocuk kirli dünyaya gelmek için adeta sabırsızlanıyordu Çocuk ve annesi şanslıydı hayla yaşıyorlardı ve insanoğlu tarafından kurtarılıyorlardı köylü kadin kendi üstündeki şali yarali kadinin uzerini örttü .köylüler asilmış bu yedi kişiyi indirmeye çalıştılar herbirinin kafasi vücutlarından ayrılıp düştü bunların kafaları kesilmiş ve her birin ayrı vücudunun üste koymuşlardı.Gördüklerim beni çok korkutmuştu ama merakımdan herbir detayi inceliyordum.köylüler bir kaç yaraliyi daha kurtarmışlardı fakat hamile kadin hariç yirmidörtsaat sürmeden hepsi öldüler.köylülerden adamin Biri on alti yila kadar bir çok harp içinde görev almisti fakat bu kişi savaşın zorluklarından hafizasini yitirdiği için eve gönderilmişti bu adamin hafızası zamanla biraz düzelmişti. bu köyde okur yazarı yoktu bir çoğunun erkekler askerlik dönemi hariç kendi yaşadıkları köy ve kasaba haricinde bir yer görmüş değildirler, köyde imam olmadığı için köyün imamligini yapmaya karar verdi bu şahıs her cuma günleri ve bazen akşamlari vaaz ve sohbetler veriyordu.söylemleri köyün gençlerine zıttı ama bazi yaşlı kesimleri çok etkiliyordu bu yaralilarin içinde bir genç erkek köylüler olay yerinde onu fark etmemişlerdi genç adam kendi başına köye yürüyerek gelmişti yardim bekliyordu belki birileri onu kurtarır diye köyün imamına soyulan evinin damına nişan talimi yapıyordu birkaç gençlere .Genç yaralı su koyusuna yönelirken imam onu yabancı biri olduğunu farketti imam silahını alarak evin damından indi ve genç yaralının üstüne koştu pis dinsiz soysuz kafir diye bağira bağıra üstüne yürüdü adam yarali ve çok kan kaybetmişti taşıyan koyudan su içti imam ona durmadan sövüyordu bizim su ictigimiz yeri ve suyumuzu haram etme pis kafir genç adamdan bir ses çıkmadı ve bir iki adım yürüdü ayakları tökezlezledi her iki eleri ile karnındaki yarayı tutuyordu ve imam onu vurmadan adam kendisi oracikta düşerek can verdi.imam adamın kafasına bir tekme vurdu ve tüfeğin namlusunu adamın kafasına doğrultu ve parmağını tetiğe geçirdi tetiği çekecekti sonra vazgeçti ölmüş adamım suratına tükürdü yaşasın İstiklal yaşasın islam diye haykırarak oradan uzaklaştı.Bu Köydeki insanlar farklı ırklardan ve farklı dinlerden olan insanlardan kız alıp vermişler.Fakat yönetimin baskısı nedeniyle köydeki insanlar ikiye bölünmüşlerdi.Yaralı kadını gizlice köyde bir evde sakladılar kadın iliyileşti ve doğumu orada yaptı .Köylüler öldürenlere bir mezar yeri ayırdılar hepsine ayrı ayrı mezarlar yaptırdılar çocukları ve kadınları bir yana erkekleri ise bir yana gömdüler ,Mezarlığa bir giriş yaptılar mezarlığın girişinde büyük iki heykel yaptırdılar .ve bu heykellerden biri kadın diğerinde bir erkek,kadının heykelini sağ tarafa erğinin sol tarafa ve her ikisininde yönlerini mezarlığa bakar ve ellerini Her iki yana açmış mezarlıktakileri kocaklar gibi heykelleri diktiler.Yaralı olarak kurtulan kadın öldürülenleri köylüler ile beraber cesetleri kontrol Etiler kadının akrabaları Anne ve babası bütün akrabaları ve tanıdıkları hepsi öldürülmüşlerdi.kadının akrabaları ve tanıdıklari kişileri mezar taşı diktiler.kadinin eses ismi pirum du adini değiştirip pirşah adini aldi ve erkek çocuğuna da kendi esas isimi Zako çocuğun isminide zülfükar koydular .Pirum köydeki evde doğumdan sonra alti ay kadar kaldı daha sonra onu saklayanlar ona bir oneri götürdüler .Seni burada dul bir adam var onunla evlendirelim Pirum bu teklife hiç düşünmeden dünden raziydi çünkü kendisinden çok çocuğunu düşünüyordu .kadini burda saklayanlar Pirum ile beraber bir plan yaptilar gece pirumu başka yakin bir köye oradaki yakin akrabalarin yanina iki gun olarak beklettirdiler daha sonra Pirumu dul adama istemiş gibi yapip kadini onunla evlendirdiler.Adamin ismi Palo idi Palo'nun bir önceki eşi doğum sirasinda ikinci çocuğuyla beraber ölürler.Palo ile bsna hayatini anlatan o zamanın oniki yaşında olan çocuğu’ile yanliz kalirlar,ta ki Pirumla evlenene kadar.Artik Zako'nun bir babasi ve Pargonunda bir Anna'si vardi.GumGume köyünde beş yil'kadar yaşadılar.Donemin yonetimi her yerde eli ve kulaklari vardi .yonetime yakin olan köylüler diğer köylülere karşı tavir tutundular sulak olan araziyi ya bize verirsiniz yada idareye sizi ihbar ederiz.GumGume'liler hepsi bir araya toplandilar .Paloya karisini ve Çocuklarını al köyü terket yoksa hepimizi öldütürler.Palo bana biraz zaman verin dedi .Palo iki gün sonrasinda köylülere Arazimi ve evimi terkediyorum fakat torağımı size heba ediyorum anlamina gelmesin.köylülerin Palo'ya cani'ni al git yoksa senide öldürttürüz.Palo ne kadar yiğit bir olsada bu güçlerle baş edemeyeceğini anlamıştı.Dönemin hükümeti Anadolu kasabalarından ve köylerinden yerel yönetimlerden net bilgi aktarılmıyordu.yerel yönetim amirleri bir çok olayları ve emirleri kendileri tarafından veriliyor uygulanıyorlardı.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta